@yazarzeeyzey
|
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM CANİKOMLAR💕 🫶🏻🫶🏻🫶🏻 Bakışlarım omzumdaki eli ve yüzü arasında gidip gelirken hızla ayaklandım. İstemediğim bütün otlar her tarafımda var oluyordu. "Senin ne işin var burada?" Karşımdaki boş sandalyeye oturup arkasına yaslanırken ben öylece olduğum yerde duruyordum. Tanıştırayım, kendisi ormandan yeni çıkmış arkadaşımız Buray. "Beni bıraktığında burada bıraktın Dila, nerede bulmayı bekliyordun? Aramak için buralara kadar gelmişken?" Kendimi şu kadar önemsesem var ya, ohoo. Sinirim hızla son raddeye ulaşırken oturduğum yerden doğruldum. Şeytan o sandalyeyi başına geçirmem gibi harika planları bana sunsa da şu an olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordum. "Sen kendini ne zannediyorsun?" Alay dolu bakışları hala yüzümde gezinirken iğrenç sırıtışına devam etti. "Hala burada olduğuna göre unutamadığın biri olabilir mi?" "Seni-" "Sevgilim?" "Ne?" Bir anda belime dolanan el beni başka bir bedene yapıştırırken hızla o tarafa döndüm. İlk defa yüzünde alaydan uzak tebessüm ile bakışlarımız kesiştiğinde tekrardan Buray'a döndü. "Bir sıkıntı mı var?" Bu da bir diğer kaçkın arkadaşımız. Az önce sırıtan yüzü şimdi mahkeme suratına dönen Buray, oturduğu yerden yavaşça doğruldu. Ne oldu oğlum, acıttı mı gerçekler? Aman. "Sen kimsin?" Burak başını hafifçe benden taraf yatırıp konuştu. "Karşında ve Dila'nın yanında olduğuma göre, varlığınla sinirini bozduğun kadının sevgilisi olabilir mi?" Ve top ağlarda! Her ne kadar hiç hoşuma gitmeyen bir durumun içinde olsam da şu an gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Buray'ın bozulmuş suratını görmek her şeye değerdi! "Sevgilisi mi?" Yüzüne baktıkça neden ondan ayrıldığımı bana adeta bağıran aptallığı sanki her saniye katlanarak artıyordu. Annem çok haklıydı. Bu ayı yogi tipli, yalı çarkını Ferit karakterli adamla değil ömür, bir gün geçmezdi. Burak bana 'sende yalana dahil olduğunu belli et' der gibi baktığında tekrardan Buray'a dönerken başımı göğsüne yaslayacağım sırada, bakışları omzumda durduğunu çoktan unuttuğum montta takılı kaldı. Belimdeki elini çekip montun iki ucunu tutarak kaldırdı ve sandalyeye gelişi güzel bıraktı. "Üşümüşsün güzelim?" Elinin tersiyle yanağıma dokunurken ben ağzını burnunu dağıtmak yerine fazlasıyla ciddiye aldığı rolünü izliyordum. Üzerindeki kabanı hızlı hareketlerle çıkartıp omuzlarıma örttü. "Böylesi çok daha iyi." Tekrardan eli belimi bulurken bir anda arkadan büyük bir çığlık duyuldu. "Kahramanım! Sabahtan beri seni arıyorum! Sana hediye aldım!" Meriç elindeki kocaman poşet ile yanımıza adeta koşarken Burak'ın yüzünde aynı benim gibi oyunumuzun fosa çıkacağı korkusu vardı. Hadi bende neyse de ona ne oluyordu canım? "Çok bir şey değil, üç kilo baklava, bir kaç kilo çikolata ve ıvır zıvırlar." Elindeki poşeti karıştırarak içindekileri sayarken başını kaldırdı ve yanımda duran Burak'ı fark ederek durdu. "A Burak, ne işin var burada kardeşim? Hani Berrak hasta diye ona nane limon yapmaya gidiyordun ellerinle?" Ben havalanmış alayla kalkmış kaşlarımla 'öyle mi' der gibi Burak'a dönerken, Meriç belimde duran eli yeni fark etmiş gibi karşımıza geçti. "Oha oha bir dakika, kıskandırma operasyonu için yalanlarımı bir kenara bırakıyorum. Siz sonunda sevgili olup piyasadan çekildiniz mi? Yemin ederim aranızdaki elektrik benim ömrüm boyunca yemek yaparken kullandığımdan fazlaydı. Gidip kurban kesmem gerekiyor şu an." Burak'ın omzuna hızla vurup yanıma gelerek elindeki poşeti bana uzattı. "Artık yengem var anasını satayım!" Bu çocuk ciddi miydi? Kendi kendine dans etmeye başlarken buruşuk bir suratla onu izliyordum. Hayır asla az önce adı geçen bulanık yüzünden cinlerim bir daha tepeme çıkmamıştı. "Sen kimsin denişik?" Yeni fark ettiği Buray'a bakıp ellerini beline koydu. "Gözlerin fesat fesat kenafir kenafir bakıyor senin? Nesin sen? İmalat hatası mı? Git bir zemzemle yıkan da kendine gel. Çakma cenabet seni." Tekrardan bize döndü. Dedikleri ve içinde bulunduğumuz sinir bozucu durum ile gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ben müjdeli haberi vermeye gidiyorum!" Her ne kadar Burak'ın onu tutmasını beklesem de kılını bile kıpırdatmayan Burak bana dönüp gülümsemeye devam etti. "Arkadaş ile konuşmak istediğin başka bir şey var mı sevgilim?" Daha fazla uzatmadan başımı hızla iki yana salladım. "Yok, gidelim artık." Daha fazla Buray ile muhatap olmadan Burak ile seri adımlarla odama doğru gitmeye başladım. Hemen yanımda duruyor, Berrak'ın odasına değil kendi odasına doğru yürüyordu. Odaları nereden bildiğimi sormayın, hepsi Nilay'ın suçu. "Gerek yoktu." Belimdeki elini yavaşça bıraktırıp yaslı olduğum bedeninden sonunda uzaklaştım. "Rica ederim ya, ne demek." Başı önünde gülerek yürümeye devam ediyordu. Bu adamın genişliği halis miydi? Daha sabah Berrak denilen bulanığa canım cicim yapıp duruyordu. Hatta ve hatta nane limonu ile bile ilgileniyordu. Oradan bakınca Allah korusun o kenafir kadar çirkin mi duruyordum da beni onunla karıştırmıştı? "Kimdi o?" Sorusu ile bana döndü. "Seni rahatsız eden biri mi var?" Ellerimi cebime koyup karşısında durdum. "Evet, bana bakıp bakıp sırıtan biri var. Tam karşımda duruyor." Sırıtışı daha da büyürken omzunu silkti. "Gel gör ki o sırıtışı daha bir ömür göreceksin. Alış bence." Yüzümü hafifçe yaklaştırdım. "Sen rüya görüyorsun, uyan bence." O da beni taklit edip yüzünü eğdi. "Hani Mete'nin hocasıyım ya..." Yeni dank etmiş gibi dururken sesli bir kahkaha attı. Kendini benim kadar güzel rezil eden biri daha varsa çıksın ulan karşıma elini öpücem! "Sen ne sandın ki?" Bozuntuya vermeden gözlerimi kıstım. "Cümle içinde dahi seninle ömür boyunca aynı yerde olmak öyle bir travma etkisi bıraktı ki, bir şey düşünemedim." Mümkünmüş gibi daha da büyüyen gülüşü ile konuşacakken bir anda yapılan anons ve tanıdık ses ile durdu. "Duyduk duymadık demeyin. Ben Meriç, soyadımı karımdan başkasına hediye etmeyeceğim gibi başka kimseye de söylemiyorum. Neyse boş verin şimdi onu bunu. Size bir müjdem var." Bir kaç hışırtının ardından tekrardan sesi duyuldu. "Ula bir dur otele parti sebebi vereceğim. Kurban bayramı yapacağız, et verecem sana! Zengin olacaksın salak!" Sesi mikrofondan bir kaç saniye uzaklaşırken başka bir adamın daha sesi duyuldu. "Yasak beyefendi inin şuradan, o sadece acil durumlar için kullanılan megafon." "Sus be paçoz. Nerede kalmıştık? Heh müjde. Artık bir yengem var, Burak ve Dila sevgili! On dakikaya kurban kesmek için otelin çıkışında bütün halkımı bekliyorum." Hızla hala gülen Burak'a döndüğümde ellerini iki yana kaldırdı. "Ne gülüyorsun be adam? Bütün otel süper zeka arkadaşın yüzünden olmayan ilişkimizi öğrendi! Rezil olduk, rezil. Annemler! Allah kahretmesin onlar bile duymuştur!" Omzunu silkerek yanağımdan makas aldı. "Bana olduğu gibi Meriç'e de zamanla alışırsın. İlk defa birini yanımda görünce heyecanlanmış demek ki." Bu sefer sahte bir şekilde kahkaha atan bendim. "İlk defa mı? Meriç boş zamanlarında kör herhalde. Ben bile gördüm ve görüyorum hala. Nereye ilk kişi? Benim anlımda enayi mi yazıyor?" Bir kaç adım gerileyerek cebinden kartını çıkardı. "Montum kalabilir, iyi geceler." Beni olduğum yerde adeta mal gibi bırakırken sırtı dönük şekilde tekrardan konuştu. "Ayrıca hayır, alnında enayi değil, alın yazın yazıyor. Yani şu saatten sonra ben." ⚽️⚽️⚽️ "Duysa annem duramazdı Semiha, o yüzden beni daha fazla germeyin." Leyla ve Semiha her zamanki zevzekliğindeyken halimden anlayan yine sadece Nilay'dı. "Bugün gidecek misin maçlarına?" Kahvemden büyük bir yudum alıp başımı salladım. "Annem ailecek bir gün geçirelim diyip işin içine Burak'ı dahil etti Nilay, kafayı yiyeceğim. Ben adamdan uzak durmak için yurt dışına çıktığım halde odamın dışına çıkmadım. Yine geldi girdi burnumun dibine!" Karşımda pis pis sırıtan ikiliye gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. O gece tıpkı dediği gibi montu bende kalmıştı onunla çok şükür şu iki gündür muhattab olmamış ve karşı karşıya gelmemiştim. "Hanımefendi bir şey sorabilir miyim?" Meriç kıpkırmızı olmuş suratı ve terden sırılsıklam olmuş hali ile Semiha'nın yanında durdu. "Tabi." Semiha'nın tıpkı Meriç gibi şaftı kayarken elimle yüzümü kapattım. Az kaldı Semihacım, az kaldı kardeşim ha düştün düşeceksin ağzına. "Şurada sizi gördüğü ilk andan beri hoşlanan ama heyecandan size söyleyemeyen biri var, ısrar etti çok ben geldim söylemek için. Eğer sizde ondan hoşlanırsanız, ki inşallah hoşlanırsınız, bir konuşabilir misiniz?" Semiha'nın yüzü aniden düşerken isteksizce eliyle gösterdiği yer baktı. "Nerede?" Meriç'in işaret ettiği yer boş bir sandalyeyken hızla kendi işaret ettiği yere oturup başını sandalyeye yaslayarak Semiha'ya bakmaya başladı. Hadi canım! Semiha bir anda ayaklanırken Meriç'de onu taklit edip ayaklandı. "Sen misin o?" Başını hızla sallayıp tekrardan Semiha'nın yanına geldi. "Valla havalimanından beri söylemek için kan kaşınıyorum, ilk görüşte Allah belamı verdi resmen." İkisi de adeta çocuk gibi heyecanlı heyecanlı konuşurken istemsizce gülümsedim. Her ne kadar Meriç'i tanımasam da davranışları fazlasıyla Semiha'ya benziyordu. Çalan telefonum onlardan bakışları çekmeme sebep olurken çağrıyı cevapladım, annem arıyordu. "Efendim annecim?" "Dila neredesin annecim? Otelin kapısında bekliyoruz seni." Telefonun ucundan saate baktığımda hızla oturduğum yerden kalktım. "Tamam anne ben hemen üzerimi değiştirip geliyorum." Nilay ve Leyla'da ağızları açık Semiha'yı izlediklerinden bir şey demeyip hızla odama geçtim. Kombin için fazla vaktim olmadığından ceket elbisemi ve spor ayakkabılarımı alarak hızla üzerime geçirdim. Hafif bir makyajın ardından dokuzuncu dakika hazır olmuş az önce çıktığım merdivenleri hızla iniyordum. "Dila bir bakar mısın?" Sesi ile olduğum yerde durduğum Berrak yanıma gelirken kısık gözlerle ona bakıyordum. Bu kız nefes alsa bile ciddi anlamda batıyordu bana. Nedensizce! "Burak'ı gördün mü?" Omzumu silktim. "Hayır görmedim." Gözlerini devirerek kollarını birbirine doladı. "Burak gibi bir sevgilin varken onun nerede olduğunu bilmeden mi geziyorsun gerçekten?" "Ne sev-" Meriç'in megafon olayı çığ misali aklıma gelirken tıpkı onun gibi kollarımı birbirine doladım. Rolümü yaşamam gerekiyordu. "Ben ona tasma takıp gezmiyorum Berrakcım, nereye isterse oraya gider. Sen neden sormuştun?" Omzunu silkip gevşek gevşek çiğnediği sakızı patlattı. "İki gündür göremedim de, merak ettim. Hatta biraz...." Derin bir iç çekti. "Özlemiş olabilirim." Gel diyor gel, gel benim hayatımın tam merkezine atom bombasını koy, çifte telli oynayarak patlat onu. Ben de rahat edeyim sende rahat et! "Olması gerektiği gibi, benimleydi Berrakcım. Sende mümkünse başka insanların sevgililerini özlemek yerine kendine başka bir kişi bul ve onu özle. Ortalık boş yere kan gölüne dönmesin değil mi?" Sesimdeki kinaye onu fazlasıyla rahatsız edeceğini düşünsem de o hala at ağzını açmış gülüyordu. "Burakcım." Yanımdan geçip arkama doğru ilerlediğinde öncelikle ağzımdan çıkan cümleler ve daha sonra o cümlelerdeki kelimeler gözlerimin önünden bir film şeridini andırır gibi geçmeye başladı. "Hayatım neredesin ama, sabahtan beri seni bekliyoruz." Biz buna tıbbi olarak yerin dibine girmek için yeterli sebeplerden biri diyoruz. Yavaşça arkama döndüğümde adeta suratı ile bütünleşmiş ifadesi ile elini vakit kaybetmeden belime sardı. Sar zaten, babanın yeri ya. Ne izne gerek var, ne de ricaya. Berrak bu sefer ciddi anlamda bozuk suratıyla kenarda dursa da ben şu durumda ona bile sevinemiyordum. "Olması gerektiği gibi keşke seninle olsaydım şu iki gün. Senin boş yere katil olup ortalığı kan gölüne çevirmeni istemeyiz değil mi sevgilim?" "Be-." "Şu yol çıkışından tükenmez kalem alalım. Yazıyı belirginleştirmemiz lazım." Kafam allak bullak olurken çatık kaşlarla ona doğru döndüm. "Ne?" Baş parmağıyla alnını işaret ederek sırıttı. "Alın yazısını güzelim, şu saatten sonra iyice sağlamlaştırmamız lazım." İMDAT. ⚽️⚽️⚽️ Hehehehe ay sonunda bu bölümü de bitirdik. Uzun zamandır ha yazayım ha yazayım bir türlü bitiremedim. Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕🌼
|
0% |