@yazarzeeyzey
|
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻 Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 🌸 17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸 🍀🍀🍀 Hepimiz ayaklanmıştık. Fırat, Tuna, Uygar ve Cüneyt Oflaz'dan önce Oğuz'un önüne dizildiklerinden ben yanıma dönmüş sakinleşmesi için içten içe dua ediyordum. Çünkü dışarıdan bakan biri bile gözlerindeki öfkeyi, nefreti bir kitap gibi okuyabilirdi. "Ne işin var oğlum senin burada?" Cüneyt masanın kenarında duran, misafirleri karşılarken ikram ettiğim kolonyanın kapağını açtı ve bir anda Oğuz'un üzerine boca etti. Ve evet, cebinden çıkardığı çakmağı ile ortalığı karıştan yine herkesten önce oydu. Şaşırmadık dimi? "Dinime imanıma yakarım seni, zaten bu ara çok adanalı izlemişim avlarım seni burada. Hem ayrıca kardeşim mi? Sen Oflaz'ın üvey olan deccal kardeşi bile olamazsın sonradan görme kenafir!" Onlardan ilgimi çekip tekrardan Oflaz'a döndüm. Yumruk yaptığı elleri sıkmaktan titriyordu ve sanmaktan çok eminim ki bu günümüzü mahvetmemek için kendini bu denli kasıyordu. Yoksa ağzında bardak patlatan adam ne diye kenarda doğuracak gibi mora dönecekti ki? "Sevgilim lütfen sakin ol, hem belki sadece tebrik etmeye geldi?" "Bugüne güzel bir iz bırakmaya gelmiştim ben gençler, malum bıraktığım izler bitmiyor benim." Gözlerini kapattığı sırada ellerim ellerinin üzerine kilitlenmişti. Hayır bu asla bir tebrik konuşması değildi... Bu sakat tam anlamıyla kaşınıyordu ve belasını bulacağı yer bu an olmamalıydı. "Senin izini sikerim. Bak, tekrar ediyorum Oğuz dinlene dinlene sikerim. İz nasıl çıkartılır öğretirim ve unutmak için sayısız kere siker hayat seni. Anlatabiliyor muyum..." Polat içini yoklar gibi Oğuz'un kafasına vurdu. "İlla fragmanlı bir alt yazı istiyor musun?" "Sakin ol şampiyon, izlerim ve ben mutluyuz. Tensel temas için fazla-" "Çenenin bağını sikeyim senin ben be artık." Ne ara arkasından dolandığını anlamadığım abim çenesine attığı sert yumruk ile Oğuz'u resmen iki seksen yere sermişti. Bakışları yerde yatan maganda ile salon arasında gidip gelirken kocaman bir gülümseme ile ellerini iki yana kaldırdı. "Oh be, sessizlik." "Murat abi hazır kolonyalı duruyorken yakayım mı çakmağı?" SABIR! "Oğlum ayılır bu sefer çenesi durmaz. Söz bir gün yine bayıltırım bu puştu istediğin gibi yakarsın." Sanki iki dakika önce kavga edilecek bir ortam yokmuş gibi Cüneyt kocaman bir kahkaha attı ve Oflaz'ın yanına gelerek kafasına sarıldı. "Bana böyle bir enişte verdiğin için sağ ol kardeşim. Dua et onun daha çok sevmemeyeyim, valla pabucunu dama atmam direkt yakarım." Cüneyt'e adanalı dizisini ve dolaylı yoldan her sıkıştığında yakma fiiline sarılmasını kim öğrettiyse eminim içimden aldığı beddualar ile bir yerden yuvarlanıyordur. Teşekkürler. ✨✨✨ Saçma sapan bir olayla devam eden sözümüz nihayet kahve faslına geçtiğinde bütün misafirlerin nasıl içtiğini öğrenip kızlarla beraber mutfağa akın etmiştik. "Yalvarırım Tuna'nın kahvesini ben götüreyim, içine fare zehri koymam lazım. Güzelim elbiseme kısa diyor, sapık gibi bacaklarımı dikizliyor. Geri kafalı odun, görmediği şey sanki! Onun yüzünden kıyafetlerimi kilitlemeye başladım. Çünkü dağdan beş dakika önce inmiş sevgilim bir keresinde dolabıma girip şortumu ve elbisemi kesmişti! Ah o günden sonra iki ay suratına bakmamıştım ayının!" "Polat sıkıyorsa bana öyle bir şey yapsın. Yemin ederim hayatını bitiririm onun." O sırada giydiğim kıyafetlerle pek de ilgilenmeyen ama evlenelim diye deliren sevgilimin ortama giriş şekli... "Tuz koyacaksın dimi?" Başımı iki yana salladım. "Ben Oflaz'a kıyamam, bal koyacağım." Hepsi yüzüme çekinmeden gerizekalı olduğumu ima eder gibi baktığında tuzu alıp suyuna döktüm ve karıştırdım. "Azıcık kafa karıştıracağım o kadar, öldürecek gibi bakmayın bana." "Ben kendi kahvemi yaptığımda içine isot koyucam, o zaman şortlarımın çektiği acıyı anlar belki.." Kahve makinelerinden gelen seslerle hepsini ayarladığımız fincanlara doldurup tepsiye taşıdık. Öncelikle annemler ve Oflaz'ın anne ve babasına, daha sonra abime ve bizimkilere servis yapmıştım. Tek kahvesini vermediğim kişi Tuna'ydı. Ona da ellerimden zehir içirmek içimden gelmediği için kabul edip Sibel'e müsaade etmiştim. İçine sırf bu an için sipariş ettiğini söylediği wasabiyi koymuş üzerine bir de tuz eklemişti. Neyse, yavrucağız yarına çıkardı umarım. "Kıydın mı bana?" Cevap vermek yerine gülümseyerek bütün salon gibi hareketlerini izlemeye başladım. Kahvesinden aldığı küçük yudum bal tadı ile gayet sakin geçse de suyuna uzanıp bu defa aldığı büyük yudumda işler istediği gibi gitmemişti. "Ananı! Bu ne lan?" Hayır bu ses tabi ki Oflaz'dan değil Tuna'dan geliyordu. "Abi kusura bakma ama damat sensin ben niye ölüm zehri içiyorum? Sibel, öldürecek misin hatun sen beni?" Tuna, yapma onu işte be... "Hatun mu?" Evet, Sibel tam olarak o an bir ilizyondaymışçasına kahveyi aldı ve yerine kocaman bir bardak su uzattı. "Bana uzatacağın su yine tuzlu olmaz dimi yavrum?" Hayır, bu defa kalbinden vurulan bendim. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım herkesin bir hitap zaafı vardı ve bu benim için kesinlikle yavrumdu. Bilerek üzerime oynuyordu şerefsiz! "Sen damatsın, elimden çekeceklerinden bir kaçını önceden tecrübe edip o suyu sonuna kadar içeceksin. Yoksa val-" Kaşları alayla kalktı. "Yoksa?" Bu defa onu sinirlendirip oturduğu yerde kudurtan ben olmalıydım. Sırası sonuna kadar savdığıma artık emindim. "O suyu tekte içecek birini bulurum!" Aynen paşam, o alayla kalkan kaşlar önümde böyle dize gelecekti işte. Bir şey söylemeden suyunu sonuna kadar bitirmiş ve cebinden küçük bir kutu çıkarmıştı. Kutuyu uzanıp açtığımda içinden çıkan pembe çiçek şeklinde olan yüzükle yüzümde oluşan gülümseme yemin ederim istemli değildi! "Sen birini bırak bulmayı, düşünemezsin bile. Beni senin düşüncelerinden kıskanan bir adama çevirme bence yavrum. Biliyorsun konu sen olunca bende pek bir sınır yok." ✨✨✨ "O zaman artık sebebi ziyaretimize gelelim. Malum benim oğlum biraz sabırsız, tanışma, söz, nişan gibi bütün unsurları tek bir güne sığdırmada pek bir ısrarcıydı ve öyle de oldu da. Bize de bu iki aşığa güzel bir yol çizmek düşüyor. Ben sadece Oflaz'ın değil, aynı zamanda Nida'nın babasıyım. Bu yüzden bir gelin almıyorum ben, kızımla oğluma bir yuva kuruyorum. Adettendir diye yine de soracağım. Kızımız Nida'yı oğlumuz Oflaz'a istiyoruz." Babam yüzündeki mahsun gülümseme ile bana bakıyordu. Ama o gülümsemede en çok hissettiğim bir diğer şey acıydı. Eksikliğin acısı, var olamamanın, istese bile var olamamanın verdiği o acıydı. Ve eminim ki bunu burada fark eden tek kişi ben değildim. "Ben kızımın hayatında hep var olamadım. Çok kötü zamanlardan geçtik ama bunlar karalanmış bir sayfadan ibaret artık bizim için. Yeni yeni varlığımıza alışmışken kızımı size emanet etmek elbet ki çok zor ama o Oflaz'ı bu kadar seviyorken bana sadece hayırlısı olsun demek düşer." "Verdi kızı!" Cüneyt bir anda konfeti patlattığında ortamda duyulan bir diğer ses ensesine yediği şaplağın yankısıydı. Biz bu çocukla tam olarak nasıl bir yaşam sürecektik acaba? "Hayırlısı olsun." Hepimiz ayaklandık. Kafamızdan aşağıya süzülen konfeti parçalarını pek de umursamadan sıkı sıkı birbirimize sarılıp artık şu salonda duran herkesi birbiri ile aile haline getirdiğimizi gururla gülümseyerek söyledik. Artık biz aileydik. Artık biz birdik. Sonsu- "Sanırım Tuna bayıldı. Bölmek istemem ama bir hastaneye gidebilir miyiz?" ✨✨✨ Olaysız söz mü olur? Never ever a dostlar. NASILSINIZ AŞKLARIM, NASIL GİDİYOR HAYAT? BEĞENDİNİZ Mİ BÖLÜMÜ? OY VE YORUMLARINIZI, KİTABIN GİDİŞATI HAKKINDAKİ FİKİRLERİNİZİ BURAYA BEKLİYORUUUM. KOCAMAN ÖPÜCÜKLER, BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE, HOŞÇA KALIIIN :) |
0% |