@yazarzeeyzey
|
BUGÜN YAYINLADIĞIM "ÖNCE AŞK SONRA AŞK" KİTABIMA DA HEPİNİZİ BEKLİYORUUUM 💝 "Bunu da alıyorum ve evet bunu da. Sonuçta bebişlerimin babası var, e amcası var, teyzesi var kapı gibi bir de dayısı var. Hepsine zaten tek tek fiyat kilitlesem benim alışveriş yine beleşe geliyor." Yaşasın zekilik! Tamam buna zaten ihtiyacım olmadığını göz ardı ederek düşünüyorum. Kocam her şeyi alırdı, ama bu bizimkilerin canını okumayacağım anlamına gelmiyordu. "Bu zıbın takımından alabilir miyim? Beyaz olsun ama iki tane." Kadın arkamda bıraktığım beş tane ağzına bir dolu sepete bakıp tekrardan bana döndü. "Hemen getiriyorum." O bana takımları getirirken bende yazılı zıbınlara bakıyordum. Cinsiyetleri belli olmadığı için herhangi bir renk değişimi yapamasam da farklı farklı pijamaları sürekli sepetime yolluyordum. En nihayetinde erkek olsalar bile biz bu enerjiyle kızı da yapardık. Önlük, biberon derken bir araba daha dolduğu sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Abim arıyordu. "Hayret komutanım, hangi dağda kurt öldü de siz beni arıyorsunuz?" "Asya yardımın lazım kızım." Arkadan gelen yabancı kadın sesi ve abimin hayatımda ilk defa bana yalvarışı ile dudaklarımıdaki sırıtış anında solmuştu. Evet yardım istemek de benim için bir nevi yalvarmaktı. "Ne oldu?" "Çok kısa özet geçiyorum soru sorma. Doktor yanımda ve sanırım bayıldı. Sarhoştu, sızmış olması daha muhtemel. Görevdeyiz ve benim onu kendine getirmem lazım. Bildiğin bir tarif var mı?" Allah'ım bismillah! "SONUNDA YENGEM OLUYOR YANİİ! TABİ Kİ BİLİYORUM AMA ÖNCE ANNEME BU KUTLU HABERİ YAZMAM LAZIM BEKLE." Telefonu kapatıp annemin numarasını tuşladım. Tabi ki de ilk çalışta açıldı. "Yavrum." "Annem sana çok güzel iki haberim ama sadece birini buradan söyleyeceğim, hazır mısın? Bence hazırsın abim evleniyor! Şimdi acil onu aramam lazım sonra sana döneceğim tamam mı?" Bir cevap beklemeden tekrardan telefonu kapattım ve bu sefer arka arkaya arayan abimin çağrısını açtım. "Asya yapmadım de." "Sen bilirsin ama yalan söylemekten hoşlanmıyorum biliyorsun abicim." Sanırım alnına sağlam bir tane geçirmişti çünkü tam olarak şap diye bir ses çıkmıştı. "Neyse Asya buna da neyse, şu tarifi ver sonra alırım ifadeni." Kahkaha atmaya devam ederken bir yandan da aklıma gelen tariflerin daha yapılabilir olanlarını düşünüyordum. Aroması sivri olan şeyler hızlı ayıltırdı insanı. "Tarif defterimden üç tane reçete abi sana, sakın hepsini arka arkaya yapma kadın ayılamadan mide fesatı geçirir. Hem ayrıca sen yanıma gel vereceğim haberle benden hesap sormaya aklın kalırsa konuşuruz. Yengeme selam söyle." Bugün çok güzeli yahu! Bense takım takım eşya alıp eve gitmiştim. Sonra mı? Dondurma krizim tutmuş ve kocamı bakkala göndermiştim. Kocam bana kutu kutu dondurma almaya gitmişti, abim bana yenge yapmıştı, bense... aman bende iki tane bebişin annesi olarak dinlenme molama çekilmiştim. Acaba prenses doğum mu yapsam yoksa normal mi diye düşüne düşüne o kadar çok zaman geçmişti ki koca çoktan eve gelmiş ve ikimize de dondurma koymuştu. "Artık bir yengem var kocacım! Abim sonunda kendisine katlanacak birini bulmuş. Üzüldüm kıza ama başımıza kalmadığı için de sevinmiyorum değil hani." Gülerek yanıma geldi ve oh dakika önce uğruna adam öldüreceğim ama şu an mide bulandırıcı gelen dondurmayı bana doğru uzattı. "Tam istediğin gibi miniğim, çilek, lavanta ve damla sakız." Lavantanın kokusu burnuma burnuma gelirken yattığım yerden doğrulup koşarak lavaboya ilerledim. Ve tam tahmin ettiğim gibi içimde ne var ne yoksa hepsi benden ayrılmıştı. Tabi ki bu süre zarfında sanki açık kalp ameliyatındaymışım gibi ter döken kocacım saçlarımı toplamış yüzümü yıkıyordu. "Hastaneye gidelim Asya. İyi görünmüyorsun güzelim sen. Niye kusasın ki, kötü bir şey de yemedin. Kesin zehirlendin sen." Haline gülmemek için birbirine bastırdığım dudaklarım artık tek bir bütün olacaktı. Ama ben bu adamı yerim! Evet hem fiilen hem de mecazen. "Ben soda içmiştim Pusat, ya o bebekleri erittiyse!" İnme nedir ve nasıl iner sorusunun her cevabı tam olarak yüzünden okunurken rolümü yaşamaya devam ederek derin derin nefesler almaya devam ettim. "Mümkün değil ki öyle bir şey. Olamaz yani. Dimi? Hem o zaman her yediğinden etkilenirlerdi karnında- Asya kalk gidiyoruz." Kocaman bir kahkahanın eşliğinde arkama yaslandım. Eh be kocacım, sen böyle her şeyi yersen bana nasıl yer kalaca- aman nasıl ben sana takılacağım kiii. "Aşkım bebekler midemde değil rahmimde. Yani onlara içtiğim bir şey ulaşmıyor. Ayrıca bu dönemlerinde bulantı çok normal bir şey, onlara alışmaya çalışan vücudumun ufak bir tepkisi sadece." Elini alnına bastırdı. "Bu mu ufak? İçin çıktı." "Allah Allah kolaysa sen iki tane bebeği al içinde de büyüt. Bak bakalım sadece kusmakla kalıyor musun?" Hala geçmeyen stresi ile konuyu daha da uzatmadan kollarımı boynuna doladım. Şimdi kolaysa üzülmeye devam etsin bakalım, karısının kollarında duruyor paşam. "Bak şimdi çok iyiyim. Hadi bakalım babacık bize güzel bir film aç." Kumandayı kenara bırakıp başını göğsüme iyice yasladı. Sanırım baya baya korkmuştu bizim dağ ayısı. Bizim derken benim yani. Benim kocam. "Dağ ayım, ayıcığım, odunum, kütüğüm kerestem. Oha sadece hakaret gibi oldu ama neyse. İyi misin kocam bey sen?" "Sadece biraz endişelendim ve bu endişemi yansıttığım hal sinirimi bozdu. Gerçekten acil bir durum olsa bu kadar stres yapıp da seni daha fazla çıkmaza sokarım aksine sakinleştirmem gereken yerde." Her ne kadar çocuk fikrine alışıyor olsa da bu acabalarına, korkularına bir anda perde çekebileceğini göstermiyordu. Çok zor bir çocukluğu vardı ve bunu düşünmek bile korkunçken yaşatacak olmanın stresi daha da berbat bir hale büründürüyordu. "Sanki ben daha önce çok anne olmuşum gibi konuşmasak olur mu kocacım? Zerre bilgim yok, daha alt nasıl alınır onu bile bilmiyorken ikizlere hamileyim. Yani her şeyi, her stresi beraber aşacağız. Yok öyle ben panik yapayım sen sakinleştir, ben kudurayım ateşi söndür. Bir yere kadar." Belime destek olarak ayaklandım ve elimi bana minnoş minnoş kocama uzattım. "Kalk bakalım aslan parçası karının canı acayip uyku çekiyor, onu odasına götür ve yanında kardeşçe yat." Kaşları alayla havalandığında panik dalgasını yıkmış olmanın haklı gururu bu defa bendeydi. "Kardeşçe?" Sırıtışım pisleşmeye başlamıştı. "Bana bak benim kocam var uzak dur benden, tabi ki kardeşçe. Kocam parçalar valla seni." Koştuktan kalkıp uzattığım kollarımdan tutarak beni kucağına aldı. Adımları tabi ki odamızdı. Eee ne demişler, zor geliyorsa yaşam, karının sözünden çıkmayacaksın paşam. "Ben bu gidişle birini parçalayacağım karıcım sen hiç merak etme." ✨✨✨ Aytaç'dan... "Komutanım bakın ben askerim, ne anlarım gizli görevden. Tamam anlarım ama bara gidip de bilgi toplayacak kadar değil. Ben adamı öldürür getiririm, hadi olsun en kötü baygın. Ama getireceğim adam olur lafı değil." Sadullah komutan baygın bakışlarla bana bakmayı sürdürürken kapı çaldı. Ve o sanki ben sabahtan beri konuşmuyormuşum gibi ayaklanıp gülümseye başladı. Bu adamın ciddi anlamda benimle sorunları vardı. "Hoş geldin Nur, gel kızım şöyle." Allah'ım yine mi? Yanına gelsem ben, tamda şu an? "Hoş buldum komutanım ama biz özel konuşacağız sanıyordum. Bir problem mi var?" Başını iki yana salladı ve tekrardan koltuğuna oturdu. Bense kafamı gömmek için bir yer arıyordum. Neden mi? Timuçin ve ağır hasarlı beyni yüzünden kadın benim onunla ilişki içerisinde olduğumu söylediğimi sanıyordu ve elinde tuttuğu baston en ufak sinirinde kafama geçeceği için kaçmak en mantıklı karar oluyordu. "Sizi çağırdım çocuklar çünkü bir göreve gideceksiniz. Detayları Aytaç biliyor zaten ama asıl olay şu. Siz ikiniz bir çift olarak o bara gidip sarhoş olacaksınız, yani rol icabı. Yine de için, inandırıcı olmanız şart. Her gece gelen ayyaş bir tip var, adı Sinan Koluk. Terör örgütü adına bölge bölge yoğunluk ölçen bir adam olduğunu öğrendik. Yakın zamanda bir bomba patlatacaklar ve bu bombanın yerini öğrenmek zorundayız. Erkekler tuvaletindeki üçüncü kabinden içeri sokmanız lazım adamı. Sonrası bizde." Kaşlarım daha da çatıldı. Hani adamdan almamız gereken bilgiler vardı ve öncelikle onu almamız lazımdı? "Biz konuşturmayacak mıyız?" Nur'dan çektiği gurur dolu bakışlarının yerini alaya bırakan komutan omzunu silkip göz bandını tekrardan taktı. "O sana özgü bir şakaydı Aytaç, gül diye. Şimdi çıkın ve hazırlanın bir saat sonra buradan alacaklar sizi. Marifetlerinizi gösterin, benden puan alın. Biliyorsunuz benden puan almak çok zordur. İyi geceler." ✨✨✨ "Sadece bir kaç kadeh içip herifi yuvarlayacaksın oğlum. Kasma kendini bir şey sorarsa cevap verme, görevi bahane et ve sus." Haki yeşili gömleğin yakalarını açıp saçlarımı düzelttim. Hadi oğlum Aytaç, göreyim seni. Hastanenin ve onun evinin önünden geçmeyerek direkt merkez bölgenin binasına doğru sürdüm ve koşar adımlarla içeriye girdim. En azından geldiğinde onu görür ve aldığı tavıra göre hareket edebilirdim. Dediğine göre saat on buçuk da burada olması gerekiyordu ama bahsedilen saati yirmi dakika geçmiş olmamıza rağmen hala ne gelen vardı ne de giden. "Sorsan dakik, mükemmellik abidesi. Ama daha evinin beş dakika uzağındaki yere gelemiyor. Acaba ben o gelmedi diyip kaçsam mı? Hem de-" Sesli şekilde düşünmemi bölen maalesef çalan telefonum olurken görünen yabancı numara ile gözlüğümü çıkardım ve yakama astım: Yemin ederim bu üzerimdekilerle tam bir piçe benziyordum. Ya da o biraz ağır oldu, baba parası yiyen bir ibne de olabilir. Öyle böyle sevmiyorum yani keten gömlek giymeyi. "Alo?" "Komutan mı demeliyim yoksa sevgilim mi?" Hay sikeyim! "İlkini tercih ederim doktor Nur hanım." Kahkahası duyulmaya başlarken bakışlarım istemsizce etrafa kaymıştı. Hala gelmemişti. Allah bilir nerede atmıştı o kahkahayı. Neyse. Kırmızı kısa bir elbise ile kapının önünde volta atan kadın dikkatimi kendine çekmek için adeta benimle yarışıyordu. Bizim askeriyede böyle bir kadının ne işi vardı? "Kapının önünde seni bekliyorum Aytaç, ne zaman gelmeyi düşünüyorsun?" Birkaç adım atıp kapının önüne doğru ilerlemeye başladım. Kadının kim olduğunu bir şekilde öğrenmem gerekiyordu. Sırtı bana doğru dönüktü ama bu açıdan bile çok güzel duruyordu. "Bende kapının içinde bekliyorum Nur, nedense seni göremiyorum. Azıcık yalan mı söylüyorsun acaba?" Kadın bir anda arkasına döndüğünde sadece tanıdık olan gözleri beni olduğum yere tam anlamıyla mıhlamıştı. Doktor tam olarak hangi zaman diliminde bu kadar güzelleşmişti? Yüzündeki on metre öteden belli olan afallamayı derin bir nefesle etrafa dağıtırken ben kelimenin tam anlamıyla hala etkisinden çıkmaya çalışıyordum. "Sen kimsin ve doktor Nur hanıma ne yaptın?" Dudakları iki yana kıvrıldı. "Sen sadece doktor Nur'u bildiğinden, günlük hayattaki Nur'u tanımaman normaldir komutan Aytaç." Elini bana doğru uzatarak gülümsemesini daha da genişletti. "Ama sanırım bende Aytaç'ı ilk defa görüyorum, en az üniforman kadar yakışmış." Başımdan ayak parmaklarıma kadar uyuşmaya başlamıştım. Ne oluyor lan bana? "Teşekkür ederim." "Yenge! Komutanım buradayım!" Timuçin'in iğrenç sesi ile birbirimizde olan bakışlarımız o tarafa dönmüş ve camdan adeta dışarıya çıkmış akıl yoksununa bakmaya başlamıştık. "Valla alınacağım, Sadullah komutanım olmasa haber bile vermiyorsunuz buluşacağınızı. Neyse hadi gelin gidelim, yolumuz uzun olmasa da sohbetimiz uzun olacak." ✨✨✨ Görevde bahsedilen yere gelmiştik. Son yarım saattir gözüm Sinan denilen kansızı aramaya çalışsa da bunu yanımda Nur varken yapmak çok zor bir hal almaya başlamıştı. İki kadeh şarap içmiştik ama bunun devamı olacağı için bir an önce o mahlukatın buraya gelmesi gerekiyordu. "Biraz sakin ol, çok gergin duruyorsun. Belli edeceksin her şeyi, adamı alacaksın o kadar." Soğuk suyu kafama diktiğimde bakışlarımı inatla ona değdirmemeye çalışıyordum. "Gerginliğimin görevle alakası yok." Tekrardan kahkahası yankılandığında bu defa korkuyla yüzüm ona dönmüştü. Ben az önce sesli mi düşünmüştüm? "Korkma Aytaç, yanlış anlaşıldın diye peşine takılmam senin. Hem benden kaçmana gerek yok, kovalayacağım biri değilsin." Sarhoş değildim hayır, sadece iki kadeh içmiştim ama bu onun için geçerli olmamalıydı. Hele ben zaten kendimi bakmamak için dahi zorlarken gaz vermesi hiç iyi olmazdı. "Kaçtığımı kim söyledi?" "Birinin söylemesine gerek mi var?" Şarabından büyük bir yudum daha aldığında bu sefer uzandığı şey tekilaydı. "Timuçinin mallığı o." "Kaçman mı?" "Sevgili olayı." Hazır cevaptı ve ben artık ondan tarafa dönmüş çatır çatır cevap veriyordum. "Öyle miyiz?" "Değiliz ya." "Değil miyiz?" "Kafan mı iyi Nur? Değiliz ya işte." Bir yudum daha aldı ve başını anladığını belli eder gibi salladı. Kadın dördüncü bardağı bitiriyordu ama ibne hala ortalarda yoktu! "Doğru, sen benden hoşlanıyorsun. Bu sevgililik sayılmaz." Allah'ım sabır ya rabbim! "Saçmalıyorsun." "Bana bakmamak için deliriyorsun Aytaç. Ben mi saçmalıyorum?" İspat etmek ister gibi baştan aşağıya bedenini süzdüğümde, yemin ederim elimle ayağımın yerini unutacak hale gelmiştim. İçki bana iyi gelmemişti. Gerçekten saçmalıyordum. "Bakıyorum Nur ve evet sen saçmalıyorsun." Gözleri gözlerimin tam olarak içine bakıyordu ve ben ne olduğunu anlamadan ayaklandığında kadehini bara bırakıp elbisesini çekiştirmeye başlamıştı. "O zaman ben adam gelene kadar sabahtan beri senin aksine beni süzen yakışıklıyla dans etmeye gidiyorum, görüşmek üzere." Ensemden soğuk soğuk terler dökülmeye başlıyordu. Çünkü blöf yapmaktan uzak bir biçimde mal gibi buraya bakan adama yürüyordu. Ve koyduğumun piçi hala yoktu! Yerime oturdum. Beni ilgilendirmezdi. Sadece bir doktordu ve özel hayatı sadece onu ilgilendirirdi. Şarabı es geçip tekila aldım. Birincinin ardından ikinci ve onun ardından üçüncü gelirken içimde tutmadığım enerjiyle sandalyeden kalktım. Ciddi ciddi adamla oturmuş konuşuyordu ve o adam elini beline doğru uzatmak için fırsat kolluyordu. En son yaptığım şey, yapmam gerekenin aksine mekandan çıkıp gitmek değil onlara doğru sert adımlarla, kendi kendime mırıldanarak yürümek oldu. "Sikerim görevi de gelmeyen ibneyi de. Benim de bir sabrım var!" Sonrası ise Nur'un elini tutup kendime çekişim ve onun bunu bekliyor gibi gülmesiydi. Karşımızda kör kütük bir sarhoş yokmuş ve o sarhoş ona doğru gelmiyormuş gibi zar zor açık tuttuğu gözleriyle gülmeye devam etti. "Aynen hoşlanmıyordun sen benden." Kolundaki elini tutup seri adımlarla mekanın çıkışına yürütmeye çalışıyordum. Çünkü burada ben o adamı döversem Nur'u bırakabileceğim kimse yoktu. Hele de sarhoş halini. "Hoşlanmıyorum lan, hoşlanmıyorum!" Adımları bir anda durdu. Ya sabır ya selamet! "Kızım yürüsene gitm-" "Sıkıyorsa şimdi de hoşlanma." Cümlemi bölen şey konuşması olurken, tam olarak nefesimi kesen şey sikim sonik gömleğin yakalarından tutup dudaklarımızı birleştirmesiydi. ✨✨✨ BEN YAVAŞ YÜRÜYEN YA DA SARHOŞ OLUP REZİL OLMAYAN KARAKTER YAZAMIYORUM AŞKLARIM. NASILSINIZ CANİKOLARIM, NASIL GİDİYOR HAYAT? BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ? OY VE YORUMLARINIZI, KİTABIN GİDİŞATI HAKKINDAKİ FİKİRLERİNİZİ BURAYA BEKLİYORUM 🫶🏻🫶🏻🫶🏻
|
0% |