@yazarus_1
|
Uçaktan indiğimde beynim kazan gibiydi. Havaalanından çıktıktan hemen sonra Pars'ı elinde tuttuğu çiçekle etrafa bakınırken gördüm. Bakışları benimle buluştuğunda otuz iki diş sırıttı. İlk defa yüz yüze gelmiştik Ona doğru yürümeye başladım, o ise koşarak benden önce davranıp sarıldı. "Berra..." dedi geri çekildiğinde. "Yeni hayatına hoşgeldin." Sarımsı saçları alnına dökülmüştü, bembeyaz teni, masmavi gözleri vardı. Ne çok uzun, ne de çok kısaydı. Benden belki de beş santim falan uzundu. Onu çok fazla incelediğimi düşünüp kendimi toparlayıp gülümsedim. 'Daha önce hiç yüz yüze gelmediğin birinin yanına mı gittin cidden?' dediğinizi duyar gibiyim. İnsan en güvendiklerinden darbe alınca böyle de bir yol seçebiliyormuş. "Hoşbuldum," dedim konuşmam için beklentiyle bakan Pars'a. "Böyle de geldim ama, inşallah seni zora sokmamışımdır." Kıkırdadı, "Hadi ama..." dedi saçlarını karıştırdı. "Bu gün için birbirimize söz vermiştik." Sadece tebessüm ettim. "Aslında mecbur kalmasam gelemezdim," dediğimde elindeki çiçeği bana uzattı. "Bunları eve gidince bol bol konuşuruz. Senin gibi bir çiçeğin yanında bu elimdekiler hiç kalır ama olsun. Tekrar hoşgeldin." Uzattığı çiçeği memnuniyetle aldım. Papatyalardan yapılmış bir demetti, papatyaları çok severdim. "Çok teşekkür ederim," dediğimde beni kolunun altına aldı ve yürümeye başladık. Pars'ın arabasına bindiğimde tedirginliğimi üstümden hâla atamamıştım. Hiç bilmediğim bir yerdeydim, dilini bile bilmediğim insanların arasına karışmıştım. İçimde ufak da olsa yapabilir miyim korkusu hakimdi. "Alışırsın," dedi pat diye Pars. Kaşlarım havalanırken aklımı mı okuyor diye de düşünmeden edemedim. "Anlamadım?" diye sordum merakla. "Aklından geçenleri az çok tahmin ediyorum. Türkiye sınırları dışındasın, alışabilir miyim diye düşünüyorsun ama korkma. Her konuda ben yardımcı olacağım." Pars'ın olumlu konuşmaları içime az da olsa su serpmişti. Eve gidene kadar aramızda geçen son diyalog bu olmuştu. Bende Paris'in sokaklarını izlemeye başladım. *** Araba yarım saat sonra durduğunda, etrafa göz attım. Caddenin hemen yanında iki katlı apartmanlar vardı, alt katlarında işletilen kafeler çok hoş görünüyordu. "Geldik mi?" diye sordum. "Evet, şu apartmanda oturuyorum," dedi. İkimizde indik, Pars bavulumu bagajdan alıp önden yürümeye başladı. Hemen arkasından onu takip ediyordum. Apartmana girdiğimizde Pars direkt merdivenlere yöneldi. Merdivenleri çıktığımızda yol ikiye ayrılıyordu, sola döndü. Sıra sıra daireler vardı, 9 nolu daire kapısının önünde durduğunda bana baktı. "Pelin'le tanışmaya hazır mısın?" diye sordu. Pelin, Pars'ın ikiz kardeşiydi. Ondan çok sık bahsetmesede bir iki defa ismini geçirmişti. Pars zili çaldığında çok geçmeden kapı açılmıştı. Pelin direkt bakışlarını bana çevirip beni baştan aşağı süzdü. "Berra?" dedi soru sorar bir tınıda. "Merhaba Pelin," dedim sıcakkanlı olmaya çalışarak. "Hoşgeldin, geçsenize," dediğinde Pars, benim geçmem için kenara çekildi. "Önden bayanlar," diyip göz kırptı. Pelin dilini damağına vurdu, "Serseri," derken Pars'ın koluna vurmuştu. İçeri geçtiğimde ilk önce dar bir koridor karşıladı beni, Pelin önden yürürken usul usul onu takip ettim. Salon koridorun sonundaydı. Salonla mutfak birleşikti, Amerikan mutfağı tarzıydı. Spor koltuklarla döşenen salon çok güzel görünüyordu. "Eviniz çok güzel," dedim koltuğa otururken. "Sağol," dedi Pelin. Benim gelmeme çok memnun kalmamış gibiydi. Biraz emri vaki mi yaptım diye içime bir kurt düştü. "Senden çok bahsetti Pars," dedi Pelin yanıma oturdu. "Fotoğraflardan daha güzelsin." Gülümsediğim esnada Pars'ta salona gelmiş, tekli koltuğa oturmuştu. "Ben biraz emri vaki yapmış gibi oldum kusura bakmayın. Bir an önce iş bulup kendime ait ufak bir daire kiralayacağım." Pelin kaşlarını çattı. "O da nereden çıktı?!" dedi hayıflanarak. "İstediğin kadar kalabilirsin, benim de bir arkadaşa ihtiyacım vardı." Gülümsediğinde derin bir nefes verdim. "Çalışmana da gerek yok," diyerek araya girdi Pars. "Öyle olmaz," diye itiraz ettim. "Katkı sağlamak isterim, hem çalışırken düşünmeyi biraz olsun bırakırım." "Hmm..." diye bir ses çıkardı Pelin. "O zaman bizim iş tam sana göre. Düşünce bulutları diye birşey yok bizde." Kahkaha atarak kardeşine baktı. Pars'ın kafe tarzı bir yerde sahne aldığını biliyordum. "Berra'nında sesi çok güzel," dedi Pars. Zaten Pars'la da öyle tanışmıştık. Sosyal medyaya şarkı söylerken bir video atmıştım, Pars'ta bana mesaj atıp sesimin çok güzel olduğunu yazmıştı. Muhabbetimiz öyle başlamıştı. "Akşam evimize yakın, sadece Türklerin geldiği bir kafede sahne alıyoruz. Ben gitar çalışıyorum, Pars baterist. Solist arıyorduk bizde uzun zamandır. Çok iyi oldu," diye nefes almadan heyecanla konuştu Pelin. "Ben böyle çok mahçup oluyorum," dedim utanarak. "Aşk olsun Berra," diye kızdı Pars. "Ben Ordu'ya gelseydim bana yardımcı olmaz mıydın?" "Olmam mı," dedim. "Olurdum tabi." "O zaman o güzel canını hiçbir şeye sıkmıyorsun ve yeni hayatının tadını çıkartıyorsun." Pars yetimhanede büyüdüklerini söylemişti bana. Yetimhaneden çıktıktan sonra çalışıp para biriktirip Paris'e yerleştiklerini. Burada da şans yüzümüze vurdu, çok mutluyuz demişti. Paris bana da şanslı gelir miydi? "Hadi sofraya oturalım, acıkmışsındır," diyerek ayaklandı Pelin. Birlikte sofraya oturduk, Pelin tabaklara makarnaları koyduktan sonra sandalyesine oturdu. "Yemek yapmakla aram hiç yok. Çok fazla birşey hazırlayamadım o yüzden Berra," dediğinde makarnadan bir çatal aldım. "Çok lezzetli olmuş, eline sağlık," dediğimde gülümsedi. Hepimiz yemeğimizi yerken kimseden çıt ses çıkmıyordu. Yarım saat içinde yemekler yenmiş sofra toplanmıştı. Hep birlikte salondaki koltuklara yerleştik. "Berra?" diye bana seslenen Pelin'e baktım. "İyisin değil mi? Ne zaman istersen bize anlatabilirsin. Sana soru sorarak sıkmak istemiyoruz. Paylaşmak istersen hep burdayız." Derince yutkundum. Uzun zamandır dertleşecek arkadaşım yoktu. Zaten Can'dan sonra kolay kolay arkadaş edinememiştim. Tabularımı biraz Turgut yıkmıştı lakin o da çok uzun sürmemişti. "Biliyorum, gerçekten herşey için size ne kadar teşekkür etsem az," dediğimde Pars ellerini birbirine vurdu. "Artık teşekkür etme faslı yok. Birbirimize iyi geleceğiz tamam mı? Hep güleceksin çünkü sana gülmek çok yakışıyor. Görüntülü konuştuğumuz zamanlardaki gülüşlerini hiç unutmadım." dedi Yanaklarımın kızardığını hissediyordum, başımı öne eğdim. Pars'la yedi yıldır arkadaştık. Son beş yılda çok fazla konuşamasak da ara ara hal hatır sorardık. "Berra, senin yatağın hazır. Yol yorgunusundur, güzelce dinlen. Bizim şimdi gitmemiz gerekiyor," dedi Pelin. "Sahne mi alacaksınız?" diye sordum tezcanlılıkla. Evet anlamında kafasını salladı. "Aslında, bende gelsem sorun olur mu? Başımı yastığa koyduğum an kafamdaki seslerden uyuyamıyorum." Pars yanıma gelip omzuma dokundu. "Bende sana gel diyecektim de Pelin Hanım yorgun kız dinlensin diyip durdu." Pars kıkırdarken Pelin kaşları havada kardeşine bakıyordu. "Tamam o zaman ben üstümü değiştireyim, çıkalım," diyip yanımızdan ayrıldı Pelin. Pars'la baş başa kalmıştık. Bakışlarını üzerimden çekmiyordu. "Sen gerçeksin değil mi?" diye sorduğunda ona bakakalmıştım. "Rüyada falan değilim, rüyaysa da uyanmak istemiyorum." Dudaklarımı ısırdım, iltifat duymak utanmama sebep oluyordu. "Tamam tamam, utanma. Sustum," dedikten sonra kahkaha atmıştı. "Hadi gel biz evin önüne inelim, Pelin hazırlanıp gelir."
Yeni hayatımın ilk günüydü bugün. Geçmiş yoktu... Gelecek umutlardan ibaretti...
Ay, ay ay... Neler oluyor neler :) Bölümü nasıl buldunuz? Yeni karakterleri sevdiniz mi? Turgut nerede dediğinizi duyar gibiyim :) Gelecek bölümde görüşmek üzere.
|
0% |