Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Piyon

@yazziyolcusu

Elimdeki şarabın kadifemsi dokunuşu damağımda kayarken, gözlerim kalabalıkta Caner'in yanından usulca dağılan insanlara takıldı. Hepsi bir anda malikânenin ortasında sergilenen gösteriye yönelmişti. Gösterinin ışıkları ve sesleri çevreyi sarmış, sanki tüm dünyanın merkezi burasıymış gibi bir atmosfer yaratmıştı. Herkesin aksine bense bir an önce gecenin bitmesini, bu sahte gösterinin sona ermesini bekliyordum.

 

Kalabalığın arasında, az önce beni havuza düşmekten kurtaran o gizemli yabancıyı aradım. Yüzler, gülümsemeler ve boş sohbetler arasından onu seçmeye çalıştım, ama nafile. İçimde bir huzursuzluk vardı; tanımadığım bu adamın yardımı bir tesadüf müydü, yoksa bu gecenin oyunlarından biri miydi? Gözümün ucuyla Caner'e baktım. O, her zamanki gibi soğukkanlı ve özgüven dolu duruyordu. Elimdeki kadehten bir yudum daha alıp dudaklarımı hafifçe ıslattım, sonra sıkılmış bir ses tonuyla, "Bu etkinlik hiç bitmeyecek sanırım," dedim.

 

Caner başını bana çevirdi, dudaklarında o tanıdık alaycı gülümseme. "Uluözler şov yapmayı sever, güzelim. Burası da onların arenası işte," dedi. Kadehini kaldırıp gösteriyi işaret etti. "Buradaki herkes, her adam, birer piyon. Onların ellerinde oyuncak sadece," diye ekledi. Kadehiyle tekrar ortadaki gösteriye işaret ettiğinde, sözleri içimde yankılanmaya başladı. Piyon mu? Bu söz aklımın derinliklerine saplandı. İçimde bir rahatsızlık belirdi. Peki ya biz? Biz de onların gözünde yalnızca birer piyon muyduk? Gözlerimi Caner'in üzerine dikerek sabırsızca sordum: "Bizim için de mi geçerli bu piyon olayı?"

 

Sanki sorum, Caner'in içinde bir yaraya dokunmuş gibiydi. Yüzündeki alaycı ifade aniden ciddileşti, çenesini hafifçe sıktı. Ama yine de, her zamanki kendine güvenen tavrını koruyarak, dişlerinin arasından hafif bir gülümsemeyle, "Sence ben bir piyon olabilir miyim, Asel?" dedi. Sesindeki o hafif narsist ton, her zamanki gibi tüylerimi diken diken etti. Yine kendi kibriyle beni sınayan, kendini her şeyin üstünde gören Caner'di karşımda.

 

O an, bu oyunun gerçek yüzünü görebiliyordum. Ama sorunun cevabı hâlâ belirsizdi. Piyon olan biz miydik, yoksa onlar mı?

 

Başımı yavaşça çevirip yeniden kalabalığa göz gezdirdim. Gözlerim tek tek her bir yüzü tararken, içimde bir ağırlık belirdi. Burada bulunan herkes, bakışlarında gizlenmiş karanlıklarla dolaşıyordu. Görünürde gülen, şık kıyafetleri içinde zarif hareketlerle sohbet eden bu insanların her biri, aslında birer katilden farksızdı. Yüzlerinin ardında gizledikleri niyetler o kadar bulanıktı ki, her adımda biraz daha karanlığa gömüldüklerini hissedebiliyordum. Aralarındaki hiçbir yüz masum değildi; hepsinin kirli işlere bulaştığını, yer altı dünyasının karanlık koridorlarında dolaştığını, orada tutunmak için her şeyi göze alabileceklerini biliyordum.

 

Bütün o yapmacık gülümsemelerin, kibarlıkların ardında ne olduğunu görmek benim için zor değildi. Sözde incelikle örtülmüş, ama aslında tam anlamıyla vahşi bir dünyaydı burası. Bu insanlar, gücün peşinde koşarken sınır tanımayan bir hırsla doluydular. Her biri, diğerinin arkasından iş çeviriyor, ihanet planları yapıyor ve para uğruna her türlü değeri ayaklar altına alıyordu. Gözlerindeki ışık, açgözlülüğün keskin parıltısıydı; onların hayatındaki tek rehber buydu. Para ve hırs... Hepsinin ruhunu sarmış, onları insanlıktan uzaklaştırmıştı.

 

Bunu görebilmek için çok fazla düşünmeme gerek yoktu. Aralarındaki sessiz anlaşmaları, gizli bakışları, sahte tebessümleri okuması kolaydı. Bu insanlar, yalnızca servet ve güç peşindeydiler. Diğerlerinin üzerine basarak yükselmeyi, her fırsatta rakiplerini alt etmeyi hedefleyen bir sürü avcı gibiydiler. Tek farkları, ellerinde silahları değil, maskeleri vardı. Ama maskelerin ardındaki gerçekler, belki de silahlardan daha tehlikeliydi.

 

Derin bir nefes alıp karşımda duran Caner'e döndüm. Gözleri üzerimdeydi, ama yüzünde her zamanki soğukkanlılık vardı. "Benim lavaboya gitmem gerekiyor, birazdan buradayım," dedim, sesim sakin, ama içimde bir rahatsızlık kıpırdanıyordu. Caner başını hafifçe yana eğerek o bildik alaycı tavrıyla uyardı: "Dikkatli ol, Asel. Unutma, buradaki insanlar göründükleri gibi değiller. Eğer bir sorun olursa, beni ara." Onaylar gibi başımı salladım, ama içimden geçirdiğim düşünce farklıydı. Aslında Caner yanılıyordu. Buradaki insanlar aslında tamda göründükleri gibilerdi hatta çok daha karanlıklar, diye düşündüm. Yüzlerine taktıkları maskeler onları daha az kötüymüş gibi gösteriyordu Sadece Caner, onların maskelerinin ardındaki gerçekleri göremiyordu. İyi niyetli gibi görünmeye çalışsalar da, gözlerine bakmak bile onların gerçek yüzlerini anlamak için yeterliydi. Biraz yakından bakmak, o soğuk ve karanlık ruhlarını görmemi sağlamıştı.

 

Elime çantamı aldım ve tuvalete doğru yürümeye başladım. Yanımdan geçen bir görevliye lavabonun yerini sordum; nazikçe malikânenin ikinci katında olduğunu söyledi. Teşekkür ettim ve merdivenlere yöneldim. Girişte iki büyük, geniş merdiven vardı; ikisi de aynı yola çıkıyordu. Ağır adımlarla merdivenlerden çıkarken içimdeki bir huzursuzluk beni rahat bırakmıyordu. Kafamın içinde dönüp duran düşünceler, gecenin o tuhaf havasına karışıyordu. Lavaboya vardığımda, beklediğimin aksine, içerisi oldukça sakindi. Aceleyle işimi hallettim, aynada kendime son bir kez baktım, ellerimi yıkadım ve dışarı çıktım.

 

Tam merdivenlere geri dönecekken içimde bir ses yankılandı, bir tür uyarı ya da sezgi... O sesi bastıramadım. Adımlarım yön değiştirdi, merdivenlere gitmek yerine malikânenin ikinci katında dolaşmaya başladım. Koridorlar neredeyse ürkütücü bir sessizlikle doluydu. Adımlarımın yankısı boş duvarlarda süzülüyor, her adıma gölgeler eşlik ediyordu. Büyük, ağır bir kapının önüne geldiğimde aralıktan içeride iki adamın konuştuğunu duydum. Sesler, kulağıma fısıldar gibi geldi, ama her kelime bir bıçak gibi beynime saplandı.

 

"Bu akşam Caner Yiğiter'in işini bitireceğiz. Kesin emir var."

"Lan, tamam da nasıl bitireceğiz? Adam dışarı bile çıkmıyor."

 

Caner Yiğiter mi?

Benim Canerim mi?

Caner'in adı. O an tüm vücudum buz kesti. Dünyanın ağır çekimde dönmeye başladığını hissettim. Bir anda her şey yavaşladı, hava ağırlaştı. Kalbim göğsümde kontrolsüzce atıyor, nefes almakta zorlanıyordum. Caner'i öldürmeyi mi planlıyorlardı? İnanamıyordum. O an, tüm o yıllar gözlerimin önünden geçti. Benim Caner'im; aşık olduğum, sevdiğim, uğruna her şeyi göze aldığım adam... Şimdi ölümle burun buruna mıydı? Vücudumun ağırlığı bir anda arttı, sanki ayaklarım yerden kopamayacak kadar ağırlaşmıştı. Gücüm tükenmiş gibi, yanımdaki sehpadan destek aldım. Ancak o sırada, sehpada duran vazo devrildi, çarpıp yere düştü. Camın yere çarpma sesi koridorda yankılandı, gürültü bir darbe gibi üzerime çullandı.

 

Adamlar bir anda sustular, ardından biri panikle konuştu: "Hassiktir, biri bizi duydu. Tut şunu!" O an paniğin bütün vücuduma yayıldığını hissettim. Nefesim kesildi, ama düşünmeye zamanım yoktu. Hızla oradan kaçmalıydım. Koşmaya başladım, tüm gücümle geldiğim yoldan geri dönüyordum. Adamların ayak sesleri arkamdan geliyordu, sesleri her adımda daha da yaklaşıyordu. "Dur! Dur dedim sana!" diye bağırıyorlardı, ama içimdeki korku onların sesini bastırıyordu. Merdivenlere varmak üzereydim, ama bir anda bedenim sert bir şeye çarptı.

 

Sanki bir duvara çarpmış gibi geri sekiyordum. Nefes nefese, korku dolu gözlerle başımı kaldırdım. Dağınık koyu kahve saçları,okyanus mavisi gözleri ve keskin yüz hatlarıyla tam karşımda duran adamı tanıyınca içime bir anlığına bir rahatlama yayıldı. O, beni havuza düşmekten kurtaran yabancıydı. Okyanus kadar derin, anlam yüklü gözleri bana dikilmişti. Neden böyle koştuğumu anlamaya çalışır gibi bana bakıyordu. Arkamdaki tehlikeyi unutmuş, bir an için onun varlığına sığınmış gibi hissettim. O gözlerde bir şey vardı; karanlık ama bir o kadar da çekici bir sakinlik... Fakat içimdeki korku tekrar yüzeye çıktığında, ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Kaçmalı mıydım? Yardım mı istemeliydim?

 

Adam, gözlerimin içine bakarak, sesinde kontrolsüz bir öfkeyle sordu: "Birisi sana zarar mı vermeye çalıştı?"

 

Bir adım attı, bakışları hızla arkamdaki karanlık koridora kaydı, sonra tekrar bana döndü. Gözlerindeki o öfke, bedenindeki kaslara yayılmış gibiydi. "Biri sana zarar mı verdi?" diye tekrarladı, bu kez daha sert, daha talepkârdı.. ama bu sefer sesindeki sabır çoktan tükenmişti. Cevap vermedim, daha doğrusu veremedim. Boğazımda düğümlenen kelimeler, korku ve şaşkınlık arasında sıkışıp kalmıştı. Ne diyebilirdim ki? Karşımda daha birkaç saat önce tanıştığım, bir yabancıya dökebileceğim ne vardı ki? İçimde fırtınalar koparken, onun bu sorusu bana fazla büyük gelmişti.

 

"CEVAP VER!" diye patlayarak sesini yükselttiği an, olduğum yerde irkildim. Tüm vücudumun titrediğini hissettim; sanki dizlerim boşalmış, ayaklarım yere sağlam basamıyordu. Bir adım geri sendeledim. O ise, öfkesine rağmen fark etti. Aniden sanki içindeki hiddeti geri çekmeye çalışır gibi ağzının içinde birkaç küfür mırıldandı. Elleri, beni incitmek istemiyormuş gibi hafifçe havaya kalktı. "Bak," dedi, sesi bu kez daha yumuşak ve kontrollüydü. "Bağırdığım için özür dilerim. Ama bana cevap vermezsen, senin burada, benim evimde niye koştuğunu anlayamam. Ve sana yardımcı olamam beni anladın mı"

 

Evimde mi? O an fark ettim, bu adam, bu karanlık ortamın merkezindeki, herkesi piyon gibi kullananlardan biri olmalıydı. Tüm o sessiz oyunların arkasındaki güç, belki de önümdeydi. Ama aklım bulanıktı, düşünemiyordum. Onun kim olduğunun bir önemi var mıydı? Hayır. Tek bildiğim, Caner'in hayatının tehlikede olduğu ve buradan hemen çıkmamız gerektiğiydi. Hiçbir şey söylemeden, önümde duran adamı sertçe ittim. O an şaşırsa da bir şey söylemedi. Ardından hızla merdivenlere yöneldim ve ayaklarım beni kaçış yolu gibi gördüğüm o koridorda sürükledi.

 

Kalbim göğsümde çılgınca atıyordu, ellerim titriyor, aklımda bin bir düşünce dönüyordu. Aşağı indiğimde, Caner'i gördüğüm anda ona doğru koştum. Caner, kafasını eğerek şaşkınlıkla bana bakıyordu, ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gözlerini kısıp başını salladı. Nefes nefeseydim, ama toparlanmam gerekiyordu. Derin bir nefes aldım ve kelimeleri aceleyle çıkarmaya başladım: "Caner, buradan çıkmamız lazım."

 

"Ne?" dedi, şaşkınlığı yüzüne yansımıştı.

 

"Caner, hemen çıkmamız lazım! Sana zarar verecekler!" Sözlerim hızla ve kesik kesik çıkıyordu. Kafasının içinde bu söylediklerimi işlemeye çalıştığını, kaşlarının çatılmasından anlıyordum. Ama gözlerindeki o anlamaz bakış, beni daha da paniğe sürüklüyordu.

 

"Neden bahsediyorsun, Asel? Ne oluyor? Ne zararı? Niye koşuyorsun?" dedi. Sesindeki alaycı ton, tıpkı her zamanki Caner'di. Sanki bu söylediğim şey imkânsızmış gibi, sanki burada ölümle burun buruna değildik.

 

"Caner, yukarıda adamları duydum! Seni öldürmekten bahsediyorlardı." Kelimeler, dudaklarımın arasından daha çıkmadan Caner'in gözleri kısılmıştı. Tam sözümü bitirecekken, beni bir anda susturup öfkeyle sordu: "Ne öldürmesi, Asel? Kim lan beni öldürmeye çalışan?" dediğinde, sesindeki sinir vücuduna tamamen yayılmış gibiydi. Öyle ki, her hareketi sinirle doluydu. Omuzları gerilmiş, çenesi sıkılmıştı. Bu Caner, öfkeyle gözleri kararan adamdı. Ellerinden tutup onu sakinleştirmeye çalıştım, "Caner, hemen çıkmamız lazım! Güvenli bir yere gitmeliyiz, lütfen."

 

Ama Caner'in kafasında bambaşka bir dünya vardı artık. "Demek beni öldürmek ha?" dedi, sesi keskin ve kararlıydı. Gözlerindeki öfke, içimdeki korkuyu büyütüyordu. Bir an, ne yapacağını kestiremediğim o bakışların arkasında kayboldum. Sonra, göz açıp kapayıncaya kadar her şey oldu. Caner, belinden hızla bir silah çıkardı. Metalin soğuk parıltısı, odayı kesip geçti.

 

Kelimeler boğazıma düğümlendi, bir adım geri çekildim. O silahı Caner'in elinde görmek, beni o anın gerçekliğiyle yüzleştirdi. Caner, hiçbir şeyden korkmayan, her durumda kontrolü elinde tutan adamdı. Ama bu kez, durum bambaşkaydı. Şimdi hayatı tehlikedeydi ve benim ona yardım etmekten başka hiçbir çarem yoktu. Ama nasıl? Silahlar, ihanetler, ölüm tehditleri... Bu dünya çok fazlaydı.

 

"Caner, yapma," dedim, sesim titriyordu. Ama Caner'in gözleri kararmıştı, öfke damarlarına işlemişti. Artık sözlerim ona ulaşamıyordu. O, sadece bir hedefe odaklanmış gibiydi. Bir karar vermişti. O an, bu karanlık dünyanın gerçekliğiyle daha da sert bir şekilde yüzleştiğimi fark ettim. Burası, düşündüğümden çok daha acımasızdı. Bu gece, her şey değişebilirdi.

Loading...
0%