@yazarzeeyzey
|
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻 Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 🌸 17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸 🍀🍀🍀
Oflaz elindeki yüzükle karşımda öylece dururken ben bedenime bir anda yüklenen ateş ile baş etmeye çalışıyordum. Gerçi o da tıpkı benim gibi heyecandan öleceğini titreyen elleri ve alnında biriken boncuk boncuk terlerinden sonuna kadar belli ediyordu. "Tamam hayvan olduğumu ve bunun bu şekilde yapılmaması gerektiğini biliyorum ama daha fazla ertelenmesine dayanamıyorum." Dudaklarıma yerleşen kocaman tebessümün eşliğinde oturduğumuz yerden kalkıp beni de elimden tutup ayağa kaldırdı. Sağ dizinin üzerine çöküp yüzüğü tekrardan bana doğru uzattı. "Sen benim hayatımın her alanısın Nida. Çocukluğumsun sen benim, büyürken en çok gördüğüm yüzsün, bir başkası ile oynadığında oturup beni ağlatan tek kişisin. Sonra gençliğimsin. Tek tek her mektupta okumuş olma ihtimalinle beni hayata yeniden bağlayansın. Sonraysa, şimdimsin. Önüm, arkam, her alanım. Ben sensiz sadece eksik değil, ben sensiz direkt olamam. Kollarım gider, çünkü onlar seni sarmalamazsa gereksiz gelir bana. Gözlerim zifiri karanlığa bulanır, senden başka bir gözü görmek eziyettir artık. En önemlisi kalbim parça parça olur. İçindeki her şey alınmış olur ve o da çalışmaz. Bende kollarıma amacı, gözlerime cenneti, kalbimeyse huzuru sonuna kadar mühürlemek istiyorum. Kokun her daim çevremde, bakışlarım başımı çevirdiğim takdirde seni görecek kadar yakınımda ol istiyorum. Karım ol istiyorum, biz olalım istiyorum. Küçükken oynadığımız evcilikler gerçek olsun istiyorum." Nefesim boğazımda takılı kalmış bekliyordu. Gözlerimde biriken yaşlar bu defa mutluluktan olduğunu belli eder gibi acıtmazken, kalbim karşımda heyecandan kıpkırmızı kesilmiş adamı kendine ezberletiyordu. Bu diyordu. Bu bizim çocukluktan beri bildiğimiz tek isim, o bizim sevgimiz, aşkımız, iyi olan her şeyin baş kahramanı. "İki gündür burası bomboştu benim için. Kimin gelip gelmediği önemli değildi, sen yoktun. Ev gibi hissettirmedi, çünkü benim evim değildi burası. Dört duvarın yok belki, bacan, penceren. Ama evimsin işte. Mutlu olmak için tek ihtiyacım, bu hayatımın tek gerçeğisin." Etrafımızdaki her şey flulaşmış, sanki şu koca dünyada bir biz kalmışız gibi, gözlerimin içine bakan gözleri olmasa ben artık hiçbir şey göremeyecekmişim, onsuz yok olacakmışım gibiydi. Ben koca bir ağaçmışım da, tek dalım oymuş gibi. "Seninle uyanmak, seninle uyumak, her faaliyetimi seninle yapmak, artık hanımcılığımı resmileştirmek istiyorum hanımelim." Daha fazla durmadım, kollarımı boynuna sıkıca doladım. Aramızda kalan elleri sırtıma bulurken ben içimdeki tuttuğum, tutamadığım her yaşımı omzuna bıraktım. Onunla geçirdiğim anlarımı, onsuz mahvolduğum hatıralarımı ve hayaliyle yaşadığım gerçeğini. "Benimle evlenir misin?" Başımı yukarı aşağıya salladım. "Evet, tabi ki evlenirim. Tabi ki gerçekleştiririz hayallerimizi. Uyanırız beraber, olurum evin. Tıpkı ilk gördüğüm andan beri bana olduğun gibi." Titreyen elleriyle elimi tutup yüzüğü taktı. Ortasında kocaman bir taş, kenarlarında minik minik taşları olan bir modeldi. O kadar güzeldi ki, ben arasaydım, uğraşsaydım ancak bu kadar güzelini bulabilirdim. Tıpkı o her dizide, filmde olduğu gibi kollarını belime sardı ama döndürmedi. Yüzü boynumun hizasındayken bu defa yaşlarını bir diğerine emanet eden kişi oydu. Ağlıyordu. Benim evim benim boynumda ağlıyordu. "Sevmek değil bu, alışkanlık hiç değil. Aitlik belki de Nida. Ben sana ait hissediyorum, bu böyle kelimelerle ifade edilebilecek gibi değil. Tek söyleyebildiğim şey sen benim aldığım nefesimden tut, yaşadığım bu hayatın tek bir saniyesine kadar sahipsin. Ben sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum ve bilmek de asla istemiyorum." Hafifçe eğilip ellerimi yüzünün iki yanına yasladım. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Bu görüntü dudaklarıma bir tebessüm yerleştirse de hemen sonrasında dudaklarına minik bir öpücük de bıraktırmıştı. Çünkü o benim bütün iyi kilerimin baş kahramanıydı. O benim kelimelerden uzak her şeyimdi. Bir gün sarıl deseler dünyana, ellerimi açıp yanına koşacağım kişi şüphesiz oydu. ✨✨✨ Elimi sıkıca tutarak gideceğimiz kafeye doğru benimle beraber adımlamaya başladı. İçimde bir sürü duygu vardı. Hepsi birbirine geçmişi, birlik olurlarsa korkuyu kaçırırlar diye düşünüyorlardı. Ama bilmedikleri şey, en çok hissettiğim şey, korkuydu. Kabullenilmemek belki de, sevilmemek. Tekrardan biri tarafından daha kandırılmak mesela. Abim gibi, babam gibi onun da bir şekilde hayatımın bir sokağından el sallayacak olması, deli gibi korkutuyordu beni. Onlara ihtiyacım yoktu, elimi tutan adam bana hepsinden daha çok güven, sevgi veriyordu ama yıllar sonra beni bulmuşlarken, ağlayan çocukluğumun kurtuluşunun olacak olması beni onlara doğru itiyordu. O zamanlar sevilmemek, şefkat görmemek acıydı çünkü. Bir çocuğun kaldıramayacağı bir yüktü, omuzlarımda hep kamburdu. Dayaktan beterdi, hiç kabullenilmeden, şans verilmeden nefret edilmek ve bunu değiştirmek için çabalarken daha da derinleri görmek... Ruhunu bir taşın altında ezip, bedenen yaşayan bir viraneyi büyütmekten bir adım ilerisi değildi. "Ben yanındayım bir tanem, rahatsız olduğunu düşündüğün an kalkarız. Kimseyi dinlemek zorunda değilsin." Belli belirsiz başımı salladım. Oradalardı. Tabi ki de tek gelmemişti, bir yanında babam, bir yanında abim bekliyordu. Ve o kadın, annem yine ağlıyordu. Geniş kapıdan içeriye girip içimdeki korkunun adımlarıma yansımasını engelleyemeden yanlarına doğru ilerlemeye devam ettim. Hepsinden önce annemin bakışları bana dönmüş ve hızla ayaklanarak oraya gelmemi beklemeden yanıma geldi ve kollarını sıkıca bedenime doladı. "Kızım." Boğazım yanıyordu. Konuşacak gücüm de, cesaretim de yoktu. Anne benim için hep kelimelerde kalmışken, gerçek olanına nasıl hitap edecektim ki? O altı yaşındaki Nida, kendine bu kelimeyi yasaklarken, ben ona ihanet edip nasıl bu yolu gidecektim? "Ot-oturalım mı?" Hızla başını salladı. Oflaz'ın tutmadığı diğer elimi sıkıca tutup masaya doğru ilerlerken Oflaz elimi daha da sıkı kavrayıp hemen yanımda yürümeye devam etti. "Hoş geldin kızım." Babamla beraber abim de kalktığında ikisi de sarılmak için bana dönmüştü. "Hoş buldum." Annemin elimde tuttuğu elimi geri çekmeye çalışsam da izin vermeyip hemen yanıma oturdu. Diğer yanıma da Oflaz oturduğunda ayakta kalan abimle babam bozuntuya vermeden karşıma oturdular. "İyi misin kızım? Nasıl geçiyor günün?" Yanımdan ayrıldıkları, evlenme teklifi aldığım günün üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti. Tekrardan karşılarına çıkacak gücü bulmak kolay olmadığından bu süre bile çok kısa bir zaman gibi gelmişti. Zordu. Karşılarına geçip de ağlamadan durmak çok zordu. "İyiyim." "Evleniyorsun sanırım, yüzük falan gelmiş." Abim gözleriyle parmağımı işaret ederken umursamazsa başımı salladım. "Evet, evleniyorum. Bir problem mi var?" Bakışları Oflaz'a döndü. Kafasında nasıl bir profil çizmişti bilmiyorum ama o sadece benim biyolojik anlamda abimken Oflaz'a karşı bir laf etmesine asla izin vermezdim. "Ne problemi olacak, Oflaz'ı tanırız. İyidir, sakindir." Çatılan kaşlarımla beraber Oflaz ileri atıldı. "Keşke bende seni tanısaydım birader." Sinirin hüküm sürdüğü bir gülüşle başını sağa yatırdı. "Bundan sonra tanırsın." "Hangi sıfatla tanıyacak? Komşumun oğlu olan seni, eşimle tanıştırmak istemiyorum şahsen. Ayrıca o alaycı bakışlarını kendine sakla, düşündüğünün aksine babamda, annemde, abimde Oflaz. Eğer sen benim abimi tanımak istersen, onunla, yine o isterse konuşursun." Uzun bir süre gözlerimde takılı kalan gözleri sözlerimin ardından dolsa da buna aldırmamaya çalışarak göz temasını kestim. Benimde çok gözlerim dolmuştu. O da görmüştü bunu, ne yapmıştı karşılığında? "Eyvallah abicim." Ellerini masanın üzerine yaslayıp ayaklandı. "Sen beni abin olarak bilmesen de, görmesen de seni teselli ederken benim de çocuk olduğum gerçeğini atlayamazsın. Elimden gelen buydu, eyvallah yanlıştı, eksikti ama en azından tek başına ağlama diye yaptım. Onlar olmadan da mutlu olabil diye yaptım. Konuşamadığım için beni böyle cezalandıracaksan, yap abicim. Bakma suratıma, kır geç hakkındır ağzımı açarsam şerefsizim. Ama ben hep yine bir adım arkandayım, kusura bakma ben ölene kadar bunu istesen de değiştiremezsin." Arkasına bakmadan kafeden çıkarken bakışlarım onu istemsizce takip etmişti. Motoruna binip kaskını bile takmadan hareket ederek son hız kafenin önünden ayrılmaya çalışmıştı. Ama kaderin bir diğer sokağına sapan ben, gözlerimle onun çıkamadığı park alanından çarparak altında kaldığı aracın o vahşetini izlemiştim. O an her şey durmuştu. Annemin çığlığı, babamın bağırışları ve etraftaki herkesin koşuşturmaları devam etmiş benimse kulağımda onun son sözü kalmıştı. "Ama ben hep yine bir adım arkandayım, kusura bakma ben ölene kadar bunu istesen de değiştiremezsin." ✨✨✨ TAMAM ŞİMDİ DERİN NEFESLER ALIP ARKAMIZA YASLANIYORUZ. FİNALİMİZ BELLİ OLDU AŞKLARIM, 40 YA DA 45. BÖLÜMDE BU HİKAYEYE VEDA EDECEĞİZ, AMAAAAA ÇOK DAHA GÜZEL VE HEYECANLI BİR KURGUYLA GELMİŞ OLACAĞIM. ONDA DA YANIMDA OLURSUNUZ DEĞİL Mİ? BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ? OY VE YORUMLARINIZI, KİTABINN GİDİŞATI HAKKINDAKİ FİKİRLERİNİZİ BURAYA BEKLİYORUM. KOCAMAN ÖPÜCÜKLEEER :
|
0% |