
Nur’dan…
Taksideydim. Her şey arkamda kalmış ve ben bebeğimle beraber babasından ve hayatındaki bütün sıkıntılardan uzağa gidiyordum. Bitmişti.
Başlamış mıydı emin değildim.
Her şeyden önce onu düşünmem gerekiyordu. O benim ya da Aytaç’ın hatalarının ya da yaşayışının bedelini ödemek zorunda değildi.
Elimi karnıma sarıp buruk bir tebessümle yaslandım arkama.
“Artık anne kız olarak hep mutlu olacağız bebeğim. Ne olursa olsun ben hep burada olacağım.”
Gözlerim doluyordu. Ne kadar gömmeye çalışsam da ondan uzaklaştıkça daha da gün yüzüne çıkan duygular beni köşeye sıkıştırıyordu. Ben aylarca onu beklemiştim, içimde bir dünya büyütüp tek başıma almıştım her kararı. Babasıydı o, güzel bir hediyeyle belki de şakayla bebeğimizin müjdesini vermek istemez miydim ben?
Ya da bebeğimizin her bir kontrolüne onunla beraber gitmek, ismine birlikte karar vermek için neleri göze alabileceğimden acaba hiç haberi olabilecek miydi?
Hiç sanmıyordum.
Uçağım bir saat sonrasınaydı. İstanbula gidecektim ve orada daha güvenli bir hayat kuracaktım. Mesleğime devam edip, bebeğimle geçirecektim tüm zamanlarımı.
“Abla birinin bizi takip etme olasılığı var mı?”
Bakışlarım karnımdan şoföre çıktı.
“Nasıl yani?”
Dikiz aynasından arkasını işaret edip tekrardan önüne döndü.
“Selektör yapıp duruyor, ayrıca askeri araç.”
Hızla arkama baktım. Oydu. Daha buradan belli olan bir dağılmışlıkla sürüyordu arabayı ve arabanın bütün ışıklarını yakıyordu.
“Lütfen hızlanabilir misiniz? Vaktim var, eğer izimizi kaybettiririm diyorsanız ara sokaklardan falan da dolanabilirsiniz yeter ki gidelim.”
Karşı karşıya gelip ona her şeyi bağıracak bir gücüm yoktu. Bebeğimizi öğrenmesi onu sorumluluk sahibi yapardı ve ben ömrüm boyunca unutmak zorunda kaldığım bir adamla yüz yüze gelmek istemiyordum.
Bencilce olabilirdi ama eminim bana yaptığı bencillikle boy ölçüşemezdi.
Yerime gelecek başka bir doktorla da aynı şeyleri yaşayıp onunla da güzel bir yuva kurabilirdi.
Tabi sahip çıkma duygusunu biraz olsun öğrenebilirse.
Kendi kendime düşündüğüm ihtimalin içimde nasıl bir buhran oluşturduğunu umursamadan kapattım gözlerimi. Son noktadaydım, onu şu an atlatmam demem bir daha asla görmeyeceğim demekti.
Peki bunu istiyor muydum? Bilmiyorum. İçimde tur atan nefret, öfke, kırgınlık o kadar büyüktü ki, aşkı da sevgiyi de çok çabuk geride bırakabiliyordu.
“Ablacım şuradan sokağa girip çıkmaz gibi görünen yerden rampayı takip edeceğim. Muhtemelen oradan kaybettiririz izimizi ama yol yirmi dakika uzar.”
Sadece başımı sallamakla yetindim. Gitmek istiyordum, arkama bakmadan ve orada olacakmış korkusu yaşamadan.
Şoför dediği gibi sokağa girip garip bir yokuştan aşağıya indi ve hemen o yokuşun altındaki boş otoparka çekti arabayı. Çok değil hemen hemen beş dakika kadar sonra park ettiğimiz yerden çıkıp tekrardan havalimanına doğru yola çıktık.
İzimizi kaybetmişti. Ama bu içimdeki o is kokan havayı daha da acıtırken sertçe yutkundum. Ne olursa olsun artık yalnız değildim ve unutabilirdim.
Kendim için ama en çok da kızım için unutacaktım.
Karnımda ikimizin parçasını taşıdığım adamı.
🍪☕️🍪
Uçağa binmemde, her zamanki yapılan rötarda ve uçuş süresi boyunca durduramadığım bir ağlama krizi içerisindeydim. Duygularım yeterince beni mahvetmiyormuş gibi biri bin yapan hormonlarım adeta beynimde cirit atıyordu.
Korku başını çekiyordu her duygumun.
Şimdiyse uçaktan inmiş ve kiraladığım yeni evim için yola çıkmıştım. Çok tatlı bir apartmanın üçüncü katında bulunan evim öncesince yine kendi meslektaşım olan Derya’nın eviydi.
Halimi anlattığımda seve seve bana evini bırakmış ve yeni eşyalar alabilmem için eski olan her şeyi attığından bahsetmişti. Bana kalansa yeni bir oturma takımı, yatak odası takımı ve balkon düzmekti.
Boş bulduğum her an internetten hepsini tek tek sipariş ettiğimden onlar da artık bir sorun olmaktan çıkmıştı. Tek yapmam gereken o eve gidip eskiye bir güzel sünger çekmekti.
Kırk dakikalık bir yolu ardından iki valizimle kapımın önünde inmiş öylece etrafa bakınıyordum. En son buraya geldiğimin üzerinden yıllar geçmişti ve sanki bu mahalle gelişmenin tam aksine daha da eskimişti. Evler sökülmüş boyalarıyla dururken sokakta oynayan bir çocuk yoktu.
Daha fazla sokakta oyalanmadan apartmanın içine girdim. En azından korktuğum gibi ağır bir koku yok diye sevinirken bir anda büyük bir gürültü duyuldu üst kattan.
“Geliyorum Tolga, çıktım işte evden. Kapat lan şu telefonu artık!”
Ben valizleri tek tek merdivenlerden sürümeye çalışırken bir anda elimdeki yük bulut gibi hafifledi.
“İşim olsa da bu, bu kadar güzel bir hanımefendiyi yardımsız bırakacağım anlamına gelmiyor. Lütfen, elinizdeki bu ağır valizleri bırakıp kenara geçer misiniz?”
Az önce bağıran ses tonuna çok benzeyen ses ile istemsizce geri çekildim. Valizin tutmadığım kulplarından ikisini birden tutup kaldırdı ve ben demeden merdivenleri çıkmaya başladı.
Bu da kimdi şimdi?
“Ben komşunum. Öcüymüşüm gibi bakma, biraz centilmen biraz da deliyim. Hangi katta oturuyorsun sen?”
Omzumdaki çantayı daha da sıkı tuttum.
“Sana ne benim hangi katta oturduğumdan? Sana ne oluyor, sapık mısın sen?”
Elim bir yandan çantamdaki biber gazını arıyordu. Bir valiz taşıdı diye aklından neler geçirmişti bilmiyordum ama elimdeki gazla bir daha göremeyeceğini çok iyi biliyordum.
“Sapık mı? Ayıp oluyor ama. Valizleri bırakacağım ya, o yüzden soruyorum.”
Ah be annecim, duygular yetmiyor bir de aklımla oynamasan olmuyor mu? Adam beni geri zekalı sanacak şimdi.
“Bu kat. Teşekkür ederim, iyi günler.”
Kapıyı açtığım gibi valizleri içeri çekerek kapıyı suratına kapattım.
“Rica ederim komşum, külüme muhtaç olduğunda görüşürüz ama.”
🍪☕️🍪
Derya sağ olsun sipariş ettiğim her eşyayı bebeğimden dolayı benden önce yerleştirip temizlemiş ve bana da daha ilk günden evde boş boş oturmak kalmıştı.
O kadar alışmıştım ki askeriyede her an olan hengamelere, düzensizliklere… Şimdi bu kadar boş kalmak bana kendimi bir fazlalıkmış gibi hissettiriyordu.
İstemsizce telefona kaydı gözlerim. Numaramı değiştirmiştim ve Derya’nın üzerine aldırmıştım hattı, bulamazdı ama bu benim hala telefona tam da bu yüzden baktığım gerçeğini değiştirmiyordu.
Aniden karnımdan gelen o ufak darbe ile ellerimi sarmaladım bedenime.
“Annem, sen bana mı gösteriyorsun kendini?”
Parmaklarımla yoklamaya devam ettim karnımı ama tık yoktu.
“Sen yoksa benimle mi dertleşiyordun? Babanın adını ge-“ Tekrardan bir darbe.
Kızım ciddi ciddi babasını andığım gibi bana tekmeler atıyordu. Burukça gülümsedim. O da biliyordu belli ki babasındaki şeytan tüyünü.
Arkama yaslanıp çayımdan bir yudum almışken kapı ve telefon aynı anda çalmaya başladı. Yabancı bir numaraydı ve yeni taşındığıma bakarsak kapıdaki da yabancı biriydi.
“Geliyorum!”
Telefonu açıp kulağıma yasladım.
“Efendim?”
Kapıyı açtığımda elindeki boş bir bardakla bana bakan adam sabah benim valizlerimi taşıyan kişiydi ve telefondan ses gelmiyordu.
“Alo?”
Komşu elindeki bardağı bana uzattı.
“Külüme muhtaç kalırsın demiştim ama ben muhtaç kaldım, bir bardak unun var mı komşum?”
Bir elindeki bardağa bir de yüzüne bakarken telefondan nihayet ses geldi. Ve gelen ses bana keşke gelmeseydi diye düşündürmüştü.
“Nerede olduğunuzu biliyorum Nur. O kapındaki dallama kim bilmiyorum ama geldiğimde benim sevgilime ve çocuğumun külüne muhtaç olmak ne demekmiş göstereceğimi, kapıyı suratına kapatarak gösterirsem sevinirim. Sabah görüşürüz güzelim.”
🍪☕️🍪
Ayyy Aytaç haşin oğlan djdkdjdj
Nasıldı bölüm beğendiniz miiiii?
Oy be yorumlarınızı bekliyoruuum 🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 41.78k Okunma |
3.49k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |