Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@yazarzeeyzey

Bu kitapta adı geçen ela ve ortaç karakterlerinin kitabı "bir akım meselesi" yayında. Hepinizi oraya bekliyorum.

Beni takip etmeyi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıııın 💕🌼

ARANIZDA DRAMI FAZLA AMA KALİTELİ BİR KURGU OKUMAK İSTEYEN VAR MI? ONA GÖRE ÜZERİNDE ÇOKÇA UĞRAŞTIĞIM BİR KURGUMU YAYINLAMAYI DÜŞÜNÜYORUM. FİKİRLERİNİZİ ALABİLİR MİYİM? 🫶🏻
🪷🪷🪷

Daha önce bir yerde okumuştum. İnsan bazen kendi evladını bile sevemeyebiliyor, hatta bile isteye nefret edebiliyordu. Ve bu bir sebebe bağlı olmuyordu.

Zaten hangi sebep kanından canından olan yavrunu sevmene engel olabilirdi ki?

Bu soru benim tam on üç yılımı yemişti. Sorunun hep bende olduğunu düşündürerek kendimden nefret etmeme sebep olmuştu.

Bana nedensizce her vurduğunda, her bağırdığında haksız olduğumu kabul edip, kendimi ona sevdirmeye çalışarak ziyan ettiğim on üç koca yılım vardı gözlerimin önünde.

Annesinin çığlıklarıyla uyuyan o minik Asya da vardı. Sakın diyordu. Sakın yapma. O eller anneni boğdu, o eller annene vurdu, o eller abine yıllarca eziyet etti.

Ve tekrar sakın diyordu, o eller o gün eğer kimse gelmeseydi sana iğrenç şeyler yapacaktı.

Karşımda da o ellerin sahibi vardı. İğrenç gülüşü suratındaydı.

"Hadi kızım, öp babanın elini kurtarsın sevdiceğini."

Bakışlarım ellerinde donmuştu. Kulağımı sürekli annemin çığlıkları ve benim ağlayış seslerim geliyordu.

"Sen nasıl bir insansın?"

Ellerini dizlerine koyup bana doğru eğildi.

"Sırf vicdanı için, kendinden yaşça büyük birini sevecek kadar arsız olan kızının, o sevdiği adamı kurtaracak kadar iyi bir babayım."

Tekrardan elini uzattı.

"Daha fazla uzatma. Öp ve çık. Yoksa ben odadan çıkıp on sene dedikleri cezasını en az yirmi yapmaları için savunma hazırlamaya başlayacağım."

Midem bulanıyordu. Kusmak istiyordum.

Biliyordum. Tek iyi olduğu konu işiydi ve dediğinden başka yol olmadığını maalesef ki biliyordum.

Pusat'ı orada bırakamazdım. Henüz on gün önce benim için hiçbir şey ifade etmiyordu.

Ama şimdi... bilmiyorum. İyi geliyordu.

Oturduğum yerden yavaşça doğruldum. Yaşlarım yanaklarımdan bir bir akıyordu.

Elini zar zor tuttum. Titreyen ve yaşlarımdan ıslanmış dudaklarım elinin üzerine değdiği gibi gözlerimi sıkıca kapattım.

Bitecek Asya. Bu son, bundan sonra bir daha görmeyeceksin.

Kimse izin vermeyecek. Pusat izin vermeyecek. Dağ ayısı izin vermeyecek.

Alnıma yaslayıp hızla geri çekildim. Ona dokunan elim sanki dünyanın en iğrenç, en pis şeyi gibi geliyordu.

"Yapacaksın, ben yaptım, sende dediğini yapacaksın. Pusat'ı o delikten çıkaracaksın!"

Şaşırmış gibiydi. Yapacağımı düşünmüyordu.

Koşarak odadan çıktım. Abim ve Kortaç kapının önünde bekliyordu. Ama abim çok sinirliydi.

Çünkü en az benim kadar o da babasını tanıyordu.

"Asya!"

Yanına gidip açtığı kollarına sıkıca sarıldım.

"Abi götür beni buradan ne olursun."

Başını geriye doğru çekti.

"Bir şey mi yaptı sana Asya?"

Cevap vermeyecek kadar güçsüz hissediyordum kendimi. Sessizliğimi bir cevap olarak algılamış olacak ki beni bırakıp az önce çıktığım odaya doğru koşar adımlarla ilerledi.

"Abi hayır! Gidelim buradan lütfen!"

Bana döndü ve öylece kaldı. Kendiyle çelişiyordu biliyorum. Babama zarar vermek için yıllarca yanıp tutuştuğundan bu ona bir fırsattı ama kameralarla dolu odasında böyle bir şey yapması onu da en az Pusat kadar çıkmaz bir yola sürükleyebilirdi.

"Kortaç."

"Şöyle kardeşim."

Sinirle çenesi gerilirken başını tavana çevirip gözlerini kapattı.

"Ne yap ne et onu burada tut, geleceğim."

Yanıma gelip kolunu omzuna attı ve beni kendisiyle beraber dışarıya yönlendirdi.

"Abicim, güzelim, söyle bana ne yaptı? Aklıma daha kötü senaryolar geliyor ve ben kendimi tutamıyorum. Ne ya-"

"Elini öptürdü."

Başını hızla bana doğru çevirdi.

"Ne?"

Elimin tersiyle yaşlarımı sildim. Bütün bedenim titriyordu.

"Özür dilerim abi."

Karşıma geçip ellerini omuzlarıma koydu.

"Sen neden özür diliyorsun? Senin bir suçun yok Asya. Hepsi o si- şerefsizin suçu. Ve emin ol bu yanına kalmayacak. Sana söz, ne derdik küçükken? Abinin halledemeyeceği şey yok."

Derin bir nefes alıp alnımı öptü.

"Ölüm dışında."

🍪☕🍪

Arabaya bindiğimiz gibi eve gelmiştik. Ruhum acıyordu. Annemin yüzüne bakmak çok zor geliyordu ve bu yüzden abimin beni bırakıp tekrardan adliyeye gittiği şu merdivenlerde yarım saatten fazladır oturuyordum.

"Kız ne işin var burada senin?"

Başımı arkama çevirdim.

"Yoruldum oturuyorum Necla teyze, sen nasılsın?"

"İyiyim kuzum, bir sorun yok değil mi?"

Omzumu silktim.

"Aynı şeyler, farklı bir şey yok."

Daha fazla soru soracağını anladığımdan yerimden kalkıp ellerimi birbirine sürttüm.

"Ben eve gideyim artık, iyi akşamlar."

Merdivenleri çıkıp kapının önüne geldiğimizde durdum. Elim bile kalkmıyordu.

Korkuyordum, ama en çok da bugün yıllar sonra ilk defa yeniden bir yara alan Aysa korkuyordu. O babasının hep en kötü yönünü görmüştü.

Evet, çünkü babası kötüydü. Ve o bu gerçekle henüz çok küçükken yüzleşmişti.

Kapıyı çalmak yerine saksının altında duran anahtarla kapıyı açtım.

Bu benim huyumdu. Küçükken anahtarımı sürekli evde unuttuğumdan ve annem çalışıp evde sadece babamın kaldığı günlerde zili çalamadığımdan buraya bırakıyordum anahtarımı.

Çünkü babam zili duymaya tahammül edemezdi. Bileğimde hala duran minik kesik izi işte tam bu yüzdendi.

Yavaşça içeri girdim. Annem elindeki kitabı okuyordu.

"Kızım hoş geldin."

Bakışları yüzümü bulduğu gibi ayaklandı.

O kadar belliydi ki yüzümden bir şey olduğu, dememe bile gerek kalmıyordu.

"Ne oldu kızım?"

Gözlerim tekrardan dolarken koşarak yanına gittim ve kollarımı boynuna sardım.

"Özür dilerim anne, çok özür dilerim. Yapmak zorundaydım, başka kimse çıkaramazdı onu. Ne olur kızma bana, istemedim, gerçekten. Kendimden iğreniyorum anne, dudaklarımdan iğreniyorum. Sende benden iğrenme ne olur."

Hızla yüzümü ellerinin arasına aldı.

"Asya korkutuyorsun beni, ne oldu söyle bana."

Elimi elmacık kemiklerindeki yaranın izine götürüp yavaşça okşadım.

"Buna sebep olan o elleri..."

Boynundaki geçmeyen morluğa parmaklarımı değdirdim.

"Bunu yapan o elleri..."

Bu sefer elimi kalbine koydum.

"Ve burayı paramparça yapan elleri öptüğüm için özür dilerim anne. Çok özür dilerim."

Kollarını sıkıca sırtıma sardı. Anlamıştı.

Ona bu kadar zarar veren sadece bir kişi vardı.

Zamanında sevip de evlendiği bir adam değildi o, zorla evlendirildiği, istemediği, sevmediği bir adamdı babam.

Ve aynı zamanda hiç sevemeyeceği bir adam.

Çünkü o gün babam annemi istemeseydi annem sevdiği adamla evlenebilecekti. Evet, o zaman biz olmayacaktık belki ama annem mutlu olacaktı.

Ağlamayacaktı bu kadar, üzülmeyecekti, acımayacaktı canı.

"Bir şey yaptı mı sana? Canını yaktı mı?"

Başımı salladım.

"Bu zamana kadar yaptığı hiçbir şey bu kadar yakmamıştı canımı anne. Çok utanıyorum, yüzüne bakmak istemiyorum. Ben sana söz vermiştim, ben kendime söz vermiştim. Hepsi yerle bir oldu anne."

"Pusat için mi istedi bunu?"

Başımı göğsünden çekmeden başımı salladım.

"Evet."

Elini uzatıp çenemi havaya kaldırdı.

"Sen bu kadar çok mu seviyorsun Pusat'ı?"

Sessizce yutkundum. Yaşlarımın birer birer intihar ettiği gözlerimle öylece yüzüne bakıyordum.

Çünkü bu sevgiyse eğer ben daha önce kimseyi sevmemiştim.

"Çok kısa bir süre önce girdi anne hayatıma, ama çok garip. İyi hissediyorum yanında. Miniğim diyor bana biliyor musun? Lakapları sevmediğim halde hoşuma gidiyor."

Elimin tersiyle yanağımı sildim. Sanki nefesim düzene girmişti.

Konusu, adının geçmesi bile yetiyordu.

"Önceliğine beni koyuyor. Onca hengame arasında polisler onu tutuklarken onun düşündüğü bendim. Kortaç'a beni tutmasını ve sakın yanımdan ayrılmamasın gerektiğini söyleyerek gitti, elleri kelepçeli onu götürürlerken."

Yavaşça gülümsedi.

"Sen yeterki gül kızım. Her şey geçmişte kaldı. Bu yara izleri de hatıra. Sen gül, bana en güzel ilaç o. Özür dilenecek bir şey yapmadın sen, saçmalama. Ama..."

Elimi alıp tekrardan kalbime koydu.

"Buranın sen ve abinle beraber tekrar hiç kırılamamış gibi sağlam olduğunu bil, ha ama daha da parlasın cila atılsın istiyorsan Pusat ile yanıma gelip al anacım damadın diyebilirsin."

Az önce hıçkıra hıçkıra ağlarken şu an tebessüm ediyordum. Ve bunu sağlayan kişi annemdi.

"Bakacağız anne, bakacağız."

Öylece ne kadar oturdum bilmiyorum, sohbet ede ede akşamı yapmıştık.

Fazlasıyla uyku çökerken yerimden kalkıp odama doğru ilerledim.

Tam o anda telefonum titredi. Mesaj gelmişti.

Şifreyi girip bildirime tıkladım, Pusat yollamıştı.

Dağ Ayısı: Özür dilerim miniğim, geç kaldığım için özür dilerim.

Dağ Ayısı: Dudaklarının değmeyi hak etmediği her şeyi, her yeri kıracağım.

Dağ Ayısı: Sen istersen kendi dudaklarımı da ama önce başka bir uzuv var.

Dağ Ayısı: Ve ben o uzuvla ilgilendiğimde yanına geleceğim o zaman da sen dudaklarıma ne yapmam gerektiği hakkında bana fikir verirsin. Çünkü onu kırmam biraz zor olacak.

☕🍪☕

AĞAĞAĞAĞAĞ AMA PUSAT YAPMA OĞLUM BÖYLE

Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat?

Beğendiniz mi bölümü?

Bir sonraki bölüm yeni bir karakter geliyor aramıza, adı da Nur. Bakalım onu beğenecek misiniz heheheheh

Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 🤍

 

 

Loading...
0%