@yazarzeeyzey
|
17.Piyon'Demir' kitabıma bekliyorum 💕 ✨✨✨ Doğan ben sıkıldım. Daha ne kadar sürecek işin?" Elindeki kağıtlara durmadan bir şey yazıyor sanki yanında değilmişim gibi sorularıma on dakika sonra cevap veriyordu. Geldiğimizden beri ne yaptığını ısrarla gizlemesi de cabasıydı. "Ben gidiyorum." Ayaklandığım gibi sandalyesinden kalktı. "Bitti güzelim, bende geliyorum." Kağıtları rastgele toplayıp telefonunu eline aldı. Bir kaç tuşa bastığında telefonu cebine atmazken kolunu omzuma sardı. "Biz şimdi seninle evleniyoruz ya, beraber yaşayacağımız, bebeğimizi büyüteceğimiz bir evimiz olacak. Senin hayalindeki ev nasıl bir yer? Müstakil mi? Sizin eviniz gibi üç katlı mı, içi nasıl? Hangi renk?" Gözlerimi kısıp dediklerini düşünmeye başladım. Evet evlenme teklifini aldığım günden beri beraber yaşadığımız anları düşünüyordum ama olduğum tek konum kollarıydı ve ben bir evi somut olarak hiç düşünmemiştim. "Böyle bakınca insanın içinin açıldığı bir evdi hayalimdeki. Böyle güzel, büyük bir bahçe. İçinde bebeğimizin büyüyeceği şekilde dizayn edeceğimiz. Senin hayalin nasıl?" Dudaklarını birbine bastırıp güldü. "Benim hayalim, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi bakışlarımı senden alamadığım bir zaman dilimi olduğundan etrafa bakıp zamanımı bir kere ziyan etmedim." Kocaman bir tebessümle başımı göğsüne gömdüm. Bugün babam geliyordu ve o kendi evine taşınıyordu. Her ne kadar akşam babamın organize ettiği bir kokteylde bir araya gelecek olsak da bu onu yanımda olduğu anda bile özlemediğim anlamına gelmiyordu. "Akşam çok yakışıklı olma. Nişandaki takımını giyersen evlenmeden boşarım seni." Arabaya binerken ona doğru konuştuğumdan kapıyı kapattığım gibi beni kendine çekti. Kolu karnımı güzelce sarmış herhangi bir şeye çarpmasını engellemişti. "Bunu bana sen mi diyorsun bir tanem? Dümdüz eşofman bile giysen dönüp bir daha bakıyorlar farkında mısın?" Yanaklarını sıktım. "Asıl sen kendine bak. Big boysun ve aynı Bora Karabey gibisin! Dönüp bakmakla kalmıyorlarki sende." "Hay ne Bora Karabey'miş be!" Omuzlarımı silkip dudağına minik bir öpücük kondurdum. "O benim ilk aşkım. Nazlı için neler yaptı, tamam zorunda kaldığı için bazı şeyler de yaptı desteklemediğim ama. BORA O YOKKEN ÖLMÜŞ RESMEN!" Yüzü ciddileşti. "Sana bir şey olsa ben resmen değil, gerçekten ölürdüm Hira. Hem ne yaparsa yapsın sen aldın bir kere beni, geri veremezsin anneme." Kahkaha atmaya başlarken bir yandan da kendi koltuğuma geçiyordum. "Vermem merak etme. Aldım bir kere seni." Yan yan sırıtıp arabayı çalıştırdı. Şu iki gündür hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurlu hissediyorum. Her daim yanımdaydı ve bu tarifsiz bir şeydi. "Sorsana bakalım canın ne zaman beni çekecekmiş?" Baskıları karnıma indiğinde ondan çok daha imalı, çok daha pis bir şekilde sırıttım. Elimi karnıma koydum. "Bugün giyeceğim elbiseyi baban çıkarabilir miymiş?" Doğan pür dikkat beni izliyordu. "Ne dedi, ne dedi?" Elimle ağzını kapattım. "Sus duyamıyorum. Galibaa." Elim hala karnımdayken kocaman bir gülüşle başımı salladım. "Kabul etmiş bir seferlik. Ve bir şartı varmış, annesinin istediği yerde elbiseyi çıkaracakmışsın." Kaşları havalandı. "Nereyi istiyormuş annesi?" Dudaklarımı dişledim. "Senin evinde." Yani bilgisayar odasında... 🖱🖱🖱 "Hoş geldiniz, merhaba." Tam olarak kaçıncı kişiyle tokalaştığımı asla bilmezken adeta Doğan'dan kaçarak ortalığı geziyordum. Ona yakışıklı olma derken kendime aldığım elbise pek de kötü duracak cinsten değildi. O çıkaracağı için değil beğendiğim için kolay çıkan tek fermuarlı bir şey almıştım bir kere. Ama ne yapayım, o elbiseyi giymeyi resmen aşermiştim! "Kızım sen geç masaya istersen." Hızla başımı iki yana salladım. "Beni arkadaşların, ortakların görmesin mi baba? Hayatımda ilk defa babamın davetindeyim ve gidip oturayım mı gerçekten? Aşk olsun baba." Arkama döneceğim sırada hala koluna girmiş şekilde duran kolumu tutup hareket etmemi engelledi. "Saçmalama kızım, ben sıkıldın zannettiğim için dedim. Sen mutluysan benden iyisi yok." Minnacık bir tebessüm ile önüme dönüp karşılayacağımız bir diğer masaya doğru adımlamaya başladık. Gözlerime nihayet sevgili nişanlım takılırken elimde duran telefonum bir daha titremeye başlamıştı. Garibim geldiğinden beridir yirmi oldu arıyordu ama benim elbiseyi alıp, giyip buraya gelirken ki cesaretim konu Doğan'ın karşısına geçmek olunca toz olup uçmuştu. "Merhaba Aykut, tanıştırayım bu kızım Hira. Hira, ortaklarımızdan Aykut Aktürk." Adam ayaklanırken uzattığı elini sıktım. Fazlasıyla genç bir yüz bizi karşılarken elimi kaldırıp dudaklarına götürdü. "Bugüne kadar görmemiş olmam şaşırtıcı Yavuz." Ulan hamileyim ben hamile! Babam da tavrından hoşlanmamış olacak ki adımlarının yönünü değiştirmek için sağa döndü. "Bir gün sizi evimde ağırlamak isterim. Kızınız ile de daha de-" "Nişanlımla alakalı merak ettiğiniz bir şey varsa bana sorun, ben size ilgilendiren kısmını- yani hiçbirini- anlatır geçerim." Eli belime sarılmış öylece duran Doğan yanağıma küçük bir öpücük kondurarak bedenimi bedenine yasladı. Elbisemin açıkta bıraktığı belimde duran eli yavaş yavaş hareket ediyordu. Bozulan suratı ile yerine oturan meymenetsiz önüne döndü. "Oğlum hoş geldin." Doğan babamla sıkı sıkı sarıldı. "Hoş buldum baba." Üç ay önceki halimiz şu anımıza bakıp ağlıyordu evet. Doğan, Dağhan, Sahra, babam ve ben önceki bir masada oturacaktık. Sahra ve Dağhan çoktan oradalardı ama anlamadığım bir şekilde tartışıyorlar gibi duruyorlardı. "İkisine ne oldu?" Omzunu silkip beni de masamıza doğru yönlendirdi. "Sahra'nın hastaneden bir arkadaşı Dağhan'la tartışmış, sonra olay da bunların arasına sıçramış ama tam olarak ne oldu bilmiyorum." "Ooo yenge hoş geldiniz." Doğan'ın emniyetten arkadaşları Cem, Ali ve Fettah bize doğru el sallarken Doğan'ın çektiği sandalyeme oturdum. Karşı masamızda oturuyorlardı. "Nasıl anlaşılsın başka Dağhan? O adam benim üstümdü üstüm!" Sahra ve biricik kayınbiraderim hala tartışırken babamın yokluğunu fırsat bilip ikisine döndüm. Elim her zaman olduğu gibi yine karnımdaydı. "Bana bakın, yeğeniniz geldi ve ikinizi benim tanıttığımın aksi şekilde tanımasını istemiyorum. Çabuk öpüşün barışın. Dağhan abini örnek al azıcık, hadi yengecim." "Ama yenge adam resmen sapık! Bildiğin düpedüz yürüyor ama ben sinirlenip adamın yakasına yapışında suçlu oluyorum." Sahra bize doğru sandalyesini çevirdi. "Medeni medeni konuşamaz mıydın? Adamın burnu kırılmış burnu!" "O şerefsiz adam falan değil, ayrıca iyi yapmışım. Sen benim sevgilimsin, hayatımsın, aldığım nefessin. O değil, kimse sana o gözle bakamaz!" Her bir kelimesini işaret parmağını göğsüne bastırarak konuşan Dağhan, yanında sinirle oturan Sahra'nın yüzünde saniyelik bir tebessümü meydana getirmişti. Ama hemen kendine geldi ve kaşlarını çattı. Ben bu kızı boşuna elti diye istememiştim. Aferin kız. Go girl! "Önüne geleni döv o zaman Dağhan." "Gerekirse döverim." Kaşlarım havada ikisini izlerken Doğan çenesini omzuma koyup arkamdan kollarını belime doladı. "Kardeşimin alnını öpeceğim hatırlat bana. Az bile yapmış." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sizin geninizde öküzlük var zaten biliyorum ben onu." Eli karnımın üzerinde olduğun yavaşça okşuyordu. Kızsan Allah ikimize de yardımcı olsun meleğim, ama erkeksen babandan sadece bu konuda olmak üzere örnek almana gerek yok. "Ne öküzlüğümü gördün?" Yeni çıkan sakalları boynumu gıdıklıyordu ve her konuştuğunda daha da hareket ettiğinden kendimi fazlasıyla zor tutuyordum. "Hem, elbisenle maşallah pek bir çirkin olmuşsun. Ben burada takım bile giyemedim, gömlek pantolon geldim. Oldu mu şimdi bu?" Ona doğru dönüp ellerimi yanaklarının iki yana koydum. Elleri hala belimdeydi. Adamda temas bağımlılığı var anacım, temas. "Sen çıkarırken zorlanma diye ama." Gözlerinde masumiyet ihtirasa saniyeler içinde dönerken kahkaha atmamak için elimi ağzıma kapattım. "Bak bu yönden hiç düşünmemiştim." Kırmızı rujumu umursamadan yanağına uzun bir öpücük kondurdum. Kalbimin her alanına bulaşmıştı. Öyle ki dönüp baktığımda onsuz olan hiçbir anımı hatırlayamıyordum artık. Önceden yaşayan Hira, sanki hiç yaşamamış gibiydi. "Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?" Yavaşça başımı salladım. "Bizde seni çok ama çok seviyoruz biliyorsun değil mi?" Kocaman bir tebessüm yüzüne yerleşti ve belimdeki elini ellerime indirdi. Sağ elinin yüzük parmağında sarı ince bir alyans duruyordu. İçinde adım ve doğum tarihim varken, benim sol elimdeki yüzüğümde onun adı ve doğum tarihi yazıyordu. Doğum tarihini o istemişti. O tarihte doğdum ama şimdi yaşıyorum demişti nedenini sorduğumda. Bende çok sorgulamamıştım. "Bitsin o zaman, ben her adımımda bir burnu kırık kişi bırakmak istemiyorum." Sahra'nın sesi bir anda bize doğru gelirken ikimizde onlara döndük. Sahra kıpkırmızı bir suratla duruyordu ve Dağhan'ın da ondan farkı yoktu. İkisinin de sesleri kesilmişti. Sahra bir yanıt almadığı için ayaklanırken montunu ve çantasını koluna astı. "Nereye gidiyorsun?" "Senden uzağa!" Dağhan'da ayaklandığında Sahra derin bir nefesin eşliğinde ellerini iki yana kaldırdı. "Peşimden gel demedim sana Dağhan." Eli ensesinde yerinde tepinmemek için kendini zor tutan Dağhan eliyle çıkışı gösterdi. "Nereye gideceksen ben bırakacağım. Bitti dediğin şeye de dikkat et. Benim hayatımdan bahsediyorsun." Sahra'nın peşi sıra arkasında gittiğinde yavaşça Doğan'a döndüm. Nereden bulduğunu bilmediğim fındıkları adeta sinema izler gibi ikisini izlerken yiyordu. "Ne olacak şimdi?" Umursamadan omzunu silkti. "Dağhan özür dileyecek, kendini affettirecek. Bizim kanımızda öküzlük olduğu kadar centilmenlikte de var. Son sözü hep erkek söyler...." Yanağında duran kırmızı ruju işaret etti. "O da, tabi ki karıcığım." 🖱🖱🖱 Davetin sonuna kadar ortada dönen yeni kişiler, zibilyon tane bahsedilen dosyalar ile saat gecenin biri olmuştu. Babamdan izin almış bir şekilde bu gece Doğan'da kalacağımdan onun arabasında eve doğru gidiyorduk. "Ben diyorum ki acaba biz evliliği biraz geri mi çeksek? Haziran değil de martın sonuna mı alsak onu?" Başımı iki yana sallayıp koltuğumda ona doğru döndüm. "Ben bir ayda nasıl ev düzeyim Doğan? Bunun halısı, perdesi, mutfağı, banyosu ohoo daha bir sürü şeyi var. Asla yetişmez." Alayla başını çevirdi. "Yetişse evet diyeceksin yani?" Omzumu silkerken başımı salladım. "Niye hayır diyim ki?" İma akan gözleriyle önüne dönerken çantamdaki telefonum çalmaya başladı. Dağhan arıyordu. Çağrıyı cevapladım. "Efendim yengecim?" Bir kaç hışırtıdan sonra nihayet sesi gelmeye başladı. "Yenge?" Sesi telaşlı ve fazlasıyla bitik geliyordu. "Korkutma beni Dağhan ne oldu?" "Ben ne yapsam Sahra beni affeder? Ara verelim diyor, aklım almıyor yenge. O ne biçim küfür? Anneme sövmüşler gibi hissediyorum. Yardım et bana ne olursun." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Hoparlörde olan telefona bir yandan da Sahra'dan mesaj gelip duruyordu. Eltime Maşallah: Ara verelim dedim. Eltime Maşallah: Abarttım mı sence Hira? Eltime Maşallah: Ama işimden olacağım diye çok korktum öğlen, ondan bu kadar sinirliyim. "Ben halledeceğim yengecim, sen şu hafta sonunu boş bırak plan yapma. Gerisi bende tamam mı?" "Valla mı?" Sesi çok mahmur geliyordu. "Valla." Sevinç nidasının ardından telefonu kapattığında sırıtarak beni izleyen Doğan'a döndüm. Bana ne canım, ben elti değil miyim? Her işte parmağım olması gerekiyor. Eve geldiğimizde yavaşça arabadan inip eve girdiğim gibi ayakkabılarımı bir köşeye fırlattım. Topuklu ayakkabı neyse de stiletto ayaklarımı resmen benden alıyordu. "Ben hazırım." Doğan montunu çıkarmış ellerini iki yana açmış bir şekilde yanıma adımlıyordu. "Açalım bakalım şu fermuarı artık." 🖱🖱🖱 AY AY AY BUNLAR YİNE KUDURDU MU NE? Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat? Nasıldı bölüm, beğendiniz mi? Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum. Beni yazar hesabımdan takip etmeyi unutmayııın. Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın💕 |
0% |