Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@yazarzeeyzey

Bu kitaptaki Kortaç ve Ela'nın hikayesi "Bir Akım Meselesi" olarak yayımdaaa. Profilimden ulaşabilirsiniiiz

🌸🌸🌸

"Ben Kortaç abi ile konuştum, ben erken çıkacağım bugün Uraz şef kapatacak dükkanı."

Ceyla abla başını sallayıp tepsiyi alarak yukarı çıktı.

Tam iki hafta olmuştu. Yüzüne bakmadığımdan neler yaptığına bakamasam da bir kere bile benimle konuşmaması, selam bile vermemesi Ela'nın demesine göre kırıldığındandı. Az bile yapıyordum, benim kırdığım kalpte, onun kırdığı porselen takımı mıydı?

Sabahtan beri mutfakta ödevimi yapıyordum. Son senemiz olmasa da bize çok güzel bir karşılama ödevi hazırlayan Birgül hocamız yüz kişilik bir davet varmış gibi beş çeşit tatlı, iki çeşit ana yemek yapmamızı istemişti.

Eğer o yemekleri kendine isteyecek olsaydı, onlarla kendi davetini vereceğinden şüphelenmemiş değildim.

Yemek kısmını dün akşamdan hallettiğimden sadece iki çeşit tatlı kalmıştı. Ödev iki gün sonrasınaydı. Bizim evde bu kadar çok yemeği alacak dolap olmadığından Kortaç abi ile konuşup burayı kullanmaya karar vermiştim.

Bendeki pırıltı ile dünyanın ışık enerjisi sağlanırdı da neyse...

Lotus ve sebastian cheesecakelerimi de dolaba yerleştirip ellerimi birbirine sürttüm.

Sonunda her şey hazırdı!

Dediği üzere bu ödev hocanın temizlik yaparken aklına gelmişti ve final sınavımız yerine geçecekti. Yani en iyi şekilde hazırlanmam gerekiyordu.

Ve bir aksilik çıkmazsa ben bunun da altından kalkmış olacaktım.

Önlüğümü çıkarıp yukarı çıktım. Uraz yukarıda birileriyle konuşuyordu. Arkama dönüp tezgahın köşesine geçtim.

Hayır kenardaki camdan yansımasına bakmıyordum!

Hayır!

"Bir bakar mısın canım?"

Bir anda kulağıma dolan o iğrenç tını ile gözlerim kapanırken içimden bunun bir kabus olması için dua ediyordum.

Burada olması gereken son kişi bile değildi bu yelloz!

Derin bir nefesin eşliğinde ona doğru döndüm. Mavi bir şortun üzerine bikini üstünü giyip bütün kafenin odağını kendisine kilitlemişti. Sanırım buradan bakınca kafeden çok yüzme havuzuna benziyorduk.

"Evet dinliyorum."

Mümkünmüş gibi dudaklarını daha da bana uzatıp ellerini ceplerine koydu. Bakışları tatlı tezgahındaydı.

"Bunların hangisini Uraz yaptı?"

Ya sabır ya selamet!

"Biz öyle o yaptı bu yaptı diye ayırmıyoruz."

Kaşları çatıldığı sırada omuzları düştü.

"Nasıl ya?"

"Sen annenle babana hanginiz daha çok yaptınız beni diyor musun?"

"Anlamadım?"

Elimle yüzümü kapatıp yüzüne baktığım her an olduğu gibi yine sabır çekmeye başladım.

Bu kadın salak değildi. Bu kadına salak demek, salaklara küfür gibi bir şeydi.

"Kuzum dolaba koyduğun ödevlerin mi?"

Ceyla abla yanıma geldiğinde ona doğru dönüp başımı salladım.

"Evet Ceyla abla, iki güne teslim edilecek. Dua et hoca beğensin valla çok önemli benim için."

Başını salladığında tekrardan sevimsize döndüm. Yüzü bıraktığımın aksine fazlasıyla mutlu görünüyordu.

Şam şeytanına benzemese sanırım gideri vardı..... ya da vazgeçtim, hiçbir şekilde yoktu.

Ben şam şeytanlarından uzak dururdum. Benim hayatta uzak durduğum üç şey vardı. Annem ve abimsiz bir hayat, tatlıdan nefret eden insanlar, Uraz şef, Sedef, Uraz şef ile alakalı her konu, Kortaç abinin düşman olduğu kişiler... neyse üçe sığacak gibi değil bu da.

"Neyse ben Uraz'ın yanına döneyim, iyi günler sana."

"Bak şu an günüm kötüleşti, sağ ol."

Dediği gibi Uraz şefin yanına giderken bende gelen paket siparişlerini ayarlamaya başladım. Son bir saatim istisnasız bu şekilde geçerken erken çıkmanın gereksinimi ile evime doğru yol aldım.

Birinci metro, aktarma, ikinci metro ve yine aktarma derken eve varmam bir buçuk saati bulmuştu.

Cebimden anahtarı çıkarıp eve girdim. Abim evdeyse bile bu kadar sessiz durduğuna göre kesin uyuyordu.

Montumu ve çantamı kenara bırakıp mutfağa geçtim, annem sağ olsun dolapta her daim soğuk suyumuz vardı ama bu sefer içilmeden ziyan olacaktı.

Pis sırıtışımın eşliğinde sürahiyle beraber abimin odasına girdim. Tam tahmin ettiğim gibi üstü cıbıl cıbıl uyuyordu.

Hasta olacaktı, kıyamam (!)

"GÜNAYDIN DÜNYANIN EN ÖKÜZ ABİSİİİ"

Sürahiyi ters çevirdiğim gibi bütün su suratına çarparken hızla yattığı yerden doğruldu.

"Ananı!"

Kahkahalarımdan konuşamaz hale gelirken adeta olduğum yerde tepiniyordum. Hala uyku sersemiydi ve ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bakıyordu.

Ama bana ne, o çirkin çıktığım fotoğrafı instagramda paylaşmasaydı o zaman.

"Asya!"

Koşar adımlarla lavaboya girip kapıyı kilitledim. Abim cam taraftan görüldüğü üzere bir yandan üzerine bir şeyler geçiriyor bir yandan da kapıyı yumrukluyordu.

"O soğuk su ile aşk serüveni yaşatacağım sana! Aç şu kapıyı yoksa kıracağım Asya!"

"Benim alnımda mal mı yazıyor da açacağım sana o kapıyı? At tarafı su, çıkarsın güneşe kurur Allah Allah yani."

Süper kahramanım olaya giriş yaparken abim hala söyleniyordu.

"Ne didişiyorsunuz çocuk gibi? Çekilin makinadan çamaşırları alacağım."

"Anne kızın başımdan aşağıya bir sürahi su bocaladı, ben mi suçluyum yine?"

Bir kaç tıkırtıdan sonra annemin silüyeti gözüktü.

"Kızım açsana kapıyı."

Birkaç adım kilide yaklaştım.

"Oğlun sakin mi?"

"Köpek miyim ben?"

Abim yeniden lafa atlarken ellerimi birbirine bağlayıp kapıyı açtım.

"Eğer bana dokunursan yemin ederim sana şu an damat getiririm, Yıldırım nikahını kıyarım görürsün."

Annem benimle birlikte gülerken abim ellerini kafasına sarmış derin derin nefesler alıyordu.

"Sakin, sakin ol bir şey yok Aytaç, bir şey yok."

Koz öyle değil, böyle kullanılırdı anacım.

Bilmiyorsanız eğer, öğretiriz evelallah.

☕🍪☕

"Dersten kaldım, başka izahı yok bunun. Bursumu bile kesecekler!"

Yeni yeni sakinleyen ağlamam daha da hiddetlenirken Ceyla abla kollarını sırtıma sarmış kısık kısık fısıldıyordu.

"Kimse çekmez dolabın fişini, bir de sadece senin ödevini ve meyveleri koyduğumuz dolap."

"Günaydın millet."

İçeri bir anda Uraz şef girerken kendime çektiğim dizlerimi iyice sıktım.

Keşke bugün gelmeseydi, onun önünde ağlamak zaten olan durumu daha da zorlaştırıyordu.

"Ne oluyor burada?"

Adım sesleri hızlanırken tam başımda durdu.

"Asya iyi misin?"

Cevap vermedim. Oradan bakınca cidden iyi gibi mi duruyordum da bana bu saçma soruyu soruyordu?

Çok iyiyim canım, dünden beri köpek gibi yaptığım ödevim çöp oldu, dersten kalıyorum, bursum kesiliyor. Daha ne olsun ki?!

"Asya?"

"Uraz kuzum siniri bozuk biraz gitme üstüne. Dün temizliğe gelen elemanlar sanırım dolapların fişini çekmişler ve de geri takmamışlar. Kızın bütün ödevlerini bozulmuş, alt rafta meyveler vardı onlar kokuşmuş bütün tatlılara sinmiş. Dersten kalacakmış diye üzülüyor yavrum işte."

Bir mühlet ses gelmedi.

"E iyi de, akşam temizlik elemanı gelmedi ki."

Başımı hızla yasladığı yerden kaldırdım.

"Ne demek yoktu? Kim çekti o zaman fişi?"

Yüzüme dönen bakışları bir mühlet orada oyalandı. Bir yandan da bir şeyler düşünüyor gibiydi.

Aniden arkasını dönüp kasanın oradaki bilgisayarı aldı ve geri getirdi. Bir kaç sekme açıp tuşlara baktıktan sonra ekrana uzun süre baktı. Ve baktıkça alnındaki damarlar belirginleşti.

"Allah kahretsin!"

İkimiz de ona dönerken bilgisayarı kendime çevirdim. Kamera kayıtlarına bakıyordu ve biri fişi çekiyordu.

Sonlara doğru alıp çözünürlüğü daha iyi seviyeye çıkardığımda gördüğüm kişi ile hızla oturduğum yerden doğruldum.

"Asya çok özür dilerim."

Sedef yapmıştı!

O yılan, meymenetsiz suratlı fare fişi çekip benim eğitim hayatımın içine etmişti!

"Bana adresini ver."

Uraz ayaklanıp karşıma geçti. Yüzünde elle tutulur bir pişmanlık vardı.

"Asya bir sakin ol önce."

Bir kaç adım daha yaklaştım.

"Bana adresini ver Uraz!"

Her kelimemi ayrı ayrı vurgularken elini yüzüne kapadı.

"Benim yüzümden hayatına girdi o, bana kız, sana zarar verebilir Sedef. Gözü döndüğünde çok çirkinleşiyor."

Kaşlarım mümkünmüş gibi daha da çatıldı.

"Sana niye kızayım ben, sen mi çektin fişi? O sırf çekememezlik yapıp bana bunu yaptı. Sırf beni senin sevgilin sandığı için! Bunu da bile bile buraya kadar yüzsüzce gelmiş! Şu adresi ver Uraz, sinirimi senden çıkarmak istemiyorum."

Bir kaç saniye daha bakışlarını yüzümde tutup en sonunda telefonunu çıkardı.

"Ayrıldığımızdan beri canlı konum atıp duruyor bana, her ne kadar silsem de her gün atıyor. O yüzden al bu konumu. Ama dediğim gibi ben istemeden atı-"

"Açıklama yapmana gerek yok Uraz şefim, sağ ol."

Montumu ve telefonumu aldığım gibi koşar adımlarla kafeden çıktım. Hemen üstümüzde duran taksi durağından rastgele bir tavsiye binip konumu şoföre gösterdim.

Kime ne yaparsa yapsın umurumda değildi ama, bana bunu yapmayacaktı.

☕🍪☕

Bir saatten fazla süren yolun ardından apartmana girip üçüncü kata çıktım. Daha kapının önünden o bunaltıcı parfüm kokusunu alabiliyordum.

Son kez üzerime bakıp kapıyı çaldım. Çok beklemeden içeriden tıkırtılar gelirken duvara yaslandım.

Bu mal deliğe bakacak kadar zekasını yükseltmişse eğer -ki hiç sanmıyorum- beni görmesini istemezdim.

Kapıyı bir anda açtığında kollarımı bağlayıp karşısına geçtim. Yüzündeki o ablak gülümseme anında solmuştu.

"Selam Sedef, naber?"

"Senin ne işin var burada?"

Yavaşça omzunu silktim.

"Senden alacağım bir hesap var, onun için geldim."

Yüzü daha da geriliyordu.

"Ne hesabı?"

Omzundan itip onu da kendimle beraber içeri soktum. Kapıyı da arkamızdan kapattığımda korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

"Demek dolabın fişini çekip benim ödevimi mahveden o fare sensin?"

"N-ne ödevi? Ben bir şey yapmadım."

Yemin ederim bu kızdaki mallık seviyesi kimsede yoktu.

"Kamera var aptal! Bütün mutfak Kamera dolu. Görmeyeceğimizi mi sandın o küçük beyninle? Neydi planın? Asya dersten kalsın bütün akademik hayatı bitsin miydi? Karakter yoksunu!"

Bir anda bana doğru gelip sertçe geri ittirdi.

"Benim olana göz koymasaydın o zaman. Sahipli bir adamı ayartmasaydın o zaman!"

Sinirim pik seviyesine ulaşmıştı. Elim havalandığı gibi yanağına inerken hızla üzerine atıldım.

"İnsanda azıcık gurur olur! Adam seni sevmiyor, istemiyor!"

Bir anda saçlarımı tutup beni yere doğru çektiğinde kaşım sehpaya vurarak dizlerimin üzerine çöktüm.

"Benim olana göz uzatmaya devam edersen eğer yapacağım tek şey bu olarak kalmaz, mahvolan tek şey akademik hayatın olmaz!"

Elimi kaşıma kapatıp geri çektim. Kanıyordu.

Yüzsüzlüğü, gurursuzluğu adeta onu tamamlıyordu ama bu apayrı bir seviyeydi.

Bu zamana kadar babamın bile beni tehdit etmesine izin vermemişken o kim oluyordu?

Düştüğüm yerden kalkıp kolunu tuttuğum gibi kapının pervasına yüzünü yasladım.

"Madem öyle, al bakalım sıkıyorsa elimden Uraz'ı. Seninmiş ya hani, sendeymiş ya hani. Ben varken, ben burdayken sen yoksun anlıyor musun? Uraz yüzünden yaptığını biliyorum, kuduruyorsun çünkü seni sevmiyor diye. Ama hadi bakalım hodri meydan, bundan sonra Uraz'a parmağının ucuyla bile dokun bakalım dokunabiliyorsan. Sonra görelim bakalım ben senin hayatından bırak bir şeyi mahvetmeyi, nasıl toptan yok ediyorum, karışma seyret."

🍪☕🍪

"Ne yapayım kanka ya oturdum nasıl burssuz okulun parasını ödeyeceğimi düşünüyorum."

"Kesinlikle kesilecek mi?"

Görebilecekmiş gibi başımı salladım.

"Evet Ela, başka bir protokol yok."

Hesap üzerine hesap yaptığım defteri kapatıp başımı masaya yasladım. İçimdeki sıkıntı o kadar büyüktü ki ne yapmam gerektiğini asla bilmiyordum.

Kaşım ağrıyordu, stresten midem bulanıyordu. Allah'tan annemler erken yatmışlardı da kaşımı da, çizilen suratımı fark etmemişlerdi.

"Neyse caniko ben Yaz'ı yatırayım artık çok geç oldu. Yarın sabah sağlam kafa konuşuruz olur mu?"

"Peki, iyi geceler."

Telefonu kapatıp ayaklandım. Başka çarem yoktu. Hocaya başka bir türlü ödev için yalvaracaktım ama Birgül hoca için bir mucizeydi. Üniversite okuyoruz diye hocaların bu kadar gaddarlaşmaları bana her zaman çok acımasızca gelmişti ve bu fikrimde ne kadar haklı olduğumu şimdi çok daha iyi anlıyordum.

Defterimi ve telefonumu alıp odama geçtim. Uyuyacaktım. Sinirden gözlerim doluyordu ve ben gece gece daha fazla ağlamak istemiyordum.

Yorganın altına girip gözlerimi kapatmamla masamın üzerinde bıraktığım telefonum çalmaya başladı.

İki saniye önce arasa olmuyordu değil mi? Daha yeni yattım ama ya.

Yavaşça kalkıp arayan kişiye baktım. Uraz'dı. Karnımdaki bulantıya eklenen ağrı ile hızla çağrıyı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Efendim."

Fısıldayarak konuşuyordum.

"Asya kapıyı açar mısın?"

O da benim gibi fısıldayarak cevap verirken hızla salona doğru adımladım. Gecenin ikisinde burada ne işi vardı bilmiyorum ama bunu abim görmeden halletmek zorundaydım.

Hızla kapıyı açtığımda elinde üst üste duran tepsiler ve hemen yanında küçük bir tepsi arabasıyla bana bakan Uraz öylece bakmaya başladı.

"Bozulmadan bunları da alabilir misin?"

Çatık kaşlarla uzattıklarının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama aklım şu an karşımda olmasıyla öyle kilitlenmişti ki düşünecek gücüm yoktu.

"Bunlar ne?"

Bana doğru uzattığı tepsiyi alıp hemen kenarda duran vestiyerin üzerine tek tek bıraktım.

Sen şaka yapıyorsun!

"Ödevin."

Elim ağzıma kapandığı sırada az önce sinirden dolan gözlerimin bu sefer mutluluktan dolamasının beraberinde ellerimle yüzümü sıvadım. Hızla kaşları çatılırken kolumu tutup beni biraz kendisine yaklaştırdı.

"Bu yanağının, kaşının hali ne? Ne oldu?"

Yüzüme düşen saçlarım kenara çekildiğinden Sedef'in bende bıraktığı izleri görmüştü.

"Önemli bir şey değil, hesabımı alırken birazcık gazi oldum."

Kaşları daha da çatıldı.

"Sedef mi yaptı sana bunu?"

Yüzündeki oluşan o korku kollarımı sıkı sıkı boynuna sarmak istememe sebep oluyordu.

"Sen nasıl yaptın tüm bunları, imkanı yok yetişmezdi."

Parmağının ucuyla yanağımdan akan yaşı silip kocaman gülümsedi. Ve hayır yüzündeki gülümseme o fırsatçı halinde değildi. İçtendi ve.... ve çok güzeldi.

"Her ne kadar sen beni değer görmesen de ben senin üzülmene izin vermem Asya. Özellikle buna sebep olan kişi bensem asla izin vermem."

Elindeki tepsiyi, minik arabaya bıraktığı gibi uzanıp sıkıca sarıldım. Ne anlarsa anlasındı ama şu an içimden gelen tek şey buydu.

Tabi boyum yetmediğinden sarıldığım yer boynu değil göğsü olsa da bu şu an pek önemli bir ayrıntı değildi.

"Çok teşekkür ederim Uraz, çok ama çok teşekkür ederim. Sen olmasaydın ben hep dersen kalıp hem de bursumdan olacaktım. İyi ki varsın."

Her ne kadar o kendini suçlu bulsa da ben onda bunun bir suçu olduğunu düşünmüyordum. Sedef kendi kötülüğünden bunu yapmıştı. O bunu asla istemezdi.

"Sende. İyi ki varsın."

Kolları sırtıma dolanırken sanırım nefesim benden bir kaç saniye çalınmıştı. Ellerim boşalmıştı.

Rüyada falan değildim değil mi?

Lütfen hayır deyin, lütfen.

Geri çekildiğimde minik arabayı da kaldırıp içindeki beş tane tepsiyi dikkatlice taşıyarak koridora bıraktı. Uykusuz olduğu o kadar belliydi ki gözlerinin altı mosmor olmuştu.

"Kahve yapmamı ister misin? Çok yorgun gözüküyorsun."

Başını iki yana salladı.

"Sadece otoparkın anahtarını verirsen arabayı oraya park etmek istiyorum. Bir daha eve gidip gelmek çok uzun sürer."

Anlamamış gibi ona döndüm.

"Neden döneceksin ki?"

Omzunu silkip yanağımdan bir makas aldı.

"E şunun şurasında beş saat kadar sonra ödevini okula götürecek elemanımı okula bırakmam gerekecek. Ben arabada yatacağım, şimdi kahve istemem ama sabah bir ekmek arasına hayır demem. İyi geceler güzellik."

🍪☕🍪

Sanırım stresten şimdi bayılacaktım.

Sabah Uraz'la beraber okula gelmiş ve bütün yemekleri okula getirmiştik. Hoca teker teker hepsini deniyor ve dekorasyonuna bakmak için bir amfi kapattırmış iki saattir oradan çıkmıyordu.

"Ölücem artık heyecandan."

Uraz ekmek arasını ayıla bayıla yerken başını iki yana salladı.

"Daha sana yapmam gereken gıcıklıklar var, onlar bitmeden ölemezsin kendine gel."

Aman unutturma gıcık olduğunu, aman yani!

Amfinin kapısı açıldığında kapıda koridorda bekleyen bütün öğrenciler ayaklandı.

Hocayı beklemekten bu sıcakta adeta yamulmuştuk da.

"Asya Şahin buraya gel."

Bakışlarım hızla Uraz'a dönerken destek vermek ister gibi başını sallayıp içeriyi işaret etti.

"Senin yaptıklarının aynısını yaptım, sorarsa öyle cevap ver çaktırma."

Seri adımlarla içeri girdiğimde en aşağıda oturan hoca yerinden kalkıp önünde duran tepsimden bir tane browni daha ağzına attı.

"Asya, kızım bunlar ne?"

Neye benziyor be hocam?

"Ödevim hocam."

Yüzündeki o somurtkanlık anında geçerken çatalını bırakıp beni alkışlamaya başladı.

"Sınıftaki herkesten çok daha güzel yapmışsın kızım her şeyi, aferin sana. Tam not alan bir sen varsın, unutmadan not da aldım, vizende artı yirmi puanda benden olacak. Başarının devamını dilerim, hepsi enfes olmuş."

Hatırlatın da şu Uraz'ın bir de anlını öpeyim.

Yani başka yerini öpmedim de, anlını öpeyim.

Aman anladınız siz beni be.

🍪☕🍪

URAZ SEN NESİN OĞLUM, BİR BÖLÜM ÖYLE BİR BÖLÜM BÖYLE AAA AMA YANİ DLFDSFKLDS

Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat?

Ay ben iyiyim ama bu oruç yüzünden sürekli olduğum yerde uyuya kalıyorum djdjdh

Nasıldı bölüm, beğendiniz mi?

AY BIR SONRAKI BOLUM SONUNDA TEPKİNİZİ DELI GIBI MERAK EDİYORUM HWHEHEHEHE

Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum.

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕🍪

 

Loading...
0%