Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@yazarzeeyzey

Yeni yayınlamaya başladığım "Gönderiliyor;Hanımeli" kitabıma hepinizi bekliyoruuum 🪷💫

Oy ve yorumlar sizde 🫶🏻

🖱️🖱️🖱️

Siz: Keşke seni, numaramı nereden buldun diye sorabilecek kadar tanımamış olsaydım Doğan

Siz: Dinlemem gereken her şeyi o adamın karşısında duydum ben. Hira'nın değil, Aslım'ın peşinde olduğunu, yaşananların bir oyun olduğunu, sahte olduğunu, karaktersiz olduğunu. Her şeyi. Hayatımı mahveden adam, hayatım olan başka bir adamı daha hayatıma sokup benim ölümden beter bir hale gelmeme sebep oldu. Öldüm ben Doğan, o akşam bana baktığında, söylediklerinde öldüm ben. Ve sende ölmüş birinin kalbinden sonsuza kadar kovuldun. O kapının dışındasın artık ve ben hissiyata olduğu gibi fiiliyatta öldüğüm zamana kadar orada kalacaksın.

0537** numara engellendi*

Telefonu nereye olduğuna bakmadan kenara fırlattım. Çok canım yanmıştı. Ama hiçbiri şimdi ki gibi kalbimi yerinden etmiyordu.

Çok kez tecrübe etmiştim, bu hayal kırıklığı değildi. Hiçbir hayalin kırıkları bu kadar insanın nefesini elinden çekip almazdı.

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatacağım sırada kapı tıklatıldı.

"Aslım hanım?"

Ses vermesem de kapı açılırken içeriye Dağhan bey girdi.

"Sizinle holdinge gitmemiz gerekiyor. Yavuz bey bazı şeyleri sizinle konuşacakmış, Tülin gelip size yardım edecek hazırlanmanız için. Ben aşağıda bekliyorum."

Başımı belli belirsiz salladığımda bu sefer içeri elinde bir sürü kıyafetle giren Tülin'di.

"Aslım hanım kıyafetlerinizi getirdim. Başka bir isteğiniz var mı?"

Başımı sallayıp o odadan çıkarken bende ayaklandım.

Bir gardrop eşyayı sanki yanımdaki dolapta kıyafet yokmuş gibi dizdirmişti.

Aralarında en kapalı ve düzgün olan rastgele bir takımı çekip dedikleri gibi nişancılara manzara olmamak için banyoda giyinmeye başladım.

Büstiyeri düzeltip odaya geri döndüğümde iki kişi önünde duran bir sürü ıvır zıvır ile beni bekliyordu.

"Aslım hanım şuraya geçin biz makyajı ve saçı halledelim."

İşaret ettikleri koltuğa oturup beklemeye başladım. Neden gittiğimi bilmiyordum, zaten içinde onun da olacağı bir yerde bulunmak benim için yeterince zorken istekli gibi davranmak istemiyordum.

Olmam gereken şekilde görünüp asla olmamam gerektiğim, yani kendim gibi davranıp oradan def olup gidecektim.

Kaçacaktım. Zihnimdeki düşüncelerimden, bana zindan olan o dört duvardan. Ama en çok babam denilen o adamdan.

İşleri bittiğinde odadan çıkıp söyledikleri arabaya bindim. Kısa bir yolculuğun ardından bahsettikleri gibi kocaman bir binanın önünce durmuştuk.

Her ne kadar kabullenmiş gibi içeri girmek içimdeki o küçük kıza ihanet olacağını bilsem de başka çarem yoktu.

Asansöre binip yirmi yedinci kata ulaştık. Kocaman bir odadan içeri girdiğimizde oturduğu yerden kalkıp bana hemen yanındaki sandalyeyi işaret etti.

"Gel kızım, şuraya otur."

Karşımdaki sandalyeler dolu, tanımadığım bir sürü insana ev sahipliği yapıyordu.

"Bunlar akrabalarımız, tanışman için çağırdım hepsini."

Hepsinin yüzündeki o isteksiz ifade ile yavaşça başımı salladım.

"Ben Karsu. Halanmışım."

Hemen yanımda duran kadın yüzüme bakmadan konuşurken onun yanında duran adam atıldı.

"Salih."

Yanımda duran kadını işaret etti.

"Karsu'nun kocası."

Yüzlerindeki iğrenir gibi olan ifade ile montumun altında kalan ellerimi sıktım. Kalkıp gitmekten başka hiçbir şey istemiyordum.

Yanlarında duran üç kız kendini tanıtırken bu sefer babamın yanındaki adam konuştu.

"Emrah Üstündağ, ben herkesin aksine samimi bir bağ kurmak için gelmedim. İçinde bulunduğumuz bu binanın ve işleyişin bir diğer sahibini görmen için buradayım."

Hafifçe doğruldum.

"İçinde bulunduğumuz bina da işleyişi de beni zerre ilgilendirmiyor."

"Hayır ilgilendiriyor."

Babam konuşurken Emrah denen adam homurdandı.

"Sen benim kızımsın, bu işleyiş için nelerin altından kalktım ben. Benden sonra da sen olacaksın, bu böyle bilinsin."

Sözleri o adamaydı. Tekrardan bana döndü.

"Kuzenlerin Mavi, Doğa ve Akgün."

Hemen yanında duran üç çocuğu işaret etti.

"Dediğim gibi burası artık senin. Yönetim kurulunun başkanı olacağını da duyurmak istiyorum."

"Bunu yapamazsın!"

Emrah ayaklanırken babam ellerini bağlayıp arkasına yaslandı.

"Sormadım Emrah, böyle olacak dedim. Yaptıklarının sonuçlarını göze al ya da sus."

"Kimden peydahladığını bilmediğim bir yılışığa babamın emeğini kaptırmam ben!"

Daha fazla dayanamazken hızla oturduğum yerden kalktım.

"Kimsin ya da necisin bilemem ama benimle böyle konuşamazsın! Neler yaşadığımı bilmeden beni böyle yargılayamazsın!"

Elini masaya hızla vurdu.

"Sana mı sorucam lan ne yapacağımı? Para için yıllar sonra gelmiş yaranmaya çalışıyorsun? Kim bilir hangi orospudan doğdun geldin burada ahkam kesiyor-"

Sert bir darbe sesiyle konuşması bölünürken babam ona vurduğu elini geri çekti.

"Kapa çeneni dedim sana Emrah! Bir daha Aslım'la bu şekilde konuşursan seni doğduğuna pişman ederim!"

Montumu aldığım gibi arkama bakmadan odadan çıktım. Neresi olduğunu bilmeden girdiğim yer lavaboyken hızla kenara geçtim.

Ellerim camdan lavabonun iki yanına yaslı bir şekilde dururken ben kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Duyduklarımı sindirmeye, içimdeki öfkeyi kontrol etmeye çalışıyordum.

Ben Hira'ydım. Aslım değil. Yavuz Üstündağ'ın terk edip gittiği kızdı Aslım. Bense onu terk edecek bir babası bile olmayan Hira'ydım. Yetimhanede büyüyen, yeri gelince dayak yiyen, günlerce aç bırakılan o çocuktum ben.

Baba diye ağlarken uyuya kalan, en çok babasını özleyen kız çocuğuydum. Sırf para için yıllar sonra bir yabancıya baba diyecek biri değildim.

"Yeter artık."

Dudaklarımdan dökülen sessiz çığlıklar yaşlarıma karışırken gözlerimi sıkıca yumdum. Şimdi ise bir süs eşyası gibi yanına alınan, sırf intikam uğruna aşkı da harcanandım. Ama yine aynı çocuktum. Artık kabuk bağlamasına izin verilmeyen yaralarıyla büyüyemeden kalan kız çocuğuydum.

"Dayanamıyorum."

Titrek bir nefes aldım. Neden getirmişti beni buraya? Oradan bakınca çok mu iyi duruyordum da beni bir anda böyle bir durumun içine sokmuştu?

Öldüğümü belli etmek için illa o lanet toprağın altına mı girmem gerekiyordu?

"Yaşamak istemiyorum artık."

Başka bir hayatın içine yerleştirilmiş bir piyon gibi hissediyordum kendimi. Gerçekten bunları yaşadığımı kabul etmek bile deli gibi korkutuyordu beni.

Karanlık lavabonun ışıkları hala sönmüş bir şekilde dururken boynumda hissettiğim sıcak nefes sıkı sıkı kapattığım gözlerimi aniden açmıştı.

Arkamdaydı. Kapkara gözleri aynadan gözlerimin tam içine bakıyor ve öylece duruyordu. Dudakları sabitti ama konuşuyordu, dinlemek istediğime emin olmadığım her şeyi gözleri bana açık açık sunuyordu.

Hangi zaman aralığında içeriye girdiğini asla bilmezken onun gibi hareketsizce harelerini izliyordum.

Yakasından tutup bağırmak istedim. Canımın yandığını haykırmak beni sevmediğini bildiğim her anın nefesimi benden çaldığını bilmesini istedim. Ama bunların yerine durup beklemeye başladım.

"Dediklerinin hiçbiri şahsına söylenmedi, terk dertleri miras."

Dudağım sola doğru hafifçe kıvırılırken başımı önüme eğdim. Kaçıyordu.

"Ne işin var burada?"

Derin iç çekişi küçücük lavaboda yankılandı. Burnu saçlarımın arasında duruyordu. Ve ben bundan nefret edemediğim için kendimden nefret ediyordum.

"Sana zarar vermemeleri için bura-"

"Bana asıl zararı veren kişiyi görmek ister misin?"

Bakışlarımı yüzünde bırakıp sol elime çenesini tutarak aynadan bana bakan yüzünü kendisine bakacak şekilde çevirdim.

"Bak bu adam, kalbimi de ruhumu da çok acıtıyor. Günlerce dayak yesem acıtamayacağı şekilde yakıyor canımı."

"Senin canını yaktığı her an ölüyor bu adam."

Titrek bir nefes aldım. Alaycı ama acı kokan gülümsememle başımı iki yana salladım.

"İmkansız. O zaman şimdiye çoktan o soğuk toprağın altına girmeliydi."

Kolu belime uzanırken bedenimi hızla ondan taraf çevirdi. Üzerindeki siyah takımı sert çehresiyle bütünleşmiş gibiydi. Kaşları çatılsa da gözlerini hala okuyabiliyordum.

Henüz onunla tanışmadığım zamanlarda bir söz okumuştum.

Sevgili size küsmüşse çaresi vardır. Gitmişse çaresi yollardır. Ölmüşse dahi ahiret vardır. Ama sevmemişse, derdine bir çare bulamazsın.

Çok dokunmuştu o zaman bu söz bana. Aşık olmak, birini sevmek o gün biraz daha zor, biraz daha imkansız gelmişti. Şimdi ise o sözü sonuna kadar yaşarken son bir umut çare arıyordum. Olmadığını bile bile.

Elimi tutup kalbinin üzerine yerleştirdi.

"Bu kalp ne zaman gördü seni, ne zaman duydu sesini, işte o an kendisini senin ellerine bıraktı. Ne oyun kaldı ortada ne de başka bir şey."

Derin bir nefes alıp yanağımdan süzülen yaşı elinin tersiyle sildi.

"Sadece sen kaldın Hira. Uğruna her şeyi yakıp kül edeceğim aşkın kaldı tam burada."

Diyeceklerim birer birer asılı kalıyordu zihnimde. Öylece bakıyordum gözlerinin tam içine. Kollarımı sıkıca sarıp asla bırakmak istemediğim göğsüne deli gibi vurmak istiyordum.

"En çok da ne koyuyor biliyor musun? Merhem olduğuna inandığım yaram, beni kendine aşık ederek ulaşmaya çalıştığın kişinin eseriydi."

Elimdeki elini çekip yanaklarımı tuttu.

"Hayatım sadece intikam hırsı ile doluydu Hira, ailemi elimden alan kişiyi mahvetmekten başka amacım yoktu. Ama sen bana yaşama amacı verdin. Aşk hep aptalca gelmişti, seni görene kadar. Çarpıldım Hira, kendime dahi itiraf edemedim ben. Ne olur beni bunca yıl sonra bulduğum yaşam sebebimden etme. Tut elimi, her şeyi en başından yazalım."

Gözlerimi kapattım. Kalbimin sesi aklımın sesini bastırıyordu. Kollarımı hızla bedenine doladığımda sıktığım gözlerimden hızla yaşlar boşalıyordu.

Kolları bedenimi kendi bedenine hapsetmek ister gibi sararken yüzünü boynuma gömmüştü.

"Sana inanmak istiyorum Doğan, her şeyden çok istiyorum. Acı çekiyorum, bu kadar kısa sürede hayatıma girip kendine oluşturduğun o yerin acısından nefret ediyorum. Ve o acı seni affetmeme asla izin vermiyor."

Bedenlerimizi tekrardan uzaklaştırırken elleri yeniden yanaklarımı bulmuştu.

"Sana yemin ederim güvenini tekrardan kazanacağım bir tanem, bu neye mal olursa olsun yapacağım bunu. Yeniden dolduracağım o yeri, acımayacak artık. Kimse acıtmayacak."

Burnumu çektim. Doğru düşünemediğimin farkında olsam da elimden başka bir şey gelmiyordu.

"P-peki o? Babam ne olacak?"

Yüzü gerilse de hızla başını iki yana salladı.

"Çıkacak hayatımızdan."

Cevap vermek için ağzımı açtığım sırada tuvaletin kapısı tıklatılmış ve içeriye Dağhan bey girmişti. Tıpkı onu ilk gördüğüm anki gibi o da Doğan'ı gördüğü an olduğu yerde dururken şaşkınca ona bakıyordu.

Bir kaç adım attığında Doğan beni arkasına alsa da gerilen bedeni beni arkadan saran kolundan fazlasıyla belliydi.

"Sen kimsin?"

Doğan sakince konuşurken hala şokta gibi duran Dağhan ellerini başının iki tarafına koydu.

"Abi?"

🖱🖱🖱

Ay sonunda bitirdim bölümü djjdjd

Pek iyi değildim bazı sebeplerden dolayı ama kendime geldim. Hemen bölümü bitirip yayınladım.

Nasıldı, beğendiniz mi?

Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum.

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕🥲

 

 

Loading...
0%