45. Bölüm

45. Bölüm

Zeynep
yazarzeeyzey

Aytaç’tan…

Kapının önünden ayrılamıyordum. Düşüncelerim artık hareketlerimi de ellerimden almış ve oluşan her ihtimalde kapıyı kırıp yanına girmemi emrediyordu.

Gözlerimin önünde odanın her yerinde duran anne bebek kitapları ve poşet poşet eşyalar gelirken artık avuçlarım sadece terlemekle kalmıyordu.

Küçücük poşetin içine sığan büyük sır ile içeriden bir anda gelmeye başlayan kırılma sesleri odağımı tek bir yere kilitlemişti.

“Allah kahretsin!”

Açılmayacağını bile bile çevirdim kapının kulpunu. İçeride kuvvetle muhtemel sinir krizi geçiyordu ama bana henüz iki dakika önce yüklenen dört harfli vasıflar aklımı durduruyordu.

“Nur!”

Kapıya bir yumruk indi içeriden, ardından biri, biri daha.

Ellerini parçalayacaktı.

“Bu kadar sinirliysen gel buradayım! Kapı değil, ben yokum dört aydır. Gel bana vur, mahvedeceksin ellerini.” Bir şey daha attı kapıya doğru. “Açmazsan kıracağım Nur!” Sesler bir anda kesilirken kapı saniyesinde açıldı ve içeriden kıpkırmızı bir suratla çıkan Nur ilk adımını attığı gibi tokadını suratıma yapıştırdı.

“Sen ne kadar gevşek bir insansın! Sana ne ben ellerimi mahvediyorsam! Sen kimsin!” Elini beline atarken sinirle söylenmeye devam etti. “Bir de gelmiş ben dört aydır yoktum diyor.” Tekrar çıktı bakışları yüzüme. “Sen hiç var olduğunu mu sanıyorsun komutan?”

Gözleri alev, sesi hançerdi. Göğsüme attığı bir diğer yumrukla daha da yükseltti sesini.

“Hiç var olmadığın bir yerde, kimi neyden koruduğunu sanıyorsun! Ne sanıyorsun sen kendini!”

Bileklerine uzanan ellerimle bedeni duvarla aramda kalırken parmaklarımın ucuyla tuttuğum ilaç çoktan yeri boylamıştı. Yüzüme vuran nefesi artık sinirinden titriyordu.

“Nefes al biraz.” İkimizin arasında kalan ellerine düşürdü bakışlarını. Benimse odağım gözlerinin tam içinden ayrılmıyordu.

“Açıklamama müsaade etmiyorsun.”

Çekmeye çalıştığı elleriyle parmak uçlarına yükseldi.

“Senden bir açıklama beklemiyorum çünkü. Geç kaldığın şeyler için, geç kaldığın kişiler için sana daha fazla vakit tanımayacağım komutan. Benimki çoktan doldu artık.”

Kaşlarım çatıldı. Yüzünde kendinden fazlasıyla emin bir ifade vardı. Ne zamanından bahsediyordu?

“Ne zamanından bahsediyorsun sen? Ne dolması? İyi misin?”

Alayla güldü endişeden gerilen suratıma doğru.

Ayarlarımla nasıl oynayacağını çok iyi biliyordu ve kullanmaktan asla geri kalmıyordu.

“Hala seni ilgilendirmeyen sorular sor-“ Aramızda kalan elini umursamadan bedenimi yasladım duvarla birleşmiş bedenine.

“Sen mi ilgilendirmiyorsun beni? Sikik konuşmalarınla yaptığın imaların mı irdelemiyor beni?” Burunlarımız artık birbirine değiyordu. “Sormuyorsun, konuşturmuyorsun sonra da gelip bana hata diyip siktiri çekiyorsun. Kimsin sen diyorsun!” Yumruğum başının hemen yanındaki duvara vururken dudaklarının üzerinden konuşmaya devam ettim.

Artık devrelerimin yandığı yerdeydim.

“Benim lan, ben! Tenini paylaştığım o adamım ben. Ağlaya ağlaya seviştiğin adamım!” Bedeni irkilse de gözlerini kaçırmadı. “Dönmemeye gittim ben oraya, bunu biliyordun. Ama bilmediğin şeyleri de biliyormuş gibi canını yakamazsın anlıyor musun beni? Dört aya da başlarım, savaşına da. Ben orada sana bir kelime edemedim diye çok mu mutluydum sence! Hata dediğin o geceyi aklımdan bir saniye çıkarabildim mi sence!”

Bakışlarına buzlar dolarken ufak ama acı bir tebessümle silkti omuzlarını.

“Mutlu muydun bilmiyorum. Ya da üzgün… Ben senin yaşadığını bile bilmiyordum. Çünkü sen bana hiçbir şey söylemedin. İyi misin dedim, bir kelime yazmadın.” Kaşları alayla kalktı. “Ama annenin her mesajına cevap verdin Aytaç. Kardeşine doğum gününü hatırlattın.” Buzların ayazıyla yaktığı gözleri kızarmaya devam ederken fısıldar gibi devam etti cümlelerini sağlam kalmayan kalbime doğru saplamaya.

“Ama ben? Ben burada sana her gece mesaj yazdım ve her sabah cevapsız bir ekrana uyandım.”

Haklıydı, ne dese ne yapsa çok haklıydı ama hala izin vermediği o açıklama kalbindeki ateşi söndürmese de azaltmaya yetecekti. Aramızda kalan ellerini çekip mesafemizi birkaç adım açtı.

“Ben senin için dua ederken sen orada arkadaşınla mesajlaşabildin. Ben seni merak ederken, bir kurşun mu yedi yoksa çoktan dönüp başkasının yüreğine mi sığındın bilmeden kendi kafamın içinde bin ölüme gömüldüm! Sen ne yaptın? Söylese bana! Sen sevişip gittiğin o kadın için ne yaptın!”

Bu defa beline uzanan ellerimle, tıpkı o gece gibi bedenimle bir bütün haline getirdiğim bedenini daha da sıkı tuttum.

“Ben o kadını korudum!”

Gözlerine yerleşen alayla gülmeye başlarken bedeninin iki yanında duran ellerini de ellerimin üzerine bıraktı.

“Neyden korudun Aytaç?” Çatık kaşlarının arasından bakmaya devam etti. “Bu kadar klişe bir adam olacağını bilseydim o gecemi de senin yerine başkasıyla paylaşırdım.”

Kollarım, ellerim ve bedenimin her bire bölgesi alabildiğine kaskatı olmuştu. İleri gidiyordu. Toplayamayacağım, içine giremeyeceğim sınırlarında geziyordu ve ben o sınırlardan girersem bir daha değil sınırını, kendisini bile göremem diye korkuyordum.

“Nur…” Sesim bir bedene bürünmüş onu tekrardan bedenine dokunduğum odamıza götürmüş gibiydi.

Gözlerinin içinden geçen nefreti değil, sevip de artık taşımaya mecali kalmamış bir yorgunluğu gördüm. Omuzlarımda yük, ellerimde onun kokusu, bedenimde hâlâ o gecenin titreyişi varken zihnimde tek bir şey dönüp duruyordu.

Ben o kadını korumuştum. Korudum.

Ama o bunu bilmek istemiyordu. Ne söylesem de şu an yıkmayacaktı içindeki öfkeyi.

Tam o anda koridordan koşarak yanımıza gelen kız onu kolları arkasına alırken odasının açık kapısına yönlendirip kendisini de çekti içeri.

“İyi değil komutan. Bugünlük bu kadar yeter. Yarına kalsın.” Kapıyı tam kapatacakken duraksadı. “Yarın hâlâ burada olursan... belki konuşursunuz.”

🍪☕️🍪

Bomboş bir tavanla bakışan gözlerim alarmın artık onun uyandığı saati göstermesini beklemekle geçiyordu. Uyuyamıyordum. Sabah olmuştu ama onu rahatsız etmek istemediğim bekliyordum.

Nihayet alarm çalarken yattığım yerden hızla doğrulup çıktım odadan. Koşar adımlarla gittiğim odasına dört dakika sonrasında varırken kapısı aralık ve boşaltılmış dairesini görmek sanırım beklediğim son şey bile değildi.

Ezberimdeki numarasını tuşlayıp arasam da aynı şekilde kapanan telefonla kalmıştım koridorda. Aklıma gelen tek şeyle komutanın odasına giderken bir yandan hala numarasını tuşluyordum.

Bir gecede nereye gitmiş olabilirdi? Başka bir odaya taşındığında bulamayacağımı mı sanıyordu onu?

Yanılıyordu.

Komutanın bulunduğu binaya en az onun odasına gider gibi hızla gidip kısa bir tıklamayla açtım kapısını.

Burada da yoktu.

“Komutanım, doktor Nur nerede?”

Kısık gözlerle prosunu ağzından çekti.

“Sana söylemedi mi?” Omzunu silkerek önündeki kağıtları işaret etti. “Tayinini aldı. Daha güvenilir, daha sağlıkla büyütmek için bebeğini.”

Bebeğini?

Dünden beri beynimde dönen her sahne tekrar hücum ederken kalbime, bu defa bir hançer gibi kesti ortada kalan her şeydi.

“Bebeğini mi?”

“Ebet Aytaç, bebeğini.”

Dilim dolandı, ne demek gerektiğini bile bilmezken benden uzağa gittiği ihtimali bir bir yaktı her yanımı.

“Benim de komutanım, benim de bebeğim o.”

Bu defa gülen oydu.

“O da öyle söyledi. Ama ‘benim’ kelimesi, bazen çok geç söyleniyor Aytaç. Kimin neyi sahiplenmeye hakkı var, onu zaman belirliyor. Sen zamanını geçirmişsin. Gitmek istiyordu. Kimse tutamazdı.”

Belgeleri alıp çekmecesine koydu.

“Sende tutamayacaksın.”

🍪☕️🍪

Ayyy ben sizi çok özlemişiiim

Nasıldı bölüm beğendiniz mi?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 🌸

 

 

 

Bölüm : 05.07.2025 15:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...