@yazarzeeyzey
|
Bu kitapta adı geçen ela ve Kortaç karakterlerinin kitabı "bir akım meselesi" yayında. Hepinizi oraya bekliyorum. Beni takip etmeyi, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıııın 💕🌼 Ay yeni kurgum "Yanlış D'" geldiii, hepinizi oraya da bekliyorum.💝 Bölüm şarkısı: Güncel Gürsel Artıktay- Bana Da Sorma Pusat'dan... Boğazımdaki iğrenç tat ve burnuma dolan o silik koku gözlerimi aralamaya yetmiş hatta artmıştı. Evdeydim, bütün bedenim ağrıyordu. "Uyandı!" Bir anda yükselen seslerle bakışlarım etrafa döndü. Kortaç, Ela, Aytaç, Kürşat. Hepsi başımda korku dolu gözlerle bana bakıyordu. "Asya!" Yaşanılan her şey bir bir aklıma düştüğünde yattığım yerden hızla doğruldum. Yoktu, herkes vardı, herkes buradaydı ama o yoktu. Benim dünyam yoktu. "Asya nerede? Buldunuz mu onu? Haber var mı?" Kimseden ses seda çıkmıyordu. "Benim ne işim var lan o zaman burada?" Üzerimde herhangi bir şey yoktu ve omzundan karnıma doğru kalın bir sargı sarılıydı. "Abi yaralısın anlamıyor musun sen? Biz araştırıyoruz, bulacağız Asya'yı ama o buraya geldiğinde görmesini istediğimiz son tablo sen ve mahvolmuş halin." Başımı iki yana salladım. Yattığım yerden kalktığımda komodinin üzerinde duran telefonuma bildirim gelmişti. Bilinmeyen bir numaraydı ve gönderilen şey resimdi. Hızla mesaja tıkladım. Resim gözlerime değdiği gibi bedenim olduğu yere mıhlanmıştı. Asya yerde yatıyordu, üzerinde o gün giydiği elbise vardı ve yattığı yerler kan içindeydi. "Abi ne oluyor?" Bir mesaj daha geldi. 0532; Bizimle oyun oynama derken senin hayatındaki piyonlarına da alacağımızdan bahsetmemiş miydik? Tüh. Bir mezarı bile olmayacak mı senin müstakbel karının şimdi? "Asya." Gözlerim buğulanıyordu, bütün algılarım kapanmıştı ve asla gördüklerim gerçekmiş gibi gelmiyordu. Ölmüş olamazdı, benim dünyam beni terk etmiş olmazdı. Benim miniğim dağ ayısını bırakamazdı. O da biliyordu kendisi olmazsa dağ ayısının artık yaşamayacağını, kaldıramayacağını, dayanamayacağını. "Hayır hayır hayır!" Elimdeki telefon Kortaç'ın eline geçerken odada hıçkıra hıçkıra ağlama sesleri duyulmaya başlamıştı. Hepsinin yakasından tutup kendimi göstermek istiyordum. Ben yaşıyorum, insan dünyası ölse yaşayabilir mi, diye hepsine Asya'nın yaşadığını göstermek istiyordum. Ama hiçbirine gücüm yoktu. Ben miniğimi, kızımı, her şeyimi bu kadar özlemişken hiçbir şeye gücüm yoktu. Ellerimle kulaklarımı sertçe kapattım. Duymazsam anlamaz, anlamazsam yaşardım. Önce odadan daha sonra evden çıktığımda bedenimde başlayan hiçbir ağrı kalbimdekinin yanından geçemiyordu. Ben yaşadığımı hissetmiyordum. Ben Asya' sız yaşamıyordum, yaşayamazdım. "Abi nereye!" Adımlarım hızlanırken nereye gideceğimi bilmeden öylece yürüyordum. Nerede olduğunu tıpkı şu an nefes alıp almadığı gibi bilmiyordum. Her yeri aramıştık, günlerdir polisle beraber bulabildiğimiz her mekana eş zamanlı baskınlar yapmış bir şekilde girebilecekleri her deliğe bakmıştık. Ama hiçbirinde benim miniğim yoktu. Ne bir iz ne de bizi başka bir yere yönlendirecek işaret yoktu. Çıkmazda gibiydim, yolun bir sonu yoktu. Benim her yolum ona çıkarken onsuz her sokak çıkmaza dönüşüyordu. Ve şimdi bana onun olmadığını, her sokağımın çıkmaz olacağını, şu aldığım nefesi geri verecek sebebimin kalmayacağını söylüyorlardı. "Abi dursana! Zaten yaralısın yapma!" Cebimdeki çakıyı çıkarıp hızla açtım ve arkama döndüğüm gibi eline tutuşturdum. "Sapla şunu bana!" Ellerini hızla iki yana kaldırdı. "Sapla şunu Kortaç! Karın boşluğunun biraz üstü, boyun, kalp. Sapla Kortaç!" Gökyüzünden damlalar birer birer yere inerken gözlerim sadece gözlerine kilitli duruyordu. "Abi saçmalama!" Tutmadığı bıçağı yere savunurken yakasını hırsla kavradım. "Ne saçmalaması lan, ne saçmalaması! Öldürdülen lan Asya'yı, benim herşeyimi, tek gerçeğimi öldürdüler! Ben ona dokunmaya kıyamazken onlar nefesini kestiler! Bir saniye gözümün önünde olmadığında günümün geçmediği kadını onlar aldılar benden! Yok, öldü diyorlar cansız bedeni bile yok niye, nasıl yaşarım oğlum ben bundan sonra!" Kollarını sertçe bedenime sardı, tutunmaya çalışıyordu ama ben burada yok gibiydim. Benim hayatım zaten yıllar önce bir kadını toprağa vererek bitmişti. Tıpkı şimdi olduğu gibi o zaman da düşünecek bir şeyim kalmamış ölümü kendime bu kadar yakın hissetmiştim. Göreve gittiğimde dibimden, hatta bazen sıyırıp geçen kurşunların biri bile bana ölümü düşündüremiyorken o zaman hissediyordum. Şu ansa emindim. "Annem gibi sende gidemezsin anlıyor musun? Asya ölmedi! Bulacağız onu ve sen şu an aklından geçen her ölümü silip atacaksın. Annem gittiğinde bana bir kere o kazığı attın, sana bir daha o şansı vermeyeceğim." 🍪☕️🍪 1 hafta sonra... "Verdim ilacı, uyandığında bir doz daha veririz en az iki saatimiz var." Şu yedi gündür olduğu gibi Kortaç başımdaydı. En ufak bir hareketimde dahi yanımdan ayrılmıyordu. Bir hafta olmuştu o resimi göreli. Öldüğünü öğrendiğim tam bir hafta olmuştu. Yaşamıyordu, artık....kendimden biliyordum. "Sadece yirmi dakika Kortaç ilaç alıp geleceğiz ve işimiz bitecek." Konuşmaları kesilirken kapının kilit sesi duyuldu. Kilitleniyordum, kesici her aletten uzak tutuluyor ve sürekli uyutuluyordum. Nefes aldığım anları yaşamaktan sayıyorlardı. Yattığım yerden yavaşça doğruldum. Odanın kapısı bu sefer kilitli değildi. Kolumdaki serumu çekip ayaklandım. İçimde tarif edemediğim bir heyecan vardı. Ben az sonra hem anneme hem de dünyama kavuşacaktım. O ikisini yan yana görebilecek olmaktan daha iyi ne gelebilirdi ki bana? Gözlerimi kapattım. Kardeşim artık kendi hayatını kurmuştu. Evlenmiş çocuğunu görmek için gün sayıyordu. O bensiz de yaşayabilirdi. Zorlanırdı ama başarırdı. Ama ben artık başaramazdım. Benim elimdeki bütün hayatlarım alınmıştı. Bir çocuğum yoktu, sevdiğim kadın, annem.... Hayat bana bazılarını layık görmezken bazılarını acımasızca almıştı. Odadan yavaş adımlarla çıktım. Banyoda tuttuğum o ayna kesiği hala dolabın arkasındaydı. Adımlarım banyoyu bulurken içeri girip kapıyı kapattım. Parmaklarımın arasına aldığım parçaya kilitlenmiş duruyordum. İmkansız dahi olsa günlerdir ilk defa karşımda gibi hissediyordum miniğimi. Dolu gözlerle beni izliyor, o masum yüzünden geçen her duyguyu bana hediye ediyordu. "Keşke dışarıdan bakan biri sadece bedenimi değil içimi de görse, sensizliğin acısı ete kemiğe bürünse ve ne kadar acıtıyor bir nebze öğrenseler. Verdikleri ilaçların yarana merhem olmadığını, daha seni unutturacak bir şeyin olmadığı ve olmayacağını bilseler. Özür dilerim miniğim, sana bu dünyada yaşanacak güzel bir dünya bırakamadığım, kavuşmamızı mahşere taşıdığım için çok özür dilerim." Parmaklarım sanki dokunsam tutabilecekmişim gibi saçlarına uzandı. Halüsinasyondan ibaret bedeninde gözleri elimde duran ayna parçasını bulduğu an kayboldu. "Yapamam, yoksan yapamam. Nefesin bana değmiyorsa, kalbinin sesini duymuyorsam, gözlerini, bana varlığıyla her saniye ümit veren gülümseyişin yoksa yapamam Asya. Bir seni biliyorken, her şeyimden olup seni unutamam." Parçayı boynuma doğru götürürken kapı yumruklanmaya başlamıştı. Gelmiş olamazlardı, daha çok erkendi. Duvardaki pencere apartmanın koridoruna baktığından hızla ayaklandım. Kapının önünde kimse var gibi gözükmüyordu. Sesler devam ederken pencereyi kapatmak için yukarı uzandım. "Pusat." Çok cılız ama nerede duysam tanıyacağım o ses bütün irademi ele geçirirken parmaklarım camda takılı kalmıştı. "Ne olur içeride ol, yal-yalvarırım." Sesi geliyordu. Asya'nın sesi duyuluyordu. Gözlerim tekrardan koridora uzandı. Yine kimse görünmüyordu. "Deliriyorum." Ellerimi sertçe kulaklarıma kapattım. Artık son demdeydim. Verilen ilaçlar, halüsinasyonlar birbirine karışmıştı. Gerçek değildi. Asya burada değildi, olamazdı. Parçayı boğazıma batırmak için tekrardan hareketlendiğimde bu sefer duyulan ses zildi. Adımlarım salonu bulmak istese de kendimi olabildiğince tutmaya çalışıyordum. Varlığı bana umut olan kadının, yokluğunun verdiği bu delilik hala içeri gitmemi söylüyordu. Kapıyı sertçe açtım. Galip gelen yine onun içinde olduğu ihtimaldi. Ben ona karşı hiçbir savaşta kazanamazdım. Koridorun sonunda duran kapıya koşar adımlarla giderken bir yandan da kendimi tutmaya çalışıyordum. İçimden ya oysa diye geçen her acaba cümlesi yemin ederim kalbimin atmasına sebep olan tek şeydi. Kulpu çevirip kapıyı kendime çektiğimde gözlerim kapanmıştı. Bunun da gerçek olmadığını görmeye dayanamazdım. Buna da gücüm yetmezdi. "Burada değilsin biliyorum, yanına geliyorum. Ne olur, şu lanet parça beni sana getirene kadar sesini çıkarma. Yoksa yapamayacağım miniğim, yoksa ölemeyeceğim. Zaten yaşamıyorken bir toprak parçasını çok görecekler bana. Sana misliyle verilen o toprağı bile..." Uzandığımda dokunamadığım, kokladığımda duyamadığım bedeni bir anda hissedilir kılınırken gözlerimi araladım. Kolları beni sıkı sıkı tutuyordu. Oydu. Hayır benim Asyam ölmüştü. Ama aynı o gibi kokuyordu, nasıl bu kadar o olabilirdi? Olamazdı. "Ölmedim, yaşıyorum sevgilim. Sen değil, ben senin yanına geldim. Uzun bir süre daha çalacağım o toprağı senden. Kendimi dünyasız bırakmayacağım." ☕️🍪☕️ OĞLUM AĞLATACAKSIN LAN BENİ FKFKFJ NASILSINIZ AŞKOLAR ÖZLEDİNİZ Mİ BENİİİİ? BEN SİZİ ÇOK ÖZLEDİM. ARTIK YAVAŞTAN TOPARLANMA ZAMANI VE BEN GELİYORUUUUM 🤍 Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya yazmayı unutmayııııın. Sizleri seviyorum, kocaman öpüyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşçakalın 💕🫠
|
0% |