Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@yazarus_1

 

Çiçek gibi bir gün geçirmeniz dileğiyle 🌸

Keyifli okumalar.

 

 

 

Koridordan gelen kıkırtı sesiyle gözlerimi ovuşturdum. Uyutmuyorlardı insanı yahu! Gerinirken bir taraftan da esnemekle meşguldüm. Yataktan kalktığım gibi hazırlanmak için banyoya koştum. Rutinleşen işlerimi halledip tekrardan odama döndüğümde,üzerime siyah triko bir elbise geçirdim, saçlarımı topuz yapmıştım lakin iflah olmaz kıvırcıklarım kenarlardan taşmıştı.

Halime gülümserken makyaj masamdaki parfümü elime alıp birkaç kez fıslattıktan sonra hazırdım.

Kendimi aynada son kez süzüp dolaptan kabanımı çıkartıp üzerime geçirdim.

Odamdan çıktığımda kimse uyanmasın diye parmak uçlarımda yürüyordum. Merdivenlere vardığımda yavaş adımlarla inmeye başladım. Son basamaktayken dış kapıda gülüşme seslerini duyduğum saniye duraksadım.

"Şu güzellikten her sabah neden ayrılmak zorundayım ki?" diyen abimden başkası değildi. "Seni de yanımda götürsem olmaz mı?"

Bir adım daha atıp basamakları bitirdiğimde onları kenardan görebiliyordum.

"Bu laflarını 10 yıl sonra hatırlatırım," dedi Tuana, abimin ceketini eliyle süpürdü.

"Neden 10 yıl sonra?" diye şaşkınlıkla sordu abim.

"Yıllar geçtikçe benden sıkılırsan eğer diye."

Abim'in anında kaşları çatılmış, "Ne münasebet?!" diye sitemle konuşmuştu. Tuana'yı kendine çekip burnunu boyun girintisine gömdü.

"Bu kokudan insan sıkılır mı?" diye sordu mest olmuş sesiyle.

Tuana kıkırdayıp geri çekildiğinde bende iki kere öksürüp onlara doğru yürümeye başladım.

"Kapı önlerinde ne yapıyorsunuz gençler?" diye sordum kıkırtıyla.

"Kocamı yolluyorum," diyerek abimin koluna girdi Tuana. "Canım kocam bensiz yapamıyor."

Hepimiz kahkahalara gömülürken bütün evi ayağa kaldıracağımızı düşündüm.

"Annemler uyanacak," dedim kahkahamı bastırıp.

"Sende geç kalıyorsun Kaya," dedi Tuana.

"Kaya?" dedi abim sorgular gibi. "Kocama ne oldu?"

Tuana dudaklarını ısırdı, yüzü ciddileşti.

"Bu kapıdan çıktığın an Kaya oluyorsun, sınırlarımızı bilelim değil mi?"

Abim'in yüzü şekilden şekile girmişti.

"Güzelim," dedi kendini zor zapt eder gibi. "Sınırına başlatma şimdi, ben senin her yerde kocanım."

Tuana bana bakıp göz kırptığında, "Abi, bu evin kurallarını nasıl unuttun?" diye sordum hayret edercesine.

Abim başını kaşırken hiçbirşey anlamadığını biliyordum.

"Ev sınırları dışında herkes birbirine ismiyle hitap ediyor ya."

Yok artık dercesine gözleri irileşti.

"Saçma sapan konuşmayın," dedi.

"Ya benim kocam nasıl da sinirlenirmiş," diyerek daha fazla dayanamadı Tuana. Abim'in yanaklarını mıncırırken gülümseyerek onları izliyordum.

Turgut'la evlenince acaba biz nasıl bir çift olacaktık? Hayal alemine doğru çekilirken abimin parmak şıklatması üzerine irkilerek ona baktım.

"Huhu, Berra Kaşdoğan'la mı görüşüyorum?" diye gülerek bana bakıyordu abim.

"Abi," dedim kendimi hemen toparlayarak. "Dalmışım, akşama misafir gelecek heralde."

"Ne alaka?" diye sordu Tuana.

"Gözlerim uzaklara dalınca bizim eve muhakkak misafir geliyor," dediğimde Tuana öyle mi der gibi bakmıştı.

"Kesin Zehra'dır, akşama damlar," dedi Tuana alayla.

"Sevgili kardeşim sen nereye sabah sabah?" Bir anda bütün okların hedefi ben olmuştum. Ne güzel havadan sudan konuşuyorduk, şimdi neden bana döndü sorular?

Birkaç saniye kem küm ettim, gözlerim abimin yüzü hariç her yere değmişti. Bu evin boya zamanı gelmiş diye geçirdim içimden. Şu duvardaki tabloyu annem ne zaman aldı acaba?

"Berra?!"

"Turgut'u görmeye gidiyorum," dedim en sonunda.

Artık hiçbir şeyi gizli saklı yapmak istemiyordum. Turgut'la gizli saklı bir ilişki yaşamak istemiyordum. İstediğim zaman onun yanına gitmek, istediği zaman benim yanıma gelsin istiyordum.

"Kime sordun küçüğüm?" dedi abim.

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Birine sormam mı gerekiyor abi?" dedim dosdoğru. "Sevgilimi görmek için kimseden izin alamam."

Abim'in gözleri irileşti, sinirle solurken hışımla saçlarını dağıttı.

"Birde kendi ağzınla söylüyorsun!" dedi tıslar gibi.

"Ay abi, şimdi hiç dram yapma. Sen sanki bilmiyordun Turgut'la aramızda birşeyler olduğunu."

Boğazını temizledi.

"Abiyim ben abi, bostan korkuluğu muyum? Bilsem bile böyle pat diye söylenir mi? Abiyim ben, bir ağırlığım var."

Gülmemek için derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim.

"Hayatım, bugünkü dram dozumuzu aldık çok şükür, hadi işe geç kalacaksın," diye araya girdi Tuana.

"Sizin bugün benimle gerçekten dalga geçtiğinizi düşünüyorum," diyerek sitem etti abim. "Kaptanım ben, kaptan, işe geç kalıyorsun nasıl bir cümle?"

Tuana kahkaha atıp, abimin yanağına öpücük kondurdu.

"En büyük kaptan, bizim kaptan," dedi yumruk yaptığı elini havaya kaldırdığında.

Abim gururlanırcasına göğsünü yukarı kaldırdı. Beni kolunun altına alıp dış kapıyı açtı. Allah'ım ne olur seni ben bırakayım demesin...

"Seni ben bırakırım küçüğüm."

Ve korktuğum başıma gelir...

"Kaptanların kaptanı..." dedim şirin bir ifadeyle. "Abilerin abisi, sen direkt limana git, ben zaten Pars'la konuşup yanına geleceğim. Çok özledim tekneyi, biliyorsun ki bende bir dönem çalıştım teknede."

Abim gözlerini kısarak beni süzdü.

"Başına güneş falan mı geçti dicem de, hava buz gibi."

"Teessüf ederim," dedim, kollarımı birleştirdim.

Abim yanağımdan makas alıp arabasına doğru yürürken bir anda durdu, omzunun üstünden bana baktığında gözleri buğulanmıştı. Boğazındaki yumruyu def etmek ister gibi yutkundu.

"Küçüğüm..." dedi acıyla. "İyiki bizimlesin."

Tekrardan yürüyüp arabaya bindiğinde ben gözlerim dolu dolu izliyordum onu. Arabama doğru yürürken cebimdeki telefonum titredi. Arabaya binmeden telefonumu çıkartıp gelen bildirime tıkladım.

"Gelecek misin sevgilim?"

Bir tek mesajla nasıl eriyip biterdi insan. Aşk böyle birşeydi değil mi? Çünkü ben bazen abarttığımı düşünüyorum da, mesela Turgut'un yanındayken bile onu özlüyorum.

***

Yayla evine yaklaşırken içimi bir kasvet kapladı, bir anda oldu, sabah keyfim gayet yerindeydi. Arabadayken müziksiz yapamayan ben, yol boyu radyoyu açmamıştım.

Arabayı park edip indiğimde, temiz havayı ciğerlerime çektim. Turgut'un evinin tam karşısında şirin bir yayla evi daha vardı. Bu zamana kadar hiç kimseyi görmemiştim orada, acaba sahibiyle konuşup ben mi yerleşsem diye de düşünmüyor değildim.

Turgut'un evinin kapısı açıldığında Pars'la birlikte dışarı çıkıyorlardı. Beni ilk fark eden Pars'tı.

Yanlarına vardığımda Pars'la kucaklaşırken, "Daha iyi misin?" diye sordum.

Gülümsedi, "İyiyim," dedi.

Turgut'a sarıldığımda onun o cezb eden kokusu şimdiden başımı döndürmeye yetmişti.

"Siz bir yere mi gidiyordunuz?" diye sordum bakışlarım ikisinin arasında gezinirken.

"Ben Zehra'yla buluşacağım," diye cevap verdi Pars.

"Gerçekten mi?" diye sordum.

"Evet, dün akşam bugün için sözleşmiştik."

Sırtını sıvazlarken, "Yakışır kardeşime," demiştim.

Turgut bana her zamanki sen iflah olmazsın bakışını atarken, Pars kahkahalara boğulmuştu.

"Ben geç kalmadan gideyim, size iyi oturmalar," dediğinde hâla kahkaha atmaya devam ediyordu.

 

Pars arabasına binip uzaklaşırken, Turgut'a tekrar sarıldım. Az önceki sarılma yetmemişti yahu...

"İçeri geçelim mi sevgilim?" diye sordu Turgut.

Onu onayladığımda elimi tutup kapıyı açtı. İçerisi sıcacıktı, sobadan çıkan çıtırtı sesleri etkisi altına almıştı bütün evi. Montumu çıkartıp askılığa asarken Turgut arkamdan sarıldı.

"Bugün birşeyler yapalım mı?" diye sorduğunda ona döndüm.

"Abime Pars'la konuşup tekneye geleceğimi söyledim."

Turgut alnımdan öptü.

"Çok güzel fikir, birlikte tekrardan denizlere açılmaya ne dersin?" diye sorduğunda şaşırmıştım.

"Abim, sen, ben mi?"

Kafasını geriye atarak güldü.

"Abinin bizim yanımızda ne işi var sevgilim? Sadece ikimiz," dediğinde kafamı usul usul salladım.

"Abime ne diyeceğiz?"

Baş parmağıyla çenemi okşarken, "Onu ben hallederim," demişti.

Birlikte koltuğa doğru yürüyüp yan yana oturduk.

"Bugün teknede balık tutalım mı?" diye sordu pat diye. "Oltalarla," diye eklediğinde otuz iki dişim görünecek biçimde sırıttım.

"Ben senden daha çok balık tutacağım," dediğimde dilini damağına vurdu.

"Orası belli olmaz," derken koltuğa iyice yayılmıştı.

"Bay gıcık!" dedim homurdanarak.

Beni kendisine çekip saç diplerime uzun bir öpücük bıraktı. Kafamı göğsüne yasladığımda, sıcaktan mı yoksa Turgut'un kokusundan mı bilmiyorum iyice mayışıyordum.

Turgut birşeyler anlatıyordu lakin ben gözlerimi açık tutamıyordum. Mırıltılar çıkartarak gözlerimi kapattım.

 

***

"Uyan!"

Yerimde sıçradığımda panikle etrafıma bakındım.

"Turgut..." dedim korkuyla. Turgut neredeydi? Benim arabada ne işim vardı?

"Turgut!" diye bağırdım. Emniyet kemerimi çıkartıp arabadan indim. Yıkılmaya yüz tutmuş bir evin önündeydim. Buraya nasıl gelmiştim?

"Turgut?" diye bağırdım bir kez daha. "Bu bir şakaysa hiç komik değil!"

Nerede olduğumu anlamaya çalışırken, evin içinden inleme sesleri geldi. Eve doğru bir adım attım, girip girmemek arasında kararsız kalmıştım.

Ormanlık bir alandı burası, solumda patika bir yol vardı. Eve girmek yerine patika yola döndüğümde evden tekrardan gelen inleme sesiyle donakaldım.

Birinin yardımıma ihtiyacı vardı belki. Belkide içerideki Turgut'tu.

Bütün cesaretimi toplayıp koşarak eve girdim. Geniş koridorda yürürken tavandan sarkan örümcek ağlarına değmemeye çalışarak ilerliyordum.

Sol ayağımda keskin bir sızı hissettiğimde acıyla çığlık attım. Ayağıma baktığımda korkudan küçük dilimi yutmak üzereydim. Ayakkabılarım yoktu, oysa ki az önce ayağımda olduğuna emindim.

Duvardan destek alıp, sol ayağımı kaldırdım. Tenime giren cam parçasını çektiğimde acı dolu bir çığlık daha kopmuştu boğazımdan.

Ben ne yaşıyordum böyle? Gözyaşlarım akmaya başlarken, bir taraftan önümü görebilmek için kolumla siliyordum.

Ayağımdan çıkardığım cam parçasını atmadım, içeride kimin olduğunu bilmiyordum, kendimi korumak zorunda kalabilirdim.

Tam karşıdaki kapıya doğru yürürken adım atmakta zorlansamda dişlerimi sıkarak devam ediyordum.

"Kim var orada?!" Sesim çatallaşmıştı.

Cam parçasını sıkıca kavrayarak odaya daldım. Boğazım düğüm düğüm olurken yerde kanlar içinde yatan bedenleri gördüğüm saniye çığlığı basmıştım.

"Anne!" diye bir feryat koptu dudaklarımdan.

"Baba!"

Dizlerimin bağı çözülmüş gibi yere düşmüştüm. Kim yapmıştı? Kim kıymıştı onlara?

Ayağa kalkamıyordum, yanlarına gitmek istiyordum lakin yürüyemiyordum. Ellerimden yardım alarak sürünmeye başladım.

Babamın ayak ucunda durduğumda bacağına dokundum.

"Baba?" dedim ses vermesi için ümit ederken.

Burnumu çekip tekrar dokundum. "Baba..."

"Kaşdoğan?!"

Göz yaşlarıyla omzumun üzerinden arkaya baktığımda Turgut dehşete düşmüş gibi bana bakıyordu.

"Sen ne yaptın?!"

Kafamı hayır anlamında iki yana salladım.

"Yardım et, ambulansı ara!" dedim güçlükle.

"Sen ne yaptın Kaşdoğan?!"

Neden ambulansı aramıyordu? Neden bana katilmişim gibi bakıyordu?

"Turgut! Niye öyle bakıyorsun, birşeyler yap!" diye bağırdım tek nefeste.

Uzaktan siren sesleri duyduğumda dudaklarım titremeye başladı.

"Polisler senin için geliyor!" dedi buz gibi bir sesle.

"Ben yapmadım!" Nasıl bunu düşünürdü? Aileme zarar verdiğimi nasıl düşünebilirdi?

Gözleri elimde tuttuğum cama kaydığında kaşları çatılmıştı.

"O elindeki ne o halde?!"

Elime baktığımda tuttuğum silahı korkuyla fırlattım. Elimdeki cama ne olmuştu? Bu silahta neyin nesiydi? Bütün bunların mantıklı bir açıklaması olmalıydı.

"Siktir!" diye küfür savururken geri geri gidiyordum. Elime yapışan kanı pantolonuma silsemde çıkmıyordu.

"Turgut, ben yapmadım," diyerek ona baktığımda az önceki yerinde değildi.

"Uyan!"

Bu ses nereden geliyordu? Evin duvarlarına baktım panikle.

"Artık uyanma vakti!"

 

***

Vücudum titrerken gözlerimi zar zor aralamıştım. Göz kapaklarımın ağırlığından herşeyi bulanık görüyordum. Boğazım kup kuru olmuştu, çok susamıştım.

"Su..." diye mırıldandım.

"Nihayet!"

Duyduğum sesle yerden kalkmaya çalıştım. Kapkaranlık bir odadaydım. Üzerimden tren geçmiş gibi hissediyordum.

"Deminden beri halüsinasyon görüyorsun Berra," dediğinde itiraz edercesine kafamı iki yana salladım.

Tırnaklarımla zemini kazırken, "Abim beni kurtardı," diye konuştum, sesimi ben bile zor duymuştum.

"Abin mi?" diye sordu alayla.

"Sen baya uçmuşsun Berra. Abin mezardan çıkıp seni kurtarmaya mı gelecek?"

Kafamı sağa sola salladım.

"Bu gerçek değil," dedim bilinçsizce.

"Verdiğim ilaçlar etkisini çok iyi gösteriyor değil mi? Gördüğün halüsinasyonlar çok gerçekçi olmalı ki inanmışsın."

Boğazım cayır cayır yanıyordu. Bütün yaşadıklarım halüsinasyon olamazdı. Abim beni kurtarmıştı, ben Turgut'un yanındaydım.

"Bu gerçek değil!" diye fısıldadım. "Gerçek değil!"

"Berra! Seni tekneden kaçırdığım günden beri buradasın! Seni kimse bulamadı. Son saatlerini yaşıyorsun artık."

"Hayır!" Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.

Adım sesleri duymaya başladım, tam önümde durduğunda sadece ayakkabılarını görebiliyor, kafamı kaldırıp onun yüzüne bakamıyordum.

"İyi uykular Berra!"

"Can!" dedim tiksintiyle.

 

 

 

 

 

Ay, ay ay...

​​​​​​Bölüm hakkında düşüncelerinizi çok merak ediyorum.

İnşallah bölümü beğenmişsinizdir.

Gelecek bölümde görüşmek üzere.

 

 

 

Loading...
0%