24. Bölüm

24. Bölüm

Zeynep
yazarzeeyzey

Hayatımın en zor zamanı sandığım ama daha nice kötülerini atladığım zamanda dinlediğim ve bu bölümü yazarken beni alıp bu bölümün içine zorla sokan şarkı ile okumanızı öneririm.

Bölüm Şarkısı: Gripin- Durma Yağmur Durma

Ne kadar olabilirse o kadar iyi okumalar...

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 🫶🏻

☕️🍪☕️

"Ulan ne yapacağımı bilmiyorum ki, doktor ameliyat diyor bu salak kabul etmiyor. Üzülme diyor it, nasıl üzülmeyeyim?"

Kürşat telefonda sessiz kalırken başımı koltuğa yasladım.

Yapacak da söylenecek de bir şey yoktu artık.

"Neyse kardeşim ben eve geldim Asya ile konuşmam lazım kapatıyorum."

"Pusat...telefonda değil yarın yanıma gel konuşalım. Biliyorum, tanıyorum oğlum seni. Sen duygularının zerresini vurmazsın dışarıya."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatıp kenara bıraktım. İçimdeki haberi duyduğumdan beri oluşan boşluk beni on yedi sene öncesine götürüyordu.

Çıkması kolay olmayan o mezardan yıllar sonra Asya sayende çıkarken şimdi o mezarı bataklığa çevirmeye çalışıyorlardı.

Ve bu sefer benim oradan çıkmaya gücüm yetmezdi.

Arabadan inip kapıya doğru ilerledim. Anahtarı aldığım sırada kapı kendiliğinden açılırken biraz geri çekildim. Kilidin ana kısmı yoktu. Kırılmıştı.

"Asya!"

Adımlarım benden habersiz Asya'nın olduğu odaya doğru koşarken gözlerim etrafta bir yerden çıkmasını bekliyordu.

Onu kilitlediğim odanın kapısı da kilidine kurşun sıkılmış şekilde beni karşılarken kollarım titremeye başlamıştı.

Hayır, ona olamazdı. Benim yaşamam için onun da sağ olması gerekiyordu.

Onu da kaybedemezdim.

"Hayır hayır!"

Kapıyı ittirip içeri girdiğimde odada benden başka kimse yoktu. Banyo boştu, giyinme odasında kokusu olsa da kendisi yoktu.

Odadan çıkmak için kapının yanına giderken yatağın üzerinde duran beyaz kağıt beni hızla oraya yönlendirdi.

Nottu.

"Evlenmek istiyormuşsun bu güzellikle. Ödeşmemiz gerekiyordu be komando. Sen benim işimi bozdun ben seninkini bozmaz mıyım sanıyorsun şimdi?"

Boğazımda kocamam bir yumru vardı ve gitmiyordu. Hiçbir uzvumu hissetmiyordum.

Ne zaman almışlardı onu, şimdi neredeydi ve en önemlisi iyi miydi?

"Allah kahretsin!"

"Abi!"

Adım sesleri koşar şekilde buraya geliyordu.

"Abi neredesin!"

Kortaç nefes nefese içeri girdiğinde nakışları elimdeki not ve kapı arasında gidip geliyordu.

"N-ne oldu? Asya nerede?"

Notu ona uzattığımda hızla elimden alıp okudu. Bakışları bana dönmedi, olması gerekenden çok daha uzun bir süre kağıtta kaldı.

"Ne yapacağız şimdi? Kim bunlar? Uyuşturucu barosu mu? Hani gitmişlerdi abi! Hani bulamazlardı bizi! Nasıl alırlar Asya'yı bir şey desene abi!"

"Ne diyim lan! Aldılar her şeyimi! Ne diyeyim ben sana!"

Ellerim yakasına uzanırken hızla kendimi geri çekip avuçlarımı başıma yasladım.

"Nereden çıktılar bilmiyorum! Neden şimdi bilmiyorum! Tek bildiğim şey korkuyorum Kortaç! Hayatımda ilk defa bu kadar korkuyorum. Ödüm kopuyor, o dört bir tarafını kendi haline getirdiği dünyam, ellerimden kayıp gidiyor ve ben bir halt edemiyorum! Anlıyor musun?"

Korku dolu gözlerle bana bakıyordu ve ben kollarıma zincirler doluyorlarmış gibi hareket etmeden öylece bekliyordum. Köşeye sıkışmıştım. O kadar her yerime karışmıştı ki artık ben o yokken düşünemez hale gelmiştim.

"Kalk polise gidelim abi, onlar bulurlar. Dertleri belli çözümünü de onlar sağlayacak."

Kolumu tuttuğunda bakışlarımı saatler önce beraber yattığımız yatağa çevirdiğim an içimde bir şehir yıkılmış dizlerimdeki bütün güç arkasına bakmadan beni terk etmişti.

Ve ben hayatımda ilk defa kendisine evlenme teklifi etmek için diz çöktüğüm kadının yokluğunda, bir teki daha bozarak yerle bir olmuştum.

🍪☕️🍪

Asya'dan...

2 gün sonra...

Uyuşuk parmaklarımla artık sızlamasından hissedemediğim bileğimi halattan tekrardan kurtarmaya çalıştım. Gözlerim bulanıyordu ve nefesim sanki beni öldürmek ister gibi yakıp geçiyordu.

Korkuyordum.

Dağınık simsiyah odaya vuran güneş ışığı sanırım üçüncü seferiydi. Midem ağrıyordu, susamıştım. Ama en çok da şu kapıdan girmesini beklediğim Pusat'ı özlemiştim.

Beni bu hale getirenlerin ona yapabilecekleri şeyleri düşündükçe kalbim ağrıyan her bir uzvumdan daha çok yakıyordu canımı.

"Uyan artık, burada seni beklemekle vakit kaybedemem."

İçeri bir anda giren üç kişi ellerindeki iki kova suyu suratıma çarptıklarında bir diğeri fotoğrafımı çekmişti.

Konuşacak, haykıracak gücüm kalmamıştı artık.

"Pusat efendi artık seni görüp yanımıza gelmeli ama değil mi? Gerçi en son duyduğuma göre intiharları düşünüyordu. Anlamış demek ki biz istemeden sana ulaşamayacağını tek çözümü kaçmakta bulmuş."

Zor zar dik tuttuğum başımı kaldırdım.

"Yalan söylüyorsun."

Kocaman bir kahkaha attı. Tek adımda yanıma gelip saçlarımı tuttuğunda gözlerimi sıkıca yumdum. Çok korkuyordum. Korktuğum için, dik duramadığım, ağladığım için kendimden nefret ediyordum ama artık kendime hakim olamıyordum.

Babam bile beni bu kadar korkutamamış, bu kadar ölüme yakın hissettirememişti.

"Seni bu kadar sevdiğini bilseydim daha önceden leşini sererdim be önüne, geç kalmışım."

Az önce beni çektiği telefonu çevirip Pusat'ın kanlar içinde kaldığı resmi gösterdi. Gözlerimi tekrardan yumdum.

Hayır bu gerçek değildi, Pusat beni bırakmamıştı. Ben burada tek bir nefes dahi alabiliyorsam onun sayesinde olan adam beni bu dünyada tek başıma bırakmamıştı.

Hem yapamazdı zaten. Dağ ayısı miniğini almadan hiçbir yere gidemezdi. Hele de daha yeni evlenme teklifi etmişken.

Ölse bırakmazdı.

"Seni de o şerefsizin yanına gömeceğim, belki öbür tarafta evlenirsiniz ha?"

Saçlarıma doladığı elini kökünden ayırmak ister gibi çekerken minnacık odada kısık çığlıklarımdan başka hiçbir şey duyulmuyordu.

"Bununla şimdilik işim bitti atın bir çöplüğün yanına ama öncesinde dediğim şeyi yapmayı unutmayın."

Odadan çıktığı gibi diğer iki kişi yanıma gelip kollarımı çözdü. Kollarımdan tutup sürükleyerek önce odadan sonra bu kulübe gibi duran yerden çıkardılar. Yaşlarım yanaklarımdan ardına bakmadan süzülüyordu ve benim bedenim soğuktan titrerken içim yanıyordu. Gözlerimi yummadan önce gördüğüm o hali artık kapattığımda dahi önümden gitmiyordu.

Ölmüş diyorlardı benim dünyam için, öyle olsaydı gerçekten ben nasıl hala nefes alabiliyordum?

Saçma sapan binaların arasından geçtiğimizde yol kenarı gibi duran yerde bekleyip bir çöp gibi kollarımı bıraktılar. Etraf çok ıssızdı.

Korkuyordum. Ne az ne çok tıpkı az önceki gibi. Tekrardan gözlerimi kapattım. İçten içe kendimle konuşuyordum, avutuyordum, tıpkı Pusat'ın dediği gibi son nefesim olduğundan şüphe ettiğim bu anda bile umut ediyordum.

Hala başımda duruyorlar mıydı bilmiyorum, gözlerimi açmadan öylece bekledim. Bu son değildi, bu bizim sonumuz hiç değildi. Kimse duymasa dahi benim kendimi duyacağım şekilde tekrar ettim.

Pusat. Biliyorum duyuyorsun sesimi, ölmedin, ne kadar olabilirse o kadar iyisin ama yaşıyorsun. Peşimdesin, bulmaya çalışıyorsun ama yaşıyorsun. Miniğini yalnız bırakmamak için belki de günlerdir uyumuyor, yemiyor, içmiyorsun ama hala atıyor kalbin. Dünyam derken bana, beni kendi dünyamdan etmiyorsun biliyorum.

"Tamamdır abi hallediyorum, iki dakikaya oradayız."

Birinin sesi gelirken arkadan hışırtılar devam ediyordu. Ayak parmaklarım karıncalanmaya başladığı sırada bir anda silah sesi duyuldu ve o an karnımın içinde keskin bir ağrı başladı.

Gözlerimi araladığımda başımda kimse yoktu ve görüşüm bulanıktı. Nefes alamıyordum. Bu defa gerçekten hissediyordum, bu sondu.

Bana dünyam diyen adam beni dünyamdan ederken, bu defa bende nefes almadığını bilerek onu dünyasına kavuşturuyordum.

Son nefesim olduğunu bildiğim halde yine de umut ederek.

🍪☕️🍪

ASYA YAPMA BE KIZIM

NASILSINIZ AŞKOLAR, NASIL GİDİYOR HAYAT?

BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ?

OY VE YORUMLARINIZI, KİTABIN GİDİŞATI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZİ BURAYA BEKLİYORUM.

KOCAMAN ÖPÜCÜKLER, BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. HOŞÇA KALIIIN ❤️🥹

 

Bölüm : 09.10.2024 18:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...