Yeni Üyelik
46.
Bölüm

46. Bölüm (+18)

@yazarzeeyzey

17.Piyon'Demir' kitabıma da bekleniyorsunuuuz🌸

✨✨✨
“Sahra abartı değil dimi, bak fondöten boğuyor bir yerden sonra beni. Ne olur çok sürme. Adam beni ne hallerde gördü şu halime mi bir şey di-“

“Ay sus. Adam seni güzel görsün diye değil, sen kendini güzel gör diye yapıyoruz bu makyajı.”

Elindeki fırçayı alıp masaya bıraktım.

“Ne yani benim güzel olmam için makyaja mı ihtiyacım var Sahra?. Hemde bu kadar çok makyaja?”

Annecim hormonlarımla oynamanın yeri gerçekten düğünüm mü bir tanem?

“Tamam güzelim sen boş ver yeter bu kadar. Şu pudrayı da sürelim…” az önce elinden aldığım fırçayı tekrardan yüzüme sürüp kocaman bir gülümsemeyle geri çekildi. “Harikaydın zaten şimdi mükemmel oldun, hadi takılarını takalım.”

Doğan her şeyi ayarladığı gibi gecenin bir vakti yapılacak düğünümüz için benden hariç herkesin haberinin olmasını sağlamak dışında takacağım takıları bile ayarlamıştı.

Kocaman bir kutunun içinde set set takılar, başka bir kutuda Trabzon takımları, yüzükler ve son bir kutuda ayrıca bir kemer vardı.

Doğan benim bilmediğim bir aşirete mi üyeydi?

“Ben bunları nereme takıcam? Valla mahçup ediyor beni, iki takım almış Trabzon takımını. Zaten bizimki modunda bugün ağlatıp duruyor beni.”

Peçeteyi göz altlarıma tutup yavaşça dolan gözlerimi sildi.

Kendimi patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyordum.

“Benim canım eltim, bu zamanlarda duygusal olmayacaksın da ne zaman olacaksın? İçinde bir can büyüyor senin, annesin sen. Bırak içinden geçen gibi davran. Ayrıca isterse dünyayı alsın sana, sen ona hayatının cennetini verdin. Bırak o da sana kendince kendi elindekileri sunsun.”

Derin bir nefes aldım. O kadar bir olmuştuk ki, artık sadece benim ya da sadece onun tekil bir hayatı yokmuş gibi geliyordu. Ben, o ve bebeğimle biz olmuştuk.

“Kızım, gelebilir miyim?”

İçeriye yavaş adımlarla babam girdiğinde karnımda dehşet bir ağrı başlamıştı. Onun da gözleri dolu doluydu ve resmen karşımda bir ayna duruyor gibiydi.

Gözlerimiz, dudaklarımızın yapısı o kadar benziyordu ki birbirine, onu ilk defa ağlarken görmek şu an içim çıkarcasına ağlamama neden olacaktı.

Kollarını iki yana açtığında oturduğum yerden kalkıp sıkıca bedenine sarıldım. O benim çok geç kavuştuğum ailemdi. Onca yıl sonra aile ne demek öğretendi.

Sadece baba değil, anne de olandı o. Yeri gelince omzunda ağlayabileceğim yer, gelince bebeğim hakkında saatlerce konuşabileceğimdi.

“Sen ne zaman büyüdün de evleniyorsun güzel kızım?”

“Baba yapma, ağlamamak için çok zor tutuyorum kendimi.”

“Şşttt….” Yüzümdeki saçlarımı geriye atıp alnıma ufak bir öpücük kondurdu. “Senin gözlerinden dökülen her şey artık mutluktan olacak. Üzülmek yok bir tanem, bak torunum da hisseder annesinin duygularını.”

O an sanki içimdeki mümkünmüş gibi kıpırdandığında daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.

“Baba, hareket ediyor.”

Elini karnıma tuttum. O tabi bunu dışarıdan hissedemese de diğer elini yanağıma koyup yavaşça okşamaya başladı.

“Eder tabi, hak verdi dedesine kurban olduğum.”

“Müsait misiniz ahali?”

İçeriye doğru kafasını uzatan Dağhan Sahra’yı gördüğü gibi tabi ki işlem dışı olmuştu. Eltim diye demiyorum ama çok güzel olmuştu.

“Müsaitiz yengecim gel, abin nerede?”

Dudaklarını birbirine bastırıp kapıyı arkasından kapattı.

“Valla içeri girmesin diye zor tutuyorum deliyi, Rümeysa gelsin kapıyı tutsun yoksa abimi tırtıklamak hayal olacak söyliyeyim.”

Hızla masanın önüne geçtim. Hazırdım değil mi?

Makyajım tamamdı, gelinliğim hayallerimden bile öteydi ve ben hazırdım.

“Hira takılar.”

“Öncelikle bunu takmanı istiyorum ben.”

Babam masadakilerden hariç cebinden bir kutu daha çıkarıp kapağını araladı. Yemin ederim ben bugüne bugün zengin olmuştum.

“Bu bizim aile yadigarımız, en baştan beri o şerefsizdeydi ama ben ondan ve onun çocuklarından çok senin masumluğuna yakışacağını biliyordum. O yüzden bu da benden sana ve senin çocuklarına hediyem olsun güzel kızım.”

Ortasında kocaman bir pırlanta sallanan ve aynı pırlantanın minik hallerinin zincirine bağlı şekilde bir gerdanlık gözler önüne serilmişti.

Hak ettiği gibi boynuma takılan gerdanlık ile aynanın karşısına geçip taşlarını tek tek düzelttim.

“Çekil oradan enişte, seni soymaya o kapının ardına geçmem lazım.”

Kapıdan sesleri gelen Doğan ve Rümeysa’nın atışmalarını dinlerken kapı hızla açıldı ve kapandı.

“Ben bu kızı sana öyle kolay vermem.”

“Kolay mı? Ne istersin baldız?”

Rümeysa bana bakarak sanki hesap yapar gibi kara kara düşünürken kapının arasından bir araba anahtarı uzandı.

“Bu yeterli olur mu?”

O az önce range rover araba mı vermişti?

Hatırlatın da Sahra’nın kapısını ben tutayım.

“Senindir enişte.”

Kapıyı hızla açan Rümeysa ile Doğan içeriye girmiş ve bakışları bende takılı kalmıştı.

“Hayatım.”

Gözlerinde hayranlık vardı. Hayır, gözlerinde hem aşk, hem heyecan ama en çok da gelecek vardı. Bizim geleceğimiz vardı. Bebeğimiz vardı.

Gözlerimi yellemeye başladım.

O benim kısa sürede her şeyim olmuştu. Artık onsuz nasıl nefes alınır, nasıl uyunur, nasıl düşünmeden durulur bilmiyordum. O kadar karışmıştı ki içime, değdiği her yeri kendine almış ve beni kendi yapmıştı.

Beni kendisinin yapmıştı.

“Doğan.”

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

“Her şeyim.”

Yüzümdeki kocaman gülümseme ile yavaşça yanıma adımladı. Parmakları ellerimden yüzüme çıktığında dolmuş gözleriyle başımı yana doğru yatırdı.

“Ben senin gibi bir güzelliği, saflığı hak etmek için ne yaptım?”

Yanağımdaki elini usulca öptüm.

“Seni çok seviyoruz.”

Bakışları karnıma düştü.

“Asıl ben sizi çok seviyorum.”

✨✨✨

Kalbim adeta ağzımda çarparken içeriden duyulan vals sesleri kapıya yaklaştıkça artarken elimi sıkıca tutan Doğan'ın eşliğinde içeri doğru yürümeye başladık. Herkes alkışlayarak ayaklanırken ağlamamak için çok zor duruyordum.

Biz evleniyorduk.

Bebeğimizle birlikte artık bir aile olacaktık.

Ayrı kaldığımız anlarımız olmayacaktı artık.

Koca salonun ortasındaki masaya oturduğumuzda nikah şahidim Rümeysa ve Doğan’ın şahidi Cem, arka kısımdan yanımıza gelmiş ve bize de işaret ederek yerine oturmuştu.

"Hoş geldiniz."

Bir elim Doğan’ın eline hapisken bir elimse hafifçe çıkmaya başlayan karnımın üzerindeydi.

"Bu genç çiftimiz bize evlenmek istediklerini beyan etmişler ve bizde bunda aksi bir durum görmediğimizden bugün burada onların nikahını kıymak için toplanmış bulunmaktayız."

Kocaman bir alkış koptu. Gecenin bu saatinde bu kadar kişinin gelmesine mi şaşırayım yoksa hala kendi düğünümde olduğumun idrakına mı varayım şaşırırken bakışlarımı bana adeta eriyerek bakan kocama çevirdim.

“Baba adı alabilir miyim Hira hanım?”

Anne adı sormamıştı. Bu durumu asla yadırgamayan Doğan elini belime atıp yavaşça okşadı.

“Yavuz Üstündağ.”

Bu defa Doğan’a döndü.

“Kardeş adı alabilir miyim?”

Bunu bile düşünmüştü. Kayıplarımızı geri bırakacak ve bizimle olmak istemeyen kimseyi bugünümüzde anmayacak şekilde düzenlemişti.

Bir de bana beni ne yapıp da hak ettiğini sormaz mıydı?

“Dağhan Kılıç.”

Nikah memuru onaylar gibi başını sallayıp defterini önüne çekti.

“Siz Hira Üstündağ, Doğan Kılıç’ı hastalıkla, sağlıkta, iyi günde, kötü günde eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?”

Mikrofona doğru eğileceğim sırada kablosundan tutup bana uzatan kocam ile bir defa daha verdiğim kararla gurur duyarak cevapladım.

“EVET!”

Kocaman bir alkış furyası ile Cem ne ara eline aldığını bilmediğim gül yapraklarını başımdan aşağıya döktü.

“Siz Doğan Kılıç, Hira Üstündağ’ı hastalıkla, sağlıkta, iyi günde, kötü günde eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?”

Sahra’nın işareti ile yavaşça ayağımı uzatırken o paçasını hafifçe sıyırıp ayağını açığa çıkarttı.

Allah’ım ağlayacağım.

“Son anıma, nefesime, gülüşüne kadar EVET!”

Alkışların eşliğinde şahitlere döndü.

“Siz şahitlik ediyor musunuz?”

Hep bir ağızdan bütün salon evetlerle süslenirken deftere imzalarımızı atmaya başladık.

“Gelini öpebilirsiniz.”

Sağ elime verilen evlilik cüzdanını alıp Doğan’a döndüm.

“Artık benimsin Doğan Kılıç.”

Kaşları alayla havalandı.

“Sen artık bensin Hira Kılıç. Sonsuzluğumuza kadar.”

✨✨✨

Bizim için yaptırdığı eve gitmek için herkesle beraber evden çıktığımızda arabaya binip ilerlemeye başladık.

Aslında amacı düğün olarak planlanan bu gecenin kimsenin oynayacak hali olmadığından bunu bir parti ile hafta sonuna çekip orada kutlamaya karar vermiştik. Çünkü benim bileklerim şişmişti ve uykusuzluk beni haddinden fazla yormaya başlamıştı.

Evin bahçesinden içeriye girdiğimizde arabayı kenara çekip yavaşça indi. Ben kemerimi çözmeye çalışırken kocam çoktan benden tarafa gelmiş kapıyı açmıştı.

“Gel bakalım prenses.”

Hayır diyeceğimi düşünmediniz herhalde.

Kemeri açtığım gibi kollarımı boynuna dolayıp kucağına transfer oldum.

“Kılıç olarak devam edeceğin hayatına hoş geldin bir tanem.”

Burnunu öptüm.

“Hoş bulduk kocacım.”

Kapıyı ayağıyla itip yine ayağıyla kapattı. İçeriye girdiğimizde beni yavaşça yere indirdi. Gözlerim tanıdık yerlerde dolanırken sonu onun gözleri olmuştu.

Bu anı çok uzun zamandır bekliyorduk. Hayır, daha önce çok kez birbirimize dokunmuş, birbirimizin tenini ezberlemiştik. Ama bu defa farklıydı.

Bu defa aynı evde, aynı bedende ve aynı soyadındaydık.

Sonraki adımı önemsemeden adımlarımı yanına taşıyıp ellerimi yanaklarına uzatarak dudaklarımızı birleştirdim. Beklediğini almışçasına kollarını belime sararak bacaklarımı kalçasının üzerinde birleştireceğim şekilde havaya kaldırdı.

"Beni öpüşünle bile bu kadar heyecanlandırman çok saçma."

Saniyeler geçmeden gelinliğimin fermuarını aşağıya çekip bütün tüllerin karnımda toplanmasına izin vermişti.

"Bakışının dokuşuna geçmesi için sana yalvarmak istemem çok saçma."

Kıkırdadım. Dudaklarımın üzerinde nefes nefese konuşuyordu ve daha şimdiden sanki saatlerce sevişmişiz gibi şehvetle bakıyordu.

"Odamız hazırdı değil mi?"

Gözleri kapalı başını sallarken yaslandığı duvardan doğrulup ikimizi odamıza doğru yönlendirdi. Sanki beni taşımıyormuş gibi benim kendi başıma döne döne çıktığım merdivenleri o rahatça çıkıyordu.

Üçüncü kata geldiğimizde kapıyı ayağıyla itip beni yere indirdi. Karnımda biriken bütün tüller yeri boylarken bunu istiyor gibi duran suratına kocaman arsız bir tebessüm yerleşmişti.

Elimi tutup beni yavaşça yatağın önüne getirdi ve sırtımı serin çarşafların etkisinde bıraktı. Parmakları boynum ve göğsüm arasında giderken ben kapalı gözlerimle bana nasıl bu kadar zevk verdiği düşünüyordum.

Öyle bir dokunuyordu ki sanki en iyisi oymuş başka kimse onun kadar mutlu edemezmiş gibi.

Gömleği, pantolonu, iç çamaşırlarım... hepsi birer birer odanın bir kenarına atılırken üzerime uzanan bedeni daha beni en baştan zirveye taşımıştı.

Nefes alıp verdikçe göğsüm çıplak göğsüne değiyordu ve Doğan her zamankinden daha da farklı, daha da istekli şekilde resmen hırlıyordu.

"Sana sizin evde çığlıklarını susturmana gerek kalmadan özgürce bağıracağın günler gelecek demiştim hatırlıyor musun?"

Cevap verecek gücü bulamazken başımı salladım. Dudağı sola doğru kıvrılırken tam göğüs kafesime uzun bir öpücük kondurdu.

"İçinden geldiği gibi karıcım, sırtım tırnaklarına, kulaklarım çığlıklarına uzun zamandır hazır bekliyor." Sözünün bitişiyle bacaklarımı aralarken kendine bana hızla itti.

Yatak mı yoksa ev mi sallanıyordu artık bilmiyordum. Odada benim haykırışlarım onun sesini kesiyor ve sanki ilk defa sevişiyormuşuz gibi heyecandan gözlerimi karartıyordu.

Büyük bir yükselmenin eşliğinde gücüm adeta sıfırlanırken o devam ediyordu. Zaman sadece bu odada, bu yatakta, sadece bizim için durmuş gibiyken iç çekişleri onun da sona geldiğinin en büyük habercisiydi.

Yanıma uzanıp derin derin nefesler alırken gözleri gözlerimden bir saniye ayrılmıyordu. Nedeni ise belliydi, ikimizin de aklından sadece aynı şey geçiyordu.

Ve düşündüğümüz gibi olurken biz o gece durmadan aynı şeyi tekrarlamış odayı çığlıklarımıza mahsur bırakmıştık.

✨✨✨

AY AY AY BUNLAR DA OLDU AMA NE OLDU DJDJDJDJ

NASILSINIZ AŞKLARIM?

Nasıl gidiyor hayat?

KITAP HAKKINDAKI DÜŞÜNCELERINIZE BURAYA BEKLIYORUM.

OY VERMEYI VE YORUM YAPMAYI AYRICA BENI TAKIP ETMEYI UNUTMAYIIIIN 💗💗💗

Loading...
0%