@yazarzeeyzey
|
Yeni yayınladığım "Önce Aşk Sonra Aşk" kitabıma bekliyorum 🪷 Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayııın 💕 17.Piyon"Demir" kitabıma da bekliyorum 💖 Rümeysa hala bana korku dolu gözlerle baktığında istemsizce aklıma dolan uğursuz düşünceleri bir bir elemeye çalışıyordum. Kanser miydim? Ya da daha mı kötüsü? Bilmemezlik her saniye kanıma korku tohumlarını ekiyordu. "N-ne yapacağım ben?" Elimi tutup beni de kendisiyle beraber hastane koltuğuna oturttu. "Daha çok gençsin Hira, çok genç! Niye dikkat etmedin? Bana, bize bunu yapmaya ne hakkın var?" Kağıtta bir sürü değer vardı ve ben hiçbirinden bir sonuç çıkaramıyordum. "Ne olmuş Rümeysa, ne hastasıyım? Söyle artık!" Elleri ellerimden karnıma kayarken kocaman bir kahkaha attı. "Biz buna tıpta annelik diyoruz, ama sen hastalık diyorsan bilemeyeceğim." Yüzündeki korku merhamete dönüştüğü sırada kulaklarım uğuldamaya başlamış ellerimi koyacak bir yer bulamamıştım. Saniyeler önce kalabalıkla beraber gürültü dolu koridordan sanki şimdi ses çıkmıyordu. Annelik, ben, bebek.... O kadar uzak tanımlardı ki bana. "Daha gençsin evet, çünkü gezip tozarken anne,teyze diye başımızın etini yiyecek. Dikkat etmemişsiniz evet, maşallah bir buçuk haftalık hamile gözüküyorsun ve evet senin ömrünü yiyecek, çünkü sen anne olmuş olacaksın, her daim yanında olmuş olacak, onu canından çok seveceksin." Biraz geri çekildi. "Kıskandım lan, gidip çocuk yapasım geldi." Hala herhangi bir tepki veremiyordum. Böyle bir ihtimal aklımın ucundan geçmediği gibi eminim Doğan için de fazlasıyla düşünülmeyen bir durum olmuş olacaktı. "Hira?" Rümeysa yavaşça omzumu dürterken hızla ondan taraf dönüp kollarımı boynuna doladım. Beynimin dört bir yanını düşünceler talan ediyordu. Ama en çok da korkuyordum. Bir aile kavramından bu denli uzak büyüyen biri olarak, korkuyordum. "Bak eğer bu kadar istemiyorsan aldırabilirsin kardeşim, ben makara yapıyorum. Hazır değilseniz ya da kal-" "Benim biraz hava almam gerekiyor." Hızla oturduğum yerden doğruldum. Sakin adımlarla girdiğim hastaneden korku ve paniğin beni esir altına aldığını belli eder gibi koşarak çıktım. Yanından geçtiğim insanlar arkamdan bağırsa da umursamıyordum. Bahçeye varan adımlarımla derin bir nefes aldım. Ellerim sanki boğuluyormuşum gibi boğazıma dolanırken olduğum yere çöktüm. Sırtım duvara yaslıydı. Aklımda sadece tek bir sorun dönüyordu. O kadın gibi, annem gibi bir anne olacak olma ihtimalim. Yetimhanede kızlarla oyun oynarken herkes hayalindeki mesleği sayardı. Mimar, doktor, şef, öğretmenlik... benim için tek meslek annelikti. O kadar açtım ki bu kavrama, o kadar şefkatsizlik büyümüştü ki içimde hayatımın her noktasına bir şekilde dokunmuştu. Yanımdan geçen herhangi bir kadın çocuğuna bağırdığında çok sinirlenirdim mesela, ya da anne olduğunda onu aldıran kadınlara. Zihnimin bunlara ön yargısı vardı. Ve şimdi bu ön yargı beni yıllardır kilit altında kalmış korkuma sürüklüyordu. Canım yanmıyordu, hayır dışarıdan ne kadar belli edemesem de çok mutluydum. Çığlık atmak, Doğan'ın yanına koşmak istiyordum. Ama mutluluğumu gölgede bırakan korkum her şeyi engelliyordu. Bakışlarım karnımda dondu. İçeride biri vardı. Doğan ve benim bir parçamız vardı orada. Bize emanet edilmiş bir can vardı. Dudaklarımı sertçe birbirine bastırdığımda önümde bir kişi durdu. Omzuma dokunduğunda geri çekilemedim. "Hanımefendi iyi misiniz?" Bakışlarım yukarıya çıktığında karnı burnunda bir kadın elini uzatmış duruyordu. Bu bir paradoks gibiydi. "Kalkın şu sandalyeye geçin isterseniz." Uzattığı eline ağırlık vermeden kalktığımda bakışlarım karnından yüzüne çıkmıyordu. Fazlasıyla oval karnı benim hiçbir şey belli olmayan karnımın yanında çok daha içimi ısıtıyordu. "Allah bağışlasın." Hafif bir tebessümle başını salladı. Benimle beraber kendisini de banklara oturttuğunda karnına dokunmamak için kendimle direniyordum. "Adı Deren, kız. Yarın bu saatlerde doğacak inşallah." Yaşların aktığı gözlerimle başımı kaldırıp kadının yüzüne baktım. Sıcacık tebessümüyle elimi tutup karnına koydu. "Her ne için üzülüyorsan üzülme, her şey çok geçici, çok sahte." Diğer elimi de kendi karnıma bastırdım. "Hamileymişim." Dudaklarındaki tebessüm daha da büyürken karnına döndü. "Deren daha doğmadan abla oldun kızım, çok şanslısın." İstemsizce kıkırdadım. Ama kadın hala ağlamadığımı gördüğünden yüzündeki mutlu ifadeyi sildi. "İstemiyor musun yoksa onu?" Hızla başımı iki yana salladım. "İs-istiyorum ama korkuyorum." Eli cebine giderken bir ultrason kağıdını bana uzattı. "Benim bir ailem yok biliyor musun? Sokaklarda, orada burada büyüdüm. Annem beni istemedi, babam desen kim olduğu belli olmayan biri." Bakışlarım şaşkınlıkla yüzüne çıktığında sahte bir gülüşle omzunu sikti. "Bunu hiç tanımadığım sana neden anlatıyorum bilmiyorum ama sanki iyi gelecekmiş gibi hissediyorum." "E-evet lütfen, devam et." "Deren'i ilk öğrendiğim gibi korkudan ödüm patlıyordu. Nefes alamamıştım hatta, mutluluğum korkuma yenik düşmüştü. Annesiz büyümüş biri olarak söylüyorum çok zor bir andı. Kötü bir anne olma ihtimali içime zehir gibi karışıyordu. Görkem'e, kocama anlattığımda öyle güzel karşıladı ki, ben bir daha inandım orada. Biz bana geçmişimi dahi unutturacak bir aile olacaktık. Yani sende ne için ağlıyorsun bilmiyorum ama her şey unutuluyor. Babası mı istemedi? Hem anne olunur hem de baba. Korkuyor musun, geçer. Küçük olduğunu mu düşünüyorsun? Beraber büyürsünüz? Hastalığı mı var? Şifası sen olursun. Ama emin ol her şey geçer. Bir tek o geçmez, hep yanında kalıp sever seni." "Sedef." Genç bir adam yanımıza geldiğinde kadının karındaki duran elim minik bir titreme ile havalandı. "Doktor çağırıyor." Kadın tekrardan bana döndü. Eli karnıma uzanmış ve kocaman gülümsemişti. "Mucizenin seni hiçbir zaman yalnız bırakmaması dileğiyle. Kendine iyi bak." Kalkıp ona seslenen adama döndü. Ve beni nasıl bir uçurumun kenarından çekip çıkardığını bilmeden gitti. 🖱🖱🖱 "Ben şundan da istiyorum." Garson başını sallayıp bizi baş başa bıraktı. Doğan ile hastaneden sonra yemek yemeğe gelmiştik. Hayatımız biraz daha normaline yaklaşırken ben çantamdan duran ultrason resmini ona uzatmamak için zor duruyordum. "Güzelim." "Doğan." Aynı anda konuştuğumuzda sırtımı koltuğa yasladım. "Sen söyle önce." Başını sallayıp masanın üzerinde duran ellerime uzandı. Bakışlarında buraya geldiğimiz andan beri garip bir duygu vardı. "İki günlüğüne şehir dışına çıkmam gerekiyor. Şu mesleğim gereği bazı tehlikeleri geride bırakmalıyım ve senin de her halükarda korumasız gezmemeni istiyorum. Geldiğimizde de nişanımızı yapalım diyorum. Olur mu senin için?" Titrek bir nefes alıp elimde duran elini okşadım. "Doğan ilerde iyi bir baba olamayacağın şüphesi oluyor mu sende? Bunun için hiç korkuyor musun?" Konunun bağımsızlığından sorduğum soru ile kaşları çatıldı. "Nasıl yani?" Oturduğum yerden kalkıp yanına oturdum. Göğsüne başımı yaslayıp derin bir nefes aldım. Konuşmak istediğim her konu askıda kalıyor, kelimelerim birbirine giriyordu. "Yani ben annemsiz ve hatta babamsız büyüdüğümden sanki yaptığım her şey yarım kalacak, bir şekilde onların eksikliğini kendi çocuğuma da yansıtacağım gibi geliyor. Sana da oluyor mu bu?" Sesli iç çekişinin ardından kolunu omzuma doladı. "Babam bana her yaşımda şunu söylerdi. 'Ben olmayabilirim, büyürsünüz, adam olursunuz bunlar çabasız olan şeyler. Ama baba olursanız sakın bunun çabasız, zorluksuz olacağını düşünmeyin. Çünkü dünyaya getirdiğiniz her can, bir gün başka bir canı dünyaya getirecek aileyi oluşturacak. Tarih tekerrür edecek. Yaptıklarınızın aynısı yapıp örnek alacak sizi. O yüzden sakın, ne olursa ne yaşarsanız yaşayın onu üzmeyin. Ona bir mucize gibi bakıp, hem hiç gitmeyecek gibi hem de her an gidecekmiş gibi koruyup kollayın. Çünkü o can size emanettir ve Allah kimseye bakamayacağı yükü, sorumluluğu, emaneti vermez." Gözümden damlayan yaşı elimin tersiyle kenara ittim. İçimde oluşan korkunun dallarını o kadar güzel kırmıştı ki cümleleri, yaşlarım uzun süre sonra ilk defa mutluluktan dökülüyordu. "Yani güzelim Allah bir gün bize de bir emanetini layık görürse, onu kendi gözümden dahi sakınacağım. Eksiklerimi asla yansıtmamaya çalışacağım ona. Sana olan sevgimle sarmalayacağım onları. Çünkü biliyorum, ben ne kadar iyi bir baba olursam, sen o misli güzel ve iyi bir anne olacaksın. Ben kendimden çok senden eminim. Bu taştan kalbi adam eden sevgin, kendi canına sahip çıkamaz mı sanıyorsun?" Geri çekilip kollarımı boynuna doladım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Sesim çıkmıyordu ama omuzlarım titriyor ve kabullenişim getirdiği baharı selamlıyordum. Her ne yaşarsak yaşayalım, ben emindim. O ne kadar iyi bir baba olursa, ben o misli iyi bir anne olacaktım. 🖱🖱🖱 AY ACABA DOGAN NE TEPKI VERECEK BABA OLDUĞUNA HEHEHEHE Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Hira'nın düşünceleri sizce haklı mı? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın🖱💕🌼
|
0% |