@yazarzeeyzey
|
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻 Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 🌸 17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸 🍀🍀🍀 "Bugün de ağlamaya geldim." Acıyan bacağımın üzerine basamazken topallayarak yanına yaklaştım. Yüzünde o her zamanki ifadesiz hali vardı. Henüz onlarının ortasına yeni gelmiş bir çocuk için hep fazla ciddiydi. Yüzüme bakmadan kolunu bana doğru açtı. Şu üç yıldır aralıksız yaptığım gibi yine o boşluğa yerleşip yaşlarımı o mis gibi kokan montuna bırakmaya başladım. "Sormayacak mısın ne olduğunu?" Göğsünde öylece duran başım iç çekişi ile havalandığında cebinden peçeteyi çıkartıp ellerime tutuşturdu. "Sormaya korkuyorum fındık, doğru düzgün yürüyemeyecek haldeyken, içinin kırıklarını saymaya korkuyorum." Ben hep tek büyümüştüm. Annem de babam da bir düşman gibi görürlerken beni, yanımda kimse olmadığından hep hayali bir arkadaşım olsun diye dua etmiştim. Belki de o zaman yalnız kalmaz ve konuştuklarımı sadece aynanın karşısında yine kendime dinletmezdim. "Babam, eve çok sinirli geldi ve içtiği sigarayı söndürdüğü o mermer küllüğü bacağıma fırlattı. Dışımı acıttı abi bu sefer içim sağlam kaldı." Sırtımı yastığa yaslayıp acıdan titreyen bileğime bakınmaya başladı. Eli havadaydı, dokunmaya kıyamıyor gibiydi. "Ben taksi çağıracağım ve hastaneye gideceğiz, böyle duramazsın Nida." Pantolonumu sadece bir parmak sıyırdığında gözlerini yumup geriye çekildi. "Gidiyoruz." Yine o kokusunu çok sevdiğim montundan telefonunu çıkarıp bir kaç tuşa bastı. Sonrasında yanıma gelip bileğine astığı siyah tokayla saçlarımı topladı ve yanındaki pet şişedeki suyla yüzümü yıkadı. Beş dakika kadar sonra telefonundan gelen sesin beraberinde beni kaldırıp sanki kendi çok büyükmüş gibi kucağına aldı. Ondan küçüktüm, ama bu küçüklük henüz beş yaş kadar ufak bir rakamdı. Parktan çıktığımızda kapıda bizi taksi gibi sarı değil, aksine simsiyah bir araba karşıladı. Ön taraf oturmuş bir adam yanımıza gelerek beni onun kucağından almış ve o kocaman siyah arabaya taşımıştı. Yere doğru eğilen bileğim artık acıdan beni kıvrandırmaya çalışsa da Mirza'ya belli etmemek için sürekli ellerimi sıkıyordum. "Bak hastane çok yakın hemen gideceğiz, ağrın çoksa elimi sık tamam mı?" Hafifçe gülerek başımı salladım. Sıkmayacaktım, o beni düşünen tek kişiydi, ona zarar vermek gitmesi için bir neden sağlamaktı. Ve ben Oflaz'dan sonra giden birine daha alışabilecek durumda değildim. Bacağımı karşıdaki koltuğa uzattığında elleriyle sürekli yüzümü yelliyordu. "Çok uykum geldi Mirza." Bu defa başını sallayan oydu. "Uyu abicim, ben seni gelince uyandırırım." Elini tuttum. Uyuyunca giderdi herkes, bilmediğimizi, duymadığımızı sandıkları anda kaybolurlardı hayatımızda. O da gitmesin diye daha sıkı tuttum elini. "Oktay abi hızlan, çok canı acıyor." Sesleri uzaktan uzaktan gelmeye başlamışken uykuya iyice daldığımı hissediyordum. Sonrasında yine Mirza'nın sesi duyuldu ama duyduğum cümle, bileğimdeki acıya galip geldiğinden beni uykumdan uyandırıp hayatımın belki de sonuna kadar değişmesine müsaade etmedi. "Ben kardeşimi aldım baba, ya gelir bizi hastaneden alırsın, ya da ben onunla beraber kaçarım. Seçim senin, kardeşimi bu defa da kurtaramazsan beni de bu defa bulamayacak şekilde kaybedersin." ✨✨✨ Kan ter içinde yerimde sıçrarken gözlerim hemen bedenime kaydı. Zihnimdeki boşluğun bir kısmı kendini aydınlatırken ben öylece kalakalmıştım. Bedenimde bir ateş vardı ve hiç şüphesiz bunun koru kalbimdeydi. Artık arabada değildim, o minik kız değildim. Kurtarılamamıştım. "Nida." Oflaz irkilmemle bana dönerken ben olduğumuz yeri çözmeye çalışıyordum. Ev değildi, kokusu garipti ve bir uğultu vardı. "Neresi burası?" Rüyamın bulutu aklımdan çekilirken zaman kavramım oturmuş ve yaşanan her şey bir bir oturmuştu. Mirza kaza yapmıştı. "Mirza nerede?" Yüzünü sessizce yere eğdiğinde boğazıma yerleşen o sert yumru, hemen arkasından koşarak gelen pişmanlık ve suçluluğu bu odaya sokmuştu. Görüşüm bulanıklaşıyordu ve ben o arabada sıkı sıkı tuttuğum eli bıraktığımdan yine kendime kızıyordum. "Hayır." Ne zaman yapıldığını bilmediğim serumu elime alıp yataktan kalktım. "Nida dikkat etmen lazı-" "Abime gitmem lazım Oflaz." Peşimden geldiğini bilerek odadan çıktım. Tam karşımdaki sandalyede ikisi baş başa vermiş uyuyordu. Oğulları ölürken onlar burada nasıl uyuyabiliyorlardı? "Mir-Murat Şener nerede?" Hemşire yoğun bakım ünitesini gösterirken adımlarım benden habersiz oraya ulaşmış camın arkasında yatan bedenine bakınıyordu. Kendimden belki de hep bu yüzden nefret etmiştim. Kimseye kin tutamazdım, en büyük kavga göz yaşı dökülene kadar acıtırdı canımı. Babam kızardı, annem bilerek canımı acıtsın diye saçımı çeke çeke toplardı ama ben, yine beni düşünüp saçımı topluyor diye ona kim güdemezdim. Mesela şu an Mirza'ya çok kızgındım ama şu an bu yanına gidip ona sıkıca sarılma dürtüme engel olamıyordu. "Sana kızarken bir yandan da kendime kızıyordum biliyor musun? Sana Oflaz'ı anlatırken ne kadar acı çektiğimi bildiğin halde gitmiştim ve en acı tarafı sende Oflaz kadar acıtmışken dinleyecek kimsem kalmamıştı benim. Abiliğe alıştırmıştın, kardeşim var diye kazımıştım aklıma. Ama sonra sende gittin ve ben yine o evde yapayalnız kaldım." Kalbime asılmış çok ağır bir yük vardı ve bu yük şu an olduğu yere kanatmakla meşguldü. Taş, ona olan sevgimdi, o küçük Nida'nın ona hayranlığıydı, hiçbir şeyden korkmayan hallerinden hep güç alışıydı. Nida'yı en çok kanatan kişi olup aynı zamanda kahramanı olan kişiydi. "Daha yeni buldun sen beni, nereye kaçıyorsun şimdi? Hani abimdin benim, hani hep yanımda olacaktın? Murat'da mı Mirza gibi sözlerini tutamıyor?" Gözlerim acıyordu, benden habersiz yaşlarım bir bir yanaklarımdan süzdürüyordu ve sanki içimin acısını söndürmek için çabalıyor gibiydi. Önümdeki cama yansıyan varlığı ile derin bir nefes alıp arkama döndüm ve sıkıca kollarımı bedenine doladım. Benim hikayemde ikisinden biri hep yok mu olacaktı? "Şştt tamam, iyileşecek bir tanem. Tekrar gelip hesap sormaya bile çalışacak ama iyi olacak. Üzme kendini." Dudaklarım acıyla kıvrıldı. Masada o kadar çok kırmıştım ki onu, kızgın olma ihtimali beni mahvediyordu. "Neden ben hep birini kaybetmek zorundayım Oflaz? Sen gittiğinde o gelmişti, şimdi sen geldin o yine gitti. Ben ne zaman tam olacağım? Ne zaman yanımda tutabileceğim sevdiklerimi, acıtmadan?" Çenesini başıma yaslayıp iç çekti. Hissettiklerimi nasıl dışa vurabileceğimi bilmiyordum artık. Ağlamak yetmiyordu, yanlarına gidip ikisine de deli gibi bağırmak istiyordum. Sonra hasta yatağında yatmasına rağmen karşısına geçip içimdeki her şeyi kusmak istiyordum. Ama hemen sonrasında sıkıca sarılıp, bir daha da bırakmamak istiyordum. "O yine gelecek ve ben asla gitmeyeceğim." Bir süre daha Oflaz'ın kollarında onu izleyip kenardaki koltuklara geçtim. Doktorlar durumunun kritik olduğunu söylemekten bir adım ilerisine gitmezken ben olduğum yere sığamıyordum. İlk iki saat kimse gelmedi, sonrasında bir kaç doktor müdahale için içeriye girdi ve onların sesine uyanan ailem yanımda durmaya devam ettiler. Altıncı saatin sonunda tekrardan içeriye giren doktorlar bu sefer ilkinin aksine odadan daha sakin ve daha normal çıktılar. Ama bu herhangi bir açıklama yapmalarına neden olmamıştı ve önümüzden yavaş adımlarla ilerlemişlerdi. Zihnim bulanmıştı. Kızgınlık pişmanlığa düşman olmuş, kavgalarından öfke sağ çıkmıştı. O ise acıya yenilmiş beni yine kendisine mahkum etmişti. Ne zaman süre geçti bilmiyorum, tekrar bir koşuşturma olduğunda kapanmaya başlayan gözlerim açılmış etrafa ne olduğunu anlamak için bakınıyordu. "Nida hanginiz?" Hızla oturduğum yerden kalktım. Hemşire bunu bir cevap olarak saymış olacak ki ağzındaki maskeyi indirip devam etti. "Murat bey kendine geliyor ama tek söylediği şey adınız, içeriye girmek ister misiniz?" Başımı salladığım gibi beni yan taraftaki odaya almışlardı ve üzerimdeki kıyafetlerimin üzerine mavi bir elbise giymiştim. İki dakika kadar sonra yanına geri girdiğimde yarı açık gözleri bu anı bekliyormuş gibi bana dönmüş, yüzündeki o somut donukluk yerini büyük bir tebessüme bırakmıştı. Ağzındaki maskeyi yavaşça çenesine indirdi. "Gi-gitmemiş-sin." Dolu gözlerime bir daha lanet edip önümde bağladığım ellerimle yanına yaklaştım. Gözlerinin çevresine kan oturmuştu ve dudağı, yanağı mosmordu. "Ben Mirza'ya onu bırakmayacağıma dair çok söz vermiştim, onu tuttum." Gözlerine yine o hüzün bulutu oturdu. "O tut-tutmadı tabi sözü-nü." Yanında duran sandalyeye oturdum. Yüzüne baktığım her an içim biraz daha korlaşıyordu. Önümde çarptığı andan itibaren sönmeyen o ateş, odunlarla daha da harlanıyordu. "Olsun, o da çocuktu dimi, küçüktü daha. Her ne kadar yüzü hep duvar gibi olup yaşına göre fazla mutsuz olsa da o da henüz onlarının ortalarındaydı. Ama cesurdu, ayağımı zedelediğimde beni hastaneye götürürken babasını arayıp, beni almazlarsa kaçacağını söyleyecek kadar cesurdu." Bu sefer yanağına yaşı süzülen oyken içimdeki dürtüyü engelleyemedim. Tıpkı söz verdiğim gibi, tıpkı yine tutacağım gibi göz yaşlarını avuçlarıma sakladım. Belki biraz olsun o kokar diye. "Ama şu an, o-onu affet-mezsin diye çok korkuyor." Sandalyemi biraz daha yatağına yaklaştırdım. Hayatımızdaki belki de şimdi sonlanacak kalan anları acı içinde biraz daha yaşamaya devam ettim. Aklımdakiler bir savaşın içindeyken, kalbim o savaşın olduğu gemiye derin derin çukurlar açıyordu. İzin vermiyordu, kaybettiğinde kaybolduğunu, bir daha kaybetmeme müsaade etmiyordu. Hepsi bir anda girmişti hayatıma. Önce babam, sonra o ve annem. Yaşadığım yılların, benim belki de defalarca kaybolduğum sokaklarında benimle bir şekilde karşılaşmışlardı. Babam bir taksiciyken o komşum olarak durmuştu karşımda. Şimdiyse hepsi oldukları kişilerle karşımdaydı ama benim onları kabul etmediğimde, biri yine bir şekilde kaybolmaya başlamıştı. Çok sevdiğim bir kitabın içinde yazanlar sanki kulaklarımda kendime gelmem için çınlarken gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım. "Kader çok güzel yazılmıştı, ama zaman zaman bizim müdahalelerimizle rayından çıkabilir ve saptığımız her sokağında bize başka bir çıkışı haykırırken biz yine kendi bildiğimizi okuyabilirdik. İşte o zaman hep önümüze u dönüşleri sunulurdu, hatayı kayıpsız atlatmak için bize, bizden çok şans verirdi." Onları affetmemiştim, yine karşıma çıkmışlardı. Ben yine sabit fikrimde kalırken bu defa u dönüşüm onun kazası olmuş ve affetmemiş olmamın hatasını, onu kaybetmeden anlamam için bir şans daha verilmişti. Eline uzandım. Bu defa canım onun canı yanıyor diye acırken sıkı sıkı tuttum elini. Yanaklarımdan süzülen yaşlarımı umursamadım, olduğum yere bakmadım, gözlerime o küçük Nida bir perde daha indirmişti. Bu sefer o acı çekiyor ve ben onu dinliyordum. Bu defa kardeşi olarak ben onun yerine ağlayacaktım. "Affetmek mi bilmiyorum ama acı çektiğinde elimi sıkmana müsaade edip, o acın için ağlayacak kadar yanındayım..." Dilimin ucuna geleni tutmadım. " Ve bu defa ben ölene kadar duracağım abi." ✨✨✨ AĞLARIM BAK YAPMAYIN AĞLARIM NASILSINIZ AŞKLARIM, NASIL GEÇİYOR HAYAT? BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ? KOCAMAN ÖPTÜM, SEVİLİYORSUNUZ
|
0% |