Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@yazarzeeyzey

Bu kitapta adı geçen ela ve ortaç karakterlerinin kitabı "bir akım meselesi" yayında. Hepinizi oraya bekliyorum.

Beni takip etmeyi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıııın 💕🌼

ARANIZDA DRAMI FAZLA AMA KALİTELİ BİR KURGU OKUMAK İSTEYEN VAR MI? ONA GÖRE ÜZERİNDE ÇOKÇA UĞRAŞTIĞIM BİR KURGUMU YAYINLAMAYI DÜŞÜNÜYORUM. FİKİRLERİNİZİ ALABİLİR MİYİM? 🫶🏻
🪷🪷🪷

Kollarını bir kuvvetle geri çektiğinde elleri yanaklarıma ulaşmıştı tekrardan. Kalbim sanırım durmuştu. Ağlıyordum, bu gidişindendi. Ama mutlu da hissediyordum çünkü bedeni hala hissedebildiğim kadar yakınımdaydı.

İki polis daha sert bir şekilde onu geri çektiğinde bu sefer bileklerine kelepçelerini takmışlardı. Sanki bir çöpmüş gibi götürmeye çalışırlarken peşinden gitmemi engelleyen yine oydu.

"Kortaç Asya'yı tut! Yarın duruşması var sakın o Uraz denen şerefsizin yanında tek bırakma onu, bir dakika olsun ayrılma yanından. Sana emanet."

Direnmiyordu. Olacakları biliyor gibi o kadar rahattı ki, kelepçeli elleri dudaklarında duruyordu. Az sonra ne diye eve geldiğini bilmediğim polisler onu yine nedenini bilmediğim bir şekilde götürmeyecekler gibi gülüyordu.

"Kortaç bırak, ne diye götürüyorlarsa onu beni de götürsünler. Bir açıklama yaparlar bari, bırak!"

Kollarımdan tutup beni kendine çevirdi. Gözleri dolu doluydu. O da biliyordu.

"Asya yalvarırım Ela ile kal, halledeceğim tamam mı? Söz veriyorum, bak Ela'nın üzerine söz veriyorum ki halledeceğim."

Her ne kadar başım iki yana sallansa da Pusat'ın ardından koşarak giden Kortaç beni burada kalmaya mecbur etmişti. Kapı ardımızdan kapanırken elini karnına sarmış ağlayan Ela'nın yanına koşar adımlarla ilerledim.

"Ela biliyorum de, Pusat'ı neden götürdüklerini biliyorum de lütf-"

"Babasını öldürdü Pusat abi."

Onu tutan kollarımla beraber bütün uzuvlarım hareket yetkisini kaybederken öylece durdum. Hayır, doğru duymuyordum.

Böyle bir şey olmuş olamazdı.

"Sa-saçmalama Ela, ne öldü-öldürmesi?"

"Pusat abinin annesini öldüren kişi babası. Hem de boğarak. O da kaldıramamış, serbest kaldığı gün babasını öl-öldürmüş."

Ellerim saçlarımın arasında geziniyordu. Bu bir rüya olmalıydı. Şu an irkilerek uyanmalı gerekirse içtiğim için beni evime getirip benimle aynı odada uyuyan dağ ayımla beraber uyanmalıydım.

Ama bunların hiçbiri gerçek olmamalıydı. O da zamanında benim kıyısından döndüğüm hatayı yapmış olmamalıydı.

Bütün düşüncelerim, bildiklerim, okuduğum her şey sanki bir anda beynime hücum etmiş onun infazını veriyordu. Bir sonuç çıkarmaya çalışıyor ve bu hep tek bir yönde oluyordu.

"Ben bir daha göremeyecek miyim onu?"

Bana doğru eğilip kolumu kendine çektiği gibi bedenime sarıldı. Hıçkırıklarım duvarları dövüyor, yaşlarım titreyen omuzlarını ıslatıyordu.

Çok kısa bir süreydi yaşadığımız, hayatıma karışması, hatta var olması. O da Uraz gibi bir başkası için ihanet etseydi bana belki de kalbim bu kadar acımaz, parçalanmazdı. Ama o belki de yıllarca özgür olamayacağını bilerek götürüldüğü anda bile dönüp benim mahkememi düşünüyordu.

"Ela ger-"

Cümlemi kesen kısık sesi ile yüzümü omzuna gömdüm.

"Pusat o, bir yolunu bulur. Yapar Aysa, bu defa uğraşır çıkarır kendini o dipsiz kuyudan. Daha önce Kortaç için yapmıştı yine yapar. Bu defa sen varsın, senin için yapar."

🍪☕🍪

Dört saat olmuştu. Kortaç yanıma gelmiş, Ela'yı annesine bırakarak benimle beraber karakola gelmişti. Onun olduğunu söyledikleri yerin karşısındaki koridorda duruyordum. Her ne kadar görmek için diretsem de buna kimse müsade etmemişti.

Katillerle, kötü niyetli kişilerle belki de canilerle yan yana duruyordu. Benimse elimden beklemekten başka bir şey gelmiyordu. Yardım isteyecek kimsem yoktu. Abim zaten duymuş geliyordu, babamsa... düşünmek bile istemiyordum.

"Sadece üç dakika."

Kortaç düşük omuzlarıyla yanıma oturdu.

"Ne?"

"Üç dakikan var abimi görmek için, hadi çabuk."

Sırtımdaki eli beni yavaşça ittirirken ayaklandım. Odada duran memur kapının dışına çıkarken bakışlarım Kortaç ve kapı arasında gidip geliyordu.

Adımlarım benden izinsiz odaya doğru adeta koşarken üç adımlık mesafeyi kapattım.

Oradaydı.

Yüzündeki sırıtışı ve dudaklarında gezinen parmaklarıyla köşedeki demir parmaklıkların arkasında oturuyordu. Asla çıtım çıkmasa da bir anda beni fark edip oturduğu yerden hızla ayaklandı.

Bakışları bedenimden yavaşça yüzüme çıkarken demir parmaklıkları avcuna sıkıştırdı.

"Vay be, ne dağ ayısı aşkıymış sendeki... Pijamalarını bile değiştirmeden gelmişsin iyi ki kalında, üşümezsin."

"Niye bana söylemedin?"

Sessiz kaldı.

Yüzündeki acıyı hissediyordum. Bu çaresizlikti, çok yaşamıştım. O da öyle bakıyordu. Başka çaresi yok gibi.

"Benden korkarsın diye, söyleyemedim. Kimse dışarıdan bakarken niye öldürdüğünü sormuyor çünkü. Kimse bilmiyor o adamın anneme yaptıklarını, nasıl canını yaktığını hatta...."

Devam etmedi. Başını önüne eğdi ve öylece durdu.

Evet katildi o. Annesine yıllarca işkenceler edip öldüren adamın katili. Tıpkı başarabilseydim on beş yaşımda yapmaya çalıştığı şeyi benim aksime başaran kişiydi.

"Korkuyor musun şimdi?"

Aramızda kalan o adımı da kapatıp ellerimi parmaklıklara sarılı ellerinin üzerine kapattım.

"Aynı yerden yaralıyız biz seninle, o gün eğer elimdeki bıçak sıyırmak yerine batsaydı bende katil olacaktım. Ve biliyorum, o zaman da bana kimse neden demeyecekti. Benim yüzümdeki morluklara, vücudumdaki izlere bakmadan onu haklı göreceklerdi biliyorum."

Yüzü hızla yerden kalkarken çatılmış kaşlarıyla bakmaya başladı dolu gözlerime.

"Ama merak etme ne olursa olsun ben seni çıkaracağım buradan. Dağ ayımı bu soğukta tek bırakamam, bu miniğe yakışmaz."

Dudakları sağa doğru kıvrıldı.

"Ne oldu bilmiyorum minik, neden benim durumuma düşecektin bilmiyorum ama öğreneceğim. Ben kaçtım, kaçtığım için beni kaç yıl burada tutacaklar, on mu, on beş mi onu da biliyorum. Ama çıkınca artık ben olamayacağımı çok iyi biliyorum. Sende sadece şunu unutma olur mu?"

Parmaklıkların arasından uzanıp parmağının tersiyle yanağımdan akan yaşı sildi.

"Sen çok masumsun, istesen de kimse kirletemez seni. Ne katil ne başka kötü bir şey. Olamazsın sen. İyisin, kendinsin sen."

Elleri tekrardan yanaklarımı buldu. İçim titriyordu. Bu defa bir çözüm yolum yoktu, onu kurtaracak bu demir parmaklıkların arkasından çıkmasını sağlayacak gücüm yoktu.

"Benim olamadığım, bende eksik her şeysin."

"Süreniz bitti hadi dışarı."

Yüzümdeki elleri içeri girerken polislerin kolları kollarıma dolandı.

"Bari şu köşede dursam, söz ses çıkarmam lütfen."

"Kardeşim hadi iş çıkarma başımıza bizim."

Polislerin bıraktığı kolumu bu defa Kortaç tutarken odadan çıkmak zorunda kaldım.

"Kaç yıl almıştı?"

Kaşları çatıldı.

"Ne?"

Kolumu kendime çektim.

"Baban olacak o adam kaç yıl almıştı?"

"İki."

Bu adil değildi. Bu doğru değildi, olamazdı. O adam bile isteye yıllarca karısına eziyet etmişti, üzmüş, kırmış, dövmüş, en sonunda da öldürmüştü. Ve aldığı yıl ikiydi. Pusat'sa annesini sonsuza kadar ellerinden alan adamı, babasını öldürmüştü ve bahsedilen yıllar on yıl gibi korkunç zamanlardı.

"Siz ne zannediyorsunuz kendinizi!"

Hala başımda bekleyen polise döndüm.

"Bu mu sizin için adalet? Bu mu hak? Bu mu doğru?!"

Ellerini ceplerine koydu. Kortaç her ne kadar beni tutmaya çalışsa da başaramıyordu.

"Sevgilinin yanına konmak istiyorsun herhalde."

"Suçsuz olan sevgilimi çıkartmak istiyorum o demir parmaklıkların arasından. Çünkü o sizin kurmaca adaletinize göre değil olması gereken şekilde yaşadı! Bir caniyle, pislikle, şerefsizle aynı kefeye koyamazsınız onu! Hakkınız yok!"

Beni umursamadığını daha da fazla belli ederek arkasını döndüğünde koluna uzandım. Tam tutacağım sırada elimin üzerine sert ve soğuk bir el kapanırken burnuma çalınan o tanıdık koku ile konuşacağım her kelime boğazıma dizilmişti.

"Daha fazla rezillik çıkarmadan peşimden gel."

Sıktığı dişlerinin arasından kolumu bırakıp yürümeye devam etti. Buradaydı. Tam yedi yıl sonra karşımıza geçmiş, koluma dokunmuş, burnumun dibine kadar girmişti.

"Hemen!"

Bağırışı ile koridordaki bütün sesler kesilmişti. Bu oydu.

Babam.

Titremeye başlayan bacaklarıma içten içe sövüyordum. Ne o eski oydu, ne de ben eski Asya'ydım. O çok değerli imajına zarar veremez ve bana bir şey yapamazdı.

Yani en azından ben kendimi bu şekilde sakin tutuyordum. Çünkü o dediğini yapmıştı ve ben kaç sene geçerse geçsin karşısında korkmadan duramıyordum.

Ayaklarım adeta yerde sürünürken peşinden ilerledim. Koridorun ilerisindeki odanın önünde durdu ve içeri girdi.

"Ne diye bağırıyorsun koridorun ortasında? Kazık kadar olmuşsun hala vazgeçemedin mi annenin rezil huylarını taşımaktan?"

Yüzümü hızla yerden kaldırdım.

"Ne bakıyorsun? Bir daha mı bıçaklayacaksın babanı?"

"Sen. benim. babam. değilsin."

Her kelimemin üzerine bastıra bastıra konuştum. Adımları hızla yanımı bulup kapıyı kapattı ve kolumu tuttuğu gibi yandaki sandalyeye oturtturdu.

"Azıcık bana benzeseydin, azıcık aklını kullanmak yerine orada bas bas bağırmasaydın o çok sevdiğin Pusat'ı kurtarabilirdin."

Bakışlarım tekrardan yüzüne tırmandı. Boğazında duran kravatı açıp karşıma oturdu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Yüzünde o iğrenç gülüşü vardı.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Arkasına yaslandı.

"Hani bana bundan sekiz yıl önce sana yalvaracağıma, baba diye bağrıma basacağıma, elini öpeceğime ölürüm daha iyi demiştin ya, bak hayat seni nelere mecbur ediyor şimdi."

Elini bana doğru uzattı.

"Sarılmakmış, sevmekmiş bunlar boş şeyler. Eğer istiyorsan Pusat'ın özgür kalmasını bana yalvaracaksın Asya, özür dileyeceksin. Haklısın baba diyip elimi öpeceksin. Yoksa ne yaparsan yap biricik Pusat'a özgürlüğünü geri veremezsin, elimden gelen her şeyi yaparım müsaade etmem."

🍪☕🍪

BİŞİYOKBİŞİYOKBİŞİYOK

Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat?

Beğendiniz mi bölümü?

OY VE YORUMLARINIZI, KİTABIN GİDİŞATI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BURAYA BEKLİYORUM.

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 🤍

 

Loading...
0%