@yazarzeeyzey
|
KİTAPTA ADI GEÇEN ELA VE KORTAÇ KARAKTERLERİNİN KİTABI "BİR AKIM MESELESİ" YAYINDAAA. HEPİNİZİ ORAYA BEKLİYORUM. OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM❤️ Uraz'dan... "Hoş geldin kardeşim." Kortaç'a sıkıca sarılırken bir yandan da ona Asya ile ilgili hislerimi anlatacak olduğumdan kocaman gülümsüyordum. Utku muydu neydi, o pis sarışını unutmadım yazdım zaten bir yere. "Hoş buldum kardeşim nasılsın?" Sandalyemi çekip oturduğumda o da karşıma geçti. "İyiyim iyiyim, sensiz patron oldum burada onun sorumluluğuyla uğraşıyorum." Gülerek başını salladı. "Nasıl geçti bensiz? Zorlandınız mı?" "Yok be oğlum eksikliğini aramadık desek yeri var. Tabi Yaz ve Ela hariç." Gözlerinden geçen duygu seli ile başını önüne eğdi. Hadi oğlum şimdi tam sırası! "Ben Aslında seninle Asya hakkında konuşacaktım." Tekrardan bana baktı. "O konuda ayrı borçluyum oğlum sana, kız kardeşim gibidir Asya benim. Abisi Aytaç yakın arkadaşım ve bana emanet etti onu. Sende ona çok güzel abilik yapıyorsun çok sağ ol gözüm bir an arkada kalmadı sayende." Yüzümdeki gülümseme yavaşça solarken derin bir nefes aldım. "Sen görmüşsündür var mı sevdiği görüştüğü biri senin içine yatan onun denginde biri? Hani varsa önceden bileyim de pot kırmayayım Aytaç'ın yanında." Öylece duruyordum. "Neymiş Asya'nın dengi olan?" Omuzlarını silkti. "Bilmem okuldan biri, yaşıtı herhangi bir arkadaşı?" Sert bir şekilde yutkunup suyumdan koca bir yudum aldım. Ben ilişkimizin en büyük destekçilerinden biri de Kortaç olur sanıyordum ve bu söyledikleri duymaya dahi tahammülümün olmadığı şeylerdi. "Asya'nın illa yaşıtı mı olmalı? Büyük olsa olmuyor mu, belli bir kural mı var?" Kaşları çatıldı. "Yokta sen niye gerildin bu kadar? Büyük biri Asya istiyorsa olabilir tabi oğlum ona da ben mi karar vereyim? Ben olmazları biliyorum sadece." Bütün bedenim sinirden uyuşmaya başlamıştı. Asya ile aramızda beş yaş vardı ve bence bu çok denmesi gereken bir rakam değildi. Ellerimi masada birleştirip ona doğru eğildim. "Neymiş olmazları?" Bakışlarını uzun süre yüzümde tuttu ve arkasına yaslandı. "Mesela sen. Hem aynı yerde çalışmak hem de sana emanet edilen biri ile olmak pek de sana yakışacak bir hareket değil. Ya da bu en yakın arkadaşları Utku, Yasin ve Kıvanç. İş yerinde çalışacak herhangi biri mesela. Sonuçta biz orada aile gibiyiz ve hiç doğru olmaz. Öyle yani de sen niye takıldın bu kadar?" Çenem gerilirken elimi enseme attım. Hayatımda ilk defa benden beklenmeyecek bir şeyi bu defa istiyordum. Gerekirse işi erkenden bırakırdım, Fatma Abla gelmeden çıkar giderdim zerre umurumda olmazdı. Ama bana dayatılan bu abi ve emanet kavramlarını üzerimden atmış olurdum. Asya her şeye değerdi. "Hah Hoş geldin kardeşim." Kortaç gelen kişi ile ayaklanırken ben öylece duruyordum. "Tanıştırayım, Uraz, Aytaç, Asya'nın abisi." Başımı sallayıp uzattığı elini sıktım. "Memnun oldum." Masada duran telefonum çalarken gördüğüm isimle ayaklandım. Fatma Abla arıyordu. Hemen çağrıyı cevapladım. "Efendim?" Sesi çok uzaktan geliyordu. "Uraz nasılsın?" Başımı salladım. "İyiyim Fatma Abla, sen nasılsın tatil nasıl gidiyor?" Arkadan gelen sesler git gide kalabalıklaşırken Fatma Abla konuştu. "Tatil zehir oldu Uraz, Toprak virüs kapmış karantinadayız ve hepimiz berbat bir haldeyiz. Grip gibi lanet bir şey ama etkisinden çıkamıyoruz. Bu yüzden senden bir şey isteyeceğim." "Tabi Fatma abla söyle, yapabileceğim bir şey ise hemen halledeyim." "Şu üç ay daha kalabilir misin işte? Hastalığın tahribatı çok oluyormuş hemen ayaklanamazsın dedi doktorlar. Ceyla ile konuştum iş iyiye gidiyormuş." "Ama Fatma ab-" "Lütfen Uraz." Gözlerimi kapattım. Başka çarem yoktu. Tıpkı buradan ayrılıp Asya'nın karşısına şefi olarak değil herhangi biri olarak çıkmam gerektigi gibi. "Ben kapatıyorum, şimdiden teşekkür ederim." Telefonu kapattığı gibi Kortaç'a döndüm. Aytaç ile konuşuyordu. Ne yapmam gerektiğini hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir bilinmez gibiydi bu ve ben bu sefer bilmeceyi çözemiyordum. Masaya geri oturdum. Aytaç kaşları çatık şekilde Kortaç ile konuşuyordu. "Yani kısacası buraya gelirken başına bir şey gelecek diye korkuyorum. Evet Ela ile kalıyor biliyorum ama şu iki hafta babam olacak o serefsizden uzak durması lazım. Sen izin versen ona bir şekilde gelmese olur mu?" Kortaç başını sallarken bakışları bana düştü. Çocuk oyuncağı gibi oynamak gerekirse bile yapardım, öyle ama böyle. Asya da beni sevdiği sürece aramızda saçma engeller olmayacaktı, ben izin vermeyecektim. 🍪☕🍪 Asya'dan... Allah kahretmesin çok güzel çok güzel çok güzel. Ne mi? ÜÇ GÜLLÜ bilekliğim. ÜÇ! Kortaç askerden dönmüştü ve biz kaldığımız yerden işlere devam ediyorduk. Tabi benim her saniye bilekliğime baktığımı saymazsak. Kıskanmayın canım, çalışın sizin de olur. Saat iki olmuştu ama Uraz gelmemişti. Ceyla ablanın dediği üzere işi vardı ve üçten önce gelmeyecekti. Tepsiyi alıp aşağıya indim. Üretim bitmişti ve yapacak başka iş kalmamıştı. En azından Uraz gelene kadar. "Asya yukarıya bakabilir misin iki dakika." Ceyla ablanın seslenmesiyle yukarı çıkıp gelen müşterilerin siparişlerini aldım. Tam o sırada kapı açıldı ve içeriye Uraz girdi. Ama suratı çok düşüktü. Bir şey olmuştu. "Günaydın Uraz şefim." Yüzüme bile bakmadan aşağıya doğru inmeye başladığında öylece olduğum yerde kaldım. Müşteriler bittiği gibi aşağıya indim. Uraz Ceyla abla ile bir şeyler konuşuyordu ama ben geldiğimde susup kenara çekildi. Ne oluyordu be! Tekrardan yukarı çıktı. Gelen müşterilere o ilgilendi ve benim aşağıda olduğumu bile bile en ufak şeyi bile inip kendi aldı. Bütün moralim bozulmuştu. Ben bütün gün onun bana verdiği bileklikle aşk yaşarken kendisinin bana nefret eder gibi davranmasını beklemiyordum. Yemek vakti geldiğinde daha önce yukarıda hemen yemekten nefret ettiğini söyleyen Uraz tabağını aldığı gibi yukarı çıkmıştı. Sinirden gözlerim doldu. Her ne olduysa olsun ben ondan yana böyle bir tavrı hak etmiyordum. Zerre iştahım kalmazken tabağımı kenara koyup ayaklandım. "Ceyla Abla ben bir şey mi yaptım?" Dolu gözlerimi gördüğü yanıma gelirken başımı kaldırdı. "Ne oldu Asya?" Omzumu silktim. "Bende bilmiyorum ki. Yüzüme bakmıyor." Bir anda gözlerine yerleşen duygu karmaşası ile saçlarımı kulaklarımın arkasına attı. "Sen niye onun için üzüyorsun ki kendini be kuzum, boş ver." Bana uzattığı suyu içip lavaboya girdim. Yüzüme soğuk suyu ne kadar çarparsam çarpayım bir işe yaramıyordu. Tekrardan mutfağa girdim. Bu sefer o da orada oturmuş çayını içiyordu. Gelip bütün moralimin içine etmeseydi ona, onun için özel yaptığım kahve karışımdan verecektim. Sabah denerken bulmuştum ve benden başka kimse içmemişti. "Afiyet olsun." Ses etmeyip başını salladı. Kollarımı birbirine bağlayıp kenarda durdum. Boğazıma koca bir yumru oturmuştu ve ben kendimi ciddi anlamda zor tutuyordum. Bir kaç saniye bana bakmasa da sonrasında dönüp kaşını kaldırdı. "Bir sıkıntı mı var?" Oturdum sandalyeden kalktım. "Sence yok mu?" Derin bir nefes alıp başını geriye çevirdi. Yanına gidip tam karşısına geçtim. Yüzüme bakmamakta ısrarcıydı. Ulan ben ona bana sinirlenmesi için herhangi bir sebep vermemiştim ki! "Asya işim var." Bir kaç saniye daha öylece dursam da bakışları zerre değişmemiş öyle küstah ve sinir edici halini bozmadan devam etmişti. Yanımdan geçmek isterken kolunu tutup bedenini olabildiğince karşıma aldım. "Senin işin ne biliyor musun? Dün varlığınla deli gibi mutlu ettiğin insanı bugün yine varlığınla hayattan soğutmak. Sabit kalamamak senin işin, olduğun gibi duramamak. Ne oldu Uraz? Ne değişti dünden bu güne? Dün biletler alıp peşimden ayılmıyordun, bana anlamı içinde saklı hediyeler veriyordun köpek gibi en yakın arkadaşımı kıskanıyordun. Ne oldu şimdi! Ne yaptım ben sa-" O an isyanımı bölen şey elleri değildi, ya da cümlesi. Dudaklarıydı. Cümlemi kesen şey beni soluksuz öpen dudaklarıydı. Nefesimi kesen şey nefesiydi. Sanırım bu defa kalbim gerçekten atmaktan vazgeçmişti çünkü ben düşecek gibi hissediyordum. Kollarımı tuttu. Karşılık vermeye çalışsam da beceremiyordum. Nefes nefese kaldığında kollarımda duran elimi dirseklerime indirdi. Öylece bakmaya başladı. Bir öyle bir böyle yapan, az önce beni nefessiz kalıncaya dek öpen o değilmiş gibi bakmaya başladı. Sesli bir şekilde yutkundum. Saçımı kulağımın arkasına attı ve o an gözlerinden geçen tek şey hüzündü. Yemin ederim safi acıydı ve neden olduğunu bilmesem de canı yanıyordu. "Özür dilerim." Boğazını temizleyip kollarımı bıraktı ve geri çekildi. Bana dönüp dönüp duruyordu. Bir şey daha söyleyecekti belli ama cesaret edemiyor gibiydi. Arkama dönüp ellerimle saçlarımı geriye attım. Kendimi bir pislikmiş gibi hissediyordum. Birkaç hışırtıdan sonra sesi duyuldu. Ve ben ilk defa o onu duymamayı diledim. "Kovuldun Asya, eşyalarını al ve git buradan." 🍪☕🍪 BİŞİ YOK BİŞİ YOK BİŞİ YOK DSJFHDJKSFSD Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat? AY BU BÖLÜMÜ YAZMAK İÇİN KİTAP FİKRİ AKLIMA GELDİĞİNDEN BERİ BEKLİYORDUM. Beğendiniz mi, nasıl olmuş? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalıııın :)
|
0% |