Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm: Kartlar Yeniden Dağıtılıyor

@yazarus_1

 

Umut etmek yolun yarısıdır, insan umut ede ede köklenir, kökleri zamanla toprağı sıkı sıkıya kavrar ve hiçbir şey onu o topraktan koparamaz.

Serpilmek için yağmurunuz mu yağmadı, elbet bir gün yağar...

Şiddetli rüzgar sizi savuruyor mu, elbet bir gün güneş açar...

Etrafınızı saran yırtıcılar size zarar mı veriyor, elbet birgün pes ederler...

Pes eden taraf siz olmayın, pes edecek olanlar onlar.

Ve hiçbir zaman umut etmekten vazgeçmeyin, insanı diri tutan hislerinize sahip çıkın.

Bu yolda ayağınız takılıp yere düşebilirsiniz, veyahut size çelme takan biri de olabilir, olsun... Ayağa kalktığınızda zemine her zamankinde daha temkinli basarsınız.

Hayallerinize gülüp geçerler, sizi caydırmak için alay ederler. Olsun... O hayalleri gerçekleştirmekte sizin elinizde.

Bu yolda kalbinizle hareket etmeye de başlayabilirsiniz, aşk... Olsun... Zaten sizin yoldaşınızsa elinizi sıkı sıkı tutar, birlikte o yolu tamamlarsınız.

Bende öyle yapıyorum, bütün bu kirli dünyadan arınıp huzurlu bir yaşam umut ediyorum.

 

Keskin belimi kavrayıp kendine çektiğinde ense kökümden vuran ağrı mideme kadar yakmıştı. Bedenimi onun kollarına teslim etmişim gibi beni istediği gibi hareket ettiriyordu.

Silah sesleri kesilmeden devam ederken birlikte tekli koltuğun arkasına sinmiştik. Nefeslerimiz birbirine karışmak istercesine yakındık, zaman yavaşlamış, sesler uğultulaşmış, göz bebeklerimiz birbirine kenetlenmişti.

"İyisin değil mi?" diye sordu, kontrol etmek istercesine kollarıma dokunurken.

"İyiyim..." dedim, yaşadığım adrenalinden kalbim göğüs kafesimden taşacak cinstendi.

Silah sesleri aniden kesildiğinde Keskin belinden silahını çıkartıp ayağa kalktı.

"Burada kal, ben hemen geleceğim."

Yanımdan gittiğinde benim burada öylece durabileceğimi düşünüyor olamazdı değil mi?

Ayaklanıp merdivenlere doğru koştum. Kaybedecek hiçbir şeyim olmadığı için ölmekten korkmazdım. Ölümün soğuk nefesini ensemde hissetsem bile o yolu yine giderdim.

Bahçeye çıktığımda Keskin'i korumalar güçlükle zaptedediyorlardı.

"Senin belanı sikerim!" diye bağırdı Keskin.

"Ne yaptım ben şimdi?" diye efhamla konuşan Ömer'di.

"Birde ne yaptım diye soruyor!" diye sinirle soludu Keskin. Korumalar bıraksa Ömer'i parçalardı.

"Lan gerizekalı!" diye tekrar bağırdı Keskin. "Bırakın lan," diye bu seferde korumalara döndü.

"Sakince konuşmayacaksak ben gideyim," dedi Ömer.

Keskin birkaç kez derin derin nefesler alıp verdi, kendini sakinleştirmeye çalıştığı her halinden belli oluyordu.

"Tamam sakinim," dediğinde korumalar geri çekildi, Keskin kollarını geriye uzatıp gerindi.

"Lan gerizekalı!" diyerek adım adım Ömer'e yaklaşmaya başladı. "Lan evi tarıyorlar sandım! Atış yapacağını neden söylemedin?!" dediğinde tam önünde durmuştu.

Bedeni o kadar kasılmıştı ki, elleri bile sinirden titriyordu.

"Atış yapacağımı ne zamandan beri haber veriyorum?" diye rahat bir şekilde sordu Ömer. "Niye böyle bir tepki verdiğini anlamadım." Ömer'in şüpheli bakışları kısa bir an bana döndü.

"Başımızda Demir diye bir it, her an arkamızdan vurmak için tetikte bekliyor olduğu için olabilir mi?!" diye gür bir sesle konuştu Keskin.

Ömer'in bakışları tekrar benimle buluştu.

"Bu yeni birşey değil ki," dedi bilmiş bir edayla. "Bu sektörde hep bir düşman var, hep tetikte birileri bekliyor. Neden daha önce değilde şimdi bu tepkin?"

Üçüncü kez göz bebekleri bana döndüğünde onlara doğru yürüme gereksinimi duydum.

"Bu evde korumam gereken bir can olduğu için olabilir mi?" Keskin'in sorusu üzerine duraksadım.

"Heh," dedi Ömer alkış yaparak. "Aradığım cevap buydu."

Dördüncü kez bana baktığında adımlarımı hızlandırdım. Keskin, adım seslerimi duymuş olacak ki omzunun üzerinden bana baktı.

"Telaşlanacak bir durum yok, beyefendi bahçede atış yapıyormuş." dedi alayla karışık, kafasıyla da Ömer'i işaret etmişti.

"Sorun değil, bu kadar tantana yapmaya değmez," dediğimde sol gözü hafifçe seğirdi.

"Sorun mu değil?!" dedi inanamıyormuşcasına. "Ulan! Seni korumak benim görevim!" diye adeta kükrediğinde kafamı ard arda iki kere salladım.

"Demir'in yanına gönderilirken canımın hiçbir kıymeti yok, bu eve ayak basınca mı değerliyim?"

Birkaç saniye bana öfkeyle baktı, ardından kendini toparladı.

"Evet," dedi Keskin boğuk bir sesle. "Sen benim avcımsın orman gözlü kız. Avının yanındayken kendini korumak senin görevin fakat bu evde o sorumluluk bana ait."

Kalbime oturan öküz, hareket dahi ettirmiyordu.

"Öyle mi?" dedim hayal kırıklığı omuzlarıma çökmüştü.

"Sakin olun gençler," diye Ömer'in sesi arada kaynarken Keskin'in dudakları aralandı.

"Öyle!"

Dudaklarım titrerken Keskin benim varlığımı yok sayarcasına arabaya doğru yürümeye başladı.

Beni böyle bırakamazdı, bana bu şekilde hissettiremezdi.

Tereddüt bile etmeden ona doğru koşmaya başladım. Kolundan tuttup durdurduğumda arkasını dönmemişti.

"Ne var Zuhal?!" dedi,buz gibi çıkmıştı sesi. "Ne duymak istiyorsun?"

Komik, benim isteklerimin ne önemi vardı ki?

"Sana attığım mesajı gördün mü?" diye sordum, en basitinden aklıma gelen tek şey buydu.

İçimde kopan fırtınalar hesap sormak istese de kime neyin hesabını soracaktım? Bütün bunların sorumlusu yalnızca Keskin değildi, bütün yaşanılanlar babamın suçuydu, o zamanında öyle yapmasaydı, ben bugün bunları yaşamayacaktım.

"Ne mesajı?" diye sorduğunda elimi kolundan çektim.

Cebinden çıkardığı telefona baktığında direkt bana döndü.

"Nerenin adresi bu?" dedi.

"Bilmiyorum, bugün telefonla konuşurken birinden adres istedi, telefonuna gelen adres buydu."

Derin bir nefes verip alnını ovarken, "Ömer..." diye bağırdı.

Ömer yanımıza geldiğinde bakışları Keskin'le benim aramda geziniyordu.

"Adamları hazırla, kartlar yeniden dağıtılıyor!"

 

Beni arkalarında bırakıp arabalara akın etmişlerdi. Evin çevresinde kalan birkaç koruma, içerideki birkaç çalışan ve ben kalmıştık.

Gözlerimin ardı sızım sızım sızlıyor, akmak üzere olan yaşların haberini veriyorlardı.

Burnumu çektim, geri geri giderken bir bedene çarpmamla ona doğru dönmem bir olmuştu.

"Ben özü-" Cümlemi tamamlamama fırsat vermeyen tanıdık simayla dumura uğramıştım.

Kalbim unuttuğunu sandığım varlığını hatırlatırken dudaklarım şaşkınlıkla açıldı.

"Burhan..."

 

 

 

 

Loading...
0%