Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@yazarzeeyzey

Burada adı geçen Ela ve Kortaç karakterlerinin kitabı "Bir Akım Meselesi" yayındaaa. Hepinizi bekliyorum.

Beni takip etmeyi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıııın 🫶🏻

✨✨✨✨

Sanırım hayatımda ilk defa bu denli bir boşluk hissediyordum içimde.

Ondan önce benim rutinim işti, ve o kendini hem hayatıma hem de işime dahil etmişti.

Buna zerre hakkı yokken.

Elimdeki makasa ve saçlarıma bakıyordum. Omzumdan aşağıya inen upuzun saçlarım artık önümde duran lavabonun içindeydi.

Hayır, bu aşk değildi. Bu acıydı. Çünkü aşk bu denli can yakmaz, bu denli uzak hissettirmezdi.

Yatağıma uzandım. Uyuyacaktım. Uyuyacaktım ve geçecekti.

Uraz hiç tanımadığım biri olarak kalacak ben yarın yine işe gidecektim.

Bu sefer babamın dediği olmayacaktı...

🍪☕🍪

4 gün sonra...

"Ceyla abla lütfen o gelmeden gel, ben yüz yüze gelmek istemiyorum."

Ela'nın evlilik teklifinden döndüğüm bir günü geçmişti. Evde dolanıp durmak aklıma kaçıracak gibi olmamı sağlıyordu ve ben sırf bu yüzden önüme gelen her etkinliğe katılıyor, kendime düşünecek tek bir an bırakmıyordum.

Şimdi ise Ceyla abla Sıla'yı hastaneye götüreceğinden iki saatlik dükkana bakmaya gelmiştim. Dediği üzere o akşama doğru gelecekti.

Kortaç hala kovulduğumu öğrenmemişti. Bu yüzden bir şekilde idare etmeye çalışıyorlardı. Bende söyleyemezdim, çünkü soracağı en ufak bir soruya verecek cevabım yoktu.

Kamera kayıtlarını açıp bilgisayarı önüme çektim. Gece ikiye kadar çalışmıştı ve eli sargılıydı.

Şu görüntüyü bir kaç gün önce görsem içim paramparça olurdu ama şu an hiçbir şey hissedemiyordum.

"Kortaç nerede?"

Ne ara içeri girdiğini anlamadığım uzun boylu iri yarı duran adam kasanın karşısında duran masaya oturmuş duruyordu.

"Kortaç bey gelmez birkaç gün, kendisi tatilde."

Bana bakmıyordu ama eli karnını tutuyor yüzünü buruşturuyordu.

"Ara Pusat geldi de, ben abisiyim ulaşamadım ona, acil."

Kasanın arkasından çıkıp yanına doğru yavaş adımlarla ilerledim.

Tanıdığım biri değildi.

"Siz kimsiniz?"

Hala bana dönmezken cebimden telefonumu çıkardım. Kortaç'ı arasam da açmadığından Ela'yı aradım, ilk çalışta açtı.

"Alo Asya?"

Tekrardan bakışlarım adama döndü.

"Kızım buraya Pusat diye biri geldi aramış Kortaç'ı ulaşamamış buraya geldi. Abisiyim dedi ama ben daha önce hiç görmedim bu adamı, sabahtan beri oturduğu yerde kıvranıp duruyor."

Elini çektiği yer kıpkırmızı dururken korkuyla geri çekildim.

Bu adam yaralıydı! Ve deli gibi kanaması vardı.

"Kızım bu adam yaralı! Tişörtü kıpkırmızı olmuş, kanaması var!"

Bir kaç hışırtıdan sonra Ela'nın sesi duyuldu.

"Ne demek kanaması var Asya?"

Başını masaya yasladığı sırada telefonu hoparlöre alıp masaya bıraktım.

"Pusat bey iyi misiniz?"

Konuşmamla yere kapaklanırken korkuyla telefona doğru bağırdım.

"Ela bayıldı bu adam! Çıkın gelir ne olur!"

"Ambulansı oraya çağırıyorum Asya, sakin ol bizde hemen çıkıyoruz."

Hızla telefon kapanırken yerde duran bedenini dürtmeye, aynı zamanda kaldırmaya çalışıyordum. Çok ağırdı ve zerre yerinden oynamıyordu.

"Pusat bey kalkın, ambulansı aradılar gelecekler şimdi."

"Ambulans gelene kadar ben kırk kere yürürüm hastaneye."

Çatallaşmış ve kısık sesiyle konuşurken kolunu omzuma attı.

"Bana birazcık destek olursan yeter."

Hızla başımı yüzüne çevirdim.

Bu adam dalga falan geçiyordu herhalde.

"Ne desteği Pusat bey yaralısınız, yürümeniz imkansız!"

Gözleri hala kapalıydı ve alnından boncuk boncuk terler akıyordu.

"İlk defa bıçaklanmadım, ne yapmam gerektiğini biliyorum, sen sadece sus yeter."

Konuşmama fırsat vermeden omzumdaki elinden kuvvet alarak oturur pozisyona geçti.

Ciddi ciddi direniyor ve kalkmaya çalışıyordu.

Ulan ben elime kalem battığında annemler acile götürsünler diye ölü taklidi yapmıştım be!

"Ama kendini boşa yormuş olacaksın değer mi?"

Bana dönüp birkaç saniye baktı.

"Seninle burada durup da aklımı kaybedeceğime bu halimle maraton bile koşarım."

Elime belime koydum.

Bu haliyle bile insan nasıl ukala ukala konuşabilirdi bir anlasam!

"Yürürken de yanında ben olacağım farkında mısın? Çünkü tutunamadan ayakta duramazsın!"

Elini yüzüne vurup gözlerini kapattı.

"Senin adın ne?"

"Asya."

Hızla başını sallayıp hala omzunda duran kolu ile ayağa kalktı.

"Hamileyim Asya."

Kaşlarım çatıldı.

"Ne?!"

Eliyle başını işaret etti.

"Kafam Asya, senden hamile kaldı!"

"Terbiyesiz!"

Dağ ayısı mahlukat!

"Ula küfür etmedim insan gibi anlattım sana."

Omzumu silktim.

"Sen bayılmamışmıydın ya?"

Elini uzatıp ağzımın üstüne kapattı.

"Ben komandoyum minik, komandolar bayılmaz."

Ağzımdaki elini ittirip gözlerimi devirdim.

Komondolor boyolmoz monok!

Sensin be minik!

"Keşke bayılsalardı da sana da etki etseydi."

"Niye, bayılsam ne olacaktı? Öleyim diye mi bekleyecektin başımda?"

Alaylı bir gülümseme ile hala omuzumda duran elini işaret ettim.

"En azından ambulansın gelmesini beklerdim."

Üzerinde duran tişörtün bir kısmını yırtıp yarasına baskı yaparken dükkandan çıkıyorduk.

"Kızım ne oldu? Pusat!"

Ceyla abla bize doğru geldiği sırada Pusat yüzünü buruşturup tekrardan bana döndü.

"Niye bağırıyorsunuz siz beni görünce? Ölmüyorum henüz, sakin."

"Farkında mısın?Bıçaklanmışsın."

Omzunu silkip yürümeye devam etti.

Bu adam ciddi ciddi iki sokak alttaki hastaneye bıçaklanmış şekilde yürüyerek gidiyordu ve beni de omzumdan tutarak kendiyle beraber götürüyordu.

Deliydi. Aksini düşünen düşünmesin.

"Emin ol yaram başım kadar ağrımıyor."

"Zevzeksin sen, ne diye beni sürüklüyorsun peşinde, abim de asker, öldürecek seni."

Kaşları çatıldı.

"Abin kim senin?"

"Aytaç Şahin, duydun mu adını?"

Yan sokağa dönüyorduk ve gelen geçen bize bakıyorduk. Ki bu onun zerre umurunda değildi.

"Duydum, bizim salak Aytaç o. Keskin nişancı olacağım diye komutanı vurdu."

"Sensin be salak, abim hakkında doğru konuş."

Tamam öyle bir salaklık yapmış olabilirdi ama sonuçta abimdi. Ona gelen laf bana gelmiş demekti.

Töreyiz biz aynen.

Hastanenin önü ful kalabalıktı. Acil kısmındakileri adeta yara yara geçerken yanımıza gelen hemşireyi durdurdu.

"Bıçaklandım, yedi santim bıçağın ortalama yarısı girdi. İki saat on üç dakika oldu intihap belirtisi yok."

Hemşire en az benim kadar şaşkın şaşkın duruyordu.

Oldu olacak kendini de ameliyat et de tam olsun be kardeşim.

"Sizi şöyle sedyeye alalım beyefendi."

Uzatılan sedyeye yatıp yırtıp yarasına baskı yaptığı tişört parçasını bana uzattı.

"Al kanım sende dursun, bakıp bakıp ağlarsın."

La havle la havle!

İçeri aldıklarında bende kapının önündeki koltuklara geçtim. Ameliyat aslında çok kısa sürmeliyken narkoz almayı kabul etmeyen Pusat ile iyice sarpa sarmıştı ve iki saattir içeride duruyorlardı.

"Asya!"

Ela ve Kortaç koşarak yanıma gelirken doktor hala içerideydi.

Korkmuyordum ama yine de içimde bir sıkıntı yok değildi.

Sonuçta o da insandı ve her ne kadar ben komandoyum diye gezse de canı acıyabilirdi.

Doktor on dakika kadar sonra çıkarken ben Yaz ile beraber arabaya gitmiştim. Kafam biraz olsun dağılırken doktorun Pusat için bir gece uyumadan müşade istediği ortaya çıkmıştı.

Ela ile beraber annemin yanına gittik, ona Yaz'ı bırakıp birkaç kutu oyunu aldık.

Hepsinde birinci olmak için saniye sayıyordum.

Hastane odasına girip yemekleri yerken bir yandan da oyun oynuyorduk.

Daha doğrusu Kortaç ve Ela oynarken Pusat bana sataşıp duruyordu.

"Bana ne aldın minik?"

"Hay senin minik kadar kafana-"

Başımı abur cubur poşetinden kaldırıp Ela'ya elimdeki didoyu uzattım.

"Düşsün, zarar vermez ki zaten boş ver."

Ya sabır ya selamet!

Ben ve göbeğim düşersek görürsün miniği de taşı da!

Bize uzattığı kartlardan birini seçip karşılarına geçtik. Ela anlatıyordu.

"Kanka Uraz ne?"

Omzunu silktim.

"Erkek."

Edilebilecek her küfrü atladığım halde evet.

"Öyle değil, Uraz ile Kortaç'ın ortak noktası ne?"

"Ula erkek olmaları işte."

Başını hızla iki yana salladı.

"Hatta iki sene sonra sende öyle olacaksın, Uraz öküzü seni kovmasaydı stajını yapıyordun beş gün önce."

Ela'nın konuşması ile Kortaç ve Pusat bize dönerken derin bir nefes alıp arkama yaslandım.

Dediğim gibi Ela'dan hariç kimse bilmiyordu.

"Uraz seni kovdu mu?"

"Ne?"

Kortaç yanıma geldiğinde omzumu silktim.

Denecek çok şey vardı da, değeceğini pek de sanmıyordum.

"Cesareti anca beni kovacak, sana yalan söyleyecek kadarmış demek ki. Boş ver, ben Fatma Abla geldiğinde başlarım işe cidden yüz yüze gelmek istemiyorum onunla."

Başını salladı. Pusat Kortaç'a dönerken kulağına duyamadığım şekilde bir şeyler söyledi.

"Neyse devam edelim oyuna. Sıra bizde, kaybettiniz o Uraz yüzünden."

Bir kaç tur oynadıktan sonra sıra diğer oyuna gelmişti. Ela'yı yendiğim sırada, Pusat'da Kortaç'ı yenmişti.

Sıra ikimizdeydi. Kazanan kişi kaybedenden bir şey isteyecekti.

Allah'ım şunu yeniyim daha başka bir şey istemiyorum lütfen.

Tamam ya da istiyorum da, şu an önemli olanı bu. Tövbe tövbe.

Sadece yirmi saniye sonra Pusat yenerken gülerek arkasına yaslandı.

Allah bilir ne isteyecekti.

"Çok değil, evime geçtiğim gün yanıma gelip tam yirmi dört saat bana bakacaksın. Emin ol sana çok da sıkıntı çıkaran bir hasta olmam minik."

🍪☕🍪

EHEHEHEHEH BAKALIM BAKALIM BUNLAR NELER YAPACAK, PUSAT'IN AĞZINDAN OKUYALIM ARTIK.

Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat?

Beğendiniz mi bölümü?

Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum.

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 🥰

 

Loading...
0%