Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@yazarus_1

İçin için ağlama sesi duyuyordum, ağlama sesine birde fısıltılar eklenmişti. Kafamı yavaşça sağa sola hareket ettirmeye çalıştım, başım kazan gibiydi.

Göz kapaklarımın üzerindeki ağırlığı kaldırmak için birkaç kez kirpiklerimi kırpıştırdım.

"Uyanıyor galiba..." diyen annemi duydum.

Boğazıma bir yumru oturmuştu, bir an önce gözlerimi açmak istiyordum, anneme doya doya sarılmak... Sevdiklerimi bir daha göremeyeceğimi düşünmüştüm, çok şükür Turgut beni kurtarmıştı.

Sahi o da burada mıydı?

"Kızım, güzel yavrum benim..." Annemin ağlamaktan çatallaşan sesi kulaklarıma ilişti, saçlarımı da yavaş yavaş okşuyordu.

Son bir gayretle gözlerimi araladım.

"Anne..." dedim buram buram özlem kokan sesimle. Odamdaydım, kolumdaki seruma kısa bir bakış atıp tekrar anneme döndüm.

"Berra'm..." dedi annemde. "Uyandın çok şükür."

Gözyaşlarını silip gülümsedi.

"Berra," dedi babamda. Ona doğru kafamı çevirdiğimde oturduğu koltuktan kalkmış bana doğru yürümüştü.

"Çok özür dilerim kızım, hiçbir zaman ne yaşadığını sormadığım için. Yaralarını sarmaya hiç çalışmadığım için, yaşadığın herşey benim suçum, beni affet kızım."

Babamın gözleri dolduğunda bir hıçkırık kaçtı boğazımdan. Kızım demişti sonunda, diğer hiçbir şeyin şuan önemi yoktu.

"Baba..." dedim tiz bir sesle. "Beni affettin mi?"

Saçımı okşadı, "Evet," dedi akan göz yaşını çaktırmamaya çalışarak koluyla sildi. "Peki sen beni affedebilir misin?"

Bana af diler gibi bakmasına şaşırıyordum artık.

"O ne demek baba, ben sana hiç küsmedim ki."

Burukça gülümsedi.

"Turgut?" dedim huzursuzca. "Ona birşey olmadı değil mi?"

Annem boğazını temizledi, babam ise kem küm etmeye başladı.

"Birşey mi oldu?" diye sordum panikle. Yataktan kalkmaya çalışırken babam beni durdurdu.

"Turgut iyi," dediğinde rahat bir nefes almıştım.

"Peki o?" diye sordum, ismini bile anmak istemiyordum.

"Parmaklıklar ardından çıkmaması için elimden geleni yapacağım," dedi babam tok bir sesle.

Kapım tıklandığında annem ürkerek babama baktı. Şaşkın bakışlarım annemin üzerindeyken kapı açılmıştı.

Gelen kişiye baktığım an zaman benim için durdu.

"Anne..." dedim ağlamaklı. "Doktoru arayın! Onun verdiği ilacın etkisi hâla devam ediyor!"

Bu gerçek değildi, gelen kişi abim olamazdı ki...

"Anne..." dedim bir kez daha. Abim bana doğru bir adım atmıştı. "Tekrardan hastaneye yatmak istemiyorum."

Annemin hıçkırık seslerini duyuyordum, kalbimin sesini bile bastırıyordu bu ses.

"Anne..." dedim bu sefer kendi sesimi ben bile zor duymuştum. "Neden birşey söylemiyorsun? Tekrar mı delirdim ben?"

"Berra, sakin ol kızım. Sana herşeyi anlatacağız." Babamın endişeli sesiyle yutkundum.

Abim bana doğru yürümeye başlarken yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Ben ise kaskatı kesilmiş bir vaziyette kalakalmıştım.

"Küçüğüm..." dediğinde vücudum kontrolden çıkmış gibi titriyordu.

"Sen!" dedim zar zor. "Gerçek değilsin!"

Derin bir nefes verdi.

"Geldim küçüğüm, sana verdiğim o sözü sonunda tuttum. Hatırlıyor musun? Ne zaman başın sıkışsa yanında olacaktım..."

"Kaptan sözü..." dedim fısıltıyla.

"Kaptan sözü," dediğinde eğilip başımı öptü.

"Öldüm mü ben? Abi? Beni götürmeye mi geldin?"

Dudağını dişleyip, "Küçüğüm..." dedi acıyla. "Ben yaşıyorum..."

Kolumdaki serumu hışımla çektim, kalan son gücümle ayağa kalktım. Annemle babama baktım, benim gördüklerimi onlar da görüyor muydu?

"Baba, sende görüyor musun abimi?" diye sordum. Hâla inanamıyordum. Can'ın verdiği ilacın etkisiydi bunlar.

"Görüyorum," dedi babam.

Anneme döndüm, "Anne sen? Sende görüyor musun abimi?"

Annem göz yaşları içinde kafasını evet anlamında salladı. Beş yıl boyunca geçirdiğim acı dolu günler film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.

"Hayır, hayır hayır! Hepimiz delirdik! Abim öldü! Gömdük onu!" Kafamı durmadan sağa sola sallıyordum. Babama doğru yürüyüp elinden tuttum.

"Baba sen bu ellerle toprak attın abimin mezarına."

​​​​​​"Berra, dinle kızım." dedi babam ellerimi tutmaya çalışırken.

Elektrik çarpmış gibi geri çekilip anneme doğru yürüdüm. Gözlerine dokunup, "Anne sen her akşam abimin odasına gidip bu gözlerle ağladın!" dedim. Pişmanlıkla baktı bana.

Geri çekildiğimde "Bana şimdi ölmedi diyemezsiniz!" diye bağırdım, abim hızla gelip yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Berra, yapmak zorundaydık. Bir dinle bizi."

Hışımla ellerini ittim.

"Neyini dinleyeceğim?! Beni beş yıl boyunca ateşlerde yakışınızı mı?!"

"Küçüğüm..." dedi. "Mecbur kaldık, böyle olmasını ben ister miydim?"

Alaylı bir kahkaha koptu boğazımdan.

"Yaşıyordun öyle mi?! Yaşıyordun ve benim sana ihtiyacım olduğu hiçbir anda yanımda yoktun! Beş yıl boyunca senin için döktüğüm her bir göz yaşı boşuna mıydı? Abim diye boş mezara mı sarıldım ben?! İstanbul'da yaşadığım her gün mezarına gidemiyorum, seni ziyaret edemiyorum diye vicdan azabı duyduğum her gün boşuna mıydı?! Bir yalanın içine mi attınız beni gerçekten?!"

Gücüm tükenmişti, başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu sanki. Kalbimdeki ağırlığı taşıyamıyordum.

"Sana herşeyi anlatacağım küçüğüm, ayrı kaldığımız her bir günü telafi edeceğiz."

'Hah" diye bir cümle döküldü dudaklarımdan. "Ne sözü şimdi bu? Yalancı bir kaptan sözü mü? Yalancıların sözüne güvenilir mi?"

Abimin omuzları düşmüştü, ona hayal kırıklığıyla bakan gözlerimin altında eziliyor gibiydi.

"Hepsi benim suçum," diyerek araya girdi babam. "Abini dinle Berra, benim yüzümden ayrı kaldınız. Kızacaksan ona değil bana kız."

Babama sen ciddi misin der gibi baktım.

"Bir baba kızına nasıl bunları yaşatır?" Anneme döndüm. "Bir anne kızının bir yalan yüzünden heba olmasını nasıl kabullenir?"

Annemin tek yaptığı şey ağlamaktı. Ağlamakla hiçbir şey düzelmezdi, kendimden biliyordum.

​​​​​"Benim artık bir ailem yok!" dedim dişlerimin arasından. "Bir hiçmişim ben meğer!"

Bacaklarım bedenimi zar zor taşıyordu. Kapıya doğru yöneldiğim sırada abim kolumdan tuttu.

"İyileşmedin Berra. Bu halde nereye gideceksin? Tamam bizimle konuşma, gitmek istiyorsan da biraz toparlan öyle git..."

Tiksintiyle baktım yüzüne.

"Siz beni iyileştiremezsiniz, siz benim ancak yaram olursunuz! Emin ol buradan gittiğimde daha çabuk iyileşeceğim! Her anlamda!" Üstüne basa basa kurduğum cümleler abimde şok etkisi yaratmıştı. Kolumu elinden kurtararak odadan çıktım.

Ufacık bir şeyde akmaya başlayan göz yaşlarım bile kurumuştu. Nasıl hala ayakta durduğuma ben bile şaşırıyordum.

Merdivenlerden güçlükle indim.

Dış kapıya doğru yürürken aniden açılan kapıyla duraksadım. Turgut elinde iki valizle içeri girmişti. Beni gördüğünde derince yutkundu.

Burnumu çektim, ona koşup sarılmak, beni buradan götürmesini isteyecekken arkasından içeri küçük kız çocuğuyla kelimlerim boğazıma dizildi. Bir an benim küçüklüğümü anımsatmıştı. Kıvır kıvır siyah saçlarını zaptetmek ister gibi kulağının arkasına sıkıştırdı. Beni gördüğünde gülümsedi.

"Merhaba..." dedi o naif ince sesiyle.

Turgut arkasına döndü, ne yapacağını bilemez bir vaziyetteydi. Nedendi bu tedirginliği?

"Abi, Güneş'in valizini aldın mı?" diyen kadın sesi çok yakından gelmişti.

​​​​​​Turgut başını önüne eğdi.

"Abi, sana diyorum?"

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken içeri giren kadını tanıyordum. Tuana'ydı, abimin sevgilisi.

"Turgut..." dedim sadece. Aslında çok şey söylemek istiyordum lakin yorgundum, kalbim çok yorgundu.

"Yapmadım de..." diye mırıldandım. "Seni kandırmadım de… Gözünün içine baka baka o yalana alet olmadım de..."

Yüzüme utancından bakamıyordu.

"Berra..." dedi Tuana mahçup bir tavırla. Ardından boğazını temizleyip gülümsemeye çalıştı. "Uyanmışsın..."

O an merdivenlerden inen ayak sesleriyle dış kapıya doğru tekrardan yürümeye başladım. Buradan gidecektim, bir daha kimsenin yüzünü göremeyecektim.

"Baba..."

Küçük kızın ağzından çıkan kelimeyle kalbim artık tamamen paramparça olmuştu.

Abim baba olmuştu, abim hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmişti...

Peki ben? Ben bu saatten sonra nasıl hayata tutunacaktım?

​​​​​​

​​​​​​

​​​​​​

​​​​​​

​​​​​

​​​​​

​​​​​

​​​​

​​​

 

Loading...
0%