Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@yazarus_1

"Berra!"

Yabancı bir ses kulağımın dibinde cırladığında korkuyla irkilerek uyandım. Karşımdaki kız bana otuz iki diş sırıtırken heyecandan yerinde duramıyor gibiydi.

"Seni çok özledim," dedi bir anda ve bana sarıldı.

Yüzü ve sesi tanıdıktı, oldukça tanıdıktı hemde. Geri çekildiğinde kaşlarını çattı.

"Neden öyle yabancıymışım gibi bakıyorsun?" dediğinde birkaç saniye ne diyeceğimi düşündüm.

"Hoşgeldin," dedim, bana şu an en mantıklı gelen kelime buydu.

"Asıl sen hoşgeldin," diyip ayak ucuma oturdu. "Ben şehir dışındaydım, dün geldim, senin Ordu'ya döndüğünü duydum soluğu burada aldım."

Kafamı usul usul salladığımda bana özlemle bakıyordu.

"İyisin değil mi?" diye sorduğunda tekrar başımı usul usul salladım.

"Kaya Abi yaşıyormuş, annem biraz bahsetti olanlardan," dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Konuşacak o kadar çok şeyimiz birikti ki." Ellerini yatağa koyup kafasını tavana hafifçe kaldırdı.

"Ordu sokakları bu ikiliyi özledi."

Ben kim olduğunu hatırlamaya çalışırken, o sürekli konuşuyordu. "Bekle bizi Ordu geceleri, Zehra ve Berra geri döndü."

Derin bir nefes verdim, yanımdaki kıza döndüğümde gülümsemiştim.

"Zehra..." diye mırıldandım.

"Zehra, yaa..." dedi hayıflanarak. "Gittiğinden günden beri bir kere aramadın hayırsız," dedi şakayla karışık.

"Kusura bakma," dediğimde omzumu sıvadı.

"Takılıyorum sadece, hadi aşağı inelim. Güliz Teyze neler hazırlamış neler."

Yataktan kalktığımda, "Sen aşağı in, ben hazırlanıp geliyorum," demiştim.

Zehra beni onaylayıp odadan çıktığında yatağı hızlıca toplayıp üzerime siyah bol paça deri pantalon ve balıkçı gömleğimi giyindim.

Saçımı taradığımda hazırdım, bu sıralar iflah olmaz kıvırcık saçlarımı salık bırakıyordum.

Aşağı indiğimde Zehra, Güneş'e çatalındaki peyniri yedirmeye çalışıyordu.

"Hadi ama Güneşciğim," dedi Zehra. "Bunu yersen kocaman kız olacaksın."

Masaya yaklaştığımda Güneş'in mızmızlanarak kafasını yana çevirdiğini görüyordum.

"Yemiycem!" dedi bağırarak.

Gözleri beni bulduğunda sandalyeden inip koşarak yanıma geldi.

"Hava, peyniy yemek istemiyom," dedi, küçük dudaklarını büzdü. Kucağıma alıp sandalyesine oturttum.

"Bir tanecik," dedim işaret parmağımı havaya kaldırırken. "Benim hatırım için."

Güneş kafasıyla beni onaylayıp Zehra'nın uzattığı peyniri ağzına attı.

"Günaydın," diyerek yerime oturdum.

"Günaydın kızım,Yüzünü gören cennetlik," dedi babam gülümserken.

"Gökhan, kızıma laf yok," dedi annem.

Kahkaha atarak onları izliyordum.

"Öyle yok valide sultan," diyerek sohpete dahil oldu abim. "Çok yüz veriyorsun kızına."

Abim bana bakıp göz kırptığında annem,abime doğru kafasını seni gidi der gibi salladı.

"Hayatım menemen koyayım mı tabağına?" diye soran Tuana, abim cevap vermeden tavayı eline alıp abimin tabağına menemen koymuştu.

Gülmemek için elimi dudağıma bastırdım. Abimle göz göze geldiğimizde, "Hanım bakıyor bana," demişti.

Masadaki herkes kahkahaya boğulmuştu, Zehra kahkahalarının arasından, "Çok romantik ya," dedi ve sağ dirseğini masaya koyup hayallere dalmış gibi iç çekmişti.

"Temelli mi geldin?" diye sordu annem Zehra'ya. Zehra duymamış, hülyalı hülyalı duvara bakmaya devam etmişti. Zehra'yı dürttüğümde, onu hayal aleminden çıkarıp almıştım.

"Efendim?" dediğinde bir kez daha sofrada kahkaha tufanı yaşanmış, olayı anlamayan Zehra avel avel bizlere bakınıyordu.

"Neyi kaçırdım?" diye sordu tezcanlılıkla.

"Temelli mi geldin diye sordum Zehra," dedi annem kahkahasını zor bastırmıştı.

"He," dedi Zehra ve başını kaşıdı. Bu kız gerçekten çok komik biriydi. "Ay yok Güliz Teyze, birkaç hafta buralardayım. Sonra izin bitiyor."

"Çalışıyor musun?" diye sordum merakla.

"Trabzon'da öğretmenlik yapıyorum," dediğinde burukça gülümsedim. Hayatım kaymasaydı belki de benimde şuan çok sevdiğim bir mesleğim vardı.

Önüme dönüp tabağıma koyduğum domatese çatal batırdım. Cebimdeki telefon titrediğinde, çatalı tabağa bırakıp telefonu elime aldım. Gelen bildirime baktığımda mesajın Turgut'tan olduğunu görmemle yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamamıştım.

 

 

Günaydın sevgilim, kahvaltıdan sonra sahilde yürüyüş yapalım mı?"

 

Hemen klavyeye tıklayarak cevap yazdım.

"Günaydın sevgilim, teklifine hayır diyemeyeceğim, bu sıralar biraz göbek yaptım. Yürüyüş iyi gelecektir."

Yazıp yolladım. Telefonu masaya bırakıp çayımdan yudumlarken tekrar titremişti.

 

 

"Taş gibisin, ne göbeği?"

Okuduğum mesajla yanaklarıma yayılan sıcaklığı bastırmak için elimle yelpaze yapıyordum.

"Hayırdır?" diye sordu abim. Dik dik bakıyordu.

"Hiç," dedim ve telefonu kapatıp tekrardan masanın üzerine bıraktım.

Kahvaltı hoş sohpetler eşliğinde devam ederken bir ara babam abime Turgut'u sormuştu. Dikkat çekmemek için onlara bakmıyordum ama can kulağıyla konuşulanları dinliyordum.

"Turgut'la konuşabildin mi?" diye sordu babam.

"Konuştum baba, çok sıcak bakmıyor teklifine," diye cevap verdi abim.

"Ne teklifi Gökhan?" diye araya girdi annem.

Allah razı olsun anne, diye içimden teşekkür etmiştim. Benim merak ettiğim soruyu sormuştu çünkü.

"Turgut kaptanlığı çok seviyor ya, tekrardan teknelerin birinin başına geçsin diye ısrar ediyorum ama kabul etmiyor," dedi babam.

Bir ara da Turgut'a bu soruyu sormuştu, Turgut o zamanda red etmişti.

"Turgut kim?" diye meraklı bakışlarla sordu Zehra.

"Abim," diye gülümseyerek cevap verdi Tuana.

Seninde müstakbel sevgilin, değil mi Berra?

Oo iç ses, sen buralarda mıydın?

İçimden kıs kıs gülerken tekrardan Tuana'nın sesini duyduğum an bakışlarım ona kaymıştı.

"Duru'da Ankara'ya gelmesi için abimi ikna etmeye çalışıyor. Tekrardan şirkette birlikte çalışalım falan diyor da abim kabul etmedi. Ne yapacak bilmiyorum."

Sakin ol Berra, sadece arkadaşı.

Ondan hiç haz etmedim.

Ay! İç ses sen araya girme please!

"Sevgilisi mi?" diye dan diye sordu Zehra.

Bu da amma meraklı!

İç sesimi onaylarken abimin boğuk sesiyle muhabbet son bulmuştu.

"Yok, arkadaşı," dedi abim, ardından babama baktı. "Bu konuyu sonra konuşuruz baba."

 

***

Duvardaki saate bakarken evden nasıl çıkacağım diye düşünüyordum. Öğlen olmak üzereydi,Turgut on dakika önce alt sokakta beni beklediğine dair mesaj atmıştı.

"Ben sahilde biraz yürüyeceğim," diyerek koltuktan kalktım. Bir anda ayaklanmam herkese tuhaf gelecek ki anlamsız bakışlarla bana bakıyorlardı.

"Tek başına mı?" diye sordu babam.

Derince yutkunduğum sırada, "Birlikte gidecektik Gökhan Amca," dedi Zehra.

Bu kız heryerden çıkıyor.

İç sesime bugün çok fazla hak veriyordum, bu beni şaşırtıyordu. Normalde sürekli zıtlaşırdık.

"Gezin tabi kızlar. Tuana sende kızlara katılsana," dedi annem.

Allah'ım şuan battıkça batıyordum. Nasıl kurtulup Turgut'un kollarına koşacaktım?

Ecel terleri dökerken Tuana'da bize katılmayı kabul etmişti.

"Anne, bende geymek istiyoyum," diye koşarak Tuana'nın bacaklarına yapıştı Güneş.

Yok, beni bugün Turgut'umla buluşmam imkansızdı, omuzlarım düşerken dördümüz birlikte dış kapıya yöneldik.

"Sizi ben bırakayım mı?" diye arkamızdan bağıran abimden başkası değildi.

Tabi abiciğim, bir sen eksiktin, sende katıl bize, zaten benim buluşma planlarım suya düştü.

"Yok hayatım, gideriz biz," dedi Tuana, vestiyerden montlarımızı alıp bize uzattı. Montumu üzerime geçirip, siyah botlarımıda giymiştim.

Bahçeye çıktığımızda ben arabaya doğru yürürken Tuana beni durdurdu.

"Berracığım, Güneş'in çantasını unutmuşum, onu alıp gelir misin?" diye sordu.

Kafamı tamam anlamında salladığımda, "Biz önden benim arabamla gidiyoruz, sen arkadan kendi arabanla gelirsin," diye eklediğinde gülümsedim.

Canım yengem, bana yardım mı ediyorsun sen?

"Bekleriz, sıkıntı yok. Neden iki arabayla gidelim ki?" diye itiraz etti Zehra.

Tuana'ya baktığımda ben hallederim bakışları attı bana.

"Yol üstünden birşey alacağım Zehra, biz önden çıkalım."

Arabaya binip bahçe kapısından çıktıklarında, iyice gittinlerinden emin olup arabama doğru koştum.

Sahilde yürüyüş yapmak hayal olsa bile Turgut'u göreceğim için mutluydum. Arabayı çalıştırıp alt sokağa doğru sürerken, köşeyi döndüğümde Turgut'u arabanın kaputuna yaslanmış bir vaziyette bulmuştum.

Onun arabasının hemen önüne park edip, indim.

Beni gördüğünde gülümsedi. Altında kot pantolon, üstünde siyah montu vardı, saçları ise alnına düşmüştü. Koşarak kollarına atladığımda burnunu saçlarıma gömmüştü.

"Nasıl bu kadar güzel kokuyorsun?" Sarhoş olmuş gibi çıkan sesi üzerine kıkırdadım.

"Bende seni çok özledim sevgilim," dediğimde koyu kahve gözleri parıldadı.

"Sevgilim diyen ağzını öpmemek için kendimi zor tutuyorum," dediğinde yanağına ufak bir buse kondurdum.

"Neden arabayla geldin?" diye sordu bir anda.

Anında yüzüm düşmüştü.

"Bizim sahilde yürüme planımız radara takıldı."

Kaşları havalandığında yüzünün aldığı hâl çok tatlıydı.

"Neden?" diye sorduğunda kısaca durumdan bahsettim.

"Hay böyle işi!" dedi beni kendine çekerken.

"Bende çok heveslenmiştim," dedim kırgın bir sesle. Boğazını temizleyip bana baktı.

"Canını sıkma sevgilim, evlendikten sonra bol bol yürüyüşe çıkarız."

Utançla gözlerimi kaçırdım. "Evlenmekte kararlısın," dediğimde burnundan güldü.

"Hemde çok, sen istemiyor musun yoksa?" Sesi titrediğinde başımı omzuna koydum.

"İstiyorum, istemem mi hiç," dedim büyülenmiş bir sesle.

Kokusu burnuma çalınırken iyice mayışıyordum. Turgut saçlarımı okşarken oracıkta uyuya kalırsam şaşmazdım.

"Sevgilim," dediğimde 'hmm' diye bir ses çıkartmıştı.

"Sen burada ne iş yapmayı düşünüyorsun?" diye sorduğumda bedeninin gerildiğini hissettim.

"Bilmiyorum ki, hiç düşünmedim." Sesi pürüzlü çıkmıştı. Gerçekten düşünmemiş miydi, yoksa bir karar mı almıştı emin olamamıştım.

"Sen tekneleri çok seviyorsun, babamın teklifini neden kabul etmedin?"

Boğazını temizlediğinde birkaç saniye sessiz kaldı.

"Teknede çok mutluyum ama bir yanım kendi mesleğimi yapmak istiyor."

Buz kesmiştim, Duru'nun yanında çalışmayı kabul mü edecekti yoksa?

"Ankara'ya mı dönmek istiyorsun?" diye sordum ağlamaklı bir sesle. Kahretsin! Neden gözlerim dolmuştu ki?

"Aslında evet ama..." dedi ve sustu. Kalbimin kırıldığını duyuyordum, beni bırakıp gidecek miydi?

"Ama seni burada bırakamam."

"Ben Ankara'ya gelemem ki," dedim tiz bir sesle.

"Sevgilim aslında bende seninle bu konuyu konuşmak istiyordum." dediğinde başımı omzundan çekip ona baktım. Devam etmesi için beklerken dudakları aralandı. Bakışları bir noktada sabit kalırken merakla onun baktığı yöne baktığımda gördüğüm kişiyle dumura uğramıştım.

"Pars?" dedim mırıltıyla. Hayal mi görüyorum acaba diye gözlerimi ovup tekrardan baktım. Gerçekti, Pars ellerini pantolonunun cebine sokmuş bize doğru yürüyordu.

 

 

​​​​​

 

Loading...
0%