Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@yazarus_1

Oyun kurucu odalarımızı gösterdikten sonra bizleri aşağı katta beklediğini söyleyip yanımızdan ayrılmıştı. Hepimiz odalarımızın kapısının önünde dikiliyorduk. Bulunduğumuz durum çok karışıktı, ama sonuçta biz kendi irademizle kabul etmiştik herşeyi. Videoyu izledikten sonra ikna olmuştuk.

Benim odam koridorun en sonunda kalıyordu. Diğerlerine kısa bir bakış atıp odanın içine girdim. Herşey bembeyazdı, bembeyaz duvarlar,bembeyaz halı, bembeyaz giysi dolabı, bembeyaz yatak örtüsü...

Odamdaki lavaboya doğru yürüdüm, içeri girdiğimde elimi yüzümü yıkadım. İşlerimi halledip tekrar odaya döndüğümde üzerimdeki kiyafetlerden kurtulmak adına giysi dolabının önüne geçtim. Açtığımda sadece gri renkte tulumlar asılıydı askılarda. Birtanesini elime alıp yatağa doğru yürüdüm. Üzerimdeki kiyafetlerden kurtulup tulumu giydim.

Hazır olduğumda odamdan çıktım. Diğerlerinin odalarının kapısı kapalıydı. Aşağıya inmekten başka yapacak bir şeyim yoktu.

Dar koridoru geçip merdivenlere yöneldim. Sade ama şık bir iki katlı villaydı kaldığımız ev. Hep burada mı kalacaktık emin değildim. Aşağı katta sadece bir oda ve salon vardı. Ha birde Amerikan mutfak. Salonla mutfağı ayıran kapı olmaması hoş değildi. Bu görüntüyü sevmemiştim.

Oyun kurucu tekli koltukta oturmuş, elindeki tablete bakıyordu. Adım seslerimi duymuş olmalı ki kafasını kaldırıp bana baktı.

"Aç mısın?" diye sordu ona doğru yürürken.

"Pek sayılmaz," diye cevap verdikten sonra karşısındaki üçlü koltuğa oturdum.

"Ağrın var mı?" diye sordu bu sefer.

Derin bir nefes verdim. "İdare edilemeyecek kadar değil," dedim boğuk çıkan sesimle.

"Pekâlâ..." diyerek tekrardan tablete baktı.

Aklımı kurcalayan sorularım vardı. Huzursuzca kıpırdandığımda oyun kurucu elindeki tableti kapatıp orta sehpaya bıraktı.

"Seni dinliyorum Zelda," dediğinde kuruyan dudaklarımı yaladım.

"Bizler," dedim. "Bizlerin görevi ne olacak? Bu kadar gizli olan şey ne? Hafızamızı sildirmenin amacı ne?"

Oyun kurucu çenesini kaşıdı. Ağzını açıp cevap vereceği sırada merdivenlerden aşağı inen ayak sesleri ve gülüşmelerle dikkati oraya dağılmıştı.

"Berkay gerçekten çok komiksin," diyen Leyla'nın sesi üzerine başımı onlara çevirdim.

Leyla, Berkay'ın koluma girmiş kıkırdayarak merdivenlerden iniyordu. Cenk hemen onların arkasındaydı. Bu görüntü üzerine kaşlarımı çattım.

Yanımıza vardıklarında Berkay bana baktı ve Leyla'dan biraz uzaklaştı. Onlarında üzerinde de gri tulumlar mevcuttu.

"Oturun gençler," dedi oyun kurucu. "Bizde tam Zelda'yla iş hakkında konuşacaktık."

Cenk benim yanıma otururken, Berkay'la Leyla tam karşımdaki üçlü koltuğa oturdular.

"Yer altı dünyasında benim ekibimden olanlara yırtıcılar derler. Sizlerinde lakabınız bundan sonra yırtıcı."

"Yer altı dünyasından kastın ne?" diye sordu Cenk. "Kumarhaneler falan mı?"

Oyun kurucu güldü. "Hayır," dedi tok bir sesle. "Yer altı dünyası diye bahsettiğim yer güçlü isimlerin bulunduğu topluluklar. Bu toplulukların olduğu mekanlarda dönen kirli işleri temizlemekte bizim görevimiz. Oradaki düzeni sağlamak sizin göreviniz."

Olayı hâla tam anlamda kavrayamamıştım.

"Kafanızın karıştığını biliyorum. Bu akşam ilk işinizde biraz olsun bu düzeni anlayacaksınız."

"Görevimiz ne?" diye sordu Berkay meraktan uzak sesiyle.

"Ünal Karabağ." diye konuştu oyun kurucu. "Ünal karabağ'ın işlettiği mekana gidip onların verdiği kartı bana getireceksiniz."

"Ne kartı?" diye sordum.

"Yer altı dünyasından her bir mekana ait çeşitli kartlar bulunur. O kartların içinde dokümanlar var. O kartı bana getireceksiniz."

Hâla aklım karman çormandı.

"Ne dokümanı?" diye lafa girdi Leyla.

"Bu ay nerelere para harcamışlar, neler yapmışlar onların dokümanı," dedi oyun kurucu.

"Neden senin için önemli?" diye sordu Cenk.

"Düzen delikanlı. Yer altının bir düzeni var. Düzenin dışına çıkanların cezası belli. O kadar insanı yönetmek kolay mı sanıyorsun?"

Cenk'in dudaklarından '​​​​​​​​​​​​'hah' diye bir ses çıktı.

"Şuan sizin için herşey çok karışık gelecek. Zamanla bu düzeni anladıkça bütün taşlar yerine oturacak."

"Haraç falan toplamıyoruz değil mi?" diye sordum telaşla.

"Haraç mı?" diyerek kahkahalarla güldü oyun kurucu. "Oradan bakılınca haraca ihtiyacım var gibi mi görünüyor?" Kafasını iki yana sallayıp boğazını temizledi. "Sizinle oturup daha fazla muhabbet etmek isterdim lakin işler beklemez. Bir an önce gitmeniz gerekli. Kapıdaki araba artık size ait. Bol şans..."

Direkt Berkay'a baktım. Düşünceli görünüyordu. Ayağa kalktığında bende ayaklandım. Hep birlikte Dış kapıya doğru yürürken arkamızdan bize seslenen oyun kurucunun sesi üzerine duraksadık.

"Parola, Zafer Çanı. Gideceğiniz adresi arabanın dikiz aynasına yapıştırdım."

***

Villanın bahçesinde bizi bekleyen arabaya doğru ilerlemeye başladık.


"Gerçekten mi?" diye memnuniyetsizce konuştu Leyla burun kıvırarak arabayı süzerken. "Daha lüks bir araba beklerdim."


Gözlerimi devirip Berkay'a baktım. Leyla'nın bu davranışları hoşuna mı gidiyordu? Yüzündeki çarpık gülüş ne anlama gelecekti ki başka?

"Geçmişteki Zelda, bu çocuğa kalbini verdiğine inanamıyorum…"

"Birşey mi dedin?" diyerek bana bir cevap arar gibi bakan Cenk'e gülümsedim.

"Kendi kendime konuşuyordum," dediğimde göz kırptı.

"Arada olur öyle şeyler," dedi gülümseyerek.

Tebessüm ederek önüme döndüm.

"Arabayı kim kullanacak?" diye sordu Leyla. "Berkay sen kullan." diye ekledi ardından.

Bunlar ne ara bu kadar samimi olmuşlardı? Berkay'ın dudakları kıvrılırken sinirle soludum.

"Pardon!" dedim yüksek desibelle. Bütün gözler bana çevrilmişti. "Leylacığım bizede fikrimizi sorman gerekir değil mi? Nezaket kurallarını da unuttuysan sana bir ara kısaca özet geçerim."

Cenk yanımda kahkahalarla gülerken Berkay ise donuk bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Ona ne var der gibi kafamı salladığımda Leyla'ya döndü.

"Çok komik!" diye Cenk'e çıkıştı Leyla.

"Valla hiç kusura bakma ama Zelda vurdu gol oldu," dedi Cenk ve kolunu omzuma attı.

Leyla kollarını birleştirip omuz silkti.

"Kim kullanacaksa kullansın şu arabayı da bir an önce gidelim." Berkay'ın boğuk ve sinirli çıkan sesi üzerine Cenk'e döndüm. Cenk ağzını açıp tam cevap vereceği esnada yabancı bir erkek sesi karıştı aramıza.

"Yeni yırtıcılar siz olmalısınız."

Ses tam arkamızdan geliyordu. Hepimiz sesin geldiği yöne doğru döndüğümüzde tahmini 45 yaşlarında olan bir adamın yaklaştığını gördük. Göbekli, iri yarı bir adamdı. Beyaz gömleğinin düğmeleri neredeyse patlayacaktı. Tam önümüzde durduğunda takım elbisenin ceketini ilikledi.

"Siz kimsiniz?" diye sordum. Villada bulunduğumuz saatler içerisinde onu hiç görmemiştim.

"Şuan ki tartışmanıza nokta koyacak kişiyim. Sizin şöförünüzüm. İsmim Nejdet."

"Oyun kurucu bize böyle bir detaydan bahsetmedi," dedim şüpheyle. Yalan söylüyor olabilirdi. Yer altı dünyası denen düzeni henüz bilmiyorduk. Herkes düşman olabilirdi.

Çenesini karşıyarak güldü.

"Haklısınız, şimdi evin zilini çalarak öğrenebilirsiniz."

"Of! İyice paronayak oldun Zelda!" diye bana çıkışan Leyla'ydı. "Neden yalan söylesin adam? Söförmüş işte. Bir an önce gidelim de şu işi halledelim."

Bu kız birgün elimde kalacaktı. Sakin kalmaya çalışarak derin derin nefesler verdim.

"Neler oluyor burada?!" Oyun kurucunun sert ve gür çıkmıştı sesi. Kapının önünde bize sinirle bakıyordu. "Siz daha gitmediniz mi?!"

"Merhaba efendim," diye araya girdi Nejdet Bey. "Bizde tam sizinle konuşacaktık."

Oyun kurucunun kaşları havalandı.

"Benim onların şoförü olduğuma pek inanmadılar da, bende size soralım dedim." Nejdet Bey'in konuşması bittiğinde oyun kurucu gülümsedi.

"Aferin," dedi. "Bu dünyada herşeye ve herkese şüpheyle yaklaşacaksınız."

Leyla'nın bir anda yüzü düşmüştü. Oyun kurucunun bana kızacağını düşündüğü her halinden belli oluyordu.

"Bende aynısını dedim Zelda'ya," dedi Leyla. Şok içinde yüzüne bakakalmıştım. "O hemen şoför olduğuna inandı, bende size soralım emin olalım dedim."

Yalanlarını boy boy sıralarken sessizce onu dinliyordum.

"Aferin Leyla," dedi oyun kurucu bu sefer. "Hadi şimdi gidin. Geç kalmanızı istemiyorum."

Hiçbir şey demeden direkt arka koltuğa oturdum. Bu kız çok tehlikeliydi.

"Belkide sadece iyi birşey duymak istiyordur," diyen iç sesime dil çıkartıp kafamı cama yasladım.

Cenk yine yanıma oturmuştu. Leyla ön koltuğa, Berkay'da Cenk'in yanında yerini almıştı.

"İyi misin?" diye kulağıma doğru fısıldayan Cenk'e evet anlamında kafamı salladım.

"Takma, herkes neyin ne olduğunu biliyor," dediğinde burnumdan güldüm.


Yaklaşık yarım saat süren araba yolculuğu boyunca hepimiz sessizdik. Kimseden yol boyu çıt çıkmamıştı. Leyla'ın bile konuşmaması strese girdiğinin habercisiydi. Başımıza ne geleceğinde habersiz oyun kurucunun lafıyla hiç bilmediğimiz bir mekana gidiyorduk. Delirmiş miydik? Kesinlikle.

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Loading...
0%