Yeni Üyelik
5.
Bölüm

3. BÖLÜM: YENİ AİLEDE İLK GÜN

@yazarnurr7

“Bir insanı tanımadan önce onun hakkında kötü söz söylemek, ne kadar doğruydu? Karşısındaki insanın iyi olabilme ihtimali hiç mi yoktu? Hayatım boyunca yargılanmıştım ve şimdi yine suçsuz yere yargılanıyordum.”

3. BÖLÜM: YENİ AİLEDE İLK GÜN

&

Neden bir insanı tanımadan onun hakkında yorum yapıyorlardı? Bu hakkı kendilerinde nasıl buluyorlardı? Her şeyde her zaman yargılanmıştım ve ben yine yargılanıyordum. Beni daha tanımıyordu! Benim hakkımda ne diyordu böyle?

"Oda aynı o kız gibi orusp-" Lafını bitirmesine izin vermeden tokat attım. "Sen kimsin ya, sen kimsin de benim hakkımda böyle konuşabiliyorsun? Sana böyle konuşma hakkını kim verdi? Bir daha benim hakkımda düzgün konuş yoksa- " derken sözümü kesmesiyle cümlem yarım kaldı.

"Yoksa ne, ne yapacaksın yine tokat mı atacaksın at. Asıl sen kimsin benim evim de ne işin var? Noldu doğruyu söylemek zoruna mı gitti?" Beni istemiyor olabilirdi. Kendimi de kabul ettirmeye çalışmıyordum zaten ama yine de benim hakkımda böyle konuşamazdı. Beni tanımadan önce, böyle bir cümleyi nasıl kurabilir? Tam konuşacakken genç bir adamın konuşmaya başlamasıyla durdum.

"Ertuğ ne diyorsun sen, onun hakkında bir şey bilmiyorken böyle konuşamazsın annem ve babam sana kimseyi tanımadan önce onun hakkında kötü düşünmeyin demedi mi? Onu daha tanımıyoruz ve Duru gibi olup olmadığı bilmiyorsun bu yüzden onunla düzgün konuş." Kalbimde her zaman hissettiğim gibi bir his oluştu.

Tanımadığım insanlar arasındaydım ve ben çok yalnızdım her zaman ki gibi. Üstelik daha birbirimizi tanımadığımız abim tarafından kötü ima yemiştim. Göz yaşlarımı hissettiğim gibi gözlerimi yumdum, geri gönderebilmek umuduyla.

"Abin doğru söylüyor Ertuğ, kızım hakkında doğru konuş yoksa kötü olur. Karşındaki kişinin evi de burası, bu ev tek senin evin değil. Çok istiyorsan sen gidebilirsin ama kızımla bu şekilde konuşamazsın." İşte böyle bir konuşma beklemiyordum Agah Bey'den.

Sonuçta beni daha yeni öğrendiler ve oğluyla böyle konuşması... Ne bileyim garip hissettirdi. Eğer eski ailemde kardeşim tarafından bu imayı yeseydim bir şey demezlerdi. Hatta ona karşılık verdiğim için bana kızarlardı her zaman ki gibi.

"Cidden size inanamıyorum o kız daha yeni geldi ve ailemizi şimdiden bölmeye başladı bile."

"Yeni gelmiş olabilir ama o benim kızım ve sizin de kardeşiniz onunla düzgün konuşun, siz böyle yaptıkça ben üzülüyorum." diyip üzgün bir şekilde Ertuğ'a baktı. Leyla Hanım konuşmasını bitirmesiyle Ertuğ merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.

Leyla Hanım ve Agah Bey bana bakıyorlardı. "Kızım onun adına ben özür dilerim." Agah Bey'in özür dilemesiyle kaşlarım çatıldı. "Sizin özür dinlemenize gerek yok Agah Bey. Kendisi bunları ima etti, siz değil." dediğimde yanıma yaklaştı. "Olsun sonuçta o benim oğlum ve kızıma saygısızlık yaptı. Sana böyle dememeliydi ama dedi. Cezasını çekecek."

"Ceza vermenize gerek yok Agah Bey. Ne derse desin, ben onun laflarına kırılacak değilim."

Halbuki sen en küçük şeyde kırılırsın Alanur. Ama her zaman ki gibi kırılmanı gizliyorsun.

Gizlemesem kim kırıklarımı düzeltecek kalbim?

O. 

Hiç sanmıyorum. Düzeltmeye çalışsabile ben izin vermem.

Ama o kırıkları, kıran kişi tümleyebilir. Onun kırdığı şeyi başkasında tümleyemezsin.

O kırıkları bir araya getirerek tümleyeceğimi kim söyledi?

Ne yani kırık mı kalacak?

Evet. 

Leyla Hanım yanıma gelerek, "Gel kızım abinlerle tanış." derken karşımdaki kişileri gösterdi. Bakışlarımı onlara çevirdim. Esmer ve heybetli vücudu olan iki adamdı. Birisi beni savunan iken diğerini bilmiyordum. Ben iki koca adamı incelerken onlarda beni dikkatli bir şekilde inceliyorlardı.

Neden öyle bakıyorlardı ki?

'Neden olacak salak yeni kardeşlerini inceliyorlar.' Her an her şeye atlayan iç sesim yine başladı. 'Sen ciddi misin omen tanrım çok zekisin.' Sanki iç sesim görebilcekmiş gibi göz devirdim. 'Ben her zaman zekiyim tatlım daha yeni mi fark ettin.' Leyla Hanım beni salon olduğunu düşündüğüm yere doğru ilerletti sırtımdaki elleriyle, koltuğa oturduğumuzda konuşmaya başladı.

"Kızım bu abin Maran, kendisi doktor 26 yaşında." dediğinde çaprazımda oturan adamı gösterdi. Bakışlarımı Maran'a çevirdim, zaten oda bana dikkatli bir şekilde bakıyordu. Bakışları çok sertti, gözlerinden hangi duygu geçiyor çözememiştim.

"Bu da abin Alpay, kendisi mimar babanın şirketinde 24 yaşında."

Bu seferde tam karşımda oturan genç adamı gösterdi. Söylediği kişi, az önce beni savunan kişiydi. Ben ona bakarken bana göz kırpıp başını hafif eğdi, utanarak bakışlarımı kaçırdım. 'Sen utanırmıydın Alanur?' dedi iç sesim. 'Hani ben de insanım ya utanabilirim.'

"Ve son olarak küçük kardeşin Balım, 4 yaşında bu sene kreşe başladı." Ben ona bakarken oda Agah Bey'in kucağında otururarak bana bakıyordu. Çok tatlıydı, yanaklarını ısırmak istiyordum.

"Çocuklar bu da kardeşiniz Alanur." dedi anlamlandıramadığım ses tonuyla. Balım, Agah Bey'in kucağından kayarak benim yanıma geldi. "Merhaba." Meraklı bakışlarıyla beni inceliyordu.

Ama bu kız çok tatlı konuşuyordu. "Merhaba Balım." dedim ben de ona bakarken. "Kucağına oturabilirmiyim?" Gülümseyerek bana bakıyordu. Bu isteğini nasıl kırabilirdim ki? "Tabii gel." Koltuk altından tutarak kucağıma aldım.

"Ne kadar hafifsin sen, yemek yemiyor musun?" diyerek saçlarıyla oynamaya başladım, saçları çok yumuşak ve inceydi. "Hayır yiyiyorum ki ben, anne ben mamma yemiyor muyum?" diyip Leyla Hanım'a baktı. "Tabii ki yiyorsun bebeğim." diyip Balım'a baktı. "O zaman nuy niye bana öyle dedi."

O bana nuy mu dedi? "Ya sen ne kadar tatlı konuşuyorsun." diyip yanaklarını sulu sulu öptüm. "Anne nuy beni öptüğ." derken ellerini yanaklarına koydu. Hepimiz onun bu haline güldük. "Evet bebeğim ablan seni öptü. Ona Nur değil abla demelisin."

"Önemli değil isteğini söyleyebilir." diyerek Leyla Hanım'a baktım. "Belki hoşlanmazsın diye öyle dedim ama sen öyle diyorsan öyle olsun kızım." dedi bana bakarken. "Niye hoşlanmayayım ki?" diyerek kaşımı yukarı kaldırdım.

"Duru'ya da böyle söylüyordu daha sonra Balım'a kızdı, bana Duru diyerek seslenme dedi." Anladım şeklinde başımı salladım. "Bu arada babanın şirketi var. İsmi Yılmazer. Abin Alpay'da orda çalışıyor zaten,"

"Ben de mimarım ama Balım'a hamileyken bıraktım işi, biraz daha büyümesini bekliyorum çalışmak için." Anladım anlamında kafamı salladım.

Konuşmayı bitirdikten sonra zil çaldı. Üstünde hizmetli kıyafeti olan teyze kapıyı açmaya gitti. Kim geldi diye bakarken Arın'ın geldiğini gördüm. Galiba ben aşağıya inmeden çıkmıştı. Bakışlarım ellerindeki poşete kaydı.

"Geldin mi oğlum?" diyerek Arın'a baktı Agah Bey. "Geldim baba." dedi babasına bakarken sonra gözleri bana kaydı, kucağımda Balım'ı görünce şaşırdı. Bir şey demeyip elindeki poşetlerle mutfak olduğunu düşündüğüm yere gitti. Az önce kapıyı açmaya giden teyze içeriye gelip, "Sofra hazır Leyla kızım hadi gelin." dedi.

"Tamam Ayşe abla geliyoruz." diyerek ayağa kalktı Leyla Hanım. "Hadi gidelim kahvaltıya." Hepimiz ayağa kalktık. Balım'ı kucağıma aldım ve onları takip etmeye başladım.

***

Kahvaltımızı yapıp salona geçmiştik Ertuğ'da dahil. Herkes kendi halinde takılıyordu. "Kızım." dedi Agah bey. Balım, Agah Bey'e cevap vermeden kucağımdaki Barbie'sinin saçını tarıyordu. "Alanur." dedi bu sefer Agah Bey. Kafamı kaldırıp karşımda üçlü koltukta oturan Agah Bey'e baktım.

"Efendim." dedim ona bakarken. "Kızım sana sesleniyorum niye bakmıyorsun?" diyerek bana baktı. Ben Balım'a seslendi diye bakmamıştım, ne yani bana kızım mı dedi o? "Şey ben Balım'a seslendiniz zannettim o yüzden bakmamıştım." dedim mahçup bir sesle. "Sen benim de kızımsın sana kızım diyebilirim." Bir şey söyleyemedim. "Kimliğini verir misin?"

"Tamam. Kimlik odada alıp geliyorum." Salondan çıkarak merdivenlere yöneldim. Anasını satayım çık çık bitmiyor bu merdivenler. Sonunda kaldığım odaya gelebilmiştim, odayı daha yeni inceleme fırsatı buldum. Odaya girdiğimde tam karşımda pencereler vardı, sol çaprazımda kocaman bir yatak bulunuyor. Oda gri ve beyaz tonlarındaydı. Yatağın sol tarafında bir boşluk vardı.

Adımlarımı oraya yönlendirdim. Giyinmesi odası vardı. Dört duvarın her tarafı kıyafetlerle dolu, bir tarafında elbiseler vardı. Bir tarafı kışlıklarla doluydu geriye kalan yerler ise yazlık kıyafetlerle dolu. Bu kıyafetler kimin. 'Bu odada sen kaldığına göre sana almışlardır. Başka kimin olacak sence?' dedi iç sesim. 'Doğru diyorsun ama çok fazla, hem benim giydiğim bedeni nerden bilebilirler ki?'

'Bak bunda haklısın tahmin etmiş olabilirler.' dedi. 'İyide yanlış tahmin ettilerse. O zaman bu kıyafetlere nolacak.' Bu kıyafetler çok pahalıydı Zara'sından tutun NetWork'una kadar bütün markalar vardı. 'Bilmiyorum orasını da onlar düşünsün. Sen niye dert ediyorsun ki.'

Ortada dikdörtgen şeklinde bölmeli yerler vardı. Bir tarafında kolyeler, yüzükler, küpeler ve bileklikler vardı. Diğer bölmede tokalar vardı, her çeşit aklınıza gelebilecek her türlü toka, bir çok tarak vardı çeşit çeşit. Kıyafet dolaplarının alt taraflarında ise ayakkabılar vardı. Çeşit çeşit spor ayakkabıları, topuklu ayakkabılar, babet ayakkabılar, botlar ve sandaletler vardı. Kıyafet dolabının bir tarafında ise askıda çantalar vardı. Çantalar çok güzeldi.

Burdan çıkıp odaya giriş kapısının sağ tarafında bir kapı vardı. Herhalde bonya idi. Oraya gidip kapıyı açtım, doğru tahmin etmiştim. Güzel dekore edilmişti tam benim zevkim uygun. Kapıyı açtığımda karşımda lavabo vardı, sol tarafımda ise camla kaplı duşa kabin vardı. Duşa kabini açıp içine girdim. Duşa kabin girişinin sağ tarafında küvet vardı. Girdiğimizde duşa kabin küçük gibi gözüksede sağ tarafında küvet bulunuyordu. Bu detay oldukça hoşuma gitti.

Banyodan çıkacakken Arın'ı gördüm. "Nerde kaldın, kimlik almaya çıktın yarım saattir gelmedin?" diyerek bana baktı. O kadar zaman geçti mi ya? "Şey odayı inceliyordum da zamanın geçtiğini fark etmedim." diyerek ben de ona baktım. Bana baktı ve bir şey demedi.

Benim hakkımda ne düşündüğünü çok merak ediyordum. İkizim olmasına çok şaşkınım, bir yandan mutluyum ikizim olduğu için ama bana karşı nasıl davranacağını bilmiyorum. O yüzden ona karşı yakın mı olmalıyım yoksa uzak mı bilmiyorum. Bilinmemezlik çok kötüydü.

Arın, Leyla hanıma benziyordu, ben ise Agah Bey'e. Çift yumurta ikiziyiz herhalde. Tek yumurta ikizi olsak benzerdik sonuçta.

Odaya girip çantamdan kimliğimi aldım, masanın üstünden de telefonumu alıp Arın'ın yanına gittim.

"Hadi gidelim." diyerek kapıyı işaret ettim. Başıyla onaylayıp önce benim geçmem için yol verdi, odadan çıkıp merdivenlere yöneldik.

Merdivenlerden inip salona girdiğimizde Agah Bey'in bakışları bizi buldu. "Kızım nerde kaldın kimliği alıp geliyorum dedin yarım saattir yoksun?" dedi bana bakarak. "Odayı inceliyordum o yüzden." diyerek ben de Agah Bey'e baktım. "Tabii hayatında ilk defa görüyorsun böyle bir yeri." dedi Ertuğ. Hayır bu çocuğun benimle alıp veremediği ne var cidden anlamıyorum. Koltuğa geçip eski yerime oturdum.

"Evet ilk defa görüyorum. Senin gibi bu yaşıma kadar lüks yaşamadım."

Doğruydu bu yaşıma kadar lüks yaşamadım. Ama hiç bir zamanda yakınmadım neden diye. "Ertuğ sana kaç defa aynı şeyleri tekrar edeceğiz." dedi Agah Bey. "Önemli değil Agah Bey istediği kadar söylesin," dedim Ertuğ'a bakarken.

"Kusura bakmayın ama bu şahsı yaparken bir yerlerde hata yapmışsınız ya da doğduğunda beşikten felan düştü herhalde yoksa söylediğiniz şeyleri tekrar etmek zorunda kalmazdınız." Bu söylediğime Agah Bey güldü.

"Doğru söylüyorsun kızım, bunu yaparken bir yerlerde hata yaptık biz Leylam." diyerek karısına baktı. Leyla Hanım onun bu dediğine utanırken, "Agah çocukların yanında düzgün konuş." Maran konuşmaya dahil olarak, "Anne biz çocuk muyuz ya." diyerek elindeki telefonu kapattı. "Tabii ki hâlâ çocuksunuz. Benim çocuğum."

"Kızım okulların açılmasına iki gün kaldı, seni Arın'ın gittiği okula kayıt ettireceğim bir sıkıntı olur mu?" diyerek bana ve Arın'a baktı. "Arın için sıkıntı yoksa bana fark etmez." diyerek Arın'a baktım. "Bana fark etmez." dedi umursamazca.

Son konuşmadan sonra bir daha kimse konuşmamıştı. Şuan akşam yemeğindeydik. Masada sadece çatal bıçak sesleri çıkıyordu. Masanın başında Agah Bey oturuyordu. Onun sağ tarafında Leyla Hanım, sırasıyla; Balım, Maran ve Ertuğ oturuyordu. Sol tarafında ise ben, Alpay abi ve Arın oturuyordu.

"Anne Oray'dan haber var mı?" diyerek konuşmaya başladı Alpay abi. Ona sadece içimden abi demek istiyorum. Beni Ertuğ'a karşı savunması ona olan güven kapılarımı açmıştı. Abi demem için tam olarak güvenimin oluşması lazımdı.

"Yok oğlum bir haber, en son geçen gün konuşmuştuk. Bir daha konuşmadık zaten ben de size soracaktım. Galiba sizin de haberiniz yok bana sorduğuna göre." diyerek elindeki çatalı bıraktı. "Benim de haberim yok anne." dedi Maran yemeğini yerken.

Oray kim acaba?

***

Masadaki son konuşmadan sonra yemeğimizi yemiştik. Saat sekiz olmuştu. "Kızım, biraz kendinden bahsetsene."dedi Leyla Hanım, koltukta biraz daha öne kayarak."Ne bahsedeyim siz sorun ben de cevaplayım." diyerek onlara baktım.

"En çok hangi yemeği seversin?"

"Aslında yemek seçmem sonuçta nimet, ama karnıyarık ve karnıbahara bayılırım." demişken aklıma karnıyarığı en son onlarla yediğim geldi. Kimse sevmediği için bir yılda yada iki yılda bir yapardı. Oda ben çok ısrar ettiğim için yapardı istemeyerek.

"Aaa Arın'da karnıyarığa bayılır." dedi ortak bir yön bulmanın sevinciyle. Demek ortak noktalarımız varmış.

"En sevdiğin renk?" diyerek konuşmaya başladı Alpay abi. "En sevdiğim renk mavi, siyah ve gri. Mavi rengi bir tık fazla seviyorum. Çünkü bana göre yaşamı temsil ediyor." Mavi rengini gördükçe aklıma gökyüzü ve deniz geliyordu. Su olmazsa yaşam olmaz, bu yüzden mavi renk benim için yaşamı temsil ediyordu.

"Bir spor dalıyla uğraşıyor musun?" diyerek bana baktı Arın. Demek konuşabiliyormuş. "Evet Afyon'da karateye gidiyordum, yaklaşık iki senedir." dedim onlara bakarak. "Sen ve karate." dedi Maran şaşırarak. "Evet ben ve karate noldu yakıştıramadın mı?" dedim sağ tarafımda oturan Maran'a bakarken.

"Yo sadece şaşırttın beni çok narin ve çıt kırıldım birisine benziyorsun." dedi oda bana bakarken. Hadi canım sen beni karate yaparken gör bir de. "Ben ve narin çok uzak kelimeler," diyerek burun kıvırdım. "Başka sorusu olan var mı?" Herkese tek tek baktım.

"Şuan aklımıza başka soru gelmedi bücürük." dedi Alpay abi. Hadi canım 1.70 boyla mı bana bücürük diyor. "Ney! Yalnız boyum 1.70 ne bücürüğü be." diyerek şok içinde ona baktım. "Olabilir bana göre boyun çok kısa." diyerek sırıtmaya başladı.

"Kalk."

"Ne!"

"Ayağa kalk."

"Boyunu mu ölçüceksin?"

"Evet yürüyen zeka."

"Vay demek yürüyen zeka lakabını taktın. Senden daha yaratıcı şeyler beklerdim. Artık bununla idare edeceğiz." diyerek ayağa kalktı. Ayağa kalktığında yanına gittim ve yan tarafında durdum. "Hadi söyleyin boyum kısa mı?" diyerek onlara baktım.

Herkes birden gülmeye başladı. Bunlar niye gülüyordu? "Niçin gülüyorsunuz?" diyerek sinirle onlara baktım. "Yok canım kısa değilsin, tam tersi abimin dediği gibi bücürüksün. 1.70 mi yoksa 1.90 mı daha uzun bir düşün."

Ne! Oha! 1.90 mı? "Yani aramızda 20 santim var çokta şey etmeyin." diyerek bakışlarımı kaçırdım. "Ne etmeyelim?" dedi gülerken. Ona bakarak, "Sus sen konuşma, senin yüzünden rezil oldum ilk günden." diyip geri yerime oturdum.

Ama oturduğum gibi kalktım. Kalkmamla birlikte birden herkes bana baktı. "Noldu kızım niye birden ayağa kalktın?" dedi Agah Bey.

"Saat çok geç olmuş ben bu saatte bininci rüyama giriş yapıyordum." Saat on buçuk olmuştu, ne ara zaman geçti anlayamadım.

"Tamam kızım iyi geceler." dedi Agah Bey. "Size de iyi geceler." diyip salondan çıktım. Merdivenler yerine asansöre bindim. Zaten merdivenlerden in çık bacaklarım kopuyor. Asansörden inip odaya girdim. Giyinme odasına gidip pamuklu, beyaz uzun kollu badi, altıma ise mavi ve beyaz kareli geceliğimi giydim.

Odadaki lambaları kapattım. Yorganı açıp içine girdim, sonra üstüme yorganı örttüm. Yatak çok rahattı ilk defa kendi yatağımdan başka bir yatakta rahat etmiştim. Gözlerimi kapattım, kapattığım gibi uykuya daldım.

***

Uykumun en güzel anlarındayken aşağıdan gelen tıkırtılar yüzünden uyandım. Yan tarafımdaki komidinin üstünden telefonu alıp saate baktım. Gecenin üç buçuğunda kim uyanıktır ki? Sonra aklıma gelen şeyle yataktan fırladım. Lan ya hırsızsa, ayağıma yerdeki terlikleri geçirdim.

Telefonumun ışığını açıp odadaki vazoyu aldım. Nolur nolmaz hırsızsa kafasına geçiririm. Telefonumun ışığını kapattım hırsızsa uyandığımı belli etmemeliyim, sesizce kapıyı açıp çıktım. Yavaş adımlarla merdivene doğru yürüdüm. Sonunda 3. kattaki merdivenlerden inip gözükmeyen bir yere sakladım.

Burdan nerde olduğunu görebilirim ama, aması var her yer karanlık. Sesler geliyordu mutfaktan, kesin hırsız. Hemen merdivenlerden inmeye başladım, tabii ki sessiz bir şekilde. Merdivenlerden inip duvara sürünerek ilerledim mutfağa doğru.

Kendimi ajan gibi hissediyorum şuan.

'Zaten öyle davranıyorsun. Ajan gibi hissetmen çok normal.' dedi iç sesim.

Bir adam vardı mutfakta ve evdekiler değildi, korumalar eve girmeyeceğine göre kesin hırsızdı. Yavaşca adamın arkasına doğru gittim ve elimdeki vazoyu hızlıca kafasına geçirdim.

BÖLÜM SONU..

Alanurla Alpay'ın konuşmaları?

Alanur'un, Alpay'a ayağa kalk demesi kgmgmfm

Bölüm hakkında ki düşünceleriniz?

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

Instagram Hesabım; yazarnurofficall

DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDİNİZE İYİ BAKIN SEVİLİYORSUNUZ 🤎

Loading...
0%