@yazarzeeyzey
|
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum aşklarım 💕 ⚽️⚽️⚽️ Genişçe masaya oturmuş anneme bakıyordum, hayır bakıyorduk. Tıpkı bir suçlu gibi bizi yan yana dizmiş son yirmi dakikadır olduğu gibi sorular sorup duruyordu. "Bize ne zaman söyleyecektiniz?" İşin kötü yanı Burak hala şakadan ibaret olayı anlatmıyor bana da söz hakkı vermeden anneme cevap verip bir sonraki soruya geçmemizi sağlıyordu. Hayır tam olarak kaç tane Soru olduğunu henüz bende bilmiyorum. "Sanırım dualarım kabul oldu anne, bundan sonra hep dua edeceğim. Resmen dün ettiğim dua bugün kabul oldu." Ellerimi kaldırıp dizlerimin üzerine çöksem ve yalvarsam acaba buradan toz olup uçabilirim miydim? "Annecim bak burada-" Burak hızla elimi tuttu. "Aslında burada değildi söylemek istediğimiz yer. İstanbul'a dönünce hep beraber oturur, konuşurduk diye düşünüyorduk." Şu sinirle ağzının ortasına bir tane çarparsam şaşırmayın tamam mı? Çünkü bu şu an çok da uçuk bir ihtimal değil gibi. Annem arkasını dönüp telefonunu şarja takarken hızla Burak'a döndüm. "Ne saçmalıyorsun sen? Biz sevgili değiliz Burak. Annemin yanında yalan söyleyip durma artık." Yüzünü benim gibi yüzüme yaklaştırdı. Aramızda bir karış bir mesafe bile kalmamıştı. Asla ciddiyet takınmayan ifadesi ile beni adeta deli etmek ister gibi bakıyordu. "Belki de artık olma zamanımız gelmiştir Dila. Bu bir işarettir belki de. Olamaz mı?" Bizim oralarda nah diye bir kelime vardı Burak efendi, bildin mi? Başımı iki yana salladım. "Olamaz." "Ne o, yoksa o çakma İtalyan, gevşek herif ile mi olacaksın. Ondan kurtulmak için beni kullandığın halde." Ah parmaklarım, ağzına çarpsa, kırılsa çenesi, dökülse dişleri.... benim içimin yağları bir erise. "Belki başkasında bulacağım aşkı sana ne?" Gözleri alayla devrildi. Takındığı tavrından asla ödün vermiyordu ve bu iş artık resmen çığırından çıkıyordu. "Güldürme beni Dila." Annem telefonunu şarja takmıştı ki tekrardan bize dönecekken babamın ona seslenmesiyle koridora çıktı. Bakışlarım yüzündeydi. Çünkü hala nedenini anlamıyor, sırıtmasına katlanamıyordum. Hayır, Burak'tan bahsediyorduk. İlk görüşte aşık olup da bu şekilde davranıyor olma ihtimali benim Alpay'a aşık olup evlenmem kadar imkansızdı. Hayır, Alpay'ın düşüncesi bile midemi kaldırıyordu. "Seni Berrak merak etmiyor muydu? Sen niye hala benim yanımdasın?" Sandalyemi altından tutup çekerek beni iyice kendine yaklaştırdı. Yetmiyormuş gibi yüzü de yakınlaşırken bakışlarım hızla Mete'ye döndü. Allah'tan annemle beraber o da çıkmıştı. "Aşkı bulmaya çalışıyorumdur belki de?' Gözlerimi devirip yapay bir şekilde gülümsedim. "İnsanları kendi tabirinle şut atacak kaleden ibaret görürken sen aşkı biraz zor bulursun." Kaşları alahla havalandı. "İnsanları muayene edip, neşter altına yatıracak kişilerden ibaret görürken, sende aşkı biraz zor bulursun..." Onun gibi yaklaşıp aramızdaki mesafeyi bir karış daha azalttım. "Benim aşk hayatım seni ilgilendirmez Burak Gençtürk." Bakışları bedenimi boylu boyunca süzüp gözlerime kilitlendi. "İçinde olduğum her konu beni fazlasıyla ilgilendirir Dila Uygur." ⚽️⚽️⚽️ Annem babam sağ olsun bizi bırakırken adeta odadan ama en çok da Burak'tan kaçmıştım. Nilay, Semiha ve Leyla oturmuş kahve içiyorduk. Onlarda benim gibi düşünen tabi ki yine sadece Nilay olurken arkama yaslandım. "Ben anlamıyorum amaç ne? Alt tarafı bir kere rol yaptık. Salağa yatıp uyanmayı unuttuğu gibi bunun kısa sürekli bir oyun olduğunu da mı unuttu?" Leyla ve Semiha kahkaha atarken kahvemden bir yudum daha aldım. Tatil için geldiğimiz yerde tatil harici her şeyi yapmam sanırım benim şansımı en güzel şekilde gösteriyordu. Hesabı ödeyip ayaklandığımızda bir kaç mağazaya baktık. Şapka bağımlılığından burada on kişiden onunun da taktiği modellerden bir kaç renk aldım. "Dila annen arıyor, bak istersen şu telefona artık." Semiha bana doğru konuşurken cebimde çalan ama benim hala fark etmediğim telefona uzandım. "Kafa mı kaldı?" Çağrıyı cevapladım. "Efendim anne?" Siniri nefesinden dahi belli oluyordu. Haklı olabilirdi ama bu benim suçum değildi. Eğer Burak her şeyi en başta itiraf etseydi ya da en azından benim konuşmama müsade etseydi bu problem çoktan çözülmüş ve rafa kaldırılmış olacaktı. "Neredesiniz siz? Alt tarafı koridora çıktım Dila, kaybolmuşsunuz!" Derin bir nefes aldım. "Anne bak çok klişe olacak biliyorum ama hiçbiri göründüğü gibi bir durum değil. O Burak yalan söylüyor!" Bir mühlet telefondan ses gelmedi. "Ne demek yalan söylüyor? Senin Burak?" Ya rabbi sabır! Elimdeki poşetleri bileklerime taşıdım. Annemin konuştuğu her kelimede Burak'a bir yumruk daha atma isteğiyle yanıp tutuşuyordum. "Anne benim falan değil o, gelince anlatacağım sonra bana her o pisliği yakıştırdığın anlar için benden özür dileyeceksin." Tamam annemden bahsediyorduk, o asla bizden özür dilemezdi. Burayı bilmiyormuş gibi yapabiliriz. "Ben ne yapacağımı gayet iyi biliyorum sen merak etme. Neyse unutmadan söyleyeyim akşam Mete'nin hocalarının ayarladığı minik bir davet mi ne varmış, sekizde çıkacağız. Sen şimdi yanıma gel, her şeyi anlatıp benden yeteri kadar azarını yediğinde hazırlanmaya biraz olsun vaktin kalır." Ayaklarımı yere vura vura istikametimi bir diğer mağaza yerine otele çevirdim. Kızlarda benimle beraber davete katılmak istediklerinden annemin yanına tabiri caizse mum olmaya gidiyorlardı. Otele girip asansöre doğru ilerledik. Annemler yedinci katta kalıyordu. "Eğer bize bir şey sorarsa ne diyelim kanka?" Yavaşça omzunu silktim. "Burak yalancı, bu kadar yeter." Odanın kapısını çaldık. Annem bigudileriyle beraber bizi karşılarken hepimizi içeri sokup kapıyı kapattı. "Bakın kızlar asıl konuya girmeden uyarıyorum, gideceğimiz yerde bekar bir sürü futbolcu ve antrenör var. Artık bir zahmet birini sevin de evde kalmayın tamam mı?" Semiha hızla başını iki yana salladı. "Benim başım bağlı artık. Gözlerimin değeceği her erkek haram artık bana." Gülerek geri çekildim. Annemin yüksek ısrarları ile şık bir takımı seçip üzerime geçirmiştim. Allah'tan ki daha fazla soru sorup beni boğmaya devam etmiyordu.
"Kanka seninki arıyor." Telefonu açıp kulağına götürdü. Saçlarımı küçük bir tokayla tutturup aynanın karşısına geçtiğimde odağım aynada değil Nilay'daydı. "Nereden benimki oluyor o be?" "Efendim Burak?" Artık ne dediyse kahkaha atıp bana döndü. Nilay'ın işi gücü kudurtmaktı ve şu an sırf onu dinleyeyim diye nasılsın sorusuna bile bu kadar çok güleceğine adım kadar emindim. "Yanımızda evet, söylerim." Telefonu bir kaç saniye içinde kapatıp tekrardan bana döndü. "Yalnız kanka seninki diyince kim olduğunu sormaman çok manidar oldu." Hızla koluna çimdik attım. "Nilay kaşınma kardeşim." Elbisesinin eteklerini düzeltip saçlarını arkaya attı. "Ben Eylem teyzeyi dinleyip uslu bir yeğen olacağım. Tıpkı dediği gibi kendime zengin, yakışıklı ve öküz olmayan bir koca bulacağım." Sahte bir gülüşle başımı salladım. "Sen bunu bulunca çoğaltıp paket yap, soyu tükenme tehlikesi içinde emin ol." "Bu arada eniştem sana beyaz giyinmeni söyledi." Kaşlarım çatıldı. Bu çocuk cidden dayak istiyordu! "Ne alaka? Kim o benim ne renk giyeceğimi düşünüyor da bana emir veriyor? Sanki onu dinleyeceğim de!" "Kanka araya giriyorum ama beyaz giyinmişsin." Sabır. Kütle kütle sabır, ton ton sabır. "Sus Semiha!" Hayır yani her seyde olduğu gibi bundan da mı vardı? Eksik kalsa şaşardım zaten. "Tamamdır kızlar, haydi aşağıya iniyoruz. Bizi bekliyorlar." Annem siyah uzun bir elbise giymiş, saçlarını yana yatırmıştı. Kimin annesi be! Önden Semiha ve Nilay, arkadan ben ve Leyla çıktık. Mete de takımını giymiş, jilet gibi olmuştu. Biz bilmeden kraliyet ailesinin evine mi davete gidiyorduk? Atakan, Ömer, Burak ve diğer kişiler aşağıda toplanmış sanki daveti burada başlatmış gibi duruyordu. Onların katına inip arabaya doğru ilerlediğimde Burak yanında her zamanki gibi duran Berrak ile arabaya bindi. İşte sabah da anneme sevgiliyiz diyip bana zamanı geldi diyen adama bir de buradan bakın. Arabalara binip davetin olacağı mekana doğru ilerlemeye başladık. Yarım saatlik yolun ardından nihayet vardığımızda bizi kocaman bir ev karşılanmıştı. Burası bizim hastaneden bile büyüktü. Türkçe konuşan kimse yokken selamlara İngilizce konuşarak cevap verdim. Burak koluna girmiş Berrak ile önümüzde duruyor, adı ile alakası olmayan Berrak kıs kıs gülüp duruyordu. Ne olduğunu anlamadan içeriye girdiğimizde babam annem ve Mete adamlarla konuşuyor biz kızlarla kenarda konuşup duruyorduk. "Ben içecek bir şeyler alıp geliyorum." Kızlara doğru konuştuğumda hepsi Başını sallayıp konuşmaya devam ettiler. Konu Nilay'ı kesip duran yandaki adamdı ve asla bölünemeyecek kadar önemli bir konuydu! "Ben bir kokteyl alabilir miyim?" Evin bir köşesi resmen bar kısmı gibi olduğundan biraz garip gelmişti. "Demek beyaz giydin?" Burak'ın bir anda arkadan gelen sesi ile derin bir nefes aldım. "Ne var Burak?" Omzunu silkip içeceğinden bir yudum daha aldı. "Bu teklifimi kabul ettiğin anlamına mı geliyor?" Bakışları kıyafetimi işaret ediyordu. "Ne teklifi, ne saçmalıyorsun sen?" Bizi izleyen Berrak elindeki bardağı selam verir gibi kalırdı. "Bulanık pardon Berrak beklemiyor mu seni?" Kahkaha atarak başını salladı. "Bulanık mı? Bu iyiydi." Tabi canım ne sandın heheyt. Bardağını tezgaha bırakıp başını eğdi. Boyum uzundu ama onun boyu fazla uzun olduğu için başım omuzlarına anca uzanıyordu. Ve bu detayı neden kurcaladığımı bende bilmiyordum. Adımını burnumun dibine kadar getirdi. "Bence o Bulanık olarak kalırken diğeri de şerefsiz olarak kalmaya devam etmeli." Ne olduğunu anlayamadan eli belimi bulurken dudaklarımız birleşmişti. O an ne benim arkamda Buray denilen o pisliğin olduğunu biliyordum ne de o arkasında babamın durduğunu biliyordu. ⚽️⚽️⚽️ BURAK SEN NE YAPIYORSUN ANNEM? Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Yeni kitabım olan ' GASTRONOT FRAMBUAZ' yayında. Hepinizi oraya bekliyorum.
Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕⚽️
|
0% |