Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@yazarist

 

 

AYNI GÜN

 

BİR SAVAŞTA OLDUĞUMUZU SÖYLESEYDİN

KALBİMİ ZATEN SÖKERDİM.

NE GEREĞİ VARDI ELİNE ?

 

 

"keşke benim arabamla gitseydik hastaneye." dediğinde sinem, ben çoktan arabayı durdurmuştum.işin aslı kahvaltıyı nasıl bi hızla yaptık bilmiyorum ama elimden geldiğince kendimi yola atmıştım. tabi biricik ablam beni yalnız bırakmamış ve hastaneye erken gitmek durumunda kalsa bile benimle gelmişti.

 

"bari arabayı ben kullansaydım aslım."

 

"ben kullanabilirim ve bak kullanıyorumda."

 

"of anladım ama burada ben varken senin kullanmana izin yok. unuttun mu ? ve ayrıca neden durduk?" dediğinde şaşkın şaşkın bana bakmaya başlamıştı. kafamla yoldaki kalabalığı gösterdim.

 

"sanırım bi doktora ihtiyaçları var.". ona baktığımda kaşını çatmıştı. ilk görevimi yapacağım için ne kadar sevinsemde , yoldaki kalabalık hiç mi hiç iyi gözükmüyordu. telaşlanmadan edemedim.

 

"bir değil birden fazla doktora ihtiyaçları varmış gibi görünüyor aslı. hadi başhekim. görelim sizi." . dedi ve hızla arabadan indi. bende hemen arkasından indim ve olay yerine doğru koşmaya başladık. bizim mesleğimizde vakit nakitti . Yani değerliydi. ne de olsa, her dakikanın kıymeti vardı. çünkü biz hayat kurtarıyorduk. zamana karşıydık her zaman. ve de olmalıydık..

 

etrafta "ambulansı arayın" diye bağıran insanları duymazdan gelip kalabalığın içine girdik. ilk olarak yerde oluşmuş bir kan gölü gözüme çarpmıştı .gördüğümde daha çok telaşlanmadan edemedim. demek durum ciddiydi. kan gölü bu anlama geliyordu. etrafa tekrar baktığımda bir motobisikletin yanmakta olduğunu gördüm. yarış motoru görüntüsü vardı. kesinlikle yarış esnasında oluşmuştu kaza. çevremde hiç kasklı görmediğime göre , yaralının arkadaşları kaçmış olmalıydı. tabi başka ne yapacaklardı? yardım mı edeceklerdi??? klasikleşmiş bir kazayla karşı karşıyaydık yine. hiç şaşırmadım desem. bence yeri olur. bu tür kazalara günde iki üç defa karşı karşıya kalıyorduk ve inanınki anlatabileceğim hiç iyi şeyler olmazdı. hem de hiç.

 

"açılın biz doktoruz! ÇEKİLİN LÜTFEN!" . dedi sinem ve hemen yerde yatan yaralının yanına diz çöktü. çekilen kalabalığın ardından ben ancak yaralıya varabilmiştim. sinem gibi diz çöküp yaralıdaki hasarın yerini belirlemeye çalıştım. karşımda benden bir kaç yaş büyük, kara saçlı , biraz zayıf ve 1.90 boylarında bir kişi vardı. öylece yerde uzanıyordu. siyah saçlarından kan damlıyordu. demekki kafasına darbe almıştı... birde yüzünde , sol yanağında büyük bir yara gözüküyordu. gözüküyordu ama yarası kabuk bağlamıştı. buradanda yaralının başka bir zaman yaralandığı gerçeği ortaya çıkıyordu. yüzündeki yaraya daha dikkatli baktığımda bıçak yarası olduğunu hemen anladım. acaba nasıl almıştı yüzündeki yarayı?

 

"Ambulansı aradınız mı?" dediğinde sinem çevreden aradık sesleri yükseldi. yaralı adamın kafatasını inceleyen sineme baktım.adamın kafasını hafifçe kaldırıp dizine koydu.

 

"dikkat et sinem beyin tramvası geçiriyor olabilir." telaşla elimi adamın nabzına götürdüm.

 

"yaşıyor mu?". dediğinde ablamın sesi ağlamaklı çıkmıştı. bir an şok geçirip yüzüne baktım. herhalde olayın etkisinden böyle oldu diye düşünücem ama o asla mesleğinde etkilenmeyi kabul etmez. ne oldu ki şimdi bu kıza? yoksa tanıdığı biri miydi bu adam?

 

"yaşıyor! ama nabzı çok düşük. hemen muayene etmemiz lazım. sinem beni duyuyor musun? sinem?". sl

Sinemin bir şey yapamayacağını anladığımda işi üstlendim. üstümdeki mavi tişörtü çıkarıp yerdeki adamın başının arkasına koydum. sinemin elini alıp tişörtün üstüne sıkı sıkı bastırdım.

 

"kendine gel sinem. şuan böyle bir durumda beni yalnız bırakamazsın! hadi tampon yap."

 

"as-lı , aslı o hastaneye yetişemezse ölücek!"

 

"tamam, tamam sinoş sakin ol. biz yetiştiririz."

 

"nasıl?". sanki karşımda bir aptal varmış gibi sineme bakmaya başladım. keşke bugün erken uyandırmasaydım kızı. kendine gelememiş gibiydi. hiç tanıdığım sinoş değildi...

 

"bana yardım eder misiniz lütfen?" dedim çevremdekilere bağırarak. adamlara yerdeki -sinemin tanıdığı ama benim tanımadığım- kişiyi gösterdim. sinemde dahil etraftaki herkes şoktaydı. Bazıları ambulansı arıyor konuşuyirlardı şuan bazıları ise video ya çekiyorlardı olayı. Sanki iyi bir haltmış gibi!

"arabam az geride. lütfen kaldırmamıza yardım edin de hastaneye yetiştirelim.".

çevredeki adamların vereceği tepkiyi hiç düşünmeden arabama koştum. hemen arka kapıyı açıp gösterdim.

"hadi hızlı. hadi!". dediklerimi pek takan olmamıştı ama çevreden bir kaç adam yere eğilip yaralıyı kaldırdılar. içimden onlara teşekkür edemeden edemedim.şuan ne kadar minettardım onlara. bir insanı kurtarmanın verdiği mutluluğu asla bilemezdiniz. çok şükürki bende bu adamı kurtaracaktım şuan...

 

"yavaş yavaş lütfen."

 

"aslı "dedi sinem ve elini adamın kafasından kaldırmadan tampon yapmaya devam etti.

 

"bu çok tehlikeli! o ölücek!"

 

"hayır ölmeyecek. biz zamanında hastaneye yetiştiricez. ve sende bir daha kendini kaybetmeyeceksin! duydun mu beni? kendine gelmene iytiyacım var? lütfen kendine gel!"

 

"ya birşey olursa emire? ben ne yaparım?"

 

"ya emir de kim?" dedim sitemkar bir sesle. hiç bir şey anlayamıyordumki . ortada ne döndüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu. sahi bu emirde kimdi? neden ben tanımıyordumki, sinem neden tanıyordu? anlayamıyorum gerçekten ama. offf. asıl meseleye dönmeliyim. sonra işin aslını anlarım.

 

"neyse boşver. hadi arkadaşlar. temkinli olalım ama hafif acele edelim. LÜTFEN!"

 

adamlar dediğimi yapıp yavaşça yaralı kişiyi arabanın arkasına yerleştirdiler. sineme arabayı ben kullanırım demeye kalmadan oda yaralının yanına oturdu. Titreyen elleriyle adamın başını yavaşça kaldırıp dizine koymuştu bile. bende bana kalan tek şeyi yapıp direksiyona geçtim. madem sinoş kendini kaybetmişti , madem ortada bir yaralı vardı o zaman iş başa düşüyordu. acele etsem çok iyi olurdu. Asıl trafik kurallarını umursamayıp hastaneye yetişsem daha iyi olurdu. eminimki arabamdaki yaralı emiri görünce trafik memurlarıda bana hak verirlerdi. o zaman haydi aslı, haydi. bas gaza kızım! ben varken kimse ölemez.

 

 

 

Koridorda hızlı hızlı yürürken sinem, onun peşinden koşmaya çalışıyordum.

 

"ya sinem bir dursana . hem daha yeni çıkardılar yoğun bakımdan. rahatmı bıraksan emiri?". dedim. dedim ama gelin görünkü kimeydi sesim? zira durmak yerine dahada hızlanmıştı ablam. sanki koşu yarışına yeni katılmıştıda ne yapacağını şaşırmış gibiydi. bu hali beni bile çok korkutuyordu. acaba kendinde miydi?

 

5 saatt falan olmuştu hastanede olalı. geldiğimizde kafa travması nedeniyle hastaneye alınmıştı yaralımız. ve onca saat tek kelime dahi etmemişti sinem. ne dediysem ağzından laf alamamıştım. bana nuh diyor peygamber demiyordu mübarek. belki kendine gelir diye bir tane sakinleştirici yaptırmıştım ama o bile işe yaramamıştı. o zaman bile adam akıllı düşünemediğini hemen fark etmiştim. etmiştim ama şimdiye kadar. zira o emir midir nedir? işte onun yoğun bakımdan çıktığını duyunca zıpkın gibi yatağında fırlamış emiri aramaya koyulmuştu. artık bu emirde ne gizliyse?

 

"hadi gel sana bir tane daha sakinleştirici yapalım. sinem ?. kime diyorum ben? huuu.". daha fazla dayanamayıp bileğinden yakaladım. yaptığıma şaşırmış olacakki ağlamaktan kan çanağına dönmüş olan gözlerini ellerime dikti.

 

"bırak aslı. emire gitmeliyim."

 

"bırakmıyorum. bu emirde kim? neyin nesi ALLah aşkına?.." boştaki eliyle bir tutam saçını kulağının arkasına koydu. yüzünde yorgunluk mu hakimdi , yoksa banamı öyle geliyordu? biraz daha incelediğimde yüzünün solmuş olduğunu anlamıştım. harbi yorgundu sinoşum...

 

"aslı bırak dedim. burada ne işi olduğunu, kendini nasıl bu duruma soktuğunu anlamam gerek. bana anlatması gerek her şeyi." sertçe elini geri çekti. daha ona kızmamı beklemeden emirin odasına daldı. peşinden gitmek zorunda kaldım. eğer emir denen kişiyle yalnız bıraksaydım sinem onu öldürebilirdi. gözlerinden okumuştum bunu. kendini kaybetmişti besbelli!

 

odaya vardığımızda yatağında yatmakta olan emiri gösterdim.

 

"bak uyanmamış daha. hem merak etme ciddi bir şeyi yok. uyanır akşama. yani inşAllah sinem.".

bileğinden tekrar tutup tekli bej koltuklardan birine oturttum. kendimde yan koltuğa oturmuştum. ellerini avucuma alıp bana dönmesini sağladım. artık gözlerimin içine bakıyordu.

yüzünde bir hazımsızlık hakimdi. o oluşan hazımsızlığı silmek istiyordum. istiyordum ama bilmediğim bir şeye yardım edemezdimki! bana her şeyi anlatması gerekiyordu biricik sinemimin.

                                                                                                                                              

"sinem ne oluyor? anlat. hadi güzelim. bak yardım etmek istiyorum. aynı bana yaptığın gibi ama seninn durumunu bilmediğimden bir faydam dokunmuyor ki maalesef. hadi anlat olur mu?". dediğimde derin bir nefes verdi. gözlerini beyaz çarşafta yatmakta olan hastaya çevirmişti.

 

"aslı, o benim kardeşim emir. emir kağan."

 

"kardeşin mi? senin kardeşin mi vardı? neden bana daha önce söylemedin ALLAH AŞKINA? NEDEN?" Duyduklarımla şok biçimde gözlerimi büyüttüm.

 

"bilmeni istemedim sadece.çünkü onu silmiştim komple. artık benim için yoktu. aramız kötüydü, ondan"

 

"neden kötü aranız sinem?"

 

"yetimhaneye düşme ssebebimi zaten biliyorsun." Dediğinde üzüntüyle doldum. İşin aslı şuyduki yetimhaneye düşen kim olursa olsun geçmişleri iyi değildi. Geleceklerine kendi ellerindeydi. Ruh halleri nasıl izin verirse öyle yaşayabilirlerdi.

 

"evet. ailen sana bakamadığı içindi." İçim burkuldu. Keşke böyle demeseydim ya.

 

"doğru. ailem bana bakamadığı içindi. çünkü babam , benim kendi öz babam kız çocuğunu doyurma derdine girişmek istemiyordu!"

 

"öyle deme sinem. çaresizlikten yapmışlardır. lütfen kendini üzme."

 

"ne çaresizliği aslı? bayağı bana bakmak falan istemiyorlardı.bende çaresizlik diyordum. bende senin gibi düşünüyordum ama ikiz erkek kardeşlerim doğunca daha iyi anladım aslı. babamın tek derdi kızından kurtulmaktı sadece!". durdu. gözünden gelen yaşları hızla sildi. bu tavrı kendinden çok babasına gibiydi. ah ablam hala kızgındı ailesine.

 

" biliyor musun? ikizleri her hafta sonu parklara alışverişlere falan götürürdü. gizliden gider izlerdim onları. bu yüzden hep kaçmaz mıydım yurttan aslı? sende gelmek isterdin hatırlasana? sana bir türlü nereye gittiğimi anlatır mıydım? her geri gelişimde yatağımda defalarca sessizce ağlamaz mıydım aslı?"

Kahretsin. Benim yüzümden acılarına daha çok gömülmüştü ! Ne yapıyorsun aslı?

"ah sinem inan bilmiyordum. Yetimhanede iaçıp aileniin yanına gittiğini bilmiyordum yemin ederim. Üzülme . Sen ç ol k mükemmelsin kızım.keşke ne kadar mükemmel olduğunu görebilselerdi! keşke ama bunda kardeşlerinin suçu ne? onları cezalandırman neden?"

 

"bilmem. belkide o adamın onları seçmesinden dolayıdır. beni seçmemesinden! belkide emirin babama benzemesinden dolayıdır aslı. tıpa tıp aynı görünmesindendir belki! "

Şimdi bana bağırmaya başlamıştı. Gerçi haklıydı. Sen kaşınmıştın aslı.

"sen böyle yargılayan bencil biri değilsin sinem. sen asla insanları, hele masum insanları yargılamazsın. sende biliyorsun onların hiç bir suçu olmaz. bana öyle dememiş miydin? kardeşlerini silip yerlerine beni koyman ne kadar adil? babanın sana yaptığı seçimi sende ikiz kardeşlerine yapmıyor musun sinem?".

 

ikimizden birinden ses gelmeyince susmayı tercih ettiğimizi anlamıştım. sinem adaletsiz değildiki kardeşlerini silsin de başka birini yerlerine koysun? yurda ilk geldiğim günü dün gibi hatırlıyordum. hemen elimi tutmuş, kardeş olalım mı demişti ya! daha o zamanlarda anlamıştım iyi biri olduğunu. peki şimdi neden böyleydi ablam? kötü biri olduğu düşüncesine daha fazla dayanamadım ve hemen kalktım.

 

"sen içindekine asla teslim olmazdın. baban onları seçmiş olabilir. pekalada olabilir evet . ama sen baban değilsin kardeşlerini silemezsin. babanın sana yaptığının aynısını yapıp aileni unutamazsın. sen bu kadar basit düşüncelerde değilsin. kaçamazsın. kaçmazsın hiçbir şeyden...". dedim ve hemen kapıya yöneldim. tam elimi kapı koluna atmıştım ki arkamdan duyduğum ve bana iğrenç gibi gelen şu sözlerle olduğum yerde mıhlanıp kalmıştım.

 

"ya sen?" demişti sinem. Ne?!

 

"abin merti silmeye çalışmanı, ondan kaçmanı nasıl açıklarsın aslı? ailenin ölümüne sebep olan o kişiden kaçmak istemiyor musun? beni anlaman gerekmez mi?".

dediğinde çoktan gözümden yaş akmaya başlamıştı.sinirlenmiştim. istemedende olsa dönüp sinemin önünde dikldim.

 

"kardeşinle mert aynı şeyimi yaptılar? aynı kötülüğü mü içlerinde barındırıyorlar? her ikisini aynı kefeye nasıl koyarsın sen? ".

Sineme daha fazla empati kuramadan yüzüne bağırmıştım. ama elimde değildiki. o psikopatla kardeşini aynı kefeye asla koyamazdı...

 

" ben öyle bir şey demek isteme-". elimi sertçe göğsüme vurdum. canım zerre acımamıştı ama kalbim daha çok acımıştı. kırılmıştım bir kere. gerisi varmı?

 

"hayır. hayır sen tamda böyle bir şey demek istedin. ama bilmediğiniz bir şey var sinem hanım! ne biliyor musun? benim öz abim varya o öz abim.."

 

"aslı özür dilerim. gerçekten ben ikisini aynı kefeye koymadım.".

sıkışan göğsüme elimi koydum. nefes almakta zorlanıyordum . kendime çok yüklenmiş olmalıyımki başım dönüyordu. hatıralar yine gözümün önüne gelmişti. MELEĞİMSİN ASLI. BUNU BİL! BENDEN BAŞKASI YOK! SADECE BEN, MELEK , SADECE BEN VARIM...

 

"iyi misin aslı? özür dilerim . seni üzmek değildi niyetim. gerçekten. ben sadece sinir-"

 

"sen. sen sadece her ikisini sinirle aynı kefeye koydun sinem. bir anlık sinirlede olsa o mert şeytanını kendi kardeşinle aynı kefeye koydun. koydun ama aynı kefede değiller. emiri tanımıyor olabilirim ama ALLAH AŞKINA mert kimseyle aynı kefede anılamaz! sen neyin özründen bahsediyorsun? ya ben 3 yıl boyunca cehennemi yaşadım,cehennemi! onu unutmak, o iğrenç anılardan kaçmak benim hakkım değilmi? olamaz mı?."

 

"aslı haklısın. as-" dediğinde çoktan kapıya yönelmiştim bile.

nefes almam lazımdı nefes. o pisliğin adının geçtiği yerde o kadar uzun duramazdım, duramamda!.. kapıyı sertçe çarpıp odadan çıktım. sinem gerçektende kendinde değildi. sakinleşince konuşsak iyi olurdu. hem benim açımdan hemde onun açından. yoksa ikimizde birbirimize bakıcak surat bırakmayacaktık. hemde asla!

Loading...
0%