@yazarzeeyzey
|
Yepyeni kurgum olan Önce Aşk Sonra Aşk'ın birinci bölümüne hoş geldiniiiiz.💕 Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Onlar benim tek motivasyon kaynağım. Bölüm Şarkısı: Shawn Mendes- Treat You Better Keyifli Okumalar dileriiiim :) ⚽️⚽️⚽️ "Figen ben çıkıyorum, Murat hocaya haber verirsin." Ona doğru uzattığım dosyaları samimi tebessümün eşliliğinde alarak masanın üzerine bıraktı. Yorucu kelimesinin yetersiz kaldığı ameliyatların ardından sanırım on aydır çıkacağım ilk tatilime giriş yapıyordum. Topuklu ayakkabılarımın zeminde bıraktığı tok sesin eşliğinde hastaneden çıkıp arabama bindim. Çantamı yan koltuğa telefonumu da tutacağına asarak arabayı çalıştırdım. Kafam rahattı ve bu tarifsiz bir mükemmeliyetti. Bakışlarım son kez hastane duvarlarında dolanırken acil bölümünden ard arda giren üç tane ambulans az önce başlattığım tatilimi olabildiğince hızlı bir şekilde sona erdirmişti. Saat dokuzdu ve nöbet saatine kadar hastanede bu kadar acil vakayı karşılayacak doktor yoktu. Olabildiğince hızlı adımlarla arabadan inip ambulansların toplandığı yere doğru geçtim. Sedyeler bir bir yere indirilirken Sibel geldiğimi görmüş olacak ki önlüğümü ve steteskobumu yanıma getirdi. "Yirmi iki yaşında iki kadın hasta, birinin iç kanama şüphesi var diğeri ise başına darbe almış. Erkek hastalardan hepsi yirmilerinin sonunda. İkisi uyanık fakat biri darbe almasa da şok etkisi ile bayılmış." Dediklerini aklıma not ederek sedyeler ile beraber içen giren hastaların peşinden ilerledim. Cebimdeki göz fenerini öncelikle kadın hastalara tutup hızla darbe aldığı göğüs kısmını dinledim. Bilinçleri açıktı. "Çabuk batın tomografisini hazırlayın, iki hastaya da. Acil!" Çevremde dolaşıp duran hemşireler iki hasta ile tomografiye gittiğinden bende erkek hastaların başına geçtim. Uyanık olan bir hasta diğerini adeta tokatlayarak uyandırmaya çalışıyordu. Tekrardan bir hamle yapmaya yeltendiği elini bileğinden tutup kaldırdım. "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Burası hastane! Hasta ile doktor, hemşire ilgilenir ayrıca hiçbir tıbbi müdahale tokat ve benzeri bir şekilde değildir. Kendinize gelin!" Kolunu çekip geri çekildi. Yatan hastanın kaşındaki kan harici bir hasarı görünmüyordu. "Kaza anı nasıl oldu? Şiddetli bir çarpışma geçirdiniz mi diğer iki hasta gibi?" Az önce ağzının payını alan hasta değil de diğeri karşıma geçip başını iki yana hızla salladı. "Hayır. Eda ile Aleyna şarampole çarptı, bir sadece ani frenin etkisiyle sarsıldık. Meriç ise fren ile elindeki telefonu kaşına çarptı. O yüzden bayıldı." Feneri tekrardan cebime yerleştirdim. Korktuğum kadar kötü bir şey yoktu. Bir tane doktorun kolayca halledebileceği bir şeydi fakat hala hastanede olan tek doktorumuz acile inmeye teşrif etmemişti. "Ömer!" Koşar adımlarla yanımıza adımlayan adam adını bağırarak söylediği kişiyi hızla kollarının arasına aldı. "İyi misiniz? Kızlar nerede?" Varlığım sanırım hiç de gözüne batmamıştı. "Doktor tomografiye dedi, oraya götürdüler." Konuşmalarını duymamazlıkdan gelip yatağın kenarında duran dosyaya hastanın durumunu kısaca not aldım. "Beni ikisini görmeye gidiyorum Ömer, bekleyin beni burada." Başımı kaldırmadan notlarımı yazmaya devam ettim. "Şu an göremezsiniz." Telaşlı olduğunu fark etmemek için tam bir salak olmak gerekiyordu fakat bu her istediğinin olmayacağı gerçeğini değiştirmiyordu. "Neden?" Sabır diler gibi derin bir nefes alırken Ömer diye bahsedilen kişiyi işaret ettim. "Arkadaşınızın dediği gibi iki hastamız da tomografiye alındı. Ve orası sizin bahsettiğinizin aksine kimseyi almadığımız bir ortam. Hakkında kısa bir süre sonra bilgi alırsınız, iyi günler." Dosyayı kapattım. Yanımda duran Esin'e kalan kağıtları verip kenarda bekleyen hemşirelere doğru seslenecekken kollarını birbirine bağlayan adam karşıma geçti. "Siz beni tanımadınız galiba?" Bakışlarımı yüzüne çıkarttım. "Tanımam gereken biri olduğunuzu hiç sanmıyorum." Yanından geçmek için kenara doğru kaydığım sırada yana doğru adımladı. "Beni sizi zora sokacak şeyler yapmak zorunda bırakmayın doktor-" Bakışları yaka kartıma düştüğünde tekrardan konuştu. "Dila hanım." Kocaman bir sırıtışla tıpkı onun gibi kollarımı birbirine dolayarak bakışlarımı gözlerine çıkardım. "Statü farkına dayanacak kadar düştüğünüze göre adınız tamamen gösteriş için şişirilmiş ve altı boş bir şey. Elinizden geleni ardınıza koymayın, adınız gibi boş tehditlerden korksaydım şu an ülkemizde bilinen sayılı doktorlardan biri olamazdım. İyi günler." Omzumu bilerek omzuna vuracak şekilde düzeltip yanından geçtim. Hakan ve Mehmet masalarında beni bekliyordu. "Bu hastayı da tomografiye alın, sonuçlara göre ilerleyeceğiniz yol belli. Yarım saat sürmez diğerleri gelmiş olur." İkisi de ayaklanırken arkamdan gelen kulak tırmalayıcı ses ile derin bir nefes aldım. Bugün kabul günümdü anlaşılan. "Ben hallederim, sen gidebilirsin." Ellerimi cebime yerleştirerek ona doğru döndüm. Burası oradan bakınca sandığının aksine istediği kişiyi sokup çıkaracağı bir oyun parkı değildi. "İşinin başında zamanında durursan şayet gideceğim." Başımı acilin az önce dolu olan yataklarına çevirdim. Yüzümde istemsiz alaycı ve aşağılayıcı sırıtış bakışlarımı yüzüne çıkardığımda daha da artmıştı. "Sonuçta burası hastane Alpay, birinin bunu farkına varması gerekiyor. Ki bu da bana düşüyor." Her bir kelimem yüzünü daha bir düşürüp, sinirini bozuyordu. Dostunun dahi söylemediği gerçekler onu bu denli acıttıysa burada problem oklarını benden önce kendine çevirmesi gerekiyordu. "Bana mesleğimi öğretmeye kalkma Dila!" "Sen sokaktan geçen her insana doktorluğu öğretiyor musun Alpay? Ya da bunun imkanı olduğunu düşünüyor musun gerçekten?" Sırıtışımı hiç bozmadan başımı iki yana sallayarak acilin çıkışına doğru tekrardan ilerledim. Zaferin verdiği o tatlı his hiçbir şeye değişilmezdi. Yaklaşık yirmi dakika önce yaptığım her şeyi başa sararak arabama bindim ve müziği başlattım. "Sıkıldım buralardan ben ⚽️⚽️⚽️ "Ablam gelmiiiş!" Kapının açılmasıyla bedenime dolanan kollar bir hafta bile olsa ne kadar çok özlediğimi bana hissettirmişti. Hastane ile evin arasında iki saate yakın mesafe olduğundan ben kendi evimde kalıyordum. "Hoş buldum minik adam." Annem ellerinin pis olduğunu işaret eder gibi dirseklerinden kaldırarak yanımıza geldi. Bizim ailenin bir geleneği haline gelmişti, benim izine çıktığım ilk günler burada kalır, üç ayda yiyemeyeceğim yemekleri üç gün yerdim. "Hoş geldin bir tanem. Nasılsın?" Onunla da kısa bir sarılma anı yaşadıktan sonra montumu portmantoya asıp salona doğru ilerledim. Babam yaz kış dinlemeden her zaman olduğu gibi mangalın başındaydı. "Ooo prensesim gelmiş." Arkasından sarılıp yanaklarına uzun bir öpücük kondurdum. "Hadi soğutmayın, herkes sofraya." Babam benden taraf dönerek elindeki maşa ile masayı işaret etti. "Anneni kızdırma görevini ben üstlendim kızım bugün, o yüzden çabuk sofraya geç." "Sende Asaf!" Annemin sesi ile oturduğu sandalyeden hızla kalktı. Yüzündeki o sahte korku ile kahkaha atmamak için zor duruyordum. "Emir büyük yerden." Hep beraber sofraya geçtik. Tamda bahsettiğim gibi daha ilk dakikadan bir sürü şey yemeye başlamıştım. Masanın üstü sonuna kadar doluydu ve bu kadar yemek sadece dört kişi içindi. "Abla biliyor musun? Galatasaray'ın ilk on birinde olan Burak Gençtürk var ya, onunla haftanın dört günü antrenman yapacağım. Hatta beni alt yapıya alacak." Kocaman gülerek saçını karıştırdım. "Aferin benim kardeşime, başaracağına sonuna kadar inanıyorum." Hepimiz büyülenmiş bir şekilde yemeklerimiz yemeye devam ettik. Mete heyecanından bahsediyor, babam bahçeye ekeceği ve benim evime giderken toplamam gereken otları anlatıyordu. Annemde babamda emekli doktordu. Çalıştığım hastanede annem beyin cerrahı, babam ise kalp cerrahıydı. Ve orada tanışmış, orada birbirlerine aşık olmuşlardı. Bense okul bittiğinden bu yana çalıştığım sürede sadece Alpay gibi saçmalıklarla uğraşıyordum. Bir de adı ile her istediğini yapacağını sanan hasta yakınlarıyla... Konuşmalarımızı babamın telefonu böldü. Kısa bir bakışın ardından masadan kalkıp konuşmaya başladı. "Efendim Kazım?" Sırtı bize dönük şekilde konuşuyordu ama titretmeye başladığı ayağı pek iyi haberler almadığını gösteriyordu. "Tamam biz Eylem ile geliyoruz hemen." Annem de bizim gibi ayaklandı. Babam gözlüğünü çıkarıp başının üstüne koyarak elini alnını kapattı. "Meltem annemi hastaneye kaldırmışlar, ilk uçakla gitmemiz lazım." "Durumu nasılmış?" Babamı bu zamana kadar bir kere bile ağlarken görmediğimden stresin vücudunda gösterdiği etkileri ezbere biliyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi eliyle alnını ovuşturup, ayaklarını titreterek kısa kısa nefesler alırdı. "Kalp krizi geçirmiş, kimse de bir şey söyleyemiyormuş." Annem bana döndü. "Kızım sen kardeşine mukayyet ol." Başımı sallayıp masanın etrafından uzaklaştım. Mete hala sandalyede oturmuş bekliyordu. "Ablacım iyi misin sen?" "Bende gitmek istiyorum." Annem bir kaç parça olsun yanına almak için eşya hazırlamaya çıktığından salonda üçümüzdük. Babam Mete'nin cevabıyla yanımıza adımlayıp tıpkı benim gibi önünde çöktü. "Aslan parçam, biz bunun için çok uğraştık. Sen Burak abin ile kursuna hazırlanacaksın. Biz babaannenin yanına gidip iyi haberleriyle buraya geri döneceğiz. Anlaştık mı?" Mete babaanneme çok bağlıydı. Her gün arar konuşur, yaz tatillerinde sırf ona yardım olsun diye fındık toplamaktan başka hiçbir şey yapmazdı. "Ama iyi olacak dimi baba?" "Tabi ki oğlum, daha senin oynadığın maçları görecek babaannen." Mete ikna olmuş gibi başını sallarken babam ona sarılıp bana döndü. Henüz yarım saat önce yüzündeki sahte korkunun gerçek oluşu oturup ağlamak istememe sebep oluyordu. Gözleriyle Mete'yi işaret ederek boştaki elini yanağıma uzattı. "Bana emanet baba, aklın kalmasın sakın." "Asaf hazırım." Annem elindeki minik valiz ile aşağıya inip önce beni daha sonra Mete'yi sıkıca kucakladı. Babamda sadece üzerine montunu alarak kapıya doğru ilerledi. "Sezai havalimanına." Şoförümüz hızla annemden valizi alıp arabaya bindi. Mete hala babamla vedalaşırken annem bana döndü. "Kızım ben sana Burak'ın numarasını atacağım, o sana nerede antrenman yapacağınızı bir saate kadar atar. Dikkat edin kendinize tamam mı?" Mete babamdan ayrılıp yanıma geldiğinde ikisi de arabaya binip daha fazla oyalanma lüksleri olmadığı için evden uzaklaştılar. Bu durumlara alışkındım. Lisedeyken annem ve babam nöbete kaldıklarında Mete ile sık sık yalnız kalıyorduk. "Hadi bakalım Mete bey, uzun süre sonra abla kardeş günü yapmaya ne dersin?" Sevinçle içeri girerken bende arkasından ilerledim. Uyuyana kadar film izleyeceğimiz uzun bir gece bizi bekliyordu. ⚽️⚽️⚽️ "Abla olmuş mu? Yakışmış mı bana forma?" Mete on dakikasını devirdiği aynanın karşısından bana seslenirken ayakkabılarımın fermuarını çektim. "Olmuş ablacım, ama biraz daha oyalanırsak geç kalacağız." Çantasını sırtına takıp yanıma adımladı. Antrenman yapacakları yer benim arabamla gideceğimiz yakın bir yerdi. Mete arkaya geçtiği sırada bende şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. Beş dakika kadar kısa bir sürede stada ulaştığımızda Mete arkada heyecandan bayılacakmış gibi davranıyordu. "Hadi bakalım şampiyon göster kendini." Arabadan inip Burak hocanın bana attığı barkodları okutarak Metin Oktay Tesisine girdik. Sahanın bir ucundan bir kaç kişi ısınırken arkası dönük tek kişi ayağındaki topu sektiriyordu. "Burak abi." Mete'nin seslenmesiyle bize doğru dönen adam bakışlarını bana çıkardığı an ayağındaki topu düşürmüş öylece kalmıştı. Benimde ondan pek bir farkım olduğu söylenemezdi tabi. Yanımıza gelip Mete'nin saçlarını karıştırırken iki saniye önceki şaşkınlığını sonuna kadar yok etmiş, pis sırıtışıyla bana dönmüştü. "Merhaba Dila hanım. Hastanede tam tanışamamıştık, ben Burak. Adı gösteriş için şişirilmiş altı boş kişi." ⚽️⚽️⚽️ Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde yani cumartesi günü görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕⚽️
|
0% |