@yazarzeeyzey
|
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻 Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 🌸 17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸 Bölüm Şarkısı: Sufle- Lakin (okurken kesinlikle dinleyin aşklarım 🫶🏻) 1 gün önce.... Oflaz'dan... "Yüzüğü aldım, yüzüğü aldım dimi? Nerede? Dur cebimde. Ya düşerse? Bak sahilden geçeceğiz eğer denize düşürürsem peşinden beni de atın. Tamam mı?" Evlenme teklifi edecektim. Yarın akşam. Her şey sonuna kadar hazırdı ve ben sakin kalmanın nasıl bir eylem olduğunu unutmuş haldeydim. "Oğlum anladık lan, tamam. Sen hala aramadın yengemi ne bok yiyeceğini düşün önce. Çünkü benim bildiğim yengem senin ağzına sıçmadan yüzüne bakmayacak, demedi deme." "Lan Polat ne güzel moral veriyorsun kardeşim ya, harikasın valla." Omzunu silkti. "Yapacak pek de bir şey yok, dost acı söyler. Bundan daha kötü günlerin de olacak birader, alış istersen." "Bu ne biçim iş, her taraf aşk kokuyor, kusacağım." Cüneyt oda spreyini eve boca ederken hepimiz sinek gibi ondan kaçıyorduk. "Lan beyni bozuk amip elindeki şey kokuyor!" Yeni dank ettiğinden şişeyi kendine çevirip hızla yere fırlattı. "Siktir harbi mi? Beni keklemişler! Gidip döver misiniz!" "Cüneyt işimiz var senin sikim sonik hallerini çekecek kafam kalmadı anlayabiliyor musun?" Gözlerini devirerek karşımdaki koltukta uyuyan Tuna'nın kucağına oturdu. Ev ana baba günü gibiydi ve her şeyin her yerde oluşu beni daha da panik hale sokuyordu. "Ulan sikeceğim yapacağın işi. Benden uzak dursana artık!" Tuna bu defa az önce yere atılan sprey şişesi gibi Cüneyt'i yere fırlatırken Fırat araya girdi. "Bekarlığa veda nerede olacak? Bence İzmir'deki köye gidelim." "Evlendiler de bekarlığa vedası kaldı bir dur sende." Cüneyt söylene söylene içeriye gittiğinde derin bir nefes alıp nasıl bir konuşmaya yapacağımı yazmaya devam ettim. Çok sade bir şey istemiyordum ama onun içinde olduğu her şey o kadar özeldi ki saatlerdir tek bir kelime yazmamamıştım. Her şey çok sönük kalıyordu. "Cüneyt'i dinler misiniz? Hoparlörde şu an ve anons geçecekmiş koyduğunun salağı." Polat telefonu ortaya doğru uzattığında kalemi bırakıp tekrardan ona döndüm. Hele bir Cüneyt bu evlilik yoluna girsin, burnundan getirmeyen en adiydi! "Sen bana koyamadın ama ben size küstüğüm için mikrodalgaya yumurta koydum ayrıca da çalıştırdım, temizlerken beni anmayın sizin yüzünüzden gün yüzü göremiyorum ibnetorlar." "Koş abi koş, evi sikecek bu çocuk!" ✨✨✨ Son kez kendimi ve evi kontrol ettiğim sırada kapı çaldığından kalbim deli gibi çarpmaya başlamıştı. Hanımelim gelmişti, belki de dakikalar sonra karım olmaya evet diyecek kişi, hayatım gelmişti. Aynaya bakıp kapıyı açtığımda karşımda Nida değil şık giyinimli bir adam vardı. Suratı asla tanıdık değildi. "Merhaba?" Bakışlarını gözlerimden çekmeden elini cebine attı ve iki tane kağıt çıkardı. Garip bir selam verme yöntemiydi. Bu arada hayır kağıt değildi, ikisi de fotoğraftı. "Seni tanıyorum, Oflaz'dı değil mi?" Kaşlarım daha da çatıldı. Ben onun aksine kendisini tanımıyordum ve burada neden beklediğine dair olan her sorum yanıtsız bir şekilde beklemeye devam ediyordu. Hem planımıza göre en fazla yarım saate Nida buraya gelecekken sürprizimin bozulmaması için bir an önce gitmesi gerekiyordu. "Siz kimsiniz?" Başını eğdi ve fotoğrafları bana doğru uzattı. "Ben kızımı arıyorum." Fotoğrafa bakmadan geriye bir adım attım. "Oradan bakınca polise benzer bir halim var sanırım." "Kızımı tanıyan bir halin var Oflaz. Evine mektuplar bırakıp gittiğini bile bile kapısında bekleyen bir halin var. Yanlış mıyım?" Bu sefer fotoğrafı yüzümün hizasına çıkardı ve mavi elbisesiyle parka oynayan Nida'nın henüz altı yaşındaki halini işaret etti. "Rüya'mı arıyorum ben." Fotoğrafı elinden aldığımda inanmak istemez gibi bir daha baktım. Bu oydu, Nida'ydı. Rüya kimdi bilmiyorum ama o fotoğrafta benim Nida'm vardı. Aklımdaki her düşünde birbirini kovalarken tek ihtimalim babası olacak o adamın ölmediği ve saçma bir yalanla Nida'yı istediğiydi. "Bak nerede olduğunu biliyorsan söyle, biliyorum tanıyorsun onu. Siman hiç değişmemiş, hala gözlerimin önünde bütün gün sokakta oynadığınız evcilikler, hele de ağaç evde herkesten kaçmalarınız... Ben onun, kızımın şu an ki halinin tanımıyorum, ne kadar büyüdü, saçları hala aynı renk mi bilmiyorum. Ulaşabildiğim tek iz sensin." Fotoğrafı cebime koyduğum gibi ellerim benden izinsiz yakasına yapışmıştı. Benim annem bile ağaç evimizi bilmezdi. Ne Nida'nın ailesi ne de bizimkiler bulamazdı bizi oradayken. Bu adamsa gelmiş bana bizi anlatıyordu. "Sen kimsin lan! Ne istiyorsun Nida'dan! Yetmedi mi kıza çektirdikleriniz, öldüler dedik kurtulamadık mı hala sizden! Onun ailesi siz değilsiniz, benim. Hep bendim. Şimdi başındaki ite söyle Nida'yı rahat bıraksın. Yoksa bu sefer gerçekten ben öldürürüm onları!" Yakasını bıraktığımda sendelese de bozuntuya vermeden arkasındaki adamları elini kaldırarak durdurdu. "Onlar öldüler zaten, katilini soruyorsan da eğer büyük bir gurur ve sıfır pişmanlıkla söyleyebilirim ki karşında duruyor." Yakasını hırsla düzeltti. "Ben onlar değilim, ben Rüya'nın babasıyım-" "Rüya diye biri yok!" Bu sefer bir diğer dosyayı bana uzattı. "Onlar benim kızımı çaldı! Onlar benim Rüya'ma Nida dedi! Onun adı Rüya, Rüya Şener! Benden aldılar onu, kurtaracağım an yine kaybettirdiler izlerini. Rüya anlatmadı mı sana sürekli taşındıklarını? Hiçbir yerde sabit yaşayamadıklarını ve sırf bu yüzden seni bırakıp İstanbul'a geldiklerini? Çünkü ben hep peşindeydim onların, kızımı almak için, o soysuzlarla yaşamaması için kaç kere o ikisini öldürmeye kalktım. Yıllar sonra bunu başarmışken kızımı hala bulamıyorum! Çünkü ben onun babası olduğum, bu dünyaya geldiği ilk an gördüğü kişi olduğum halde yüzünü bile tanıyamıyorum!" ✨✨✨ Çöktüğüm yerde öylece duvarı izliyordum. Saat kaçtı, ne zamandır buradaydım ve en önemlisi Nida nasıldı bilmiyorum. Yanına gitmeye, mesaj atmaya cesaretim yoktu. Gözlerine bakamazdım. O benim kalbimdi, o benim aklımdı. O benim düşündüğüm her ihtimalimdi. Eğer yüzüne bakarsam her şeyi anlardı. Ama yine de yıllardır aidiyet kavramı oluşmayan ailesi yüzünden çektiklerinin boşu boşuna oluşunu bilmek ve bunu ona söyleyememek gidip bir köşede kafama sıkmak istememe sebep oluyordu. Bütün delilleri, tahlilleri, fotoğraflarımızı ve de dna sonucunu bana bırakıp giden adamın ardından Polat ve Beril sayesinde Nida'nın buraya gelişini iptal etmiştik ve ben o günden beri bu evden çıkamıyordum. O hep sevilmediğini sanmıştı. Annesinin saçlarını sevmek istemediğini, babasının varlığından utandığını düşünerek büyümüştü. Sevilmemişti, gram sevgi görmemiş ve hissetmemişti. Ve bu sadece bir ihmalden doğmuştu. Doğduğu gün hastaneden kaçırılmıştı ve bir daha gerçek annesinin kollarına dönememişti. "Oflaz." Beril içeriye doğru hafifçe eğildiğinde ayaklarımı toplayıp sırtımı duvara yasladım. "Buradayım." Bakışları tam karşımdaki aynadan beni bulduğu gibi adımlarını çevirdi ve içeriye girdi. Ellerinde içi dolu bir sürü poşet vardı. Hepsini kenara bırakıp yanıma oturdu ve benim gibi dizlerini kendine çekerek karşıya bakmaya devam etti. "Senin bir suçun yok biliyorsun değil mi? Bu yük sana kalmadı. O adama söyle Nida'nın çıksın karşısına anlatsın her şeyi." "O zaman üzülmeyecek mi?" Omzunu silkti. "Bunu değiştiremezsin. Son belliyse eğer dolandığın yollar kitabı uzatır ve bu da kaybedişlere sebep olur. Sen öğrenmesini engellersen ve bir gün bunu duyarsa, onu kaybedersin." Gözlerimi sıkıca kapattım. Öyle bir köşeye sıkışmıştım ki, her çıkışım Nida'nın mahvolmasından geçiyordu. "Seni seviyor ve inanıyorken kaçma daha fazla, bak Nil söyledi aklında çok kötü şeyler kuruyor." Göz ucuyla ona döndüm. "Ne kuruyor?" İçeriden gelen sesin beraberinde omzuma iki kere vurup ayaklandı. "Kusura bakma yengecim ama bunu ona kendin soracaksın." Bir çift ayak baktığım yere basarken yüzüm hızla yüzüne çıkmıştı. Gelmişti, buradaydı. Ama bu iki gün önceki hayalimden çok uzak mosmor gözleri ve titreyen elleriyle beraberdi. Beril odadan çıkmış kapıyı kapatmıştı ama Nida hala olduğu yerde aynı şekilde duruyordu. "Bunu senden hiç beklemezdim biliyor musun?" Gözlerinde takılı kalan bakışlarım korkuyla yere inse de Nida buna izin vermeyip eğildi ve çenemi tutarak bakışlarımızı birleştirdi. Çenemdeki eli bile yaprak gibi titriyordu. "Ben seni bu kadar severken, sana ailem demişken, sadece senin yanında kendim olabiliyorken bir başkasına gerek var mıydı gerçekten?" Cümlesindeki yanlış bedenime elektrik misali temas ettiğinde hızla ayaklandım. "Ö-öyle bir şey yok Nida. Yemin ederim tahmin ettiğin gibi değil, bambaşka bir şey var." Gözleri düşerken ilk defa bana inanmıyor gibi bakmaya, inanmayacak gibi gülmeye başlamıştı. Aynı olan sadece dolu gözleriydi. "Biraz olsun dürüst olmanı hak ediyorum Oflaz. Kutudan resmi aldığına ve günlerdir yüzüme bakmadığına göre tanıdığım biri sanırım. Kim?" Ondan daha çok titremeye başlayan ellerimle cebimdeki kutuyu açıp zar zor yüzüğü aldım. Yüzük kutusunun ışığında yansıtma olduğundan o resmi buraya çıkarttırmak için kutudan almıştım. "Ben evlenme teklifi edecektim sana, yemin ederim bu kutu için aldım o fotoğrafı oradan. Arayamadım, yazamadım evet. Çünkü yüzüm yoktu. Seni üzmeye, paramparça olduğun halini görmeye cesaretim yoktu." Kutu ve yüzüm arasında gidip gelirken daha fazla tutamayıp yaşlarını yanaklarından bir bir akıtmaya başlamıştı. Kalbim ağrıyordu. "Ne için paramparça olacağım ben?" Cevap veremedim. Sözler dilimin ucunda takılı kalıyordu. Nasıl anlatacağımı, nasıl yapacağımı ve sonrasında geleceği hali nasıl toparlayacağımı düşünmekten delirmek üzereydim. "Yapma Nida." Gömleğimi yakalarından tuttu. "Bana cevap ver be adam! Ne oldu, zaten ihtimallerde mahvolmuşken daha ne parçalayabilir beni?" O an en çok korktuğun şey olmuş, olanları gözlerimden okur gibi bakarak yakamdaki elleri yavaşça gevşemiş geriye doğru kaçmıştı. "Hayır." Kollarını tuttum. "Nida." "Öldüler onlar Oflaz." Başını iki yana sallayarak ağlamaya devam ediyordu. Her bir kelimesi beraberinde geriye gittiği bir adımı takip ediyor ve git gide uzaklaşmaya başlıyordu. "Nida baban gel-" Ellerini kulaklarına siper etti. "Benim babam yok! Baba sıfatına sahip biri vardı o da öldü!" Adımlarım yanını bulduğunda çöktüğü yerde kollarımı sıkıca bedenine doladım. Titriyordu, ağlıyordu ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Ve bu gerçekleri öğrenmemiş haliydi. "Bak biliyorum çok zor, biliyorum acıyor ve biliyorum geçmiyor ama ben buradayım bir tanem. Her şeyi beraber aşacağız yoluna girecek her şey." "Ölmüş olmalarını neden bana düşündürdüler Oflaz? Ne değişe-" Yüzümüzü aynı hizaya getirirken cebimden dna testinin sonucunu çıkardım. Kaçacak başka yerim yoktu. "Ailen geldi Nida, gerçek ailen geldi. Baban, Mete Şener." Ağlayışı bir anda bıçak gibi kesildi. Düşüncelerini okuyamaz hale geldim. Bakışları puslandı, tuttuğum elleri buz kesti ve yüzü anlamadığının en büyük habercisiydi. "Seni buraya Beril ve Polat getirecekti, onlar gelmeden yarım saat önce bir adam geldi. Kızımı, Rüya'yı arıyorum dedi. İnanmadım Nida, yemin ederim bütün çocukluğumuzu kanıtlarını önüme dökmeden inanmadım." Diğer kağıtları, resimleri ve diğer topladığı her dosyayı önüne bıraktım. "Hani sen bana hep bir şeyden kaçıyor gibi yaşıyoruz, arkadaşım olmuyor çünkü tanımadan kimseyi gidiyoruz demiştin ya, bu yüzdenmiş. Sen o iki canavarın çocuğu değilmişsin güzelim. Ağaç evimize kadar anlattı bana, bütün çocukluğunda bir adım arkandaymış. Fırsat bulduğu an elinden kaçırmış sizi, beni buldu senin yüzünü yıllardır görmediği için tanımadığını ve seni aradığını söyledi. Asla görüşmek zorunda değilsin, asla seni kimse hiçbir şeye zorlayamaz. Senin bir ailen var zaten ama onlarla da tanışmak istersen ben hep buradayım tamam mı?" Dosyaları kenara itip kollarını sıkıca bedenime doladı. Ağlayışı şiddetlenirken bu defa kapı çalmaya başladı. Beril koşar adımlarla içeriye geldiğinde Nida daha çok göğsüme sokuldu. "Oflaz, o adam geldi. Nida'nın babası." ✨✨✨ NASILSINIZ AŞKOLAR, NASIL GİDİYOR HAYAT? BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ? OY VE YORUMLARINIZI, KİTABIN GİDİŞATI HAKKINDAKİ FİKİRLERİNİZİ BURAYA BEKLİYORUUUUM. KOCAMAN ÖPÜCÜKLER SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE 🫶🏻🤍
|
0% |