Yeni Üyelik
35.
Bölüm

35. Bölüm

@yazarzeeyzey

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın canikomlar🫶🏻

Ayrıca yeni kitabım "Önce Aşk Sonra Aşk " a hepinizi bekliyorum 🌸

17.Piyon"Demir" kitabıma da beklerim aşklarım 🌸

🍀🍀🍀

"Bana bak Beril, git hırsını kendi sevgilinden çıkar. Sabahtan beri girdiğimiz onuncu kahve falı yeri burası. Yemin ederim artık cinlerle dost olduk sohbet muhabbete geçiyoruz. Ağzımız bir tarafımıza kaçacak!"

Bakın bu tam olarak haklı bir isyan. Öyle böyle değil.

"Ben bu öküzle bir ömür geçiremem tamam mı? Köpeğim dedim göz yumdum da bu da olmaz artık!"

Bezmişlik artık her bir mimiğimden akarken Sibel ve Beril'in arasına girdim.

"Kuzum, acaba tam olarak ne yaptı bu çocuk sana?"

"Kuzum mu? Allah kahretsin nişanlandı ve hemen seviye atladı bu. Ulan Polat, götünde çıban çıksın senin!"

Bunun Polat'la alakası neydi diye sorarsanız, heh orasını bende bilmiyorum...

Kadıköy de bilmem kaçıncı mekanda yine sıra bekleme modundaydık. Niye mi? Çünkü Beril Polat'ın evlenme teklifi edeceğini öğrenmiş ve onun için doğru kişi olup olmadığını bir de ruhani varlıklardan duymak istiyordu.

Doğal olarak yakın arkadaş kategorisindeki bizler de onunla beraber sürükleniyorduk.

"Sıra sizde hanımlar."

Neyse, en azından bende gelmişken Oflaz'ımın kahve bardağıma sığıp sığmadığına bakardım. Malum bu ara düğün telaşından dolayı pek bir görüşemiyorduk ve ben iki hafta sonra olacak kınam ve hemen yarın dahası yapacağımız düğünümüz için biraz fazla heyecanlıydım.

Sizi kandırıyor kızlar, Oflaz ona dokunacak diye ödü kopuyor sadece...

He canım aynen!

"Bakıyorum da kısmetleriniz pek bir açık sizin."

Hayalet kılığında çarşaflara bürünen ablanın bakışları hepimizin yüzünde gezinirken ilk cümlesine tav olmuş Beril, hızla koluma geçirdi.

"Bak gördün mü bildi!"

Allah'ım sen sabır ver.

"Kızım salak mısın sen, hepimizin parmağında yüzük var. Senin desen tişörtünde resminiz var Polat ile. Ne diyecekti başka, hadi canım sende!"

Abla bizi asla takmıyordu ve önünde duran kartları karıştırıyordu. Çok basit ama saçma bir şekilde gerici bir ortam oluşturmuşlardı. Etraf simsiyah kumaşlarla örtülmüş eski eşyalarla doluydu ve dışarıdan bakınca bir ardiyeden fazlası değildi.

"Birinizin sevgilisi, nişanlısı bilemem ama aldatmaya çok meyilli. Adında da f, l ve z harfleri var."

"Oflaz!"

Beril'i kenara ittiğim gibi kadının önündeki koltuğa geçtim. Demiştim benim öküzüm o bardağa boynuzlarını sığdırır diye.

Boynuzlarını?

"Benim sevgilim öyle şey yapmaz, git başka bir şey salla bence hanım abla."

Kadın bir bana bir de yanındaki boşluğa bakıp gülmeye başladı. Bizimkilerse o kadar sessiz ve sakindi ki, sanki kadın her gün gördükleri Melahat teyzeymiş gibi davranıyorlardı.

"İspatlayalım mı sizi şu hanımlara?" Sanki o boşlukta biri varmış gibi başını salladı ve elini tam ortamızdaki sehpaya doğru uzattı. "Sallayın şu sehpanın üzerindeki beşiği."

Ve o an sesimi içime kaçıracak o olay ciddili bir şekilde gerçekleşmiş ve beşik sağa sola sallanmaya başlamıştı.

EUZUBİLLAHİMİNEŞŞEYDANİRRACİM!

"Yapar o şerefsiz, sen kesin hissetmişsindir canım ablacım. Devam et ne yapmış bizim hayırsız? Tam da evlilik üzerine. Bak senin dediğin gibi."

Elini, susmam için olduğunu umarak kaldırıp önündeki kartlardan birini daha çekti ve bana doğru diğer elini uzattı.

Ben. o. eli. tutmak?

"Yapacak gibi değil, seni seviyor belli ama hayatınıza geçmişten birileri gelecek. Eski sevgili, belki de bir dost. Ona dikkat edin." Bir anda Beril'e döndü. "Sende alacağın evlenme teklifini kabul et, adam gibi adam. Biraz hayvan evet ama bu sana kedi olmayacağı anlamına gelmiyor."

Geçmişten biri mi? E benim geçmişteki kimseyi hatırlayabilme gibi bir şansım yok ki.

"O zaman ücreti verelim ve gidelim biz."

Çantamdan cüzdanımı çıkaracağım sırada kadın tekrardan bana uzandı. Elimi kavradı ve avcuma küçük bir kese bıraktı.

"Bunu al ve sevgilinin tenine değmeyecek bir şekilde ceketine, gömleğine bir yerine koy. Senin yanında olduğunda değil ama dikkat et, bunu sadece dışarıda bulunduğu zamanlarda üzerinde taşımalı. Eğer yanındayken alıp tekrardan kesesine koymazsan seni de uzak durması gereken bir kadın gibi görmeye başlar. Ayrıca sakın unutma, bu taşın nedenini asla bilmeyecek."

Komutunu albayından almış acemi bir asker edasıyla keseyi alıp hemen çantama attım. Kadın önümdeki beşiği iki sözüyle sallamışken benden sakin olmamı ve düzgün düşünmemi beklemezsiniz herhalde.

Koşar adımlarla içeriden çıkıp sahile doğru yürümeye başladık. Her birimizin üzerinden kamyon geçmiş gibiydi.

"Nida telefonun çalıyor."

Omzumun dürtülmesiyle kendime geldiğimde başımı sallayıp yeni fark ettiğim telefonumu çantamdan çıkardım. Oflaz arıyordu. Açacağım sırada çağrı kapandığında aslında ilk değil beşinci araması olduğunu görmek beni daha da paniğe sokmuştu.

Ben tam olarak ne zamandır telefonuma bakmıyordum ki?

Tuş kilidini açıp bu defa ona fırsat vermeden ben aradım.

"Sevgilim neredesin sen?"

Sesindeki telaş o kadar belliydi ki.... Kıyamam be.

"Kızlarla takılıyorduk hayatım, duymamışım sanırım kusura bakma. Sen neredesin?"

"Ben de ev bakmak için emlakçıyla görüşüyordum, kız ortaokuldan arkadaşım çıktı. Beraber tanıttığı evlere bakıp yemek yiyelim diyecektim de sana o yü-"

Kız?

Yemek?

Ortaokul ve tanıdık?

Hay abla ben senin şom ağzına!

"Aşkım hemen o kızın yanından ayrılıyorsun ve evime geliyorsun. Yemeğe de ev bakmaya da beraber gideriz ama senin önce benim yanıma yalnız uğraman lazım."

Sesi bir mühlet gelmedi.

"Bir problem yok değil mi güzelim?"

Sanki görebilecekmiş gibi başımı iki yana sallayıp elimdeki kesede duran taşa ufak bir bakış attım.

Bu taş senin cebine girmeden bana gün yüzü yok.

"Yok yok. Ben eve gidiyorum şimdi, sende hemen gel tamam mı? Sana çok acil bir şey vermem lazım."

Gülüşü telefonda yankılandığında gözlerimi kapatıp derin derin nefesler almaya başladım. Gülebilirdi, sonuçta o kızın yanındayım dememişti.

Sakin ol Nida, delirmek için en kötü dönem kızım.

"Gülme ve eve gel."

Telefonu kapattım ve kızların peşinden arabaya doğru yürümeye başladım. Sibel şoför koltuğuna geçtiğinde benden yanına oturdum. Zaman kaybetmeden arabayı çalıştırdı ve hissetmiş gibi son sürat arabayı sürmeye başladı.

"Kız, Tuna nasıl? Ne dedi doktor?"

Yüzünü bana çevirmeden arabayı sürmeye devam etti.

"Midesini yıkadılar az kalsın delinecekmiş o minnoş midesi. Koruyucu hap verdi doktor bana o kadar."

"Sana niye verdi doktor?"

Omzunu silkti.

"Doktoru tehdit ettim kendimi o asitte boğarım suçu sizin üzerinize atarım diye o da safım inandı bana verdi. Bende ne yaptım, günde üç kere alınacak ilacı Tuna bey telefonumu bekletmeden açarsa verecek şekilde evinin en kuytu köşe yerlerine sakladım."

Ne?

Ben tam olarak nasıl arkadaşlara sahibim Allah aşkına?

"E ya bir şey olursa çocuğa?"

"Cümledeki çocuk tam olarak kim? Tuna bir su aygırı olduğuna göre o değildir. Ayrıca hayvan gibi vücudu yapmış biri o, hiçbir şeycik olmaz. Sen sıkı tutun da şu Oflaz olacak zırtopu haşlamaya uçalım."

Ne diyelim, bundan sonra Allah Tuna kardeşimize acısın, çünkü Sibel acıyacağa hiç benzemiyor.

Trafik sayesinde on yedi dakikaya süren yolculuğumun sonrasında kızlar beni eve bırakıp onlarda evlerine dağılmıştı. Bense salonun önünde volta atarak sevgili nişanlımı bekliyordum.

Kese elimdeydi ve onu nasıl o fark etmeden kıyafetine koyabilirdim onu düşünüyordum. Cepli gömlek giyen biri değildi ve pantolonun cebine koysam ilk yıkamada makineye düşebilirdi. Ceket desem, çıkarıp da o kızla konuşabilirdi.

Benim daha garanti bir şey bulmam gerekiyordu.

"Sevgilim."

Kollar bedenime dolandığında burnuma dolmasını beklediğim o koku değil yerine gelen çiçekli şeker esintisi içimde adeta uykusuna yeni dalmış hayvanı kaynar su ile uyandırmıştı.

Baya baya kadın parfümü kokuyordu.

"Sen neredesin?" Kollarını ayırıp karşısına geçtim. Hayır koku resmen buram buram yayılıyordu. Yakasını tutup da kendime doğru çektiğimde elleri tekrardan belimi bulmuştu.

Sabır ya rabbi!

"Elleşme!"

Yakasından daha da net aldığım koku ile o taşı değil tenine değmeyecek şekilde bir yere koymayı direkt bir tarafına monte etmeyi düşünüyordum.

BEN BUNU MU HAK ETMİŞTİM GERÇEKTEN?

"Soyun Oflaz."

Yutturacaktım o taşı, en garantisi oydu.

Kaşları cilveyle aralandığında yemin ederim avuçlarım kaşınmaya başlamıştı.

"Güzelim bunun yeri burası mı cidd-" yakasından tutup iki kenara çektiğim gömleği ile cümlesi yarım kalırken gülmeye başladı beni kendine adeta yapıştırdı.

"Yahu sana elleşme diyorum dimi? İki dakika rahat d-"

Bu defa cümlemi bölen oyken benim gibi gömleğimi çekmek yerine dudaklarıma gömülmüştü. Yok ama ben anlamıştım, bugün benim kabul günümdü ve ortada acaba kim Nida'yı delirtir diye bir iddia falan dönüyordu.

"Ulan kadın parfümü kokarak yanıma gelip bir de benimle sevişmeye mi çalışıyorsun sen? Boşuyorum seni, evlenme-"

"Ne sevişmesi ulan!"

"ARTIK CÜMLEMİ YARIDA KESMEYİ KESİN TAMAM MI!"

Karşımda mora dönmüş abim hemen yanında üzerindeki gömleğinin kopuk düğmeleri ile duran Oflaz ve ben tam olarak bir sanatsal portre gibi duruyorduk. Ben bir de az önce abime bağırmıştım değil mi?

"Abi Oflaz beni aldatıyor."

"NE?"

"Yok öyle bir şey!"

Yakasını tutup abime doğru çektim.

"Kadın parfümü kokuyor!"

"Ortaokuldan arkadaşımız dediğim kız sarıldı o dur."

Beni ciddi ciddi laf dalaşında yeneceğini mi düşünüyordu bu adam?

"Bende her ortaokul arkadaşınım diyen adama sarılayım o zaman?"

Bu defa ikisi de ciddiyete bürünüp kaşlarının ortası birleşecek gibi bakmaya başladılar. Hay sıçayım ama konu nereden nereye geldi şimdi.

"Birincisi o kız bana sarıldı ve ben ellerimi kenarda bıraktım ve sarılışına asla karşılık vermeyip düzgün davranması için düğünümüze davet ettim. İkincisi seni ben bir başkasına bakarak dahi aldatmam bu dünyada bir tek sen varsın benim için. Ve üçüncüsü, bu yaşta katil olmamı istemiyorsan hemcinslerimden uzak dur."

Yüzümü buruşturdum.

"Niye? Sen yer altı aleminin babası, İzmir Han'ın başı Topiş misin? Ne bu hava cıva? Ben idmanlıyım oğlum sökmez bana böyle şeyler. O kıza da parfümüne de ayrı ayrı başlayacağım ama zamanı var. Önce al şu keseyi içindeki taşı cebine koy ve asla çıkarma. Çıkarırsan yemin ederim her gece kızlarla eğlenmeye giderim ve başımızda Beril olur."

"Oflaz, artı bende sülalene atlarım kardeşim haberin olsun."

Oflaz hızla keseye uzanıp ne olduğuna bakmadan cebine attığında kapıdan içeriye adeta yuvarlanarak Cüneyt girdi.

Elinde ne vardı onun öyle?

"Size örnek düğün davetiyesi getirdim. Yazısını ben yazdım bayılacaksınız. Üç gündür üzerinde çalışıyorum, sizi daha da meraklandırmadan okuyorum. Ses deneme, bir, iki. ' Geçti bu dünyanın acısı, Kleopatranın vardı bir bacısı, eğer tadına varamazsam, siksin beni romanın hacısı!"

***

Böyle komik ve ara bir bölüm yazmak istedim canikolar. Diğer bölüm artık düğüne gideriz gibi. Sonlara geldik artık.

Beğendiniz mi bölümü?

Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki fikirlerinizi buraya bekliyorum 🩵

Loading...
0%