Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm

@yazarzeeyzey

Oy ve yorumlar sizde canikomlar 🌸
💕💕💕

Hayat sizi, varlığı batıyor dediğiniz adamın dibine de, arabasına da hayatına da sokabilirdi. Bunu nereden mi biliyordum?

Canlı canlı yaşıyordum da ondan!

Annemler ayrı bir arabayla gidip beni hızla dışlarken TEKRARDAN yolculuğumu Burak ile geçirmek zorunda kalmıştım.

İki dakikada bir bakıp bakıp önüne dönmesi hariç her şey çok kötü-iyiydi.

"Klimayı açmamı ister misin?"

Başımı iki yana salladım.

"Hayır, gerek yok sağ ol."

Gözlerimi cama çevirdim, hava ciddi ciddi soğuktu ve biz yirmi dakikadan fazladır yoldaydık.

Uzanıp radyoyu açtı.

"Çünkü yanıp, yanıp, yanıp tutuşuyordum
Küllerim sana doğru uçuşuyordu sen izlerken."

Yarım kalmış şarkı devam ederken yüzüm de ona dönmüştü. Sarmaşık benim en sevdiğim şarkıydı.

"Ve sonra çok şey yaşandı
Yaşandı çok yeni durumlar."

Direksiyondaki parmakları ritme ayak uydururken şarkıya eşlik etmeye başladı.

"Bak hala aynı korkular
Bir insan kaç kez sorgular."

Şarkı böyle duygu dolu bir şarkı olmasa da anlamı bende çok farklı olduğundan ondan duymak karnıma garip bir ağrı sokmuştu.

Hoşlanmadığım insanların hoşlandığım şeylerle ortak bir kümeye girmesi beni rahatsız edemez mi? Allah Allah yani!

"Sever misin?" gözleriyle radyoyu işaret ettiğinde onaylar şekilde gözlerimi kırptım.

"En sevdiğim-"

"Benim en sevdiğim-"

Yüzüne yerleşen sırıtış ile başını eğerken öylece kaldım.

Dünden bu güne gülmesi bile kalbimin ritmini bozmaya başlamıştı. Bu yolculuğun bir an önce bitmesi lazımdı. İstemsizce aynadan anlıma baktım. Hayır, çok şükür bir yazı falan yoktu.

Evdeki Saat'den bir kaç parça daha çalarken araba en nihayetinde durmuş ve biz kocaman bir otelin önüne gelmiştik. Burak arabadan inip bana doğru gelen valeyi elini kaldırarak durdurup, koşar adımlarla benden tarafa geçti ve kapımı açtı.

Ulan sanki kapıyı sert çarpmayayım diye açtığını bilmiyormuşum gibi sırıtmaya devam ediyordu.

İçeri girdiğimizde restoran kısmına doğru ilerledik. Hem sakin hem de bütün ülkeyi ayağımızın altına alan bir manzaraya sahipti. Annemlerin olduğu masaya doğru ilerledik.

"Hoş geldiniz."

Hafif bir tebessümle başımı sallayıp yerime oturacakken benden önce davranıp sandalyemi çeken Burak masanın bütün odağını kendi üzerine toplamıştı.

Hadi bana neyse de size ne oluyor ahali? Ailecek kibarlığın bünyemizde olmadığını bu kadar belli etmemize hiç gerek yoktu yani.

"Ne alırsınız?"

Bize menü uzatan garsona siparişlerimizi verip beklemeye başladık. Annem ve babam Burak ile koyu bir sohbete dalsa da Mete gözlerini dikmiş öylece bana bakıyordu. Kendi kardeşim diye demiyorum ama Mete gerekmedikçe göz teması kuran biri değildi. Kulağına doğru fısıldadım.

"Bir sorun mu var ablacım?"

Kollarını birbirine dolayıp tıpkı benim gibi kulağıma eğildi.

"Siz Burak abi ile sevgili misiniz gerçekten?"

Başım bir anda ona dönerken geri çekildi. Şimdi yüzündeki o garip ifadenin nedeni belli olmuştu işte!

"Meriç denen biri adınızı bağırarak açıklama yaptı otele, duymadınız mı?"

Bütün bu aksilikler de beni bulur ya zaten.

"Annem ve babam duydu mu?"

Başını iki yana salladı.

"Onlar kapalı havuzdaydı ben içecek almaya inmiştim o zaman duydum. Hem doğru mu ki abla? Sen benim hocamla görüşmeye mi başladın gerçekten?"

Cümlesi bittiği gibi hiç beklemeden cevap verdim.

"Hayır."

Derin bir nefes verip arkasına yaslandı.

"Oh be. Bir an gerçekten öylesiniz sandım."

Kaşlarım alayla kalktı.

Tamam bende önümüzdeki bir ömür boyunca Burak ile ilişki yaşamayı düşünmüyordum ama Mete'nin buna bu kadar sevinmesi beni fazlasıyla şaşırtmıştı.

"Neden ne oldu ki?"

Cevap verecekken yan masamızdaki kadın büyük bir feryatla ayaklandı.

"Geliyor!"

Elbisesinden yere doğru suyu akarken oturduğum yerden hızla kalkıp kadının yanına adımladım. Hamileydi.

"Hanımefendi iyi misiniz?"

Derin derin nefes aldığından alnında ter damlaları birikiyordu. Arka cebimden telefonumu çıkarıp ambulansı aradım. İtalyanca konuşan görevlinin ne dediğini olabildiğince anlamaya çalışıyordum. Boğazımı temizleyip tıpkı onun gibi italyanca cevap verdim.

"Merhaba, Lake Garda Resort otele acil ambulans gerekiyor."

Kadın fazlasıyla hızlı konuşurken bir diğer kulağımı kapattım.

"Tekrarlar mısınız? Anlaşılmıyor."

Bir anda telefon kulağımdan çekilirken Burak bana döndü.

"Ben hallederim, söylemem gereken acil bir durum var mı?"

Hızla başımı sallayıp bağıran kadına döndüm. Normalde az olması gereken kan fazlasıyla çoktu.

"Kanaması olduğunu söyle. Zamanında gelmezlerse ben müdahale etmek zorunda kalacağım."

Otelin dışına doğru yürürken bende tekrardan kadına döndüm. Şansımıza Türk'tü.

"Bak şimdi senden derin derin nefesler alıp gözlerini asla aşağıya indirmemeni isteyeceğim tamam mı?"

Gözlerindeki korku elle tutulur cinstendi.

"S-sen kimsin?"

Hemen yanımda duran sandalyemden çantama uzanıp içinden hastane kartımı çıkardım.

"Doktorum, bana güvenebilirsin tamam mı?"

Bir yandan ağlıyordu bir yandan da başını sallıyordu. Kocası olduğunu düşündüğüm adam yanında elini tutarken gülümsedim.

"Kız mı?"

"Evet."

Elbisesinin kenarlarından tutup olabildiğince bacaklarını iki yana açtım. Zaten oturduğu için kasılan kasıkları daha da baskıya ağırdan durulmaz hale getirebilirdi.

Burak koşarak yanıma geldiğinde çöktüğüm yerden kalktım.

"Ne dediler?"

Başını iki yana salladı.

"Ambulansın buraya gelmesi yarım saati bulabilirmiş, otelin revirine götürün orada beklesin dediler."

Yanımızda duran personele döndüm.

"Revir ne tarafta?"

Kadının kolundan tutup kocasıyla beraber kaldırdık. Başka çarem yoktu, revirde çoktan doğum başlardı. Aynı katta olan odaya girdiğimizde hemşire yanımıza geldi.

"Ne oluyor?"

Yani kadının bacaklarından kan akıyor, karnı burnunda ve ne mi oluyor? Hiç, oyun oynuyoruz burada!

"Doğuruyor!"

Sedyeyi ayarlayıp kadını üzerine yatırdık. Kocası da Burak da yanımızda bekliyordu. Beyaz çarşafı kadının karnına örtüp ona doğru döndüm.

"Adın ne?"

İnlemelerinin arasından konuştu.

" Serpil."

Olabildiğince büyük bir şekilde tebessüm edip bacaklarının önüne geçtim.

"Serpil ben sana güveniyorum, sende bana güveniyor musun?"

Başını salladı.

"E-evet."

"Bak şimdi ben seni muayene edeceğim. Ambulans görevlilerinden önce kızını hazırlamış olalım."

Başımı eğip çarşafı kaldırarak kasıklarını ve karını tuttum. Bebek tersti!

"Ne ne oldu? Yüzünüz değişti, bir şey mi oldu bebeğime?"

Çarşafı örtüp başımı iki yana salladım.

"Hayır Serpil bebeğin gayet iyi ama ters geliyor. Bu yüzden benim acilen doğumu başlatmam gerekiyor."

Korkuyla kocasına bakarken hemşireye döndüm.

"Dezenfekte için alkol, buz, örtü, bıçak. Hemen."

Koşar adımlarla dolaba ilerlediğinde bende tekrardan Serpil'e döndüm. Korkmakta fazlasıyla haklı olsa da başka yapacak şeyimiz yoktu.

Tekrardan ayaklarının ucuna gidip çarşafı kaldıracağım sırada ensemde ve saçlarımda dolanan eller ile dondum. Burak'tı. Saçlarımı topluyordu. Her ne kadar dışarıdan tepkisiz dursam da kalbim ağzıma tırmanmıştı.

"Te-teşekkür ederim."

Önüme geçtiğinde elindeki peçeteyle yüzümdeki teri sildi ve göz kırparak geri çekildi.

Konumuz o değildi! Konumuz Serpil'di! Sakin olmam gerekiyordu!

"Hazır!"

Hemşire dediklerimi getirdiğinde derin bir nefes alıp kendime geldim. Alkolle örtüleri, bıçağı ve elimi temizleyip çarşafı kaldırdım. Buzları örtüye sarıp karnına yasladığımda dişlerini sıktı.

"Biraz canın acıyacak Serpil, ama söz kızını kucağına vereceğim tamam mı? Biraz sabret, sadece biraz..."

Buz yeteri kadar bölgeyi uyuşturduğunda bıçağı tekrardan dezenfekte edip yavaşça kasıklarının altını kesmeye başladım. Zaten kanlanmış sedye iyice kıpkırmızı olmuştu.

Olabildiğince sakin ama bir o kadar da hızlı olarak bebeğe ulaştığımda hemşire ile birlikte karnının üst kısmına baskı yapmaya başladık.

Çok şükür ilk denemede bedeni çıkarken hemşirenin uzattığı havluyu alarak bebeği sardım. Kordonu da aynı şekilde kestiğimde ambulans görevlileri içeri girmişti.

Gerekli bilgileri verdiğimde sedye ve bebeği götüren görevliler bizi arkada bırakmışlardı. Derin bir nefes alıp bedenimi koltuğa bıraktım.

Başarmıştım.

Doğum başlamadan ensemde hissettiğim eller bu sefer omzumdayken başımı Burak'tan tarafa çevirdim. Onunla atışacak dahi gücüm kalmamıştı.

"Annenler arabada bekliyor, gidelim mi?"

Oturduğum yerden kalktım. Revirden çıktığımda o da peşimden geliyordu.

"Toka için teşekkür ederim, otele gittiğimizde geri veririm."

Elleri ceplerindeyken başını iki yana salladı.

"Sahibinde zaten, geri vermene gerek yok."

Kaşlarım çatıldığında gülerek cevap verdi.

"Bavullarımız karıştığında içine düşürmüşsün. Otele girerken de saçındaydı oradan biliyorum. Ha ama illa bana hediye etmek istersen bileğime takarım, söz."

⚽️⚽️⚽️

Yemeğimiz olaylı bir şekilde son bulurken arabaya binip otele doğru gitmeye başladık. Mete anneme yalvar yakar kabul ettirip bizimle gelirken ben elimde telefon kızlarla konuşuyordum.

Leyla: Bir ebe olmadığın kalmıştı be kardeşim.

Leyla: Bari söyleseydin çocuğa da ebesine küfür ettirecek hareketler yapmasın.

Leyla: Bir de onu mu çekeceksin yani, Allah Allah.

Sema: Şaka gibi hissediyorum hala

Sema: MERİÇ İLE SEVGİLİ OLDUK

Sema: İlk defa bir platoniğim bana geri döndü

Sema: Çimdik at dediğim halde ağzıma yapıştıran Leyla Allah razı olsun kardeşim, hala dudağım acıyor.

Nilay: Leyla ilk defa bir işe yaradın kız aferin fjdfhdsk

Sema: Oha resmen ayrımcılık var lan!

Siz: Yanınıza geliyorum kızlar, yoldayız

Siz: Bir kahve falan içelim kafam çok doldu

Nilay: Dur tahmin edeyim nedeni

Sema: Burak

Leyla: Yani eniştemiz

"Burak abi, Meriç kim?"

Mete öne doğru uzanırken başımı telefondan kaldırdığımda Burak bakışlarını yoldan ayırmadan konuştu.

"Çocukluk arkadaşım."

Başını sallayıp dik dik bakışlarını aynadan yollamaya devam etti. Bende önüme döndüğümde Burak başını bana çevirdi.

Kan lekesi montuma da bulaşmasın diye giymemiştim ve bu resmen içine dert olmuş gibi iki dakikada bir montuma bakıyordu.

"Üşümediğine emin misin?"

Derin bir nefes aldım. Üşümüyorum demek, klimaya gerek yok içerisi sıcak demek, üşüyorum demek mi oluyordu?

"Evet, iyiyim böyle."

Bakışlarını bir kaç saniye yüzümde tuttuktan sonra önüne döndü. Mete'de arkada telefonla annemle konuşuyordu. Başımı koluma yaslayıp yolları izlemeye başladım.

Tatilim her ne kadar planladığım şekilde olmasa da kötü gitmiyordu. Arkadaşlarımlaydım, aile yanımdaydı geziyor, yiyor içiyor hatta bazı çeşit aksiyonlara katılıyordum.

Ve evet bir de yanımdaki bela vardı. Varlığında öldürmek istediğim, yokluğunda... neyse yani öldürmek istediğim kişi.

"Burak abi siz ablamla sevgili misiniz?"

Uykum geldiğinden mayışmış bedenim arkadan gelen soru ile elektrik çarpmışa dönerken hızla doğruldum.

"Metecim ne ala-"

"Evet."

Başım hızla Burak'a dönerken Mete bir anda hala açık olan telefonunu öne doğru uzattı.

"Duydun dimi anne? Demiştim sana sevgililer diye. Başka türlü ne diye Burak abim sürekli ablamı sorup, dakika yanından ayrılmasın değil mi? Zekiyim işte, hepinizden önce anladım."

Adeta bedenime inme inerken annemin telefondan gelen bağırışları ve Burak'ın yine ve yine suratında olan gülüşüyle ellerimi yüzüme kapattım.

Onu bunu bilmiyordum ama bu sefer fena bitmiştim. Ne diyelim? Helvam fıstıklı olsun lütfen....

⚽️⚽️⚽️

Cidden bu ilişkinin mimarı Mete olacak djdjdjd

En beğendiniz sahne hangisi oldu?

Nasıldı bölüm, beğendiniz mi?

Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum.

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın ⚽️💕

 

Loading...
0%