@yazarus_1
|
Hayal kırıklığı en büyük silahtır ve tetiği çekmeden sizi öldürür. Nasıl mı? Sözleriyle... Dudaklardan çıkan her bir kelime kalbinize hançeri saplar ve gözükmeyen kan damlaları sizin ruhunuzu sömürür. Bedeniniz ayakta dursa bile ruhunuz çoktan ölmüştür. İnsan acıyla güçlenir derler ya gerçekten acıyla güçlenilir mi? Kalbiniz sızlarken dik durmaya çalıştınız mı ya da? Peki ya Siz hiç bir yalanla yaşadınız mı? Yalan söylemek çok yanlış derdi küçükken annem. Ne olursa olsun hep doğru söylememi isterdi. Peki şimdi bana beş yıl boyunca söylenen yalan yanlış değil miydi? Hiç ummadığım kadar güçlü hissediyordum. Ruhum bedenimde değildi lakin başım dikti. Omuzlarımda ki hayal kırıklığıyla yaşayacaktım bundan sonra. Kim bilir belki düzelirdim, birine tekrardan inanır, tekrardan güvenirdim. Ama o kişi ya da kişiler buradan kilometrelerce uzakta olacaktı. Evet, ben artık gidiyorum. Bu şehirin havasını daha fazla solumayacaktım, kendime hiç değilse bu kötülüğü yapmayacaktım. Canım yanıyordu fakat yine de güçlüydüm. Nedenini anlamadığım bir biçimde kendimi çaresiz hissetmiyordum, aksine kararlıydım. Bana yalan söyleyen onlardı, neden acı çeken taraf ben olacaktım? Çektiğim acılar yeter de artar di bile. Geçmişimi silemezdim lakin geleceği degistirebilirdim. Bu benim elimdeydi, bu sefer gittiğim yerde aradığım huzuru bulacaktım. En azından yalanlarla dolu sahte huzurun içinde olmayacaktım. Gülümsüyordum, hatta saatlerdir gülümsüyordum. Yanımdan geçip giden insanlar bana kısa bir bakış atıyor, fısıltılarla yanımdan geçip gidiyorlardı. Kimsenin düşüncesi bu saatten sonra önemli değildi. Havaalanındayım, uçağımın kalkmasına iki saat daha var ve ben dört saattir buradayım. Paris'e bilet almıştım. İstanbul'da yaşayamadın, Paris'te mi yaşayacaksın dediğinizi duyar gibiyim. Derinlerden bir ses ne kadar uzağa gidersem o kadar iyi olacağını söylüyordu. Ben o sesi dinledim sadece, bu sefer yanılmayacaktım. Bu sefer kolay kolay kimseye kanmayacaktım. Yıllar önce sosyal medyadan tanıştığım bir arkadaşım var Paris'te yaşayan. Adı Pars, bana yardımcı olacağını söyledi ve bende soluğu havaalanında aldım. "Berra..." Duyduğum sesle bütün bedenim gerilmişti, yine de belli etmemeye çalışarak omuzlarımı dikleştirdim. "Gidiyor musun gerçekten?" diye sordu abim, sesi üzgündü, çok üzgün... "Su koyverme Berra! Sana yaşattıklarını unutmadın değil mi?" İç ses, uzun zamandır yoktun? Derin bir nefes aldım. Abim yanıma oturdu, ben ise ona bakmayıp tam karşıyı izlemekle meşguldüm. "Birşey söylemeni beklemiyorum, sadece beni dinle küçüğüm." "Sana hâla ne hakla küçüğüm diyor?!" Sus iç ses! "Beş yıl önce babam yanıma gelip tehlikede olduğumuzu söyledi, kan akacak dedi, ama bir yolu var bütün bunları durdurmanın dedi." Abim kısa bir an susup boğazını temizledi. "Anlamamıştım ilk başta ta ki bütün hikayeyi anlatana kadar. Dedem yıllar önce birinin ölümüne sebep olmuş. Babam bunun bir kaza olduğunu söyledi, ölen adamın oğlu Ordu'ya geldiğini ve akan kanın bedelini istediğini söyledi. Ailemiz tehlikede dedi, kendimi bir an düşünmedim tek düşündüğüm sana zarar gelmemesiydi." Abim sustuğunda tepkisiz devam etmesini bekliyordum. "Babam, herkes beni öldü diye bilirse bunun son bulacağını söyledi. Trafik kazası diye bilinecekti ölüm sebebim. Beni yurt dışına kaçıracağını sular durulunca geri döneceğimi söyledi." Abim elimi tutup, "Sana bunları yaşatmak istemezdim küçüğüm. Özür dilerim." Dudaklarımı yaladım. "Senin hayatında değişen tek şey ben olmuşum," diye konuştum. "Herşey kaldığı yerden devam etmiş ama bensiz. Tuana'yla evlenmişsin, çocuğun olmuş..." Gözlerim dolarken nefesimi tuttum, ağlamak istemiyordum. "Turgut bu planın neresindeydi?" diye sordum tiz bir sesle. "Ben gittikten sonra işlerin başında duracak güvenilir biri lazımdı. Turgut'tan rica ettim, hem sana göz kulak olacaktı, hemde işlerin başında durarak babama yardım edecekti. Turgut Ordu'ya geldiğinde sen gitmiştin. Çok aradım seni, İstanbul'a gittiğini öğrenince yurt dışından döndüm. İstanbul'da aramadığım yer kalmadı. Bulamıyordum, hastanede yattığını öğrenir öğrenmez hergün geldim yanına ama çok geç kalmışım. Bilmiyordum başına gelenleri, sen Turgut'a Can olayindan bahsedince haberim oldu. Bilseydim o herifi yaşatır mıydım?" Histerik bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. "Hastanede seni gördüğüm her gün iyileşemediğimi düşünüyordum. Doktorlar durumumun iyiye gittiğini söylerken ben itiraz ediyordum. Senin yüzünden halüsinasyon görüyorum zannediyordum. Halbuki abim yaşıyormuş, abimi bir sene boyunca hep görmüşüm." Son kurduğum cümlenin altındaki enkazda eziliyordum. "Telafi edeceğim," dedi abim kendinden emin bir şekilde. "Gitme Berra, herşeyi düzeltelim." Bütün cesaretimi toplayıp ona döndüm. Ağzımı açıp onu tersleyecekken gözüm kulağında takıldı. Buruk bir gülümseme yer edindi yüzüme. "Sildirmişsin..." dedim acıyla. "Senden geriye hiçbir şey kalmamış, sen hala eskisi gibi olabiliriz diyorsun!" Abim kulağının arkasına dokundu, gözlerine yerleşen acı dolu ifadeyle bana baktı. "Tanınmamak içindi," dese bile benim için artık sözlerinin önemi yoktu. Abim benim için hiçliğe gömülmüştü. Kulağının arkasında küçük bir dümen dövmesi vardı. Abim denizlere hayrandı, işine ise aşık. En azından ben öyle düşünüyordum. "Değişmişsin," dedim acıyla. "Eski abimden eser kalmamış, seni sen yapan herşeyden vazgeçmişsin." Yapma der gibi boynunu büktü. "Berra..." dedi yalnızca. "Şimdi git!" diye tısladım. "Beş yıl önce nasıl gittiysen yine öyle git!"
|
0% |