@yazarzeeyzey
|
Selam Selam Selam.💓 Nasılsınız? Bende iyiyim. Yeni bir bölüm ve efsanevi bir bölümle karşınızdayım. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri kocaman öpüyorum. 💓 Uzatmadan bölüme geçiyorum. Bu bölüm şarkı yok öneri olarak Yalın ya da Hande Yener'den hareketli bir müzik açabilirsiniz, son hariç :) Keyifli Okumalar💓 ♟♟♟ "Aren Holdinge mi bağlı? Harika." "Kesinlikle katılacağım!" "Süper bir şey olmuş." Bağırarak konuşan topluluğu tabiri caizse yarıp panonun önüne geçtim. Aren Holdingin sponsorluğunu aldığı bir çizim yarışmasıydı duyuru. Katılımcılardan yirmi kişinin resmi seçilip ödül olarak üç gün iki gece Uludağ'da bir otele götürülecekti. Ayrıyeten birinci seçilen kişiye de yanında bir kişi daha getirme hakkı verilecekti. Kayıtlar için ise Demir Aren'e isim ve numara bırakmalıydı. Aman ne güzel! Kuralları ve bir kaç önemsiz duyuruyu da okuyup panonun önünden ayrıldım. Fazlasıyla iyi bir yarışmaydı, tek sıkıntısı kayıt için Demir ile konuşmaktı. Ona fazlasıyla kırgındım ve bunun için geçerli sebeplerim olduğunu biliyordum. Her ne olursa olsun bana bakıp bir işim yok demesi çok kaba bir davranıştı. Ben oyun oynarken bile yanımda arkadaşım var deyip onu sayarken o beni telefonda konuştuğu bilinmez kişi için resmen harcamıştı. Bir de sabah sabah gelmiş günaydın yok mu diyordu. Ona bundan sonra zıkkımım peki vardı! Kendileri o yanına gittiği hanımefendinin yanından yeni döndüğünde benden bir özür bile dilememişti, ki dileyecek gibi de durmuyordu. Omzunda hissettiğim el ile başım hemen yan tarafa döndü. Gördüğüm yüz ile rahatladım. "Bora ödümü patlattın ya!" Damağımı çekermiş gibi yapıp elimdeki kitabımı daha sıkı tuttum. Kaçtığımız o tatil bana bir arkadaş daha kazandırmıştı, Bora. Kafa dengi tatlı bir psikopat. "Katılacak mısın bakayım yarışmaya güzellik." Başımı olumlu manada sallarken aklıma gelen fikir ile sırttım. Bu günde pırıltılarım coşmuştu çok şükür! "Bora senden bir şey isteyebilir miyim ?" Omzumdaki eli ile ileri doğru yürümeye başladığında beni de peşinden sürüklemişti. "Kahvelerimizi içerken tabi ki." Önce okuldan daha sonra bahçeden ayrıldığımızda kahvelerimizi kafeteryadan içmeyeceğimizi anlamıştım. Omzuma astığım çantamdan gelen ses ile çalan telefonumu elime aldım. Çağrı değildi, bildirim geliyordu. "17.Piyon seni oyuna çağırıyor neredesin Şampiyonbelli_ikincikim?" Başımı olumsuz anlamda sallarken kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Demir ne zamandan beri bu kadar vurdum duymazdı? İsteği reddedip kafeden içeri girdim. Bora'nın gözüyle işaret ettiği masaya ilerleyip oturdum. Okulun çaprazında bulunan günün her saati akustik müzik ile ortama ayrı hava katan bir kafeydi burası. Çoğu bizim okuldaki öğrencilerin oluştuğu kalabalık sürü halinde kafeden girmeye çalışırken başımı Bora'ya çevirdim. "Nasılsınız acaba Bora bey? Okul nasıl gidiyor?" Bana depresyondaki ablalar gibi bakış atıp geriye doğru yaslandı. "Yıkılmadım ama italik duruyorum." Gülerek başımı arkaya attım. Bu çocuğun konuşmaları beni öldürecekti. "Asıl siz ne yapıyorsunuz yeng-ay aman Deva hanım?" Az önce o yenge mi diyecekti ? Bana, bana. Deva Ilgaz'a ? "Gevşeme Deva. Dik dur ve anlamamazlıktan gel." İşimden yükselen garip dürtü ile güldüm. VALLAHA DA YENGE DİYECEKTİ. "Herhalde dese kurban keseceksin Deva. Bu Ne tavır, bu ne hal ? Hatırla dün Demir kiminleydi? Kendine gelmen için bu yeterli sanırım." Raife'nin bana uyguladığı üvey evlat muamelesini es geçip telefona yeniden gelen oyun isteğine döndüm. Bu adam beni deli edecekti! İsteği reddedip telefonumu sessize aldım. Ellerimi birbirine kilitleyip Bora'ya döndüğümde onun telefonu çalmaya başlamıştı. Teknoloji devrinde kurulan arkadaşlıkların gözü kör olsundu! Bana tebessüm edip telefonunu kulağına götürdü. "Efendim Demir?" Duyduğum isimle istemsizce kıpırdanırken garsonun getirdiği kahvemden hızla bir yudum aldım. Elektrik çarpmış gibi geri teperken kahveyi masaya geri bıraktım. Yanmıştım anacım! Dilimi çıkarıp yellerken Bora bana bakıp gülmeye başladı. Kaşlarımı çatıp gözlerimi kıstım. Hain kostok! "Evet karşımda dilini yelliyor." O benim ne yaptığımın izahını Demir'e mi vermişti? Daha önemlisi Demir beni mi sormuştu? "Deva son kez söylüyorum. Kanına karıştıracağım intikam zehrine alış ve Demir'in adını bile duyunca öküzün trene baktığı gibi bakma!" Başımı iki yana sallayıp önümdeki kahvemden bu sefer küçük bir yudum aldım. Raife haklıydı. Ben onun için acil bir iş değilken, başkalarıyla gecelerini paylaşıyorken bu tavrım çok yersizdi. Canını çıkarmalıydım! Bora'ya işaret parmağımı tehditvari şekilde sallayıp arkama yaslandım. Telefonumuza uzanıp abimi arayacakken yanıma gelen kişi ile başımı kaldırdım. Tanımasam da siması yabancı gelmiyordu. "Selam Deva." Çatılan kaşlarımla başımı salladım. "Kusura bakmayın ama ben sizi çıkaramadım." Sırıtıp başını yere eğdi. "Ben Atalay. Sınıf arkadaşınım." Sahte bir tebessüm edip uzattığı elini sıktım. "Peki Atalay. Nereden yanıma geldiğini sorabilir miyim?" Başını sallayıp yan masadan bir sandalye çekti ve oturdu. Fazla mı genişti bu çocuk? "Ben desteyken notları yetiştiremedim. Numaranı versen de bana oradan notları alsam senden." Zaten çatık olan kaşlarım daha da çatılmıştı. Tanışma ile geçen bir dersin notunu istemek kaçıncı seviyeydi tam olarak ? Kollarımı göğsümde birleştirip ona döndüm. Tam konuşacakken Bora masaya vurup bütün ilgiyi kendine çekmişti. "Sen kimsin hıyar? Benim yengemden ders notu ayağına numara istiyorsun! Benim yengemin sana vereceği tek numara ambulansın numarası olur. Malum biraz daha burada durursan çenene yiyeceğin sekiz nokta altı şiddetinde yumruk seni tam üç saat baygın tutacak ya, ondan!" Adının Atalay olduğunu öğrendiğim çocuk Bora'ya bir mühlet bakıp sahte bir kahkaha attı. Ayaklanıp sandalyesini biraz geri ittirdi. "Birileri tıp okuyor galiba? Sokamadığın laftan anladım." Bu sefer gülüp çantasını omzuna atan Bora'ydı. "Benim uzmanlık alanım insanlar olduğundan, yakışmadığı halde insan taklidi yapan tek hücrelilere laf anlatamam normal. Ayrıca sen buna sokulacak laf diyorsan, bu üniversitenin aldığı öğrencilerin akıl seviyesinden şüphe etmeye başlayacağım." Atalay'ı omzundan itip bana kolunu uzatan Bora'ya bakıp çantamı aldım ve koluna girdim. Yavaş adımlarla kafeden çıkarken arkadan insan taklidi yapan tek hücreli Atalay bağırıyordu. "Bu burada bitmez Bora'cık." Bora arkasına dönüp bu sefer bütün dünyada hissedilen kapağını patlatıp kendisiyle beraber beni de dışarı çıkardı. "Taklit yapmadan insan olduğun günler gelirse ve beyin fonksiyonlarını adam akıllı şeyler için kullanırsan eğer görüşelim. Tabi o zaman kadar yetmişime merdiven dayamış olmazsam, Atalay'cık." "Bora'nın da maşallahı varmış be. Şokumu şoka soktu valla." ♟♟♟ Bora beni eve bırakıp geri okula gitmiş ben ise elimde kahvemle oturmuş terasımdan manzarayı izleyerek yarışma projesini çiziyordum. Kafede tabiri caizse çocuğun ağzına eden Bora, vaktini yol boyunca açık kalan telefondan bizi dinleyen Demir'e izahat vermekle geçirmişti. Demir Bora'yı okulda kafeteryaya çağırıp telefonu kapatmıştı. Sanırım önce yenge dediği için dövecek sonra da koyduğu postadan dolayı anlından öpecekti. Kapattığım gözlerimle sessizliği dinlerken çalan telefonum ile ofladım. Bir rahat yoktu yahu! Telefonumu elime alıp arayan kişiye baktım. Demir'di. Titreyen ellerimle telefonu sıkıca tuttum. Bir mühlet bekleyip çağrıyı cevapladım. "Alo Deva." "Efendim." Bir mühlet gelen kağıt kalem sesinden sonra kendi sesi duyuldu. "Bora yarışmaya katılacağını söyledi. Tek günlük bir proje bu, yarın projeni teslim etmeyi unutma diye aradım." İçimdeki o heyecan kırıntısını ezip sesimin soğukluğunu aynı tutmaya özen göstererek konuştum. "Duyurularda haberdar edileceğiniz bir telefon alacaksınız denmiyordu ama sağ ol. Ben yarın Bora'ya bırakırım o sana iletir. Sana daha fazla iş olup da vaktini çalmak istemem." "Dev-" Konuşmasına fırsat vermeden lafını böldüm. "Görüşürüz." Telefonu kapatıp keyifle sırıttım. Ağlanacak halime gülüyordum resmen. Adam orada gecesini başkalarıyla geçirirken benim tek yaptığım triplenmekti. Cidden fazla adil oynuyorduk ! Projeme geri dönerken içeriden gelen bir kaç tıkırtı ve mutfaktan uzanan başı ile abime gülümsedim. "Hoş geldiniz Cumhuriyet savcısı Deniz Ilgaz." Başını sallayıp gülerek yanıma oturdu. "Hoş bulduk geleceğin mimarı Deva Ilgaz. Ne yaptığınızı sorabilir miyim?" Ona dönüp elimdeki kalemi çevirirken konuştum. "Yarışma var abicim. Yarına kadar süresi varmış bende şimdiden halledeyim. Hatta sen biraz hareketsiz dursana, azıcık ilham gelsin bana." Başını sallayıp saçımı karıştı. "Ben banyoya gireceğim abicim, çok yoruldum. Senin bana yaptığın kahveyi içerken seve seve hareketsiz dururum." Gülerek yanağından öpüp çizimime döndüm. Evet ben çoğu tasarladığım projelerimde Deniz abimin yüzüne bakarak ilham alıyordum. Maşallah annemler öyle özene bözene yapmışlardı ki, baktıkça içim açılıyordu. Eeee sonuçta kimin abisiydi en nihayetinde. Projeye devam ederken çalan kapı zili ile başımı oflayarak arkaya attım. "Beni bir salın Allah aşkına ya." Ayağa kalkıp içeri girdim ve kapıyı açtım. Bu sefer kapıdaki Aslı değil, mahallemizin biricik eczacısı Esma'ydı. Abimlerin zoruyla bu eve taşındığım ilk gün Demir'in bana çarptığında gittiğim eczanede tanışmıştım onunla. Un olmuş üstüne kaşlarımı çatarken gülümseyerek yüzüne baktım. "Esma, ne oldu evde savaş mı çıktı bu ne hal?" Bir adım geri gidip kapıya yaslandığımda portmantonun arkasında bizi dinleyen abimi fark ettim. Demir ile konuşurken bile kulak misafiri olmayan abim Esma ile konuşmamızı mı dinliyordu? "Sorma Deva. El açması yufka ile börek yapayım dedim, buzdolabı bozuldu çalışmıyor. Böreği de yapamıyorum yumurtam bitti, saatte zaten olmuş dokuz hiçbir yer açık değil." Gülerek yanağında kalan unu sildim. "Tamam ben sana yumurta getirip geliyorum." Arkama dönüp mutfağa doğru gidecekken hala bizi dinleyen abime sırıttım. Beni gördüğü an terliklerinin olmayan bağcıklarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Göz kırpıp buzdolabıma ilerledim. Projemi çizerken abimden alınacak bazı hesaplar vardı anlaşılan. Aldığım üç tane yumurtayı bir kaseye yerleştirip kapıda beni bekleyen Esma'nın yanına adımladım. "Al bakalım minnoşum. Şimdiden kolay gelsin." Gülümseyip elimden aldığı kase ile merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladı. Kapıyı kapatıp portmantonun yanından kaçan abime bakıp gülmeye başladım. Deniz abim ve kapı dinlemek, sanırım bir şey oluyordu. Hem de güzel şeyler. ♟♟♟ Abimin kahvesini yapmış, yüzünden aldığım ilham ile projemi bitirmiş ve ağzından tek kelime alamadığım dinlenme meselesini bir sonraki güne bırakmıştım. Yarın giyeceğim tek omzu açık gri kazağımı ve kot pantolonumu askılığa asıp huzurlu bir uyku için yatağıma yattım. Alarmımı kurup kulaklığımdan süzülen şarkı ile kendimi uykunun kollarına teslim ettim. Gözlerimi araladığım elektrikli süpürge sesi ile ne olduğunu anlamaya çalışırken yan duvardan gelen şiddetli ses ile doğruldum. Demir bu saatte kafayı mı yemişti? Telefondan saate baktığımda alarmıma yarım saat kaldığını görüp sıkıntıyla ofladım. İnsan sabahın altı buçuğunda en tatlı uykusundan mahrum bırakılmazdı ama! Lavaboya girip rutin işlerimi hallettim ve hazırlanmaya başladım. Hafif bir makyajın ardından çantamı elime alıp odamdan ayrıldım. Siyah spor ayakkabılarım ve siyah kabanımı giyip kapıdan çıktım. Ayakkabımı giyerken Demir'in kapısı açılmış ve içeriden Demir ve bir kadın çıkmıştı. Kendimi olabildiğince kasıp yanlarından yürüyüp geçerken asansörün tuşuna bastım. Bizim katta olan asansör açıldığında içine girip onlara kısa bir bakış attım. Demir kadının alnını öpüp ayağına dolanan çocuğun başını okşadı. Kalbime binen ağırlığı sayısız yüklerle derin bir nefes alıp zemin kata inmek için tuşa bastım. Gelen ses ile kabinden inip çıkışa doğru yürümeye başladım. Otoparkın tamirinden dolayı dışarıya park ettiğim arabamın yanına gidip kapısını açtım. Vaktim fazlasıyla mevcutken biraz kendime gelmeden okula geçmek istemiyordum. Her zamanki kafeye doğru arabayı kullanmaya başladığımda radyoda çalan şarkı ile gülümsedim. Kenan'ım Doğulu'm bile anlamıştı artık halimi. "Kurşun adres sormaz ki. Yaktın beni en derinden. Depremlerde yine yüreğim. Yangınlar çaresiz." Her türlü ihtimal gelmişti aklıma ama bir ilişkisi olduğu ihtimalini hep dışarıda tutmuştum. Fakat sanırım dışarıda tuttuğum tek ihtimal en başından beri tek gerçekti. Arkadaşı değildi, akrabası değildi ya da kardeşi. İstemsizce dolan gözlerimle camı açıp buz gibi havanın beni kendime getirmesine izin verdim. Sanırım artık Demir defteri başlamadan bitmişti. Nasıl geldiğimi anlamadığım kafenin otoparkına arabayı park edip, indim. Öğlen saatlerinin aksine tek tük kişinin bulunduğu kafe kesinlikle bu saatlerde çok daha güzeldi. Siparişimi verip boş olan bir masaya geçtim. Telefonumu açıp uygulamaya girdim. Kafamı en güzel dağıtan ve aynı zamanda toplayan tek şey satrançtı. Rastgele bir oyuncu ile eşleşip oyuna başladığımızda oyun çok kısa bir sürede bitmişti. Demir ile oyun sonrası konuşacağımız için saydığım dakikalar şu an hiç gözüme gelmemişti. İkinci bir tur başlatacağım sırada masama konan iki kahve ile başımı kaldırdım. Bora'nın tartıştığı çocuk Atalay'dı tepemde dikilen. "Günaydın çalışkan güzellik." Bana doğru uzattığı kahve ve kendisi arasında gidip gelen bakışlarım sahte bir tebessüm ile ayaklanmama sebep oldu. "Günaydın Atalay. Kahve için teşekkür ederim ama gitmem lazım." Başını olumsuz anlamda sallayıp kolumu tuttuğunda gerildim. Bu çocuk neden hayırdan anlamıyordu ? "Seninle bir kahve içmeden bırakmam Deva hanım." Zoraki tebessümüm solarken kolumu ondan çekip bir adım geriledim. "Yapmak istemediğim bir şeyi bana zorla yaptıramazsın. İçmek istemiyorum, gayet açık değil mi ?" Ağzımı açacağım anda sağ kolum hafifçe çekilmiş ve önüme geçen Demir görüş açımı kapatmıştı. Onun burada ne işi vardı ? "İçmeyeceğimin neresini anlamadınız acaba ? İlla başka yönlerden mi anlatmam gerekiyor ?" Bana dönük sırtını fırsat bilerek çantamı alıp kafenin çıkışına ilerledim. İçimde biriken acının yanında beliren öfke ile burnumdan solurken karşı kaldırımda bulunan okula doğru yürümeye başladım. Bir daha kolumdan çekildiğimde sert bir bedene çaptım. Burnumu çalınan tarçın kokusu ile gözlerimi yüzüne çevirdim. "Deva ne oluyor Allah aşkına? Ne bu aynı ortamda bulunamamalar, kaçmalar, konuşmamalar?" Kolumu çekip bir adım geriye gittim. Dalga mı geçiyordu? "Bir okul arkadaşım ile kurmam gereken maksimum yakınlığım bu kadar Demir bey. Ya da daha doğrusu beni bir meşguliyet sebebi görmeyen komşumla aramdaki diyalog. Bu kadar basit." Ağzını açacakken elimi kaldırıp susturdum. "Senden bir açıklama beklemiyorum Demir. Davranışlarımın sebebini sordun, açıkladım. Şimdi izin verirsen dersime yetişmem gerekiyor." Şok olmuş bir şekilde bana bakarken yanından geçtim ve okula girdim. Arkamda kalan sadece o değildi. Ellerinde kalan kalbimde onunlaydı. Ve sanırım bu şekilde olmaya ne kadar engellesem de devam edecekti. ♟♟♟ Matematik ve ileri fizik derslerinden çıktığımda bugünlük derslerim bitmişti. Saat üçe geliyordu. Panonun önünde tekrardan oluşan kalabalık ile yavaş yavaş yanlarına gidip yazıları okumaya başladım. Dün akşam resmini yollayıp katıldığım yarışmanın sonuçları açıklanmıştı. Alttan üste doğru okumaya başladığımda ismimi görmemle en üst satırda durdum. Kazanmıştım. Birincilikle. Neden buna olması gerektiği kadar sevinmek yerine omzumdaki çantamı düzeltip usulca panonun önünden ayrılmıştım? "Sana bunu bir şarkı ile anlatacağım Deva. Senden Demir'e gelsin." "Kurşun adres sormaz ki. Yaktın beni en derinden. Depremlerde yine yüreğim. Yangınlar çaresiz." Haklı olana ne denirdi ki? ♟♟♟ Bölüm Sonu. Üzülmeyin üzülmeyin bir, bilemediniz iki bölüm sonra artık olması gereken şey olacak. Anladınız siz :) Neyse sizce Deniz ne karıştırıyor? Peki Demir'in sarıldığı kişi kim ? Cevaplarınızı yorumlara bekliyorum. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sizleri kocaman öpüyorum. Hoşça kalın. Allah'a emanet olun.
|
0% |