@yazarnealaka
|
Atakan tam karşımda dikiliyordu, kısa kesilmiş koyu kahve saçları dikkatimi çekti. Normalde hep daha uzun kullanırdı. Askere falan mı gidiyordu acaba? Umarım öyledir..... Beni yüzünde hafif bir tiksinti ile süzdüğünde olduğum durumu fark ettim. Evde kullanmaktan eskimiş ekoseli pijama altım, üzerimde elbise gibi duran kocaman bir tişört, yeni kalktığım için dağılmış saçım ve başım. En kötüsü de ağzımdaki pizza ve nene gibi eğilmiş belimi tutan duruşum. Hızla dikleştiğimde acıdan dişlerimi sıkmak zorunda kaldım. Bu da dişlerimin arasında hafifçe tuttuğum pizzadan bir ısırık almam ve onun yere düşmesi ile sonuçlandı. Atakan gözlerini kısarak sanki kusmak istiyormuş gibi yüzüme baktı ve bakışlarını tiksintiye dönüşürken yerdeki pizzaya indirdi. Hala yerdeki yarı yenmiş pizza parçasına bakarken soğukkanlı bir şekilde konuştu. "Sezgi evde mi?" Doğru, beni bu evin yetkilisi olarak gören yoktu fakat evin sahibi olarak bildikleri deli karı içeride kolye nefretine cam, kapı, masa demeden her şeye çekiç indiriyordu. Elimi kapıya yaslayarak diğerini de belime koydum. "Kendisi sinir krizi geçiriyor ben yardımcı olayım." Bunu kafamda hayal ettiğimde daha havalıydı. Ağzım dolu olmasaydı ve kapı yaslanınca içeri doğru kayarak açılmasaydı daha iyi olabilirdi. Yaslandığım kapının kaymasıyla rezillik kotamı doldurup hızla sendelesem de toparlandım. Atakan bana sadece bir saniye baktı. Yine tiksinti ve küçümseme ile. Zaten başka bir duygusu var mıydı ondan çok emin değildim. Arkamdaki salona doğru kitlendi. "Onu seslerden anladım. Kendisini çağırabilir misin?" Direnmenin anlamı yoktu. Arkamı dönerek bağırdım. "Sezgi, aşağı komşu Harun Bey'in oğlu geldi. Seni çağırmamı istiyor." Önümü dönerek Atakana daha dikkatli baktım. Bunu yapmamdan rahatsız olduğunu biliyordum fakat hiç belli etmedi. Boyu boyumu fazlasıyla geçtiğinden rahatça karşıya yani salonun içine bakmaya devam etti. Gözleri bir kez bile bana eğilmedi. Bu duruma alınmayı çok uzun süre önce bırakmıştım. Aslında her şey çok güzel başlasaydı, çok güzel de gidebilirdi fakat hiç öyle olmadı. İkimizin hikayesi... ikimizin bir hikayesi yoktu. O üçüncü kat dokuz numaranın şımarık köpeği bende dördüncü kat onüç numaranın asi kedisiydim. Mucizevi bir şekilde iyi başlasak bile güzel ilerleyemezdi. Uzun bir aranın ardından Sezgi kendine çeki düzen vermiş bir şekilde arkamda belirdi. "Ah Atakancım, seni görmeyeli ne kadar da uzun bir süre oldu. Taşınmışsın diye duydum." Atakan sadece başı ile onaylamakla yetindi. "Evet, iş için başka bir eve geçmem gerekti fakat annemleri sık sık ziyaret ediyorum, bugünde olduğu gibi." Ablamın rengi kıpkırmızıydı. "Sizi sesler yüzünden rahatsız etmek zorunda kaldım." Ablam hızla elini önemli değil dermişcesine havada sallayarak Atakan'ın sözünü kesti. "Saçmalama ne rahatsızlığı." Atakan hafifçe gülümsedi fakat sebebi mutluluk değildi. "Doğru, sizin verdiğiniz kadar büyük bir rahatsızlık olmasa da kibarlık etmek istemiştim." Derin bir nefes alıp verdim. Ablam ne diyeceğini bilemez bir şekilde duraksadığında tam konuşacaktım ki Atakan yeniden konuşmaya başladı. "İyi olup olmadığınıza bakmak için gelmiştim." Ablam yüzüne maske bir gülümseme yerleştirdi. "Ah ne kadar kibarsın öyle. Biz şey..." Bir anlığıan dönüp tuzla buz olmuş masaya baktı. Sonra gözüne ben çarptım. Planı kafasında kurduğunda her şey için çok geçti. "Senem, biliyorsun geç kalkar." Atakan kaşlarını çatarak hızla konuştu. "Bilmiyorum." Sonrasında dudaklarını birbirine bastırarak ellerini arkasında birleştirdi fakat bana dönüp birkez bile bakmadı. Bense kaşlarımı çatmış hafifçe öne eğilmiş şekilde bir elimde ağrayan belimi ovarken bir yanda da ablamın hakkımda ne yalan söyleyeceğini dinliyordum. "İşte bizim Senem uyanınca kendine gelemedi, ayağı takılınca da masanın üzerine bir düştü." Ablam sanki olay gerçekmişte onun bile canı acımış gibi kaşlarını çattıp yüzünü buruşturduğunda durumun saçmalığı yüzünden bende aynı şeyi yaptım. Bu sırada hesaba katmadığım tek şey Atakanın dönüp bana bakacağıydı. O bana hiç bakmazdı ve nene gibi ağrayan belimi ovup yüzümü buruştururken bana bakası tutmuştu. Ben bu sabah uyanmadığımı düşünmek istiyordum. Bunların kocaman bir kabustan ibaret olmasını diliyordum. Hızla doğrulsamda her şey için çok geçti. Atakan bakışlarını yine ablama dikmiş beni denklemden çıkartmıştı bile. "Çok geçmiş olsun." Bu sözleri ablama söylemesi ile Atakan Hasorospu'dan neden nefret ettiğimi yazdığım defretime bir madde daha ekledim. "Babam sesleri duyunca çok endişelendi. Gelip bakmamı istedi. Sizin için yapabileceğim bir şey yoksa ben annemlerin yanına geri inmeliyim." Var! Gir içeri masayı süpür dememek için kendimi çok zor tuttum. "Ah çok kibarsın, çok teşekkürler. Rahatsızlık için ayrıca özür dileriz." Atakan başını hafifçe eğip asansöre ilerlerken konuştu. "Bu kadar sakar bir kardeşin varken yeni alacğın masanın cam olmmasına dikkat et bence." Bu çocuk gerçekten de benim içimde iyi olan her şeyi içerideki cam masa gibi tuzla buz ediyordu. Sinirle kapıya doğru bir adım attım o sırada asansörü çağırma tuşuna bastı. "Camı ben kırmadım bir kere, ablam yaşlı ninenin hediye ettiği, ruh eşi kolyesi kırılmayınca, denediğimiz hiçbir şey de kolyeyi kırmayınca sinirlenip eline çekiç aldı. Yonca onu durdurmasın diye hızlı hareket edeyim derken kolye masanın üzerinde duruyordu. O da vurdu masa tuzla buz oldu ama kolye sapasağlam kaldı." Asansörün geldiğini bildiren ses sözlerimin hemen ardından apartmanda yankılandı. Atakan'ın asansör kapısındaki eli duraksadı, kaşları çatıldı. Bana bakmadan direkt olarak ablama döndü. "Kardeşin düşerken kafasını vurmuş olabilir, istersen bir doktora götürün." Dedikten hemen sonra asansöre binerek gözden kaboldu. Hasorospu sporun defterine bir madde daha. "Amına koyduğumun çocuğuna bak, yüzüme bakmıyor pez-" Ablam eli ile hızla ağzımı kapatıp beni içeri çekti ve kapıyı hızla kapattı. "Atakana senelerce bin kere rezil oldun. Bir kere daha olsan bir şey olmaz, Senem." Hızla ablamın elinden kurtuldum. "Ben odama gidiyorum. Sende ne bok yiyorsan ye." Diyerek hızla koridorun sonuna ilerledim. Kapıyı sertçe çarptıktan sonra kitaplığımın en alt katında gizlemiş deri kaplı defteri bulup çıkarttım. Çok ironik ama bu defteri bana Atakan'ın babası Harun amca almıştı. Nereden bilebilirdi ki oğlunun kahpeliklerini yazacağımı. Aslında her şey bir günlük olarak başlamıştı fakat hiç öyle devam etmedi. Bir zamanlar tek derdim Atakan olduğundan defter sadece ona sövüp saymak için ayırdığım ve kendimi onun cazibesinden geri tutabilmek için okuyup sinirimi diri tuttuğum bir şeydi. Sonrasında başka bir şey yazmak istememiştim. İyi anılarımın o varlıkla aynı defteri paylaşması doğru gelmemişti. Bu yüzden defterin ilk sayfasını açtım ve çizdiğim havalı el yazısı ile kocaman bir şekilde tasarladığım kitap yazısına baktım. Atakan Haskahpe'nin İbnelikleri Bilinen Adıyla Atakan Hasibnenin Kahpelikleri |
0% |