Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@yazarus_1

Keyifli okumalar 🌸

Bu bölümde ufacık, minicik bir temas olabilir, rahatsız olacaklar lütfen hemen geçsin.

Çiçek gibi bir gün geçirmeniz dileğiyle 🌸

 

 

Turgut yine yapmıştı yapacağını, hayatıma girmiş, yalanlarını paçama bulaştırmıştı. Ben, bana yalan söylendiği için kaçmıştım, şimdi aynısını ben Pars'a yapıyordum. Doğru değildi, kendimi hazır hissettiğim zaman ona bütün herşeyi anlatacaktım.

"Berra, sen gelme kafeye bugün. İyice dinlen," dedi Pars yanıma oturduğunda.

"Dünde erken çıktım, Zeynep Hanım sana kızmasın. Sonuçta bana iş buldun ben ise kaytarıyor gibi oluyorum."

Pars otuz iki dişini gösterecek biçimde sırıttı.

"Zeynep Hanım asla öyle düşünmez, çok iyi biridir. Şimdi biz çıkacağız, sen güzelce yatıp dinleneceksin," dedi Pars ve yanağımı okşadı. "Zamanı gelince anlatacağını biliyorum ama senin için çok endişeleniyorum Berra."

Pars'ın elini tutup, "Anlatacağım, kendimi hazır hissettiğim an anlatacağım…" dedim.

Pars elimin üzerine minik bir buse kondu. "Yarın izin günümüz, sana Paris'i gezidiririm olur mu? Kafan dağılır."

Gülümsedim, "Hiç hayır der miyim böyle bir teklife?" dediğimde Pars hafifçe burnumu sıkmıştı.

"Hadi ben kaçıyorum güzellik," diyip odadan çıkmıştı.

"Pelin! Hazır mısın?" diye koridorda bas bas bağırıyordu.

Sırt üstü yattım, tavanı izlerken Pars'la Pelin evden çıkmıştı.

Haki yeşili hırkamı üzerime geçirip koşarak balkona çıktım, Pars'la Pelin'i köşeyi dönene kadar izledikten sonra Turgut'un balkonuna baktım. Işığı yanıyordu, evde olduğuna emin olduğuma göre onunla yüzleşebilirdim. Balkondan içeri girdiğim gibi dış kapiya yöneldim.

Pars'ın bana verdiği yedek anahtar vestiyerin üzerindeydi, anahtarı hırkamın cebine koydum ve evden çıktım.

Turgut'un dairesinin önüne geldiğimde elimle yüzümü sıvadım. Bütün cesaretimi toplayıp zili çaldım.

Zili çaldığım gibi kapı açılmıştı, sanki kapının önünde beni bekliyordu.

"Berra..." dedi gözlerinin içi parlarken. Altında siyah eşofman, üstünde boğazlı bir hırka vardı.

"Kaşdoğan'a ne oldu? Aylarca adımı söylemeyi red ediyordun?" diye sordum içeri girmeden.

"Gelsene," dediğinde omzuna çarparak içeri girdim.

Turgut önden ben arkadan salona doğru yürümüştük.

"Otursana," dedi koltuğu gösterirken.

"Misafirliğe gelmedim!" diye tısladım. "Sen ne arsız, ne utanmaz birisin! Senin burada ne işin var?! Neden peşimi bırakmıyorsun?!"

Turgut iç çekip, "İş için geldim Berra," dediğinde alayla güldüm.

"Ne o, abim sana bu seferde burada mı iş buldu?!" diye alayla sorduğumda yüzü düşmüştü.

"Berra, lütfen..." dedi çaresizce.

"Ne lütfen ne?! Hayatımı bir kez daha mahvetmenize izin vermem! Anlıyor musun beni?!" diye bağırdım.

"Hayatını mahvetmek için gelmedim, gerçekten..."

Kafamı olumsuz anlamda salladım. "O zaman burada ne işin var?!" Bakışlarımdaki öfkeyle onu ezip geçiyordum.

"Berra..." dedi acıyla.

"İsmimi o pis ağzınla lekeleme!" dedim tek nefeste.

"Beni dinledikten sonra-"diye devam edeceği sırada elimi havaya kaldırarak onu susturdum.

"Anlatacağın hiçbir şey artık benim için önemli değil! Yeni bir hayata başlıyorum, kimsenin olmadığı bir hayat."

Gözlerime acıyla baktı, bana doğru bir adım attı.

"Neden geldin?" dediğimde ağlamaklı çıkmıştı sesim. "Neden dengemi bozuyorsun?! Ne yapmaya çalışıyorsun?! Görmüyor musun mutluyum burada, siz yoksunuz, ve ben mutluyum." Sesimin titrediğin anladığım an boğazımı temizledim. "Düzenimi kurmaya çalışıyorum, iş buldum ama senin yüzünden çalışamıyorum bile."

Bana doğru bir adım daha attı, yüzlerimiz çok yakındı. Kalbimin teklediğini hissettim.

Parmağıyla saçıma dokundu. "Sana yalan söylemek kolay mıydı sanıyorsun? Gözlerindeki acıyla her gün karşı karşıya gelmek kolay mıydı sanıyorsun?"

Parmağıyla yüzüme dokundu.

"Sana gerçeği söyleyememek kolay mıydı? O boktan yalana ayak uydurmak kolay mıydı?"

Nefesi yüzüme değerken ürperdim.

"İsmini vicdan azabından söyleyememek kolay mıydı? Sana gerçekleri anlatamamak kolay mıydı?"

Derin bir nefes aldı, "Aramıza sıfatları koymak kolay mıydı? Sana bu kadar yakınken gözyaşlarını silememek kolay mıydı?"

Bana doğru eğildiğinde yutkundum.

"Turgut..." dedim sessizce. "Yapma..."

Bakışları dudaklarıma kaymıştı.

"Berra..." dedi hasretle.

Dudakları dudaklarıma değiyordu.

"Şimdi seni öpeceğim, özür dilerim ama öpeceğim."

Dudakları dudaklarıma kapanırken kaskatı kasılmıştım. Alt dudağımı dişlerinin arasına alırken ağzımdan ufak bir inleme kaçtı. Alt dudağım tamamen onun esiri olurken gözlerimi kapattım. Öpüşü yavaş yavaş sert bir hâl alırken karşılık vermeye başladım.

Dilim diliyle temas edince hırlar gibi bir ses çıkardı. Tırnaklarım kazağını yırtıp teniyle temas etmek istiyordu. Beni kucağına aldığında sırtım duvara değmişti.

Geri çekilip gözlerime bakarken nefes nefese kalkmıştık. Koyulaşan hareleri bana istekle bakıyordu.

Az önce ben ne yapmıştım?

"Bırak!" dedim onu iterek. Beni kucağından indirdiğinde yüzüne savurduğum tokatla yüzü yana düşmüştü.

"Birdaha sakın bunu yapma!" dedim tehtitkar bir tonda. "Böyle bir şeye bir daha cesaret edersen seni mahvederim!"

Turgut bana baktığında gözlerine bürünen mahcubiyet duygusuna karşılık tiksinti dolu bakışlarımla onu alt etmeye çalışıyordum.

Kolumla dudağımı hışımla sildim.

"Bana aşık olmak gibi bir ahmaklık yapma! Benden uzak dur!"

Salondan koşarak çıkarken Turgut'un o tok sesini duymuştum.

"Çok geç, artık çok geç..."

 

Loading...
0%