Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@yazarzeeyzey

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻

Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 🌸

17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸

Bölüm Şarkısı: Yürüyorum Dikenlerin Üstünde- Toygar Işıklı (okurken kesinlikle dinleyin aşklarım, ben yazarken dinledim ve birazcık ağlamış olabilirim 🫶🏻)
✨✨✨

Büyük bir karanlık yolda ayağımın altında kalanları görmeden, arkama istesem de bakamadan ilerliyormuş ve aydınlığa asla çıkamayacakmış gibi hissediyordum. Dünyam, kalbim, hayatımdaki bütün ışıklar tek tek yok oluyormuş ve ben bunları ellerim bağlı izliyormuşum gibiydi.

Zaten bir yalanın içinde günden güne ölerek büyürken, dünyamın yok olması çok da büyük bir yıkım yaratmazdı.

Kimdim ben? Adımdan dahi emin değildim. Karşımda bana dikkatlice bakan bir adam ve yanımda ellerimi sıkı sıkıya tutan adam vardı sadece. Biri her şeyimdi diğeri ise yabancıların en yakını.

"Değişmişsin."

Salondaki sessizliği bozan oydu. Elleriyle oynuyordu ve başı yere doğru eğilmiş şekilde duruyordu. Geldiğinden beri böyleydi, yüzüme bakmıyordu.

"Büyüdüm."

Cevap vermedi, başını yukarı aşağı ritmik bir şekilde sallasa da bu yeterli gelmemiş olacak ki cebinden bir kağıt daha çıkardı. Sehpaya bıraktığı gibi koltuğa oturduğunda benim de bakışlarım Oflaz'a döndü. Gözünü kırpmadan onu izliyordu.

"Neden geldiğini öğrenebilir miyim?" Oflaz'ın yüzüne çıkan bakışlarının beraberinde açığa çıkan yüzü kaşının hemen üzerindeki derin izi gözler önüne sermişti. Geçmiş bir yara olsa da çokça dikişle bu hale geldiği fazlasıyla belliydi.

"Ben en güzel gününüzü mahvetmişim, Rüy-Nida'ya evlenme teklifi edecekmişsin sanırım. Özür dilemek istedim sadece. Geçmişten, hele de bu kadar geç kalarak gelmişken bugününüzü bölmek istemezdim."

Kaçmak istiyordum, kimsenin olmadığı bir yerde sadece Oflaz ile beraber gitmek ve bir daha da kimsenin bana geçmişten bahsetmemesini istiyordum. Çünkü bunlar benim çok zor kapattığım sayfalardı. Tekrar açıldığında kanayan yaralar ile karşılaşacaklardı.

"Neden bunca yıl sonra geldin?"

Bu seferse ileri atılan bendim. Daha fazla karşımda geçmişi aydınlatmadan durmasına yetecek sabrım yoktu.

"Seni bulduğum ilk anda geldim." Gözleri hala yerdeydi. Bu kadar mı beklemediği biriydim de yüzüme dahi bakmıyordu?

Oflaz ile birbirini tutan ellerimi kaldırıp ona doğru işaret ettim. "Benim zaten bir ailem var, yine de bir yalandan uyandırılmış oldum teşekkür ederim ama bu sana karşı bir şey hissedeceğim anlamına gelmiyor. Baba kavramı yok bende pek, ne kadar acı olsa da anne de ne demek bilmiyorum. O yüzden sen ve karın benim için uzak bir tanıdıktan ibaret olacaksınız. Hayal kurup buraya gelme olur mu? Yeterince hayal kırıklığı içinde yüzüyorum, sizin de üzüntülerinizin nedeni olmak istemiyorum." Eğdiği başının beraberinde sessizce beni dinlerken daha fazla dayanamayıp ayaklandım. "Ya da beni direkt öldü bilin siz."

İlk defa yerden hızla kalkan suratı, bana ilk defa gerçekten bakmaya başladı. Kıstığı gözleriyle başını sadece iki yana sallıyordu.

"Yirmilerimdeyim ben. Birine baba demek için tıpkı dediğin gibi fazla geç kaldım."

Dediklerim onda ne gibi izler bırakıyordu bilmiyorum ama suçlu suçsuz bakmadan içimi dökecek tek kişi oyken duygu durumunu hesap edemiyordum.

Babam olduğunu, ölen kişilerle bir bağım olmadığını ve onun canından olduğumu söylüyordu. Ama bir o kadar da kenarda duruyordu.

Tamam kalkıp sarılmaya çalışsa da tepkim sert olurdu eminim.

Sadece öz olduğumu söylerken dahi istenmediğimi hissettirmesi çok yaralıyordu. Her parça oturuyordu yapbozda artık. Onlar benim kimsem değildi ve bu yüzden beni asla sevmemişlerdi.

Peki karşımdaki babamsa sevmek için ne bekliyordu?

"Sadece burada olduğumu unutma. Senden beni bağrına basmanı bekleyemem, sev diyemem. Ama eğer bir defa olsun sarılmama müsaade ede-"

Oturduğum yerden kalktım, bu lafını kesmiş gözlerim yerine yere bakmaya devam etmişti.

Karşısında ağlamak istemiyordum.

"Sadece bir şey soracağım."

Başını salladı.

"Dinliyorum kızım."

Kızım.

Büyük bir yıkım gibiydi. Bildiğim, ellerimle ördüğüm her duvar bir lafıyla yeri boyluyordu.

"Beni ararken, hani küçükken bulmuşsun ya, neden çekip almadın beni oradan? Her adımımda arkamdaydın ya benim, her gün okula ağlayarak gittiğimde hiç canın acımadı mı? Demedin mi hiç kendine ne bekliyorum diye? Neler yapıyor diye merak etmedin mi hiç? Hadi onlar öz değildi bundan dolayı beni zerre sevmediler, eziyetten ibaretti hayatım. Sen özsün ya hani, gerçekten babasın ya hani." Eliyle yüzünü sıvazladı.

Acı çekiyordu, buna görmemek imkansızdı ama bu benim çektiğim acının yanında hiçbir şeydi.

"Yüzüme bile bakmayacaksan niye geldin! Daha ne kadar acıtmak için sınıyor musunuz beni siz!"

Yine bakışları yüzümü buldu, ayaklandı ve karşıma geçti.

"Utanıyorum Rüya."

"Benim adım Rüya değil."

Dolu masmavi gözleriyle başını iki yana salladı.

"Eğer o gün alamasalardı elimizden seni, adın Rüya olacaktı. Abinle, Murat'la hep gülerek geçecekti bebekliğin, çocukluğun her anın. Gördüm kızım, ağladığında, her gün okuldaki sırana en sevdiğin şekeri koyan bendim. Paten almaları için yalvardığında, ve onlar sana asla almadığında sen uyurken baş ucuna pateni bırakan bendim. Yağmurlu havalarda, kar yağarken seni hep okula götüren o Harun amcan bendim. Denedim Nida, seni almayı hep denedim. İlaç alamıyorsun sen, neden biliyor musun? Çünkü sen küçükken sırf kaçma diye seni türünü bilmediğim bir uyuşturucuya bağımlı hale getirdiler. Yine de durmadım aldım ellerinden seni, hangi doktor, hangi uzmana gidersem gideyim formülünü bulamadılar. Kendileri üretmişler ilacı, tedavisi yok. Ameliyat oldun on yedi yaşında, sırf tedavi olabilmek için, karşılığında yine kaçtılar. Ben çok denedim. Bırakmadım seni yine bırakmam. Şimdi karşındayım çünkü onlar artık toprağın altında. Çünkü onları öldürebildim, seni kazanabilmek için. Yüzüne bakamıyorum evet, çünkü benim gibi katil bir adam senin gibi bir evladı hak etmiyor."

İçim artık yanıyordu. Buna acımak denmezdi. İçimdeki bir alev vardı ve bu her hücremi cayır cayır yakıyordu. Dayanılmazdı, ellerim titriyordu.

Sonrasını düşünmedim, ilk defa hissettiğimi yaptım, ellerimi açtım ve kollarımı bedenine doladım. Onun da acısını hissederken böylesine duramazdım.

Kan çekerdi. Dedikleri bir bir gözümün önündeydi. Herkesten gizli kullandığım patenim. Her gün masamdaki özenle kurdelesi bağlanmış, yanında tokası olan şekerim. Hep çilekli olan ve hep aynı yerde beni bekleyen şekerim. Yanında duran pembe zarfta hep bir miktar para. İçindeki not.

"başka şekerler alabilmen için."

Harun amca, yüzünde hep maskesi olan şapkalı amca. Benim için pamuk şekeri amcası. Çocukluğumun en güzel karakteri.

Bilmeden sevdiğim öz babam.

"Özür dilerim kızım, ne olursa olsun alamadığım için seni yanıma. Baba olamadığım için, annene sarılamadığın için. Seni koruyamadığım için. En yakının değil, yabancıların ne yakını olarak kaldığım için."

✨✨✨

Bekliyorduk. Babam anneme haber vermişti.

Anne.

Nefret etmeden söylediğim, içimden geçirdiğim ilk anımdı.

Oflaz yanımdaydı, elimi sıkıca tutuyordu ve hep beraber gerçek ailemi bekliyorduk. Birazdan içeri girecekti annem, var olduğundan on dakika önce haberim olduğu abim.

İçimde bir sürü soru vardı. Anneme benziyor muydum? Abimle benzerliklerimiz var mıydı? Beni nasıl karşılayacaklardı?

Sarılmama müsaade edecekler miydi?

Kapının zili çaldığında artık kalbim içeride değil dışarıda atmaya başlarken Oflaz'ın elimdeki elini sıktım.

"Sakin ol, her şey çok güzel geçecek."

İçimden tekrar ettim.

Her şey çok güzel geçecek.

Beril kapıyı açtığında içeriye simsiyah saçlı bir kadın ve uzun boylu biri girdi. Yüzü yere eğilmişti.

"Hoş geldiniz."

Ayaklandık. Oflaz elimi daha da sıkı tuttu.

"Oğlum."

Sesle başını kaldırdığında yüzü ortaya çıkan abim bir anda kafamdaki şimşekleri çaktırmıştı.

"Mirza?"

✨✨✨

Kısa bir bölümle geldim aşklarım. küsmediniz bana dimi?

Sizi çok özledim beeeen.

Nasıldı bölüm, beğendiğiniz mi?

Oy ve yorumlarınız bana hep moral hep motivasyon. Lütfen bol bol yazın 🤍

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşça kalııın 🤍🫶🏻💕

 

Loading...
0%