Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1. BÖLÜM: GERÇEKLER

@yazarnurr7

“Tüm hayatım bir yalan üzerine kurulmuş. Ben her şeyi gerçek zannederken aslında yalanmış. Bunca yıl hep yalana inanmışım, belki de yalan olan hayatım değil de ben kendimin tâ kendisidir.”

1. BÖLÜM: GERÇEKLER

&

Güne kuş cıvıltıları, sokaktan geçen arabalar ve insan sesleriyle huzur bularak uyanmak isterdim ama birinin üzerime soğuk su dökmesiyle irkilerek uyuduğum yerden kalktım, daha doğrusu kalmayı denedim. Boşuna çırpınıyordum çünkü biri beni sandalyeye bağlamış. Acaba kim bağladı!?

"Günaydın prenses hazretleri." diyerek ellerini birbirine çırptı sanki toz varmışçasına, ona bakarak konuşmaya başladım. "Kaç gün oldu hâlâ beni burada tutuyorsun gerekli bir açıklaman var mı yoksa para için mi kaçırdın beni?" Kafamı sağ omzuma doğru eğerek ona doğru baktım.

Deponun sağ köşesine doğru yürüyerek oradaki sandalyeyi aldı, tek eliyle sürükleyerek sandalyeyi tam karşıma koyarak sandalyeye ters oturdu. "Hâlâ anlamadın değil mi?" diyerek öne doğru eğildi. Bende onun yaptığı gibi yapıp öne doğru eğildim, tabii ne kadar eğilebildiysem. "Açıklama yaparsan öğrenmiş olacağım. Sen açıklama yapmadan nasıl öğrenebilirim ki!?" dedim baskın çıkan sesimle.

"Sende haklısın sonuçta burdaki tek masum sensin." diyerek şerefsiz gülümsemesini yüzüne ekledi. Her zaman aynı şeyleri söylüyor ve beni depoda yalnız bırakıp gidiyordu. Yaklaşık bir haftadır bu depodaydım. Bazen yanıma uğrayarak bana yemek ve su veriyordu sonra yemeğimi zehir ederek saçma sapan konuşup gidiyordu, gelmediği zaman deponun dışındaki korumalardan biri gelerek yemek ve su veriyordu.

Konuşmasına kaldığı yerden devam etmeye başladı. "Onun seni seçmesini şimdi daha iyi anlıyorum." dedi, oturduğu yerden kalkarak bana doğru gelmeye başladı. "Güzelsin, masumsun, safsın, dalgınsın, bazı şeyleri anlayamayacak kadar küçüksün ve tam-" derken sözünü kestim.

"Bana bak senin ağzını yırtarım duydun mu beni ağzından çıkan kelimelere dikkat et yoksa seni gebertirim. Senin bildiğin kızlara benzemem ben duydun mu beni?" dedim yüksek çıkan sesimle birlikle sinirle.

Şerefsize bak sen! Normal adam zannettik piç çıktı zaten böylelerinden korkacaksın. Masum gibi görünürler ama akıllarından bin bir türlü plan geçer ama hata bendeydi, beni nedenini bilmediğim olaydan dolayı kaçıran adamın normal olmasını bekleyemezdim. Dediklerimden sonra yüzü sinirden kızarmaya başladı.

"Bir daha öyle bir şeye yapmaya kalkışırsan seni gebertirim küçük orospu. Duydun mu beni?" Üzerime doğru gelip boğazımı sıkmaya başladı. "Sen-sin o orosp-u, anca eller-im bağlıyke-n ba-na yak-laşabi-lirsin zaten p-uşt." Korkak it. Anca ellerim bağlıyken yaklaşabilir, ellerim bağlı değilken yaklaşsın bakalım, o gün ona yaptıklarımı tekrardan nasıl yapmıyorum.

O gün depoda ikinci gündümdü. Yine bana aynı şeyleri söylemişti bende sinirlenerek erkekliğine tüm gücümle vurmuştum. Ben o eğitimi boşa mı aldım, zamanı geldiğinde kullanacaktım kısmet onaymış artık. O gün artık ne kadar sert vurduysam altına giydiği mavi kot pantolan kan olmuştu. Canıma değsin, haketmişti bunu it.

Ellerini geri çekerek sinirden masanın üstündeki eşyaları yere fırlatmaya başladı. Sonra bana doğru dönerek, "Göstereceğim ben sana küçük fahişe." diyerek depodan çıktı. Şerefsiz puşt anca konuşursun ordan. Gel bakalım göstereceğim ben sana sapık herif.

Kafama ağrı girmişti, başımı geriye doğru eğdim burası buz gibiydi içimin titrediğini yeni fark etmiştim. Bakışlarımı deponun içinde gezdirdim. Daha önceden gördüğüm rutubet biraz daha kararmaya başlamıştı üstelik içerisi çok kötü kokuyordu ne olduğunu bilmediğim bir koku ve rutubet kokusu karışmıştı ve ortaya çok kötü bir koku çıkmıştı.

Alçak herif bu havada buz gibi suyu üzerime dökmüştü. Depoda yankılanan ses ile kafamı kaldırıp bakacakken hapşurdum, yeni yeni iyileşmişken bu piç yüzünden hastalanamazdım. Sesin nereden geldiğini görmek için bakışlarımı depoda gezdirirken fare olduğunu gördüm. Beklenilecek bir misafirdi pis, rutubet kokan ve alçıları dökülmüş olan bir yerde fare olmazsa olmazdı.

Ailem napıyordu bilmiyorum. Ben eve gelmeyince merak edip dışarı çıkıp aramıştır, bulamayınca da polise haber vermiştir diye düşünmem gerekiyordu ama hiç öyle düşünmüyordum. Belki de evde olmadığım için dertten kurtulmuşlardır.

Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydım ama nasıl? Pencereler desem onlarda çok yüksekteler ulaşmam imkansız. Uzun bir süre kendi kendime burdan nasıl çıkacağım diye düşündüm. Aradan baya bir zaman geçmiş olmalı ki uykum geldi. Vücudum çoktan kendi hazırlamıştı bir süre sonra dayanamayıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

***

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum burada zaman kavramı yok gibiydi. İçerisi yine aydınlıktı bir haftadır olduğu gibi. Çok uyumuş olmalıyım ki her tarafım uyuşmuş bir haldeydi belimi hareket ettiremiyordum. Kapının sertçe açılmasıyla bakışlarımı kapıya çevirdim içeriye girdiği gibi üzerimi süzmeye başladı. "Yakışmış." diyerek üzerimi işaret etti, dediğini anlamazken kafamı eğerek üzerime baktım. Üzerimdeki bu elbisenin ne işi vardı!?

"Bu elbiseyi kim giydirdi bana?" diyerek bağırmaya başladım. Gevşek gülerek konuşmaya başladı. "Uyurken çok masum görünüyorsun hele ki o tenin alev alıyor, dudakların ise kıpkırmızı tam öpülesi. O bacakların o kadar güzel ki tam-" derken sinirlenerek ayağa kalktım, beni bağlamayı unutmuş gerizekalı.

"Sen yürek yedin galiba. Senin o erkekliğini alıp, keser ağzına sokarım görürsün o zaman." dedim, üzerine atıldığım gibi saçlarını çekmeye başladım. Tek elimle saçını çekerken diğer elimle de onun karnına yumruk atıyordum. Eğitimde öğrendiğim hareketler işe yarıyordu!

Beni belimden tutarak kendisine doğru bastırdı. "Sen çok oluyorsun artık, yetti be." diyerek suratıma tokat attı. Beni yerde sürükleyerek, -ne ara buraya koyduğunu bilmediğim- yatağın üzerine fırlattı. Üzerime doğru çıkarak boynumu öpmeye başladı. Ellerimle onu ittirmeye çalışıyordum ama malesef bir etki etmiyordu. Ben onu itmeye çalıştıkça o bana kendini daha çok bastırıyor ve boynumu daha da sert bir şekilde ıstırıyordu. "Şerefsiz it çekil üzerimden." diyerek ağlamaya başladım. Bunlar benim başıma gelmemeliydi. Neden hep benim başıma geliyor?

Sevilmeyen birisiydim ama bunları hak etmiyordum!

Üzerimden kalkarak pantolonunun kemerini çıkarttı. Çıkarttığı kemeriyle birlikte pantolonunu sıyırırken tekrar üzerime doğru eğildi ve bacaklarımın örten elbiseyi tutarak yukarı doğru sıyırmaya başladı. Debeleniyordum ama etki etmiyordu.

"Dur!" dedim bağırarak. "Yardım edin lütfen! Yardım edecek kimse yok mu?" diyerek sesimi dışardakilerine duyurmaya çalıştım ama kimse beni duymuyordu. "Dokunma bana piç herif, uzak dur." dedim kafamı sağ sola sallarken. "Durmak yok! Bugün her şey olacak." Kalbim korkuyla atmaya başladı o atış sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Kurtulmak için ayaklarımla debelenirken elbisenin daha da açılmasını sağlıyordum.

Kafamı çevirip etrafa bakmaya başladım. İstediğim şeyi bulmanın sevinciyle yataktan kaymaya çalıştım zorlukla. Kayarak yatağın ucuna kadar gelmemle oda benimle birlikte geldi. Boğazımı delmişti ısırarak şerefsiz daha da çok ağlamaya başladım.

Elimi uzatarak yerdeki cam şişeyi almaya çalıştım ama elim ulaşmıyordu. Tekrar denedim tam şişeye dokunmuştum ki ellerini göğsümde hissedince ellerim onun sıratını buldu. Yüzünü tırnaklamaya başladım. "Siktir!" diyerek ellerini ellerime koyup çekmeye çalıştı. İki eliyle tek elimi sıkıca tutmaya çalıştı.

Diğer elimi şişeye doğru uzatıp almaya çalıştım. Elimi daha da ileriye uzatmaya çalışıyordum, elimi dümdüz uzatırken dirseğime bir ağrı saplandı. Dişlerimi sıkarak acıyı yok saymaya çalıştım parmaklarımın uç kısmı cam şişeye değdiğinde kalbim daha hızlı atmaya başladı. Ellerini hâlâ gerdirirken dirseğimden parmaklarıma kadar uyuştuğunu anladım. Bu sefer birazcık daha bedenimi hareket ettirip şişeye dokunduğumda avcumun içine almayı başarmıştım. Uyuşan elimle birlikte şişeyi tüm güçümle kaldırıp sertçe kafasına geçirdim.

Cam şişeyi kafasına sert bir şekilde geçirmemle birlikte buzla tuz oldu. Alnına akan kanı gözlerimle gördüm.

"Ah küçük oruspu ne yaptın sen!" diyerek üzerimden yatağa düştü. Fırsatı yakalamışken burdan kaçmalıyım. Yataktan sürünerek indim deponun kapısına doğru giderek kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Kapıda korumalar yoktu. Her zaman kapıda olurlardı bu beni ilişkilendirmişti ama umursamadım eğer umursasaydım yakalanırdım.

Hızlı ve kocaman adımlar atarak ormana doğru koşmaya başladım çok hızlı koşuyordum, oraya tekrar dönemezdim. Ondan zor kurtulmuşken bir daha yakalanırsam beni mahvederdi hele de kafasında o şişeyi kırdıktan sonra bana yapacaklarını düşünmek bile istemiyordum. Ağaçların arasından hızlıca koşarak geçiyordum, ben koştukça ayağımın altındaki dallar ve kurumuş yapraklar ses çıkartıyordu. Koşmamım etkisiyle yüzüme çarpan sert rüzgarlar saçımı savurarak yüzüme çarpıyordu. Bu görüş açımı kapatsada ellerimle önüme gelen tutamları kulağımın arkasına sıkıştırıyordum.

Hızlı koştuğum için nefes nefese kalmıştım ve bu durum boğazımda acı bir yumruğu oluşturmuştu. Kalbim yakalanma korkusuyla birlikte hızlı atarken boğazımda oluşan o yumruyla nefes almamı zorlaştırmıştı. Bir an gözlerimin önünün karardığını hissettim gözlerimi bir kaç saniyeliğine yumarak geri açtım ama nafileydi. Hafif kararma ile kolum ağaça sert bir şekilde çarpttı bu durum durmam için bir neden olsada devam ettim.

Ne kadar koştum bilmiyorum ama soluklanmak için bir ağacın gövdesine eğilmiştim ki bir ses duydum.

"Nereye gidiyorsun ha küçük fahişe, gel buraya ben seni bulursam çok kötü olur duydun mu beni? Seni kendi ellerimle öldürüreceğim ama önce yarım kalan işimi tamamlayacağım." dedi bağırarak, ses çok yakınlardan geliyordu. Beni bulmuş olamazdı o kadar koşmuştum ne ara peşime takıldı? Soluklanmayı bırakıp tekrar koşmaya başlamıştım ki onun sesini tekrar duydum. "Çabuk yakalayın onu." Arkama dönüp ona baktım hemen arkamdaydı, önüme dönüp hızlıca koşmaya başlayacakken ayağıma takılan şeyle yere sertçe düştüm. "Ah!" Ayağımda hissettiğim acıyla istemsizce inlerken bakışlarımı ayağıma çevirdim.

Ayağıma dokunduğum gibi elimi geri çektim çünkü bu hafif dokunma bile canımı yakmıştı. Ayağımda hissettiğim keskin acı ve acıyla birlikte oluşan sıcaklığı umursamadan ayağa kalkacaktım ki saçımda bir el hissettim. "Ah!" diyerek tekrardan inledim. Saçımı çekiyordu, o kadar güçlü çekiyorduki saç diplerimden saçımın kopma sesi geliyordu. "Ben sana demedim mi ben yakalarsam kötü olur diye?" diyerek bu sefer daha da hızlı çekti. Çekmenin etkisiyle birlikte başım istemsizce arkama düştü.

"Ben bir şey yapmadım neden bana böyle davranıyorsun." Ellerimi saçıma götürerek ellerini çekmeye çalıştım çok güçlüydü. Kahretsin ki güçlüydü ve benim gücüm ona yetmiyordu. Ne yapacaktım, nasıl bu cani heriften kurtulacaktım bilmiyordum.

"Sen kötü davranılmayı hak ediyorsun. Sen günah keçisi olarak yaşamaya devam edeceksin. Sen bunları hak ediyorsun." Başımı sağ sola sallayarak onu reddettim. "Hayır! Ben bunların hiç birisini hak etmiyorum. Ben günah keçisi değilim!" Gökyüzüne bakarak bağırdım.

Ormanlıkla yankılanan sesim tekrar ediyordu. Ses tellerim acıyordu artık bunu bile umursamıyordum.

Ben bunların hiç birisini hak etmiyorum.

Ben günah keçisi değilim!

"Alanur sen hâlâ uyanmadın mı?" Uykumun en derinliklerinde bana seslenen bir ses duydum. Kalbim korkuyla atmaya devam ederken irkilerek hemen kalktım ama kalktığım gibi yere yapıştım. Gördüklerim rüya mıydı? Hayır, hayır rüya olamazdı çok gerçekçiydi. Kabusun hâlâ etkisindeydim, kalbim güm güm atıyordu. Her zaman korkmuştum rüyalarımdan çünkü rüyalarım gerçekçiydi, ne görsem gerçekleşiyordu ve ben bu yüzden rüya görmekten korkardım.

Ama bu, bu çok başka. Bu kabus beni derinden etkilemişti zihnimde yankılanan ses acı ve içliydi.

Annemin seslenmeye devam etmesiyle yerden kalktım. "Sana sesleniyorum iki saattir, çabuk kalk ve kahvaltıyı hazırla." Her zaman ki gibi emrivaki çıkan sesi beni delirtti. Yüzümün bembeyaz olduğunu biliyorum insan gelip sorardı. 'Kızım neyin var iyi misin?' diye ama ben salaktım bunu beklememeliyim.

"Yeter ya her zaman ben hazırlıyorum. Niye ben hazırlıyorum?" İsyan ederek çıkan sesimle birlikte düştüğüm yerden kalktım. "Ben mi hazırlayım ha, çabuk kalk ve hazırla sabahtan beri senin uyanmanı bekliyorum."diyip odadan çıktı. Neden ben hazırlıyorum ki, her zaman ben hazırlıyorum, tamam bu işleri yapmam gerekiyor ama benim yaptıklarım kölelik gibiydi. Ben onların kölesi değil çocuklarıydım!

Tek kahvaltıda değil, her işi ben yapıyordum bni köle gibi kullanıyordu. Bensiz bir iş yapamıyor bir şey olsun, 'Alanur gel şunu yap.' diyordu. Ben de insanım ama onun gözünde kusursuz bir insan olmalıydım pardon köle olmalıydım Ayrıca tek kız ben de değilim, kız kardeşim ne güne duruyor ki kafamı sağ sola sallayarak yerden kalktım. Ah tabii ki biricik kızı ve oğlu hiçbir iş yapmamalıydı. Burda bütün işi yapacak ben vardım! Ben!

Önce yatağımı topladım daha sonra camları açıp havalandırdım, içerisi kötü kokuyordu. Üç kardeş aynı odada kalıyorduk tabi onlara kardeş denilirse! Şeytanın önde gidenleriydi! Hiç aramızda öyle abla-kardeş bağ yoktu bunu kendileri seçmişti beni bir hizmetçi yerine koyarak.

Benden sonra erkek kardeşim geliyordu adı Ömer 8. sınıfa gidiyor. Efendime söyleyim kendisi çok salaktır laftan anlamaz zaten doğru düzgün anlaşamıyoruzda. En küçük kardeşim Hülya 4. sınıfa gidiyor ve ben 12. sınıf eşit ağırlık öğrencisiyim.

Zaten aklı olan sayısala gitmez yani benim düşüncem öyleydi. Tabi bu insandan insana değişiklik gösterir. Bugün kendi kendime çok konuşmuştum.

'Sen zaten çok konuşuyorsun.' dedi iç sesim. 'Sen sus, konuşmasan olmaz.' Evet evet, iç sesimle konuştuğum doğrudur bazen diyorum ben deli miyim ya da şizofren miyim ama yok bence herkes iç sesiyle konuşuyor.

Ki za- "Sen hâlâ uyanmadın mı?" dedi, mükemmel olan annem! "Elli kere mi söyleyeceğim uyandım diyorum ya." diyip odadan çıktım. "Sus laf yetiştirme bana." Şaka gibi ya yemin ediyorum. Artık sinirden kendimi asacaktım artık o dereceye kadar gelmişti.

Mutfağa girdiğimde şok geçirdim, bu ne ya ben daha dün akşam topladım bu mutfağı ama şaşırmamak lazım hizmetçi varya toplar. "Bu mutfağı kim dağıttı ya ben topluyorum siz dağıtıyorsunuz?" dedim bağırarak. "Kim dağıtacak, Ömer dağıtıyor." dedi rahatça, sen anca otur rahatına bak onları kayır.

"Ömer! Bak çocuk bir daha dağıt seni gebertirim." dedim sinirle. "Bağırmadan konuş millet sabah sabah senin sesini mi dinleyecek." Dişlerimi sıkarak sinirle ellerimi yumruk yaptım yumruklarımı sertçe dizime geçirdim. "Oda batırmasın o zaman. Ya ben onun pisliğini toplamak zorunda mıyım ya?"

"İşin ne toplayacaksın. Sabahtan akşama kadar yatıyorsun zaten." Aynen ben yatıyorum bu evi de siz temizliyorsunuz. Sinirden dolan gözlerime lanet okudum bıkmıştım bunlardan. "Abla vallahi ben dağıtmadım ya, Hülya dağıtıyor yeminle." Sinirden düğümlenen boğazım gözlerimi daha çok dolduruyordu. "Bak çocuk boşuna yemin etme inanmıyorum, her şeye yemin ediyorsun."

"Ama bak vallahi bu sefer doğru diyorum ya." Sen mi doğruyu diyorsun! Timsah göz yaşları döken insana nasıl inanayım ben! "Sus, çeneni kes bir daha demem." diyip önüme döndüm. Ocağın yanındaki dolabı açıp çaydanlığı aldım, çeşmeyi açıp içine su doldurdum ve ocağın üstüne koyup altını yaktım. Arkama dönerek buzdolabını açtım. Domates, salatalık, peynir, zeytin, kaymak ve yağı çıkardım. Dolaptan bir tabak alıp domates ve salatalığı doğrayıp masaya koydum.

Kaynayan çayın altını kapattım ve demledim. Her şeyi koymuş muyum diye bakarken, "Hadi gelin sofra hazır." dedim ve gelmeye başladılar. Sofra hazır ya hemen gelirler tabi. Sandalyeyi çekerek oturdum. Annem elindeki çay bardağını masaya bırakarak, "Çabuk yiyin misafir gelecek." Başla Alanur temizlik yapmaya. "Kim gelecek." diyerek ona baktım. Annem ise, "Zeynepgil gelecek." dedi.

Ondan sonra sessiz geçmişti. Kahvaltı bittiğinde kaldırdım. Bulaşıkları deterjanlayıp kenara koydum. Deterjanlama işi bitince suyu açarak durlamaya başladım. Ben bulaşıkları durlarken annem de evi süpürüyordu. Hayret şaşırtıcı normalde onu da benim yapmam lazımdı. Mutfaktaki işleri bitirip ellerimi yıkadım ve tam kurlayacakken annem, "Alanur markete git çekirdek felan al gel." dedi. Emredersiniz ya, oğlunuz ve kızınız rahat rahat otursunlar markete de ben giderim hiç rahatlarını bozmasınlar. Odaya gidip gri eşofman takımımı giydim zira dediklerine karşı çıksaydım sonu kötü olurdu ve günün sonunda üzülüp ağlayan yine ben olacaktım.

Annemden parayı alıp evden çıktım. Afyon'da yaşıyorduk, ben ise İstanbul doğumluyum. Babam İstanbul'da yaşamak istememiş sebebi ise babaannemgil. Afyon'da yaşıyorlar diye bizi sürüklemiş. Gören aynı mahallede oturuyor zannedecek ama öyle değildi onlar köyde kalıyorlardı.

Yine eskileri açarken A101'e gelmiştim. İçeri girip yiyeceklerin olduğu yere gittim ve fiyatlara bakmaya başladım. Markete girer girmez fiyata bakmak istemiyordum ama annemden azar yemek istemiyorum yoksa birde bunun için sorun çıkartırdı. Elime çekirdeği alıp bisküvilerin olduğu yere gitmek için dönecekken birisine çarptım.

"Kusura bakmayın." dedi bir çocuk, evet evet çocuk. "Yok önemli değil." diyip bisküvilerin olduğu yere doğru gittim. Bu çocuğun gözleri maviydi ama mavinin bir güzel tonu olur ya işte o renktendi. Acaba ben niye yeşil gözlü oldum keşke mavi gözlü olsaydım. Ailede tek renkli göz bendim. Saç yapımda onlardan farklı daha doğrusu yüz tipimde. Bir yönden onlara benzemediğim için seviniyordum sebepsizce.

Düşünmedim değil acaba ben bebekken karıştım mı diye ama bunun saçma olduğunu düşünüp bir daha düşünmedim. Şimdi bu benim niye aklıma geldi diye içimden geçirirken kasaya doğru gittim. "Hoşgeldiniz." dedi kasiyer abi. "Hoşbuldum." dedim hafifçe gülümseyerek. 'Kızım sen mal mısın misafirliğe mi geldin de hoşbuldum diyorsun?' dedi. 'Ne diyim mal adam hoşgeldiniz dedi ne deseydim.' Ben yine kendi iç sesimle konuşmaya daldığım için nerde olduğumu unutmuştum. "Ne kadar tuttu?" diyerek kasiyer abiye baktım.

"100 lira 50 kuruş tutdu." Yuh çüş, lan alt tarafı bir çekirdek ve gofret aldım. Söylene söylene parayı ödeyip çıktım yaşanacak devir kalmamış yakında açlıktan geberip gideceğiz ya.

Zaten tek babam çalışıyor, annem çalışmıyor çünkü babam izin vermiyor. Yok neymiş efendim evde oturup çocuklarına bakacakmış. Zamanında babamla bu yüzden çok kavga etmiştim. Her ne kadar aile ilişkimiz iyi olmasada o bir kadındı ve özgürdü. Sözde kadın erkek eşit ama iş icraata geldiğinde o yok bu yok diyorlar.

Apartmanın kapısını açıp içeri girdim. Merdivenden çıkarak dairenin önüne geldim. Kapıyı çaldığımda kimse açmadı. Bu sefer kapıya sertçe vurdum sabah ki sinirimi çıkartmak istermiş gibi. Hâlâ açılmayan kapı beni sinirlendirdi.

Niye açmıyorlar diye düşünürken kapı açıldı. Annem elinde telefon donmuş bir vaziyette duruyordu. "Noldu kötü bir şey mi oldu?" Sesi titrerken, "N-ne yok bir şey olmadı." dedi, kesin bir şey oldu ve benden saklıyordu neyse yakında konusu çıkar. Üstüne gitmemiştim eğer gitseydim her zaman ki gibi bağırırdı sanane diye. Aldıklarımı mutfağa koydum ve üstümdeki montu çıkarıp askılığa astım.

Okullar bir hafta tatildi birinci dönem birinci yazılılar bitmişti çok şükür. Abi okul okumakta zor. Zaten MEB Bakanı durdukça biz biteriz, neymiş efendim seneye ara tatil yokmuş yok sınıfta kalma şu ortalamadan aşağı olursa sınıfta kalacaklar. Zaten yakında sınıfta nefes alan öğrenciler sınıfta kalacaklar diyecek diye korkuyorum. Böyle yapıp ellerine ne geçiyor onu anlamıyorum. Öğrencileri okulu sevdirmeleri lazım böyle yapınca öğrencinin okuma hevesi kalmıyor ki.

Asker olamayacağım diye korkuyorum evet hayalim asker olmaktı. Allah izin verirse olacağım inşallah. Bu hayalim sekizinci sınıfta başladı, okuduğum kitaplar yardımcı olmuştu hayalime. Tabii ki sırf kitaplar için değildi.

O üniformayı üstünde taşımak ne kadar gururlu! Üstünde Türk bayrağı ne kadar güzeldi. Dağa çıkıp o itleri öldürmek... Mükemmeldi ülke bir itten daha kurtulmuş olacaktı!

Kendi kendime bazen hayal kuruyordum. 'Bazen mi?' diyen iç sesime bu sefer hak verdim. Sadece bazen değil her zaman! Üstümde üniforma, göreve gidiyorum elimde silahım o itleri öldürüyorum bazen yumrukla dalıyorum. Hayali bile harikaydı!

Ben bu hayalimi onlara söylediğimde annem izin vermedi. Yok neymiş asker olamazmışım çünkü kızım okusan bile olamazsın dedi. Ne alaka kadınlarda asker olabilir ayrıca.

Ne derlerse desinler Allah'ın izniyle ben asker olacağım. Ben zaten o zorlukları göze alarak okumak istiyorum. Hayalim bordo bereli olmaktı ama malesef olamayacağım. Çünkü bordo bereli olabilmek için annenin ve babanın ölmüş olması, yurtta büyümüş olmamız lazımmış.

Üstelik seni devlet seçiyormuş. Yani bunu kuzenim demişti, yalan söyleyecek hali yoktu. Böyle saçmalık mı olur? Ya mavi bereli ya da yeşil bereli olacağım.

Saat akşam altı olmuştu. Ne ara saat altı oldu anlamadım zaten birazdan babam gelir sonra da Zeynep ablalar gelir, Yusuf amca - Zeynep ablanın eşi- babamın arkadaşı zaten babamgil sayesinde annemler tanışmıştı. Ben yine kendi kendime konuşurken onlarda babamla birlikte geldiler.

"Hoşgeldiniz." diyerek onlara baktım. İçeri girerken, "Hoşbulduk gülüm." dedi Zeynep abla. İki çocukları vardı isimleri Ceylin ve Ceren'di. Ceylin üçüncü sınıfa gidiyor, Ceren ise daha bu sene birinci sınıfa başlamıştı. Zeynep abla içeri girip bana sarıldı. Daha tanışalı iki yıl oldu kendisini bize çok yakın görüyordu. Sırayla hepimize sarıldı en son Hülya'ya sarıldı.

Onlar içeri geçerken ben de mutfağa gittim zaten mutfağın karşısında salon vardı. Tam buzdolabının kapağını açarken babamın telefonu çaldı. Umursamadan işimi hallettim. Yine köyden arıyorlardır!

"Alo."

"..... "

"Evet ben babasıyım."

"......"

"Ne nasıl böyle bir şey olur?"

".... "

"Ben napacağım şimdi bunca yıl yalan mıydı!"

Ne bunca yıl yalan mıydı? Mutfaktan çıkarak eve gittim hiçbir şey anlamıyorum. Babam telefonu kapatıp, "Alanur sen bebekken karışmış olabilirmişsin." Şaka! Şakaydı öyle değil mi?

"Nasıl böyle bir şey olur sen iyi misin baba bir yanlışlık olmasın." İyi de bu nasıl olabilir aklım hâlâ almıyor. Üstelik bunu bana söylerken rahat olması dikkatimi çekmişti ama umursamadım. Çünkü hızlı atan kalbim dikkatimdeydi.

Neden bu kadar hızlı atıyorsun kalbim.

Yeni aile ve sevgi Alanur.

Yeni aile. Boşuna ümitlenme kalbim çünkü biz hiçbir zaman sevilmeyeceğiz. Hep görünmez olarak kalacağız.

"Bugün anneni aramışlar ve annen bir şey demeyip kapatmış." diyip anneme baktı. Demek ki annem bu yüzden donup kalmıştı. "Bunun mümkün olduğuna inanamadım çünkü Alanur doğduğunda hemen elime verdiler bu nasıl olur?" Bunu bilmene rağmen bu yüzden mi bana köle gibi davranıyordun. Bunu söylüyorsun insan kendi doğurduğu kızına böyle yapar mı?

"Nolacak şimdi?" dedi Zeynep abla. "Devlet hastanesine gidip DNA testi yaptıracağız." diyerek açıkladı. "İyi de ben burda doğmadım ki." diyerek ona baktım.

"Evet ama DNA testi isteyen aile buraya gelmiş burda DNA testi yapacaklar." Bana bakarak, "Git hazırlan ve gel. Hastaneye gideceğiz." diyip montunu giydi. Odaya gidip üstümü giyindim ve babamın yanına giderek, "Hazırım gidelim." dedim gereksiz heyecanla.

Böyle bir şey nasıl olabilir? Arabaya bindik ve hastaneye doğru gitmeye başladık. Camdan dışarıya bakarak düşüncelere daldım. Eğer doğruysa yani ben gerçekten bebekken karışmışsam bunca yıl kendimi boşa mı harap ettim? Sevgisiz geçirdiğim her an boşuna mı ağladım?

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama babamın seslenmesiyle ona doğru döndüm. "Hadi geldik." diyip arabadan indi. Ben de onun arkasından indim.

Hastaneye girip danışmana doğru ilerledik. "Buyrun niçin gelmiştiniz?" dedi kadın. "DNA testi için geldik." dedi babam kadını yanıtlayarak. Danışman kadın bilgisayardan bir şeye bakarak, "İsim ve soyisim alayım." dedi.

"Alanur Türk."

"Dördüncü kat sağdan birinci kapı." Teşekkür edip asansöre bindik, dördüncü kata geldiğimizde kapıyı tıklattım, içerden ses gelince açtım. Adımlarımı içeri atarken onu gördüm.

BÖLÜM SONU..

NOT SONRADAN EKLENMİŞTİR!!

NOT!!!: BU BÖLÜMÜ HIZLI BULMUŞ OLABİLİRSİNİZ HEMEN DNA TESTİ İÇİN HASTANEYE GİDİLDİ DİYEBİLİRSİNİZ. DİĞER KİTAPLARA BENZER OLMASIN DİYE OLDU BİTTİ GİBİ YAPTIM. ÇOK OLAY VAR VE BURAYI UZATSAYDIM EĞER BİR ÇOĞUNUZ KİTAPTAN SOĞUYACAKTI. BELKİ BU BÖLÜMDE SOĞUYAN ARKADAŞLAR OLABİLİR KARAR KENDİLERİNE KALDI AMA ÇOK ŞEY KAÇIRDILAR. KLASİK ABİ-KARDEŞ KİTABI DİYEBİLİRSİNİZ AMA BEN ONLARA BENZEMEMESİ İÇİN DEĞİŞİK BİR KURUYU ELE ALDIM HEM ABİ-KARDEŞ HEM ASKERİ. BAŞLARI DİĞER KİTAPLARA BENZEMİYOR. TANITIMDA DA DEDİĞİM GİBİ. AMA OKUYUP OKUMAMAK SİZE KALMIŞ. OKUYANLARA ŞİMDİDEN KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM. GİDENLERE İSE GÜLE GÜLE. UMARIM PİŞMAN OLMAZLAR.

Öncelikle buraya kadar gelip kitabımı okuduysanız teşekkür ederim. Kitabıma şans verip başladığınız için de ayrıca teşekkür ederim. Kitap yazmakta acamiyim bazı yerler saçma olmuşsa lüften kusura bakmayın. Umarım zamanınızı boşa harcamamışımdır.

Kitabımın ilk bölümü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Umarım beğenmişsinizdir.

Alanur'u nasıl buldunuz?

Instagram Hesabım; yazarnurofficall

DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDİNİZE İYİ BAKIN SEVİLİYORSUNUZ 🤎

Loading...
0%