Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@yazarzeeyzey

Yeni yayınladığım "Önce Aşk Sonra Aşk" kitabıma bekliyorum 🪷

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayııın 💕

17.Piyon"Demir" kitabıma da bekliyorum

🍀🍀🍀

Kontrolüm altından çıkan araba son hız dönerken korkudan kalbim duracak gibiydi. Kendi kendine dönen ve asla durduramadığım direksiyonu bırakıp kollarımı karnıma sardım.

"Kızlar!"

Yanımızda duran tahta bir eve doğru yönelen araba ile gözlerimi kapattığımda kulakları çınlatan gürültülü bir ses duyuldu.

Sonrası karanlıktı. Acılı, korkulu ve eksik bir karanlık...

Dersem siz inanmayın. Hava gayet aydınlıktı ve biz yaşıyorduk.

"Ulan iyi misiniz?"

Rümeysa ön koltuklara doğru kafasını uzattığında tek gözü açık şekilde etrafı tarayan Sahra başını salladı.

"E ne oldu o zaman? Koca eve çarptık bir yastık bile açılmadı."

Çatık kaşlarla arabadan indim. Arabanın önüne geldiğimde gördüğüm manzara ile sinirlerim bozulduğunda deli gibi kahkaha atmaya başladım.

"Koca eve değil, minnacık taşa çarpmışız da ondan. Çıkan ses lastiktenmiş."

İkisi de arabadan inip ön tarafa geldiler.

Yemin ederim ben Doğan'sız ne yapsam Allah bana bir türlü uyarı yolluyordu. Bundan sonra nazar boncuğu gibi üzerimde taşıyacaktım biricik sözlümü.

Evet üzerimde. Ne var? Görmediğiniz şey mi?

"Hah süper telefon da çekmiyor. Ne yapacağız şimdi?"

Yavaş adımlarla tekrardan arabanın içine girdim. Bu Doğan'ın arabasıydı. Elbet bir şekilde iletişim kuracağımız bir şey bırakmış olmalıydı.

"Kurban olduğum zekanı kullanmış ol sevgilim lütfen, karını ve çocuğunu bu ıssız yerde bırakmış olma."

Koltuğun kenarında duran beyaz ekranı görünce heyecanlansam da kırık olduğunu görmemle bütün ümidim yerle bir olmuştu.

Kızların karşısına geçip ellerimi iki yana açtım.

"Ben hamileyim, yürüyeceksek beni taşıyacaksınız."

İkisi de alayla başını sallarken bagaja koyduğum yolluk sepetini çıkardım. İkisi de ne yapmaya çalıştığımı anlamak ister gibi bakıyordu.

"Önce yiyelim sonra gideriz."

Bakın ne olursa olsun, önce gırtlak. Sonrası bir şekilde çözülür.

Ekmek aralarını tek tek uzatıp kendim için yaptığım ekstra büyük olanı yemeğe başladım.

Hamileyim ben!

"Hira ben korkmaya başladım. Daha gelmedik diyorsun, nasıl yürüyeceğiz? Kaç saat sürecek, güvenli olacak mı?"

Omzumu silkip büyük bir ısırık daha aldım.

"Amaan yürürüz patika yoldan, elbet biri geçer ya da telefon çeker. Sonra da bakarız çaresine. Konuşmadan yiyin yemekleri daha tatlı var. Size Asya şeften alman pastası aldım."

Cidden on tane aldığım alman pastasının sekiz tane kalması asla harika olduğundan ve benim kendimi durduramadığımdan değildi.

Şeytan aldı götürdü, satamadan.... aman mideye indirdi işte.

"Pastalarımızı yerken yürümeye başlarız. Montlarınızı giyin hava güzel sanıp da hasta olmayın başıma."

🖱🖱🖱

Doğan'dan...

"Kafamı siktin kafamı, azıcık sus lan. Vır vır vır insan azıcık yorulur, soluklanır. Motora takmış gibi susmuyorsun be!"

Yağız Cem'in ensesine yapıştırdığında gülerek başımı önüme eğdim.

"Abi sen bunları nereden buldun?"

Kurtuluş hızla kafasını öne uzattı.

"Aaa ama alınıyorum Dağhan'cım. Biz seninle dertleşmek iki rakı içmek için ebesinin şeyine kadar geliyorum. Ayıp ayıp."

Dağhan her ne kadar hepsine ısınsa da bizimkilerin sulu tavırları onu sürekli geri çekilmeye itiyordu.

"Her haltımı, Halimi bilen üç şahsiyet onlar Dağhan, başıma bir şey gelirse önce Allah'a sonra onlara emanetsiniz."

"Allah korusun."

Başımı sallayıp ekranda beliren yazıyı incelemeye başladım. Kırmızı bir uyarı çıkıyordu.

"Bir sıkıntı var."

Hepsinin sesi kesildiğinde arabayı durdurup ekranı büyüttüm. Kızların bindiği araba kaza sinyali veriyordu.

"Abi ne sıkıntısı?"

"Dağhan konuşana oğlum."

Başım yavaşça Dağhan'a döndüğünde nefesimin ciğerime battığını hissediyordum. Bedenimin bütün iradesi ellerimden kayıp gidiyordu.

Zaman bir anda donmuştu.

"Kı-kızlar kaza yapmış."

Kaşlarını çattı. Ellerim telefonuma uzandı. Ne kadar çalsa da açan kimse yoktu.

"Açmıyorlar. Allah kahretmesin açmıyorlar!"

"Hangi kızlar abi?"

Kendi sorusuna kendi cevap verirken hızla kemerini çözdü.

"Abi onlar nereye gidiyordu, nasıl kaza yaptılar, sen nereden biliyorsun?"

Kazanın konumuna tıklayıp hızla arabayı sürmeye devam ettim.

Bir şey olmaması gerekiyordu. Ne Hira'ma ne de ondan doğacak parçamıza hiçbir şey olmaması gerekiyordu.

"Ambulansı ara Dağhan, konumları şurası!"

Hızla başını salladığında arabanın hız ibaresi sona yaklaşıyordu.

On beş dakikalık yol gözüküyordu. İyi miydi? On beş dakika dayanabilecek halde miydi?

Öyle olmalıydı. Aksini düşünmek hem fiiliyatta hem de hissiyatta ölümden başka bir şey değildi.

Döndüğümüz her sokakta gözlerim onu ararken yolun ormanlığa doğru yönlenmesi içimdeki korku tohumlarını besliyordu.

"Abi yalvarırım bir şey olmayacak de ne olur. Yalvarırım."

Başımı iki yana salladım.

"Hayır Dağhan, hiçbirine bir şey olmayacak. İzin vermeyeceğim duydun mu beni?"

Ellerim titriyordu.

Bir kaç saniye sonra gözlerime çarpan arabaları ile arabayı durdurup inmem iki saniyeyi doldurmamıştı.

"Hira!"

"Sahra!"

Kapıları kapalı ama içi boş araba ile olduğum yerde dururken beynim artık iflas etmiş gibi davranıyordu.

"Yoklar."

Kapılar kilitliydi. Hızla kendi aracıma geçip ekrandan kapıları açtım.

Bagaj boştu, çantaları, telefonları hiçbir şeyi yoktu. Aklıma Emrah denen şerefsizden başkası gelmese de onun da yerin dibini boylamış olması ilk defe beni korkutuyordu.

Çünkü bu düpedüz kaçırılmaydı. Araba taşa çarpmıştı. Hırsızlık gibi bir olay olsaydı arabayı da alırlardı.

Ya da benim aklım şu an bundan fazlasını düşünemiyordu.

"Yoklar abi, delireceğim kimse açmıyor telefonu!"

Ellerimi başımın arasına sıkıştırıp olduğum yerde volta atmaya başladım.

Düzgün düşünemiyordum. Aklım, kalbim, canım her şeyim ondaydı, oydu.

"Doğan, bir şey buldum ben!"

Kurtuluş elindeki bileklik ile koşarak yanıma gelirken adımlarım hızla yanına ulaşmıştı.

"Bu içlerinden birinin mi?"

"Sahra'nın Bu! Nereden buldun?"

Eliyle patika yolum devamını işaret etti.

Arabaya doğru hızla ilerleyip bindik. Yolun devamını etrafa bakarak gidiyor, en ufak bir ize rastlanmayan çalışıyorduk.

Çok değil, üç dakika kadar sonra kol kola girmiş bir şeyler yiyen üçlü ile hızla arabayı durdurdum.

"Yavaş lan, beynim ön cama yapışacaktı az kalsın."

"Senin öyle bir organın varsa niye kullanmıyorsun lan? Cem değil mal diye değiştirmiştik biz senin ismini."

Kurtuluş konuşurken kemerimi çözdüğüm gibi arabadan indim. Fren sesiyle bize dönen üçlü ile hepimiz durmuştuk.

"Aşkım."

"Dağhan?"

"Bak biri de sana demedi bir şey, sap geldin sap gitçen koyduğumun salağı."

Kurtuluş tekrardan Cem'e omuz attığında artık onlarla olan irtibatım kesilmiş karşımda elinde tuttuğu keki yiyen güzelime kollarımı sıkıca dolamıştım.

"Hira, Hira..."

Yüzüm boynuna gömülmüşken derin bir nefes aldım.

"Hira."

"Beni mi kutsuyorsun Doğan?"

Hepsi birden gülmeye başlarken hafifçe geri çekildim.

"Sen gül daha, az önce korkudan aklımı yitiriyordum ben."

"Beni ilgilendirmez, Ne biçim hackersın sen, arabada bir tane sana ulaşacak eşya yok, ekran vardı kırılmış duruyordu."

"O kırık olarak dekor edildi zaten çalınmasın diye güzelim."

Yüzündeki 'vay be' ifadesi her saniye büyürken büyük bir sırıtışla küçücük bedenini kucağıma aldım.

"Artık şu eve gidelim mi? Ben nişanlımla biraz dinlenmek istiyorum."

Cem, Kurtuluş ve Yağız imalı imalı bakarken Sahra ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu.

"Siz ne alaka pardon?"

Gülerek Dağhan'a döndüm.

"Abicim, biricik sevgilini al ve araba geç, sonrasını yolda anlatırken şu üç inek zincirle arabayı çeksinler."

🖱🖱🖱

Hira'dan...

"Ay burası çok güzeeel."

Yatağımıza uzanıp kollarımı iki yana açtım. Vallahi çok iyi fikirdi bu tatil işi. Dört tane bungalov evini tutmuştuk ve Doğan ile ben beraber kalacak şekilde ayarlamıştık.

"Acaba burada tur falan var mıdır, bizi gezdirecek?"

Gülerek elleriyle kendini gösterdi.

"İstediğin her şey olacağım gibi, hem koca, hem nişanlı, hem bebeğinin babası, hem aklını başından alan kişi hem de diğer her şey gibi, tur sahibi de olurum sana."

Bedenini bedenimin üzerine konumlarken burnunu burnuma sürttü.

"Burası acaba bize erken balayı mı olsa?"

Aklıma gelen şey ile umutsuzca omuzlarım çöktü.

"Ama ben karnımla gelinlik giyemem ki, daha evlenmemize çok var."

Dudağıma uzun bir öpücük kondurup yüzünü boynuma gömdü.

"Bence sen bundan pek emin olma."

🖱🖱🖱

AY BU AKŞAM SÖZ İKİNCİ BÖLÜMÜ ATACAĞIM VE ORADA MANYAK YEDİLİNİN MACERALARINI OKUYACAĞIZ. EMİN OLUN CEM'E ÇOK GÜLECEKSİNİZ.

Nasılsınız canlarım, nasıl gidiyor hayat?

Ben yine aynıyım djdjdj

Yeni kitabım olan "Gönderiliyor; Hanımeli" yayında. Oraya da bekleriiiim 💕

 


Oy ve yorumlarınızı, kitabın gidişatı hakkındaki düşüncelerinizi buraya bekliyorum.

Kocaman öpücükler, bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hoşça kalııııın 💕

Loading...
0%