Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@yazarzeeyzey

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻

Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 💕
🌸🌸🌸

"Olsun, bizde biricik Toprak Gözlü Çocuğu evinde beklemiş oluruz."

Nil anlamadığım bir samimiyetin eşliğinde başını sallayıp hepsinden önce yanıma geldi. Garip bir şekilde tanıdık geliyorlardı. Özellikle sürekli bana bakıp duran o çocuk.

"Bu güzeller güzeli de-" Nil eliyle beni işaret ettiğinde bu sefer o çocuk atıldı.

"Nida, biliyoruz evet."

Kararlı bakışlarının ardından salıncaktan kalktım. Cebimdeki telefonu olabildiğince dikkat çekmeden çıkarıp ezberimdeki numarayı tuşladım.

Kim olurlarsa olsunlar, Oflaz olmadan onlarla baş başa kalmak istemiyordum.

Telefon ilk çalışta açıldığında herkesin ortasında kulağıma götüremeyeceğimden zaten yanıma gelmiş Nil'e dönerek içeriyi işaret ettim.

"Ben bi lavaboya gidip geliyorum." Gayet rahat bir şekilde başını sallaması beni daha fazla merakta bırakırken bahçenin kapısı tekrardan açıldı. Bu sefer gelenler Faruk amca, Safiye teyze ve Oflaz'dı.

Evin girişine attığım adımı tekrardan balkona yönlendirip rahat bir nefesin eşliğinde Oflaz'ın kulağında tuttuğu telefonu kapattım. Tek elinde ondan fazla poşet vardı ama o bunu asla umursamamış, aradığım için telefonu açıp konuşuyordu.

Bahçenin etrafından balkonu tarayan bakışları beni bulduğunda poşetleri kenara bırakıp bana doğru gelmeye başladı.

Uygar denen kişi bunu asla umursamadan önüne geçti ve kollarını Oflaz'ın sırtına baya sert olacak şekilde vurmaya başladı.

"Sana da merhaba kardeşim, bende seni gördüğüm için çok memnun oldum özlemişim falan."

Bakışları benden ayrılmadan başını salladı ve Uygar'ın aksine sırtına elleri koyup uzatmadan geri çekildi.

"Bende kardeşim bende de, bekle biraz."

Bu sefer kimse engellemediğinden yanıma geldi. Gözleri sanki hasar tespiti yapar gibi bütün vücudumda dolanıp en sonunda gözlerimde son buldu.

"Bir tanem iyi misin sen?"

Gözlerimi kırpıştırıp diğerlerinin daha fazla ilgilisini çekmemek adına kulağına doğru fısıldadım. Tabi ki bu balkonun öbür ucunda duran Nil'i burnumuzun dibine, diğerlerinin de odağını bize kilitlemişti.

İki dakika zaman dursa olmaz mıydı sanki?

"Gelenleri tanımadığım için korktum biraz."

Şu an yüzünde tam olarak mutluluk vardı. Sol yanağındaki gamzesini belirleştiren bu hareketinin beni daha fazla etkilememesi adına gözlerimi kaydırdığımda bu sefer bakışlarıma isabet eden dudakları, gözlerimi hızla kapatmama sebep oldu.

Allah'ım ben neden bu çocuğun dudaklarıyla bu kadar sınanıyordum?

"Senin korktuğunda ilk aradığın kişi ben miyim?"

"Başka kimim var ki?"

Elini omzuma atıp kollarını bedenime sardı. Dudakları her daim olduğu gibi yine saçlarımdaydı.

"Ben bir şey oldu sandım, telaşa kapıldım."

Maşallah deve ile yarışacak boyu yüzünden çenemi göğsüne yaslayıp gözlerimi kıstım. Buradan da bu kadar güzel olamazsın ya!

"Ne yani? Ben seni aradığımda sadece telaşa mı kapılıyorsun yani? Ben seni sadece telaşa kapılman gerektiği zamanlarda mı aramalıyım? Peki ya çok teşekkür ederim yerimi bild-"

Yandakilere bir saniye beklemelerini işaret edip beni kolumdan tuttuğu gibi mutfağa soktu. Bu sefer duvara dayanan kolu ile arasına sıkıştığım bir diğer mekan duvar olurken dudaklarımı birbirine bastırdım.

Bana cevap bile vermemişken bu sefer de öpecek gibi yapamazdı.

Yani inşallah.

"Seni öptüğüm ilk yer o dallamaların önü olsun istemiyorum Nida, ne olur dur. Sen trip attığında bile tansiyonum yükseliyor benim."

Periyot dönemime yaklaşmanın bana verdiği yetkiye dayanarak kollarımı birbirine doladım ve 'yapma ya' der gibi kaşlarımı kaldırdım.

"Ne yani trip bile atamayacak mıyım ben sana?" Parmaklarımın üzerine çıkıp yüzümüzün arasındaki mesafeyi daha da azalttım. "Senin hanımcılığın biraz kısa sürdü sanırım sevgilicim?"

NE? NE?

Hayır Allah'ım tam olarak şu on saniyeye durması gereken andı.

"Anlamadım?"

Adeta şişen bir balonun sönüşü gibi önce yerime sinip duvara olabildiğince yaklaşarak küçülüp buruştum.

"Ben anneme yardım edeyim."

Kaşları daha da havalandı.

"Annene?"

"Oflaz utançtan ölücem." Tıpkı benim gibi fısıldadı.

"Nida." Başını koparmak ister gibi eğdi. "Bende öleceğim ama emin ol bu utançtan olmayacak."

Oldu o zaman gidelim biz.

"Oğlum iyi misiniz lan? Bir anda girdi-ooovv." İçeri giren Uygar arkasını dönüp kulaklarını kapattı. "Siktir bir de ben mi bastım sizi?"

"Benim görevimi çalamazsın şerefsiz!" Evet bu ses Nil'e aitti. Ve evet içeri o an herkes girdi.

Ve hayır ben hala duvar ve Oflaz'ın arasında sıkışıp kaldığım haldeydim.

"Arka odaya geçin birader böyle olacaksa. Biz adamı görmeye geldik bu mutfakta yemek harici her şeyi pişiriyor. Aile var burada pis münafık!"

✨✨✨

"Yanisi yengecim ben Uygar, beni tanımıyor olabilirsin ama ben seni sürekli Oflaz ile oynayıp bize evden cips getirdiğin zamanları bile hatırlıyorum."

"Bizim grubumuzun adı Ufo hatta. Bende Fırat. Küçükken benimle nehir diye dalga geçenlere benimle beraber taş fırlatmıştın."

Mahçup bir ifade ile başımı iki yana salladım.

"Bende çoğu şey eksik, küçükken bir kaza geçirdiğim için. O yüzden siz ne kadar anlatsanız da benim hatırlamam pek mümkün değil."

Hala kilitlenmiş gibi bakan çocuk kahvesinden bir yudum alıp eliyle Oflaz'ı işaret etti.

"Onun dışında sanırım?"

Yanımda oturan Oflaz derin bir nefesin eşliğinde doğrulduğunda Uygar ve Fırat garip bir bakışla o çocuğa döndü.

"Bense Oğuzhan, dudağının kenarındaki izin sahibi."

"Bence yüzünün herhangi bir yerinde başka türlü izlerin sahibi olmamam için sus Oğuz."

Neden tanıdık geldiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Bu evcilik oynarken onu seçmediğim için bardağı bana iten çocuktu. O kadar çok kanamış ve ağzımı açamadığım için günlerce sıvı şeylerle geçindiğim için demek ki yüzü diğerlerinin aksine daha tanıdık geliyordu.

Oflaz'a doğru diktiği bakışlarına daha sinir olurken elimi Oflaz'ın dizinde duran elinin üzerine kapattım.

"Şimdi de seni hatırlamadığım için kıracağın bir bardağın zararını almam inşallah."

Gerilen ortamda herkesin bakışları bana dönmüşken Uygar durumu toparlayamayacağını anladığından kalkıp elini bana uzattı.

"Ben kendi adıma çok memnun oldum yenge, akşam hep beraber takılacağız sahilde. Eğer isterseniz hepinizi bekliyorum. Görüşmek üzere."

Put gibi duran Oğuz'u omzundan tutup kaldıran Uygar Fırat'ı da alıp giderken Oflaz elimin üzerine bu sefer kendi elini kapattı.

"Onlardan önce benimle gelecek vaktin var mı güzelim?"

Kocaman gülümsedim.

"Tabi ki var. Nereye gideceğiz?"

Saatine bakarak ayaklandı ve birbirine kilitlenmiş ellerimiz sayesinde beni de kaldırdı.

"İçi dışı sen olan bir yere gideceğiz. Hatta şöyle düşün, Oflaz bir ev olsaydı, o ev nasıl gözükürdü? Böyle her tarafında senden izleri olan, resimlerinle boyanmış süslenmiş bir ev değil mi? İşte biz tam olarak oraya gidiyoruz."

✨✨✨

"Resmen seni evlilik teklifine hazırlıyor gibi hissediyorum yenge. Ama neyse abartmayalım yoksa o zaman senden önce heyecandan ben ölürüm."

Nil yaklaşık yarım saattir beni oturttuğu yerde boyamaya devam ediyordu. Eli gerçekten çok yetenekliydi evet ama bu benim sıkıldığım gerçeğini değiştirmiyordu.

Bu özel gün için benim kıyafetlerim yetersiz seçilmiş giydiğim çiçekli kısa tulum Nil'in dolabından çıkmıştı.

Tamam kendisine yedi tane valiz getirdiği için şimdi biraz hak vermiş olabilirim.

"Topuklu sandaletlerinle ve saçlarını da yarım topladığımız takdirde hazırsın. Elini yüzüne gözüne sürme pandayı dönersin yoksa."

Günlük hayatta makyaj yapmayı pek tercih etmediğimden şimdi kirpiklerimdeki rimel resmen gözlerimi kapatmak için benimle direniyordu.

Masanın üzerinde duran telefonuma bildirim geldiğinde oturduğum yerden kalktım. Oflaz yazmıştı.

Toprak Gözlü Çocuk: Hazır mısın güzelim?

Siz: Hazırım iniyorum şimdi.

"Ay Allah'tan Çınar'da en az abim kadar romantik de kıskanmama gerek kalmıyor. Ayrıca çok güzel oldun maşallah maşallah."

Elbisemin görünmeyen iç kısmına nazar boncuğu takıp sıkıca sarıldı.

"Bana gerçekten bir abla olduğun için çok teşekkür ederim Nida. İyi ki varsın."

"Sende bana kardeş olduğun için teşekkür ederim canım, ama eğer ağlayıp pandaya dönmemi istemiyorsan gitmem gerekiyor."

Dolan gözlerini gizlediğini sanarak kocaman güldü ve el sallamaya başladı.

Benim asıl krizim tam olarak şimdi başlıyordu. Oflaz aşağıda beni bekliyordu ve biz artık bu eve geri geldiğimizde sevgili olmuş olacaktık.

Ve bu benim heyecandan, mutluluktan ve nice duygulardan karnımın ağrımasına neden oluyordu.

Merdivenleri indim. Faruk amca ve Safiye teyze yan komşuya gittiklerinden Allah'tan onlarla da bir konuşma yapıp utançtan morarmayacaktım.

Kapının önünde siyah arabasına yaslanmış Oflaz direkt kapıya doğru baktığından gözlerimiz birbirini buldu.

Siyah gömlek ve siyah bir pantolon giymişti. Ama onu ilk defa siyah gömlek ile gördüğümden bu kadar da iyi duracağını hiç tahmin etmemiştim.

Biz acaba evde mi kalsaydık?

"Ç-çok güzel olmuşsun."

Elleri her daim olduğu gibi belimi bulurken bayılacağımı belli etmemeye çalışarak hafifçe gülümsedim. Resmen parfüm ile yıkanmıştı.

Boynunu tiner gibi koklasam ayıp olur muydu?

Hiç sanmıyorum.

"Şu an seni saatlerce izleyebilirim biliyor musun? Böyle hiç usanmadan."

"Çok güzel kokuyorsun Oflaz."

İşte onun vs benim iltifatım.

Beklemediği iltifatım ile yakasını tuttu ve kokladı. Sonrasında hiç bozuntuya vermeden boynuma eğildi ve derin bir nefes aldı.

"Senin kokundaysa cennet var Nida."

Ben parfüm kullanmıyordum sadece takıntılı olduğum bir duş jelim vardı. Onun dışında parfüm olarak kullanacağım kadar güzel bir koku bulamamıştım.

"Bence geç kalmadan gidelim."

Hak verdiğini belli eder gibi başını salladı. Yüzündeki afallama on metre öteden belli oluyordu.

"Evet, yoksa dallamaların önünde yapmak istemediğim şeyi bizi camdan izleyen kardeşimin önünde yapacağım. Bence de gidelim."

✨✨✨

Arabayla beş dakika kadar kısa bir sürede gittiğimiz yolun sonrasında inip sahil kısmından yürümeye başladık. Ellerimiz birbirine kilitlenmişti ve ben ne kadar düşmemek için önüme bakıyorsam Oflaz bir o kadar bana dönmüş şekilde yürüyordu.

"Bu ev bizim yani, kimse girip çıkmıyordu küçükken. Bende bizim evimiz haline getirdim."

İki katlı dış duvarları borda olan çok tatlı bir evin önünde durduğumuzda eliyle içeriyi işaret etti.

"Yıllardır seni bekleyen bir başka yere hoş geldin güzelim."

Kapının kilidini titreyen elleriyle zar zor açıp bana döndü.

"Şimdi mi kucağıma almam gerekiyordu evlenince mi?"

Kaşlarım çatıldı.

"Ne?"

Omzunu silkerek sırtımı ve dizimi tutarak beni kucağında içeri soktu. Evin için gerçekten çok sakin duruyordu ama daha girişinde bizim çocukluk fotoğrafımız ve yanında benim çizimlerin asılı bekliyordu.

"Küçükken hiçbir rengi ayırmayacağını ve her rengi birbiri ile aynı oranda sevdiği söylemiştin. Bu evin de her odası farklı bir renkte."

Buna kadar düşünmüştü.

"Evcilik oynadığımızda eğer kızım olursa adını Çiçek, oğlum olursa da Toprak koyacağım diyorsun." Ranzaları, dolaplarıyla tamamen döşenmiş odanın kapısını açıp içerideki isim yazılı tabloları gösterdi. "Burası da Toprak ve Çiçek'in odası. En azından büyüyüp ayrı odalarda kalmaları gerekene kadar."

Gözlerindeki yaşlar görüşümü bulanıklaştırırken bu kadar detayı nasıl aklında tuttuğunu düşünüyordum. Ağzımdan çıkan her kelimeyi hatırlıyor ve bunları, hayallerimi ne olursa olsun gerçekleştiriyordu.

"Mesela ileride tıp okurum demek yerine şef olmak istiyorum demiştin bir kaç kere. Tabi ben fikrinin değişeceğini hesap edemesem de bu-"

"Doktor olmak isterim evet, ama hala hayalim kendi mutfağımda çeşit çeşit şeyler yapmak."

Kocaman gülümseyip üst kattaki bir diğer kapıyı açtı.

"O zaman bunlar boşa gitmeyecek."

Mutfak robotları, mikserler, mikrodalga... Ne ararsan bulabileceğin bir mutfak bizi karşıladığında artık neye şaşırmam gerektiğini kestiremiyordum.

Bir diğer oda misafir odası olarak gözüküyordu. Sonrasında yatak odası ve resim odası vardı. Yatak odasının mobilyaları yokken resim odasında sadece bizim resimlerimiz ve çizimler vardı.

"Bundan sonraki eşyaları beraber seçmemiz için almadım. Doğal olarak o zamanlar aklında bir yatak odası fikri yoktu. Neyse. Şimdi balkona geçmemiz lazım yoksa geç kalacağız."

Gözlerimi elimin tersiyle silerken hızlı adımlarla balkona çıktı.

"Neye geç ka-" o an bir sürü havai fişek renk renk önümüzdeki denize doğru patlarken gülümsemem artık yüzümü aşacak hale gelmişti.

Çok güzeldi.

"Benim hanımelim ne olursa olsun en çok havai fişeği sever. Çünkü Toprak gözlü çocuk onun için hep havai fişek çizerdi."

Arkama geçip çenesini omzuma yasladı ve ellerini karnımda birleştirdi.

"Şimdi Toprak gözlü çocuğun en sevdiği şey sensin. Onu da ona hediye edebilir misin?"

✨✨✨

AY AY OLDU BE BUNLAR DA HEHEHEH

ANASILSINIZ AŞKLARIM NASIL GİDİYOR HAYAT?

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 💗

 

Loading...
0%