@yazarzeeyzey
|
Kitapta adı geçen Asya'nın kitabı "Gastronot Frambuaz" yayındaaa. Hepinizi oraya bekliyorum✨ Beni takip etmeyi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıın ✨🫶🏻🌸 🤍🤍🤍 "Ne?" Masaya yasladığı elini dudaklarına örtüp gülmeye devam etti. Ben bir yer mi kaçırmıştım? Ne bebeği Ne yapması be?! Ayrıca, o ilk defa sarhoş olup bana yazdığın mı dedi? Öğrenmişti! "N-ne saçmalıyorsun Kortaç sen? Ne bebeği?" Bakışlarıyla telefonumu işaret etti. "Bir dün yazdıklarına bakar mısın?" Korka korka mesajlara girdim. Her bir mesaj cümlesinde biraz daha yerin dibine girerken sohbetin sonunda artık bu dünyada değildim. "Gerçekten sarhoştum, hiçbir hatırlamıyorum ben. Orada gördüğün hiçbir şey doğru değil." Ona aşık olduğum ve yirmi çocuk yapmak istemem dışında. "İlkinde yazdıkların gibi mi sarhoştun?" Öylece durdum. Diyecek bir şeyim yoktu. Evet o zaman sarhoş değildim ama yıllarca yapmak istediğim şeye beni biraz olsun yaklaştırır diye ümit ederek yapmıştım. Pişman olup olmamam tartışılırdı. "Benden ne gibi bir yanıt bekliyorsun Kortaç?" Ellerini birleştirip tekrardan bana doğru eğildi. "Merak ediyorum sadece Ela, madem böyle bir şey vardı neden benim yanıma gelip söylemedin. Oturur doğru düzgün konuşurduk." İçimde sanki görünmez bardaklar o duvardan bu duvara çarpıp paramparça oluyordu. Daha önce hiç mi aşık olmamıştı da, bunun bu kadar kolay olduğunu söyleyebiliyordu? "Aşk dediğin şey bir iş planı yapar gibi masaya yatırıp konuşabileceğin bir şey değil Kortaç. Özellikle aşık olduğun kişiye bunu açık açık itiraf etmek... söylediğin kadar basit değil." Ellerimi iki yana kaldırdım. "Evet yıllarımı sana aşık olarak geçirdim, söylemeye de cesaret edemedim hep yerimde dönüp durdum. Aklıma o çare geldi ve yaptım. Sende açık açık bir abi modelinde olduğunu söyledin. Hala neyin konusunu açıyorsun?" Cümlenin başında yüzüne yerleşen tebessüm, cümlemin sonunda yok olmuştu. "İş için madem buraya geldim, iş yapalım. Bana susmam gereken konularda açıklama yaptırma." Ağzını açtığı gibi kafenin kapısı açılırken içeriye Müberra teyze ve elini tutan en fazla üç yaşına bir çocuk girdi. "Baba!" Kortaç'ın başı hızla onlara dönerken oturduğu yerden kalkıp kollarını iki yana açtı. Yanlış duymamıştım. O çocuk Kortaç'a Baba demişti ve Kortaç saniye duraksamadan kollarını açmıştı. Çantamı tutan ellerim titremeye başlarken derin derin nefesler almaya çalışıyordum. Bu...Bu olmamalıydı. "Kızım, güzelim, nasılsın?" Gülerek başını sallayan küçük kızın gözleri beni buldu. Çok güzeldi. "Abba?" Parmağıyla beni gösterdiğinde hızla oturduğum yerden kalktım. "B-ben gidiyorum." Çantamı tuttuğum gibi koşar adımlarla kafenin dışına çıktım. Daha önce bu kadar canımın acıdığı bir an olmamıştı. Ben kendimi her türlü ihtimale hazırlamıştım. Sevgilisi olabilirdi, evlenebilirdi. Ama çocuk çok başka bir şeydi. Çünkü o çocuk sadece ona ait değildi, bir de annesi vardı. Ve bu onun daha önce aşık olduğu, ondan çocuğunun olmasını isteyecek kadar sevdiği kadını her daim görmesi demekti. Koşar adımlarla yokuşu tırmandım. Buraya gelirken üç dakika süren yol şimdi on dakika olmuş hala bitmemişti. Beynim uyuşmuş gibi hissediyordum. Bu kadar çok darbeyi arka arkaya almak irademi kontrolüm altından çekip almıştı. Boğazımda o metalik tat vardı. Gözlerim bulanık görüyordu ve ben sanki yıllardır beni ayakta tutan tek şey oymuş da şimdi ellerimden kayıp gitmiş gibi hissediyordum. Koskoca on iki senedir benim hayatımda bedenen olmasa da ruhen vardı. Yokuştan aşağıya doğru gelen taksiyi durdurup hızla arka koltuğa bindim. "Nereye gidelim abla?" "Edirnekapı'ya." Başını sallayıp sürmeye devam ederken çıktığım yokuşu inen araba, kafenin önünden geçerken bakışlarım kapıda kızını kucağına almış Kortaç'a değmişti. Öylece bakıyordu. Bir şeyler söylüyor ama duymuyordu. Ama bunun sebebi mesafe değildi. Bu, bambaşka bir şeydi. Sözümü tutup yaşlarımı gözlerimin içinde tuttum. Ağlamadım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, şehitliğin önünde durduğumuzda ücreti ödeyip taksiden indim. O her zaman buraya geldiğimde içime dolan kötü hissiyat şimdi yerini bambaşka bir hüzüne bıraktı. Yavaşça içeri girip ezberlediğim taşları bir daha ezdim. En sonunda solumda kalan o yazı durmam gerektiğinin bana en somut kanıtıydı. "Ben geldim abi, hayırsız kardeşin geldi." Simsiyah yazının üzerini okşayıp başımı yasladım. Kürşat Emir Hayatı boyunca tek hedefi olan askerliğini yapıp, savaşta şehit olan, beni tam on iki senedir tek başıma bırakan abim. "Yerine koyduklarım, olmaması gereken kişilerdi abi. Ben yine sana onu anlatmaya geldim. Bana kızma olur mu?" Yağmurluğumu çıkarıp taşın üzerine bıraktım. "Islanmayı sevmezsin sen, bu kıyağımı da unutma." Artık teker teker yaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Yağmur yavaş yavaş hızlanıyordu ama bu beni irdeleyen bir mevzu değildi. "Ben her üzüldüğümde bana şarkı söylerdin sen, keşke o zaman her söylediğinde kayıt altına alsaydım. Sesini unutunca söylediğini hayal etmek çok zor oluyor." Yavaşça taşın kenar kısmına oturdum. "Çocuğu varmış biliyor musun abi? Saçları, gözleri çok güzel olan bir kız çocuğu varmış. Gördüm bugün onları, baba dedi kız, Kortaç'da sarıldı. Artık tamamen bitti dimi?" Yaşlarıma hıçkırıklarım eklenmişti. "Sen ona gitmeden beni, bende ona kalbimi emanet etmişim abi. Şimdi de alamıyorum geri. Ne yapacağım ben?" Cebimdeki telefonum çalıp çalıp susuyordu ama arayan her kimse açmak içimden zerre gelmiyordu. "Çocukken sana dediklerimi unut abi olur mu? Onun da beni seveceği günlerin geleceği konusunda sana verdiğim bütün sözleri unut, sadece senin yerini kimsenin dolduramadığını, kimsenin senin kadar iyi gelmediğini unutma." Omzuma bir mont örtüldüğünde başım hızla o tarafa döndü. Yabancı bir sima ile oturduğum yerden kalktığımda ellerini iki yana kaldırıp geriledi. "Sende insanlara neden diye sormadan onlardan vazgeçmemeyi." 💐💐💐 HADİ BAKALIM BİLENE BENDEN KOCAMAN PASTA. BU ADAM KİM? Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat? Beğendiniz mi bölümü? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕💐
|
0% |