Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Bölüm 10

@yazarus_1

Aynadaki yansımama son kez göz gezdirip odadan çıktım. Merdivenleri ikişer ikişer inip salona ulaştığımda babam her zaman oturduğu tekli koltukta kahve içiyordu.

"Baba..." dedim tiz bir sesle. Kahvesini orta sehpaya bırakıp eliyle oturmam için koltuğu işaret etti. Sessizce gidip oturdum.

"Berra..." dedi boğuk bir sesle. "herşey yolunda mı?"

Kafamı eğip tırnaklarımla oynamaya başlarken bir taraftan da kem küm edip saçma cümleler kuruyordum.

"Baba..." dedim en sonunda. "Sen iyi misin?"

Gözlerini kısarak yüzüme baktı.

"Benim sözümü dinlediğin takdirde iyi olacağım. Birkaç gündür tekneye gitmiyorsun, neden?"

Tırnaklarımla oynamaya son verip iç çektim.

"Rahatsızdım baba, bugün gideceğim," dediğimde ağır ağır başını salladı.

"Dün Turgut gelmiş," dedi tek kaşını kaldırarak.

"Sağolsun..." dedim tiz bir sesle. "Beni merak etmiş."

Babam yine başını ağır ağır salladı.

"Kahvaltı sofrası hazır, birşeyler atıştırıp tekneye git."

"Annem nerede?" diye sordum evhamlı bir şekilde. Annem sabahları hep evde olurdu.

"Annen Zeliha Teyzene gitti," diye cevap verdi babam. İçime su serpilmişti ama Zeliha Teyze kimdi bilmiyordum.

"Zeliha Teyzelere gitti demek..." Babam belki biraz daha ipucu verirdi.

"İstersen tekneye gitmeden önce sende uğra. Hem Zehra'yı da görmüş olursun."

Bingo, beklediğim ipucuna kavuşmuştum. Annem bir ara bahsetmişti aile dostumuz olduklarından. Lakin bir sorun daha vardı, evlerini hatırlamıyordum.

"Baba..." dedim gözlerimi kaçırırken. "Zehra'ların evini hatırlamıyorum."

Babam inanamıyormuşcasına yüzüme bakakalmıştı. Kendini birkaç saniye içinde toparlayıp boğazını temizledi.

"Nasıl hatırlamıyorsun? Bir sokak aşağıda,pembe bina."

Ensemi ovup, "İstanbul'da yaşadığım süreçte bir sene kadar hastanede yattım," dedim pat diye. "Bazı anılar zihnimden silindi."

Babamın yüzü şekilden şekile girmişti. Kırgınlık, öfke, pişmanlık sanki teker teker göz bebeklerinde geziniyordu.

"Bizi terk edip saçma özgürlük arayışı için gitmeseydin bütün bunları yaşamazdın!" dedi öfkeyle.

"Haklısın..." diyebilmiştim yalnızca.

"Neyse ne..." diye konuştu babam. "Yep yeni bir sayfa açtık artık." Gözlerindeki öfke silinmişti.

Oturduğum koltuktan kalkıp, "Ben artık gideyim," dedim.

Babam yalnızca kafasını sallayıp orta sehpaya bıraktığı kahvesini eline aldı.

Kahvaltı yapmak istemiyordum, dış kapıya yöneldim. Vestiyerden siyah paltomu giyip, siyah botlarımı da ayağıma geçirdim.

Evden çıktığımda temiz havayı ciğerlerime çektim. Çekingen bir ifadeyle etrafa göz gezdirdim. Turgut, Can işini halledeceğini söylemişti. Artık rahat olmam hayatıma kaldığım yerden devam etmem gerekiyordu.

Arabaya bindiğimde direkt çalıştırıp bahçeden ayrıldım. Zehra'lara uğramayı düşünmüyordum. Direkt rotamı limana çevirdim.

Müzik açmayıp sessiz sedasız limana kısa süre içinde ulaşmıştım. Arabayı müsait bir yere park edip indim. Kahvehanenin önünden geçerken Turgut'un orada oturduğunu gördüm. Birkaç kişiyle muhabbet ediyordu.

Sanki benim varlığımı hissetmiş gibi kafasına bana doğru çevirdi. Yüzüne yayılan gülümsemeyle kalbim tak etmişti.

İstifimi bozmadan limana doğru yürümeye devam ettim. Birkaç dakika sonra arkamda duyduğum adım sesleriyle ürpermiştim. Can olayını uzun bir süre atlatamayacaktım.

"Kaşdoğan, bekle..."

Derin bir nefes verip arkamı döndüm. Turgut koşar adım yanıma ulaştı.

"Gelmene sevindim," dedi gülümserken.

"Bende işimi çok özledim kaptan," dediğimde çenesini kaşıdı.

"Sadece işini mi özledin?"

Dün onu köşeye sıkıştıran soruyu, bugün bana o sormuştu.

"Miçoları da çok özledim. Çalışma arkadaşlarım sonuçta," dedim yürümeye devam ederken.

"Başka?" diye sordu çapkın bakışlarıyla. "Başka neleri özledin?"

Birkaç saniye düşünüyor gibi yapıp, "Balık kokusunu da özledim tabi..." dedim.

"Yaaa..." dedi a harfini uzatarak. "Başka?"

Kıkırdadım. Duymak istediği cevabı alana dek soracaktı belli olmuştu.

"Sizinle didişmeyi de özledim," dediğimde burnundan güldü.

"Sadece benimle didişmeyi mi?" diye sorduğunda dilimi damağıma vurdum.

"Sizi de özledim tabi ki de kaptan," dediğimde memnuniyetle gülümsedi.

Tekneye vardığımızda elini öne doğru uzatarak önden gitmemi istedi. Tekneye bindiğimde arkamdan geldi.

"Hoşgeldin Berra," dedi Samet ağzı kulaklarında.

"Hoşbulduk," diyerek kısa kestim.

Miçolarla da kısa süren selamlaşmamızın ardından mutfağa ilerledim. Turgut'a sade bir Türk kahvesi hazırlayıp mutfaktan çıktım.

Onu her zaman olduğu gibi dümenin başında bulmuştum. Ona doğru yürüyüp kahvesini bıraktım.

"Afiyet olsun kaptan," dediğimde kahveyi eline aldı.

Kahvesinden bir yudum aldığında gözlerini kapattı.

"Kahve işinde epey kendini aştın Kaşdoğan," dediğinde kıkırdadım.

"Birazdan denize açılacağız, istersen bugünlük benimle dümenin başında kal. Kim bilir belki de ilerde teknenin başına sen geçersin."

Ellerimi yok dercesine salladım.

"Benim kaptan olma gibi bir düşüncem yok," dedim dosdoğru.

Üniversite okuyamamıştım, bu sene belki de tekrardan sınavlara girerdim. Hemşire olmak en büyük hayalimdi, o hayalimi gerçekleştirmek istiyordum.

"Tabi senin kararın," dedi. "Ama yine de yanında kal."

Turgut'la didişmeden zaman geçirebileceğimize hiç ihtimal vermiyordum. Bu yaşanılanlar yoksa hayal miydi? Kendi düşünceme güldüğümde Turgut kaşlarını çattı.

"Neden güldün?" diye sordu, ona güldüğümü düşünüp bozulmuştu.

"Aklıma birşey geldi de," dedim sorusundan kaçarcasına.

"Peki madem, " diyerek kısa kesmişti.

 

***

Şuan hissettiğim maviliklerin verdiği o muhteşem huzurdu. Hani sahile gittiğinizde bir banka oturup dakikalarca denizi izlersiniz ya, içinizi kaplayan o huzur işte tam buradaydı. Ve ben bu kadar huzura beş yıl boyunca hasret kalmıştım. Hiç bitmesin istiyorum, bu huzur içimden hiç gitmesin. Damarlarımda dolaşan kanın her hücresini kaplasın...

"Bak, ileride balık sürüsü birazdan kümelenecek," dedi Turgut.

Gözlerimi iyice açıp denize odaklanmıştım. Hiçbir hareketlilik yoktu.

"Nerede, göremiyorum," dedim mızmızlanarak.

"Kaşdoğan," dediğinde ona baktım. "Monitöre bakmıyorsun ki, denize bakarak anlaşılmaz."

Başıma hafif vurarak dudak büzdüm.

"Çok şapşal gözüktüm şuan değil mi?" diye sordum utanarak.

"Tam aksine," dedi büyülenmiş gibi bakarken. "Çok tatlı gözüktün."

Nefes alamıyordum, kalbim halaya durmuş gibi tepiniyordu. Utanarak monitöre baktım. Kırmızı ve sarı renkler görüyordum.

"Şunlar mı?" diyerek yoğun renkteki yeri işaret ettim.

"Hıhı," dedi ve eline telsizi aldı.

"Miçolar, ağları hazırlayın," diye konuşup telsizi yerine bıraktı.

"Sen mutfağa gidip yiyecek birşeyler hazırla, bizde şu balıkları yakalayalım."

Kafamı sallayıp Turgut'un yanından ayrıldım. Elimi kalbime koydum, kalbimin ritmi alt üst olmuştu, yine de şikayetçi değildim.

Ben mutfakta oyalanırken tekne durmuş, bir anda bağırış çağırış sesi duyuluyordu. Telaşla mutfaktan çıktım. Gördüğüm manzarayla dilim tutulmuş, vücudum titremeye başlamıştı.

Hemen teknemizin yanında yabancı bir gemi daha vardı. Kar maskeli adamlar, miçolara silah doğrultmuştu. Korkuyla yerimde çakılı kalmıştım adeta.

Sonra onu gördüm. Bir an bile hafızamdan silinmeyen adam karşımda sırıtarak duruyordu. Silahı kaldırıp karşısındaki kişiye doğrulttu. Bir adım attım, "Turgut..." dediğimde dizlerimin bağı çözülmüştü.

Can, Turgut'un alnına silahı dayamış, o korkutucu ve alaycı gülüşüyle ona bakıyordu.

 

Loading...
0%