@yazarus_1
|
Söylediğim o yalan dönüp dolaşıp ayağıma dolanmıştı, omuzlarım anında düştü ve yüzüme yapışan mahçup bir ifadeyle Pars'ın bize yaklaşmasını bekliyordum. Turgut'a baktığımda gayet rahattı, hatta yüzünde hafif bir tebessümle Pars'a odaklıydı. "Berra," dedi Pars tam önümde durduğunda. Boğazımı saran yumruyu def etmek için öksürdüm. "Pars..." dedim titrek bir sesle. "Hoşgeldin." Pars burnundan gülüp bana sarıldı. "Hoşbuldum," dedikten sonra geri çekilmişti. Turgut'la da kısa bir selamlaşmadan sonra aramızda ölüm sessizliği oluşmuştu adeta. Pars'ın gözlerine bakamıyordum, ayağımla yerdeki taşlarla oynarken sessizliği bozan Turgut olmuştu. "Ne zaman geldin?" diye sordu. "Aslında iki gün oldu Türkiye'ye geleli. Birkaç işim vardı onları halledip Berra'yı görmek için Ordu'ya geldim." Gözlerimi yerden çekip Pars'a baktım. "İyi yapmışsın, özlemişim seni," dedim zar zor. Pars boğuk bir kahkaha attı, "Aslında hiç öyle gözükmüyor, rahatsız olmuş gibi bir halin var," dediğinde alt dudağımı ısırdım telaşla. "Yo, yo..." dedim hemen. "Gerçekten çok sevindim." Kafasını aşağı yukarı salladı. "Beni nasıl buldun peki?" diye sorduğumda Pars tekrar ellerini pantolonunun cebine soktu. "Zor olmadı, Ordu'da herkes sizi tanıyor." Gülümsediğimde o da gülümsemişti. Ona Paris'teyken Turgut'u tanımadığımı söylemiştim. Bizi az önce sarılırken görmüştü, nasıl bir açıklama yapacağımı bilmiyordum. "Kalacak yerin var mı?" diye konuştu Turgut. "Otelde kalmayı düşünüyorum," dedi Pars. "Olmaz öyle," diye karşı çıktı Turgut, elini Pars'ın omzuna koyup hafifçe sıktı. "Benimle kalırsın." Pars hiç itiraz etmeden kafasıyla onayladı. Turgut aramızdaki ilişkiyi belkide anlatırdı Pars'a. Ne diyorum ben ya! Turgut'u tanımadığımı söyleyerek hata yapan bendim, bu durumu benim düzeltmem gerekiyordu. "Pelin nerede?" diye sordum kafamdaki düşüncelerden sıyrılarak. Pars'ın anında yüzü düştü, kaşlarım havalanırken ona doğru bir adım atıp kolunu tuttum. "İyimi? Kötü birşey yok değil mi?" diye sordum panikle. "Çok şey oldu," dedi Pars, gözü bir noktaya dalmıştı. "Sonra konuşuruz." Turgut'a kısa bir bakış atmıştım, ifadesiz bir şekilde Pars'ı izliyordu. "Artık benim eve gitmem gerekiyor," dedim Turgut'a. "Birazdan bizimkiler gelir." "Tamam canım," dedi Turgut, saçlarımın dibine ufak bir öpücük bıraktı. "Pars benimle, aklın kalmasın. Akşam üzeri çıkabilirsen yaylaya gelirsin, orada oluruz." Birkaç saniye kem küm ettim. "Pars benimle de gelebilir aslında," dedim en sonunda. Turgut'un anında kaşları çatıldı. "Yok olmaz, Gökhan Amca hiç hoşnut olmaz!" Gülmemek için kendimi zor tutuyordum, resmen kıskançlığın dibini yaşıyordu, yüzü bile kıpkırmızı olmuştu. "Gökhan Amca öyle mi?" dedim kıkırtıyla. Normalde sürekli Gökhan Bey derdi babama. Galiba artık birlikte çalışmadıkları için hitap şekli değişmişti. "İnşallah yakında level atlarımda Gökhan baba derim," dediğinde tükürüğüm boğazıma takılmış,hunharca öksürmeye başlamıştım. Turgut hafif hafif belime vururken birkaç dakika içinde kendimi ancak toparlamıştım. İşaret parmağımı dudağıma götürüp sus demiştim Turgut'a. Bana göz kırptığında kafamı ard arda iki yana salladım. "Pars..." dedim içten bir tebessümle. "Akşam görüşürüz olur mu?" Ona sarılmak için bir adım attığımda, bu anı bekliyormuşcasına kollarını iki yana açtı. "Paris'teyken aranızda birşeyler olduğunu sezmiştim. Bu yüzden kasılma, herşeyin farkındayım," dedi kulağıma fısıldayarak. Geri çekildiğimde omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı. Birşey söylemek için dudaklarım araladığında bize doğru yaklaşan Tuana'nın aracını gördüğüm an saklanmak için etrafıma bakındım. "Şimdi sıçtık!" dedim telaşla. Pars kahkahalara boğulurken, Turgut beni sakinleştirmek için birşeyler söylüyordu lakin sesi uğultu gibi geliyordu. Tuana'nın aracı yanımızda durduğunda Zehra'nın arabada olmaması için içimden dua etmeye başladım. Kapılar açıldı, adım sesleri bize doğru geliyordu, kafamı çevirip bakamıyordum. "Tuana ve Güneş geliyor de," diye mırıldandım Turgut'a. "Tuana'yla Güneş'in yanında esmer bir kız daha var," dediğinde beynim uyuşmaya başladı. Zehra'yla nasıl bir arkadaşlığımız vardı hatırlamıyordum, ona güvenip güvenemeyeceğimi bilemiyordum. "Berra?" diye soru soran bir tınıda seslendi Zehra. Derince yutkunup ona baktım. "Nerede kaldın? Seni çok bekledik, gelmeyince bizde geri döndük." "Şey..." dedim, stresten tırnaklarımla oynamaya başlamıştım. "Gelirken Turgut'la karşılaştık, biraz sohpet ederken Pars geldi yanımıza. Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadım." Zehra'nın gözleri Turgut'la Pars arasında mekik dokuyordu. "Hanginiz Turgut?" diye sordu en sonunda. Kaşlarım çatılırken Turgut'un koluna girip, "Turgut," dedim sahiplenici bir tutumla. "Memnun oldum," diyerek elini uzattı Zehra. "Bende Zehra." İkisi kısaca tokalaştıktan sonra Zehra Pars'a döndü. "O halde sende Pars olmalısın." "Memnun oldum," dedi Pars. "Hava..." diye paytak bir şekilde üç adımla yanıma ulaştı Güneş. "Kucak..." diyerek kollarını yukarı kaldırdı. Güneş'i kucağıma aldığımda yanağımdan öptü. "Noydu? Kıskaydın mı?" Güneş'in sorusunun muhattabı Turgut'tu. "Kıskandım," dedi Turgut ciddi bir yüz ifadesiyle. "Halanı görünce dayını unuttun." Güneş benim kucağımdan Turgut'un kucağına gittiğinde ona sımsıkı sarıldı. "Unutmam," dedi gülerek. "Kafam çok karıştı," dedi Pars başını kaşırken. "Berra, senin abinle Turgut'un kız kardeşin evliler mi?" . Kafamı evet anlamında salladım. Pars'ın gözleri irileşmişti. "Birbirinizi tanıdığınızdan şüpheleniyordum da, bu kadar da beklemiyordum." Pars'a kaş göz ederek Zehra'yı gösterdim. "Akşam uzun uzun konuşuruz," dediğimde Zehra'nın tiz sesi araya karışmıştı. "Akşam nerede buluşacaksınız ki?" Gözlerimi devirmemek için zor tutuyordum kendimi. "Çok meraklısın Zehra," dedi Tuana alayla. Zehra burun kıvırıp, "Meraklılıktan değil ya, belki bizi de davet ederler diye," dediğinde Tuana gözlerini kısarak Zehra'yı süzdü. "Bizim ne işimiz var?" dedi bir anda. "Gideyim anne," diye bağırdı Güneş. "Halan davet ederse gideriz Güneşciğim," dedi Zehra, ardından Güneş'in burnuna dokundu. "Hava geyeyim," diye bu sefer bana döndü Güneş. Turgut'a baktım, sen bilirsin der gibi bakıyordu gözlerime. Köşeye sıkışmış gibi hissediyordum. "Olmaz Güneş," dedi Tuana. "Yaa!" diye sitemle bağırdı Güneş. Zehra, gözlerime olumlu bir cevap beklercesine bakarken derin bir nefes verdim. Pars'ın benimle konuşmaya ihtiyacı vardı, bana anlatacak çok şeyi olduğundan emindim. Akşam o kalabalıkta hiçbir şey konuşamazdık. "Başka bir gün toplansak olur mu sizle?" dedim doğrudan Zehra'yı muhattap alarak. "Arkadaşım Pars, Paris'ten yeni geldi. Sizle başka bir akşam telafi ederiz." Zehra bocalamış gibi irkildi, Pars'a yandan bir bakış atıp kafasını tamam anlamında salladı. "Haklısın, ben kabalık ettim. Arkadaşın yeni gelmiş bende hemen aranıza girmeye çalışıyorum." Ses tonu buruktu. Şuan pişman olmuştum, keşke red etmese miydim diye düşünüyordum. Ensemi ovarken Zehra'yı kırdığım için aşırı üzülmüştüm. "Benim için sorun olmaz," dedi pat diye Pars. Ona sen ciddi misin der gibi bakarken kafasını aşağı yukarı salladı. Zehra'nın gözleri ışıl ışıl olmuş, Pars'a sırıtarak bakıyordu. Pars utangaç bir ifadeyle parmaklarını saçlarına daldırıp karıştırdı. "Kıvanç Tatlıtuğ'a benziyorsun," dedi Zehra, Pars'a. "Bilmem, öyle mi gerçekten?" "Öyle öyle..." diye cilveli cilveli konuştu Zehra. Ne oluyoruz yahu? Bunların rotaları birbirine mi çevrildi? "Akşam sekizde sendeyiz," dedim Turgut'a. Güneş ellerini sevinçle çırptıktan sonra, bir kolunu Turgut'un boynuna, diğer kolunu benim boynuma dolamıştı.
*** Yatağımda sırt üstü yatarken tavanı izlemekle meşguldüm. Turgut'la ilk kez karşılaştığım gün ne kadar egolu biri diye düşünmüştüm, bu raddeye gelebileceğimizi hiç hayal edemezdim. Kabul ediyorum bu yolda çok acı çektim, çok kırıldım, çok yıprandım... Ama, hep bir ama olur değil mi? Açılan yaralarımı sardı, ben vazgeçtiysem o direndi, evet kırıldım, yıprandım ama o sardı, buna değdi... Onu Duru'ya gülümserken gördüğüm zaman kalbimin acımasına anlam yükleyememiştim ilk başta. Kalbim hissetmişti oysaki, kalbim bilmişti kalbinin sahibini... "Pars nasıl birisi?" Kolumun dürtülmesiyle soluma döndüm. Zehra sandalyeyi yatağımın yanına çekmiş oturuyordu. Eğilip dizlerinin üzerine dirseklerini koyarak bir cevap arar gibi bakıyordu. "Birşey mi dedin?" diye sorduğumda pes der gibi suratıma bakıp doğruldu. "Sen beni dinlemiyor musun?" diye sordu. Pişkin bir ifadeyle sırıttım. "Dinliyorum," dediğimde buna kendim bile inanmamıştım. "Pars diyorum, nasıl biri?" Yanağımın içini ısırıp kendimi toparladım. Yatakta oturur pozisyona geçip Zehra'nın gözlerinin içine uzun uzun bakıyordum. "Ne yapacaksın sen bakalım Pars'ı?" Şok içinde gözleri irileşti, tahmini dört beş saniye sonra boğazını temizleyip, yüzüne umursamaz bir ifade takındı. "Hiç, merak ettim," dedi, odaya göz attı. "Su yok mu?" Kahkaha attığımda bana dik dik baktı. "Heyecanlandın sen," dedim parmağımı seni gidi der gibi sallayarak. "Ne alaka?" dedi omuz silktiğinde. "Ne demiştin Pars'a?" Çenemi kaşırken düşünüyormuş gibi yaptım. "Buldum," dedim ve parmağımı şıklattım. "Kıvanç Tatlıtuğ'a benziyorsun sen..." dedim Zehra'nın taklidini yapmaya çalışarak. Zehra yatağımdaki yastığı kapıp bana vurdu. "Utandırmasanaa!" dedi cırlayarak. "İlk görüşte aşk mı diyoruz şimdi?" dedim bir kahkaha daha patlatırken. "Of!" dedi sadece. "Hoşlantı diyelim." Sonunda kabullenmişti, çok kısa sürdü itiraf etmesi yahu... "Pars iyi çocuktur, kafalarınız uyuşur belki." Başını ağır ağır salladı. "Sende Turgut'la sevgilisin heralde," dediğinde dumura uğramıştım. Dışarıdan o kadar anlaşılıyor muydu? "Benimle tanıştırırken öyle bir sahiplenici tutumun vardı ki anlamamak imkansız gibi birşeydi, " diyerek cümlesini tamamladı Zehra. "Evet," dedim daha fazla uzatmak istememiştim. "Ailemin haberi yok, birşey çaktırma olur mu?" "Teessüf ederim," dedi, saçlarını eliyle savurdu. "Sen arkadaşını hiç mi tanımıyorsun?" Hatırlamıyorum diyemedim. "Hadi artık gidelim ya," diyerek kollarını birleştirdi. "Çok heyecan yaptım." "Tuana hazırsa çıkarız," dediğimde bir an duraksadım. "Abime ne diyeceğiz?" Bunu hiç düşünmemiştik. Olayın büyüsüyle hayal alemine dalmıştık resmen. "Kafeye gidiyoruz kız kıza deriz," diye bir fikir ortaya attı. Dilimi damağıma vurdum hemen. "Abimde gelir bizimle, saat geç oldu diye." "Kaya Abi hiç değişmemiş," dedi Zehra. "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de o olur," diye cevap verdiğimde abimin yaşlanıncada bu kadar huysuz olup olmayacağını merak ettim. Aman yahu! Banane, onu da karısı düşünsün. "Kızlar!" diyerek odaya daldı Tuana. "Hadi çıkalım, ancak yetişiriz." Tuana'nın gülüşüne bakılırsa izin konusunu halletmişti. Soru sormadan çantalarımızı alıp odadan çıktık. Annemle babam baş başa yemeğe gitmişlerdi, onların soru yağmurlarına tutulmadığımız için şanslı günümüzdeydik. Merdivenlerden inip dış kapıya yöneldiğimizde abimi ortalıkta görememek tuhaf gelse de Tuana'ya sormamıştım. Botlarımızı giyip kendimizi dışarı attığımızda arabanın önünde duran abimle göz göze geldik. Güneş'in elinden tutmuş bizi bekliyor gibi halleri vardı. "Baba kız gezeceklerini söyle," dedim Tuana'nın kulağına doğru. Maalesef der gibi dudağını büzdü. "Abi, senin ne işin var burada?" diye sordum. "Ne demek ne işin var? Tuana, hep birlikte Turgut'a gideceğimizi söyledi."
|
0% |