@yazarus_1
|
Havaalanının çıkış kapısına doğru yürürken tek düşündüğüm pişmanlıklarımdı. Bavulumun tekerleklerinin çıkardığı ses kulaklarımı tırmalarken, yanımdan geçip giden insanların uğultulu seslerini bile bastırıyordu.
Her bir adımda içimde yaşadığım pişmanlığım kat be kat artıyordu. Beş yıl önce ayrılmıştım memleketimden, 18 yaşına basar basmaz keşke dememek için çekip gitmiştim, özgürlük için gitmiştim...
Böyle olacağını bilemezdim, şartları kolaylaştırmak için kaçarken, şartların daha da zorlaşacağını bilemezdim. İstanbul beni sahiplenmemişti, önüme çıkardığı engellere karşı en sonunda pes etmek durumunda kalmıştım. Oysa ki ne hayallerle gitmiştim büyük şehire, ne umutlarla almıştım uçak biletimi.
Taksiye bindim, gideceğim adresi söylediğimde taksi şoförü dikiz aynasında kaşları havalanmış bir biçimde baktı bana. Araç hareket etmeye başladığında kafamı cama dayayıp iç çektim.
Annemle bu süre zarfında sadece bir kez iletişime geçmiştik, onda da babamın beni evlatlıktan red ettiğini söylemişti.
Ben babamın en büyük hayal kırıklığıydım evet bunu kabul ediyorum lakin sonuçta ben onun kızıydım. Ne kadar hata yapmış olursam olayım beni affederdi değil mi?
Abimin ölümünden sonra babam çok değişmişti. Daha bir korumacı, daha bir baskıcı olmuştu. Dışarıya bile doğru düzgün çıkmama izin vermiyordu. Acı çekiyordu ama bende acı çekiyordum. Korkuyordu bana da birşey olacak diye, onu da anlıyordum fakat daha fazla o baskıya dayanamamıştım.
Belkide bencillik etmiştim, tek istediğim doğru bildiğim yolda ilerlemekti, dizlerimin paramparça olacağını tahmin etmemiştim.
Taksi evimin önünde durduğunda derin bir nefes aldım, ücreti ödedikten sonra taksiden indim. Bahçe kapısına yaklaştığımda kalbim ağzımda atıyordu. Buraya gelmeden önce kendimi bütün olasılıklara hazırlamıştım, babam beni affedene kadar hiçbir yere gitmeyecektim.
Bahçe kapısını açıp içeri girdiğimde gözüme ilk çarpan abimin arabası olmuştu. İçim cız ederken gözlerim çoktan doldu. Abimin bu arabayı nasıl hevesle aldığı dün gibi aklımdaydı. Bir kere bile binmek nasip olmadan bu dünyadan göçüp gitmişti.
Onu çok özlemiştim, abim benim güvenli limanımdı. Kâh birlikte ağlamış, kâh birlikte gülmüştük. Onun bize vedası çok erkendi, hayalleri, geleceğe dair umutları varken, bir gecede trafik magandası onu bizde koparmıştı.
Gözlerim dolu dolu yürüdüm giriş kapısına. Ellerim titreye titreye bastım zile, tuttum nefesimi. Yıllar sonra ailemle ilk defa yüz yüze gelecektim.
"Berra..." Annem ismimi söylediğikten sonra aniden elleriyle ağzını kapatmıştı.
"Anne..." dedim acıyla.
Annem arkasını dönüp etrafı kolaçan ettikten sonra bana baktı.
"Berra, baban seni görmeden git kızım," dediğinde sesi titremişti. Yüzüme uzun uzun bakarken sarılmak istediği bakışlarından taşıyordu.
"Gidemem anne..." dedim dümdüz. Gidemezdim, o hataya bir kez düşmüştüm.
"Güliz, kim o gelen?"
Babamın tok sesini duyduğumda dudaklarımı ısırdım. Adım sesleri bize doğru yaklaşırken annem kolumdan tuttu.
"Berra, lütfen git kızım. Ben seni arayacağım," demişti.
Kolumu yavaşça çektim. O sırada babamla göz göze gelmiştik. Bana bir an hasretle bakmıştı sanki, lakin hemen kendini toplayıp kaşları çatıldı.
"Senin burada ne işin var?" diye kükredi.
"Baba..." dedim yıllardır özlem duyduğum kelime dudaklarımı yakarak çıkmıştı.
"Bana baba deme!" diye bağırdığında irkildim.
"Baba lütfen, çok özür dilerim," dedim bir umut. Bakışlarındaki nefreti daha fazla görmemek için başımı öne eğdim.
"Duydun mu Güliz?" dedi babam. "Özür diledi."
Dudaklarından alaylı bir kahkaha koptuğunda kafamı kaldırdım.
"Git!" dedikten sonra bana doğru yürüdü. "Yıllar önce nasıl gittiysen yine git!"
Yüzüme kapanan kapıya bakakalmıştım. Burnumu çekip yere oturdum, sırtımı kapıya yasladım. Vazgeçmeyecektim, babam beni affedinceye kadar buradan ayrılmayacaktım. Zaten gidecek başka yerim yoktu, kimsem yoktu.
***
Saat gece yarısına yaklaşıyordu, hava çok soğumuştu, soğuktan burnumu hissetmiyordum. Babam hiç dışarı cikmamisti, annem ise birkaç kez penceren bakmakla yetişmişti.
"Abi..." dedim gökyüzüne bakarak. "Sana çok ihtiyacım var."
O an gökyüzünde şimşek çaktı. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken, abimin beni duyduğunu hissetmiştim.
Dakikalar birbirini kovalarken göz kapaklarım ağırlaştığı için gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Montumu aşağı doğru çekiştirip ellerime sıcak nefesimi üfledim. Faydasızdı, soğuk bütün bedenimi kaplamıştı.
Göz kapaklarım istemsizce kapandığında, bahçe kapısının gıcırtısını duydum lakin gözlerimi açıp kimin geldiğine bakamıyordum.
Adım sesleri tam önümde durdu, yüzüme değen ılık nefes içimi ürpertti.
"Hâla çok inatcısın."
Kalın ama bir o kadar etkileyici bir erkek sesiydi. Üzerime örttüğü battaniyenin sıcaklığı vücuduma iyi gelmişti.
"Kimsin sen?" diye sorduğumda burnundan güldüğünü işittim. Gözlerimi açtım lakin bulanık görüyordum.
"O kadar değişmiş miyim Berra?" dediğinde tüylerim diken diken olmuştu. Sesi bir yerlerden tanıdık gelmişti fakat zihnimi ne kadar zorlarsam zorlayayım kim olduğunu çıkartmıyordum.
Gözlerimi ovup tekrar açtığımda kimse yoktu. Rüya mı görmüştüm acaba diye düşünürken üzerime örtülen battaniye az önceki adamın gerçek olduğunu haykırıyordu.
Kimdi o adam?
Beni nereden tanıyordu?
|
0% |