Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Geçmişin ağır yükü 2

@zezene

Bu bölümü vedatın ağzından okuyacağız, eski tarihi göz önünde bulundurarak ve önceki bölümün devamı olduğunu unutmayarak okuyun lütfen...

Herkese iyi okumalar

 

 

 

 

 

 


VEDAT

"Döverim ben bu iti toplantıyı terk etti gitti diye nasıl her şey iptal olur ya engin ?"

"Tamam sakin ol abi !"

"Ne sakini ya ne sakini ? kaç aydır uğraşıyorum ben bunun için ! ama anladı o benim kazanacağımı anladı ve bu yüzden beni kışkırttıp olay çıkarttı . toplantının iptal olacağını biliyordu çünkü ş*refsiz Aydın! " önümdeki şişeyi alıp karşımdaki duvara fırlattım sinirle .toplantı biteli neredeyse on dakika falan olmuştu ve ben sakinleşemiyordum.

Salih bey bugünkü yaptığımız çalışmayı beğendi ve tam onay verecekken oğlu Aydın projemizi kabul etmediğini söyleyerek bir yaygara çıkarmıştı.

Zaten 1 aydır zor tuttuğun sinirim bu yaptığı ile taşmıştı.

"Benimde sinirim bozuk ama sakin olalım sakin ! Sonuç olarak oylama neyse o olur, Salih beyde beğendi bence . " dedi engin. Aslında haklıydı oylama sonucu ne derse o olurdu bunu biliyordum, ama sinirlerime hakim olamıyordum.

"Ama tabiki bazı şeyleri de atlamamalıyız . Şansımız yüzde yüzdü sen bu oranı yüzde bire çevridin ! Ne diye adamın oğluna herkesin içinde yüzüne yumruk atıyorsun! "dedi sonlara doğru sesini yükselterek . Ses tonunun fazla yükseldiğini fark edince, sinirle yüzünü sıvazlamıştı . Anlını sertçe ovaladı ve sakinleşmeye çalıştı.

Tamam! benimde hatam vardı. ama sabrımı çok sınadı. Sakin olmak için kendimi çok zorlamıştım, ama bilerek beni tahrik etmişti. Normalde sinirlensem bile bu kadar ileriye gidip, ona vurmazdım... Hatta patronun oğluna hayatta vurmazdım, ama beni projeyi çaldığımı ima ederek üstüme suç atmaya çalışınca, bende patronun oğlu falan olduğu silindi!! ve o yumruğum nasıl olduğunu bilmediğim şekilde, yüzünde yer edinmişti.

O da durmamış ve bana atak yapıp bana yumruk atmaya çalışmıştı... Salih bey önüme geçip belkide aydın'ın yumruğunu tutmasa şuan yüzümde bir kızarıklık ile oturuyor olurdum.

...

Yarım saat önce...

Sevgiyi ve bebeğimi geçirdikten sonra engin ile beraber toplantı odasına girdik. Yerimize geçerken kendimi sakin tutmak için derin bir nefes aldım . Tam o anda Aydın'ın sesini duyduğum an Sırf cevap vermemek için ! tuttuğum nefesimle kendimi boğmak istedim .

"Ayrılamadınız herhalde !" Dedi iğneleyici bir ses tonuyla

İçime çektiğim derin nefesi geri bıraktım. Alayla gülümseyip gözlerimi Aydın'ın üzerine diktim.

"Şuan bunu sormadığını varsayıyorum!" dedim sakince

"İyi öyle var say bakalım!" dedi alayla

Hayatımda tanıdığım en gevşek insanlardan birisiydi Aydın. Onu umursamamaya çalışarak yerime oturdum. Engin sevgi'nin getirdiği dosyaları kimseye çaktırmadan ,benim önüme koymuştu.

Dosyaları açıp incelemeye başladım dosyaların eksik olmadığına kesin kanaat getirince acayip rahatlamıştım. Zaten hangi akla hizmet, karıştırdıysam dosyaları ?! İyiki sevgi getirmişti dosyaları yoksa, bütün emeklerim boşa giderdi . Birisine güvenip dosyaları getirmesini de isteyemezdim. Çünkü önemli dosyalardı içinde kaç aydır üzerinde çalıştığımız villa çizimlerimiz vardı. engin ile gece gündüz dinlemeden uğraştığımız çizimler... Bu toplantı bizim için çok önemliydi adımızı yaymamız için bize altın tabakla sunulmuş bir fırsattı.

"Kaldığımız yerden devam edelim" dedi Salih bey

Toplantıya en son bizden önce olan, ikiz kardeşlerin sunumunda kalmıştık. Derin hanım ve Deniz bey'in Sunumları ve çizimleri tam bir organizasyon içerisindeydi gerçekten çok iyi çalışıp gelmişlerdi. Derin hanım elinde tuttuğu tableti projeksiyona yansıtmış ve 3 boyutlu çalışmalarını vakit kaybetmeden anlatmaya başlamıştı.

Bu kadar kişi arasında, belki de sadece onların ve bizim sunumlarımız iyiydi...

Sıra bize geldiğinde, dosyaları sunumu yapması için engin'e verdim.

Engin kürsüye çıktığında öncelikle, uyuşuk hareketleri eşliğinde mikrofonunu düzeltti. Daha sonra ise kıyafetine çeki düzen verince, tam o an anladım. Bu işi ona vermekle büyük hata yapmıştım. Bu böyle daha çok uzardı... Bu düşüncelerimin üstüne sinirle nefes verdim. Şaçlarına da eliyle düzeltmeye başlayınca, seslice uyarı amaçlı öksürdüm, beni fark etsin diye uğraşırken tükürüğümün boğazıma kaçmasıyla bu öksürük gerçek bir öksürüğe dönüştü . Elimle ağzımı kapatarak öksürmeye devam ettiğimde aydın yerinden kalkıp üşenmeden yanıma gelip sırtıma sertçe vurmaya başlamıştı.

"Helal Vedat helal ölme daha gençsin ! "

Sertçe vurup sırtımı delmek için uğraşıyordu resmen Hayvan herif! Normal bir insan avuç içiyle hafifçe vururken, bu resmen elini yumruk yapmış ve sırtıma geçiriyordu... Neyin hıncını alıyor anlamış değildim ?

Eli sırtımdayken yavaşça kulağıma eğilmiş ve "MazAllah bebeğin yetim falan kalır . dikkat et kendine vedat" Dedi gülerek.

Öksürüğüm dindiğinde sırtımdaki elini sertçe tutup, sinirle gözlerinin içine doğru baktım. Herkesin bize baktığını bildiğimden dolayı sakin olmaya çalışarak, sıkıca tuttuğum elini hafifçe gülümseyerek ona doğru ittirmiştim.

Bu tavrıma gülümseyerek, önümdeki şişeyi açmış ve bardağa su doldurmuş ve bana uzatmıştı.

"Eyvallah ! " elindeki suyu alıp bir yudum almış ve geri koymuştum.

Aydın ,yuvarlak toplantı masasında, kendi oturduğu yere doğru giderken söylediğim sözler ile durmuştu.

"Ha bu arada aydın , benim ölmeye hiç niyetim yok ! Senin aksine, evde beni bekleyen karım ve bebeğim var. Sırf onlar için bu hayatı inadına yaşarım. Ha Allah vergisi başıma bir şey geldi diyelim, olur mu olur . Ama benim gözüm arkada kalmaz ! Bu yüzden sen başkaları için kaygılanma, bence sen ,sadece kendin için kaygılan, Bu da benden sana 'Abi' tavsiyesi olsun.

Aydın da bana karşılık olarak, sırıtmış ve sadece "eyvallah vedat abi ! tavsiyene uyarım ." demekle yetinmişti.

* Küçüklüğümden beri Babam'ın hep ezeli düşmanları olurdu. Bende bu durumdan hiç hoşlanmazdım. Hep rahatsız olurdum. Hiç istisnasız her hafta bir adamı konağın önünde adamlarına emir vererek dövdürtürdü, neden bunu yaptığını sorduğumuz zaman ise bize verdiği cevap, 'hata yaptı ve karşılığını aldı siz karışmayın' diyerek bizi sustururdu.

Bir gün babam yine her zamanki gibi konağın ortasında, bir adamı acımasızca adamlarına dövdürtüyordu. O zamanlar 15-16 yaşlarında falandım. O gün artık canıma tak etmiş olmalı ki babam'ın yanına gitmiş ve sinirlerime hakim olamayarak sormuştum.

"Neden sen hiç kimseyle anlaşamıyorsun ? Ne suçu vardı o adamın da o kadar dövdürdün."

"O adam hata yaptı ve cezasını da çekti . Eğer ben öyle yapmasaydım, aynı hatayı tekrar yapacaktı ve benim ikinci bir hataya karşı tahammülüm yok ve olamaz. "

"Böyle yaparak iyi bir şey mi yapmış oluyorsun yani, Kendine bir sürü düşman ediniyorsun. bir sürü düşmanın olunca eline ne geçiyor peki ? mutl-..." cümlemi tamamlamama izin vermeden sözümü kesmişti.

" Sen otoriterini koruyacaksın ki , kim dostundur kim düşmanındır belli olsun ! Ayrıca ben hatası olmayan ,haksız kimseye ceza vermiyorum, hak etmişlerdir ki vermişimdir. Büyüyünce anlarsın hayatın gerçek yüzünü... Herkese karşı nasıl davranman gerektiğini . Şimdi daha yaşın gereği bazı şeyleri kafan almıyor, bu yüzden hep iyi yönden, olumlu yönlerden bakıyorsun ama eğer ileride benim gibi bir hayatın olursa, aileni korumak için herşeyi yaparsın... Dostunu veya düşmanını tanıman için öncelikle onun atak yapmasına gerek yok! Canından can almasına gerek yok! Restini başta çekeceksin, otoriterini ortaya koyacaksın ki sonradan pişman olmayasın." demiş, bana arkasını dönmüş ve merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Bir kaç basamak sonrası, tekrardan bana doğru dönmüş ve konuşmasına kaldığı devam etmişti." Birde Bu arada dost sandıklarında hiç ummadığın anda ayağını kaydırabilir . Bu da benden sana baba tavsiyesi olsun!" dedi ve gitti.*

O zamanlar anlamıyorsunuz tabi! ama sonrasında en güvendiğinizden kazığı yiyince, bazı şeyler kafanıza dank ediyor. ama iş işten geçmiş oluyor tabiki ! Benimde öyle olmuştu. Bu yüzden o günden sonra hiç sevmesemde, benimde düşmanlarım olmuştu.

Ama ezeli düşmanın kim derlerse de kesinlikle o kişi 'Aydın iti' olurdu...

Aydın yerine geçince engin'de daha fazla oyalanmadan, sunumu yapmaya başlamıştı. Hiç hatasız sunumu bitirince, Salih bey herkesin dosyalarını toplamış yanındaki bir kaç adam ile değerlendirmeye koymuştu. Önündeki çizimlere bakıyor birbirleri ile karşılaştırıyor. En iyisine karar vermeye çalışıyorlardı.

"Deniz " dedi salih bey bir anda .

deniz oturduğu yerden ayağa kalkıp "buyrun salih bey " diyerek karşılık verdi .

"Çizimlerinizde şuanda bir eksiklik göremiyorum daha incelemeye alacağız , eklemek istediğiniz son bir şey var mı ?" diye sordu . deniz bey derin hanım'a bakmıştı bir şey var mı dercesine , derin hanımda kafasını iki yana sallayınca deniz bey "hayır yok " demekle yetinmişti.

Aynı şekilde sadece engin ile bana sormuştu. bu içimde bir heves oluştururken cevap olarak hayır dedik. engin ile gece gündüz uğraştığımız projede artı olarak bir de biz elimizle gerçek çizimlerden yapmıştık eksiksiz bir şekilde belki bize katkısı olur bu işi ne kadar çok önemsediğimiz görülür kanısına varmış ve günümüzü gün etmiştik. ve bu da işe yaramış gibi gözüküyordu. çünkü hem tabletten 3 boyutlu çizim yapmıştık hem de kağıdın üzerine tasarlamıştık...

"Vedat ve deniz ikinizinde projesini beğendim hanginiz olacağına toplu bir şekilde karar vereceğiz" dedi salih bey.

Hiç çekinmeden Otuz iki diş gülümseyerek bana bakan engin ile bende aynı karşılığı ona vermiş ve önüme dönmüştüm.

"Ya onu bunu boşverinde, ben bir şeyi merak ettim be vedat?! " Aydın'ın iğneleyici sesini duymam ile sinirlerim tekrar gerilse de tepkimi koruyarak. sıkılmış bir ses tonuyla ona karşılık verdim. kaşınıyordu resmen...

"Neyi merak ettin acaba Aydın?" Ona kısa bir bakış atıp umursamazca kafamı eğerek tekrar önümdeki dosyalar ile ilgilendim.

Aydın'ın amacını hala anlamış değildim. Salih bey'e hafifçe göz ucuyla baktığımda bizimle hiç ilgilenmiyordu. Bizi duymasına rağmen!

"Karın neden geldi buraya ?"

"Sanane bundan Aydın ? Neden geldiyse geldi, seni ilgilendirdiğini zannetmiyorum."

"Öyle tabi öyle beni ilgilendirmez tabiki ama Engin dosyalarla içeri girince bir kuşkulanmadım değil hani!" Biraz gerilsem de belli etmedim.

"Önemli bir şey değildi" Dedim sakince ...

"Öyle mi ? Ama sanki karının getirdiği dosya babamın önündeki çizim dosyasına benziyor gibi ?! heh ne dersin ben mi yanılıyorum yoksa ?" Beni herkesin içinde kötü bir konuma düşürmek için elinden geleni ardına koymuyordu.

" Ne demek istiyorsun açık konuşsana sen biraz!" dedim sert sesimle .

"Açık konuşayım ?! Pekala bencede açık konuşayım, çizimleri diyorum kimden ödünç aldın? Önemli olmalı bu kişi ki ,sadece karına güvenerek ona ayak işlerini yaptırıyorsun!"

Sinirlerime hakim olmak istesemde olamıyordum. "Abi sakin ol lütfen " dedi engin

Sinirle ellerimi masaya vurmuş ve hızlıca ayağa kalkmıştım. Arkamdaki sandalye büyük bir gürültü ile arkama doğru savrulunca bazılarından şaşırma sesleri gelmişti. Hızlıca aydın'a doğru gitmiştim. O da ayağa kalkmış ve bana doğru sırıtarak geliyordu...

Hakkımla yaptığım ve aylarımı verdiğim emeğim'e sıradan birisi gelipte leke süremez, sürerse de işte bende o zaman sakin olmak adına bir şey kalmaz.

"Ağzından çıkanı kulağın duysun aydın ! yoksa fena olur, karıma ettiğin lafları tek tek yediririm sana !"

Hakkımı savunacaktım ama ondan önce karımı bu işe katmamayı öğrenmeliydi.

Tamam, bende de hata vardı. dosyaları gizlice içeriye sokmam benim hatamdı. Ama bu hatam ona bu lafları etme hakkını vermiyordu.

"Ne oldu bir hiddetlendin sen! hırsızlığın da ortaya çıkınca telaş yaptın, sanki öfken ile bunu kapatmaya çalışıyormuşsun gibi geldi bana . Yanlış mıyım?!"

"Yeter artık kesin sesinizi ve yerinize oturun!!" salih beyin ortaya bomba misali düşen sesi ile ona doğru dönmüştük.

"Niye oturalım baba... Hırsızlığa karşı susalım mı ?" Bu söylediği ile sabrımın son demlerini oynarken iyice dibine girmiş ve kulağına doğru öfkeyle fısıldamıştım.

"Eğer bir daha... Bana bu konuda, bu şekilde bir ima daha yaparsan yüzüne yumruğumu gömerim duydun mu beni ? Bu konuda hiç şakam yok!" Bu söylediğim ile Aydın sırıtarak geriye doğru çekilmişti.

"Acayip korktum vedat! bak nasıl titriyorum!" Dedi hiç titremeyen ellerini göstererek. Hala benimle dalga geçiyordu.

"Sözümün üstüne ne zamandan beri söz söyler oldun sen Aydın ? yerinize geçin dediysem geçeceksiniz!" Diye bağırdı öfkeyle salih bey. Yerinden kalkmış ve sinirle ikimize bakıyordu. Herkesin ortasında böyle kavga etmemiz hiç hoşuna gitmemiş olmalıydı.

Salih beyin en sevdiğim yanlarından birisi ise bu gibi durumlarda hep tarafsız oluyordu. şu anda olduğu gibi... Diğerleri gibi bana karşı oğlunu savunmuyordu yani.

En sonunda sakin olmayı seçerek yerime gitmeye karar vermiştim. Ben arkamı dönmüş yerime giderken aydın durmadan tekrar konuşmaya başlamıştı. "Kendi gözlerimle gördüm karısı dosyaları getirdi, dışarıdan birbirine verdiler. Bu işin içinde bir iş var baba, Engin de bu işin içinde resmen çizimleri başkasından çal-..." O sinirle sözlerinin tamamlamasına izin vermeden, arkamı hızla dönmüş aydın ile aramazıdaki kısa mesafeyi hemen kapatmış ve beklemeden yumruğumu yüzüne geçirmiştim. Herkes şaşkınca yerinden kalkmış aralarında fusıldaşırken , ben umursamadan aydın'a bakıyordum. Kafasını yana eğmiş ve yüzünü buruşturmuştu. Canı acımış olmalıydı.

Ben öfkemi almış olmanın rahatlığı ile ona bakarken Aydın aniden doğrulmuş ve bana yumruk atmak için atak yapmıştı ama tam o anda ne zaman geldiğini anlamadığım salih bey, sinirle oğlunun elini tutup geriye doğru savurdu ve "Oturun lan yerinize " diyerek bağırdı. Aydın konuşmaya çalışsada babası ona izin vermemiş "kes sesini" diyerek onu tekrar susturmuştu.

Hiç bir şey dememe izin vermeden Engin beni kolumdan tutmuş ve yerime oturtmuştu. Ardından ise Engin kulağıma doğru "Naptın oğlum sen!" diye yakınınca "En doğru olanı" diyerek karşılık verdim . Omuzlarımı kaldırıp indirerek , umursamaz tavrımla...

Aydın babası ile tartışırken, ben ise öylece bakıyordum.

Vallahi ne yalan söyliyeyim ben okları tekrar üzerime çevirmemek için sessizce yerime oturmuş, olanları izliyordum . Tam o an aydın'a vurduğum için pişman olmuştum. Ama iş işten geçmişti bir kere sinirlerime hakim olmam gerekliydi ama ben olamamıştım... Pişman olduğum tek nokta işimi tehlikeye atmamdı . Yoksa aydın'a vurduğumdan dolayı hiç pişman değildim...

Konuşmaları bitmiş olmalı ki, Salih bey yerine geçmişti. Aydın yerine oturmak bir yana dursun öfkeli gözleri ile dik dik babasına ve bana bakarak, aramızda resmen mekik dokuyordu. Babası ise onu umursamadan toplantıya devam edelim dercesine elini hareket ettirmişti.

Ben Salih bey'e bakarken Salih bey gözlerini bir anda önündeki dosyalardan kaldırıp direkt olarak bana bakınca irkilmeden edememiştim ne yalan söyliyeyim .

"Şimdi toplantıya devam ediyoruz! eğer aranızda adam akıllı konuşmayı bilmeyip daha demin olduğu gibi şuursuz bir şekilde kendine hakim olamayıp yumrukları ile konuşacaksa şimdi şuan burayı terk edebilir!" Dediğin an gözlerimi ondan çekmiştim . Benden bahsettiğini anlamayan herhalde gerizekalı olurdu ... Şuan buradan bu sözlerin üzerine çekip ve gitmek vardı ama olmuyordu. İşimi kaybetmemek için bu söyledikleri üzerine susmak açıkçası gururumu kırmıştı ama ne yazık ki karım ve çocuğum için bazı şeyleri görmezden gelmeliydim bunların başlıcası galiba gururum oluyordu.

"Sen ne kadar rahat bir adamsın baba ya... sana neler olduğunu anlattım, daha ne istiyorsun?! Bu toplantının acilen iptal olmasını talep ediyorum. " Dedi aydın sesini yükselterek

"Kabul etmiyorum! Bu toplantı devam edecek! Ayrıca çizimler de çalıntı falan değil, bana önceden çizimleri yarımken gösterdiler. Sen de artık kes sesini ve otur yerine ,birisini suçlamadan önce de emin ol !" Böyle deyince biraz olsun rahatlamıştım.

' ama anlamadığım bir kısım vardı ben çizimleri ona ne zaman göstermiştim ki?'

"Öyle mi baba !" dedi aydın sinirle

"Öyle" dedi salih bey sakince

"İyi siz devam edin o zaman size kolay gelsin !"demiş ve hızlıca dışarıya çıkmıştı. salih beyin seslenmelerini umursamadan toplantıyı terk etmişti ve arkasından da herkes ...

..

Olay tam da bundan ibaretti . Sinirlerim tekrar olanları hatırlamam ile yeniden gerilirken boğazımı sıkan kravatımı gevşelttim. emeklerimiz boşa gitmişti resmen ... Sinirle bir o tarafa bir bu tarafa yürürken, aynı zamanda da kendi kendime söyleniyordum.

Engin ise kafasını masaya koymuş kara kara ne yapacağımızı düşünüyordu.

O an aklıma gelen ile durup Engin'e döndüm. "Salih bey'e çizimlerimizi önceden sen mi gösterdin ? "

"Evet "dedi sıkıntılı bir ses tonuyla

"Neden?" dedim merakla ,Engin bana cevap vermek için ağzını aralamışken ,Tam o anda kapı açılmış ve içeriye Salih bey girmişti. Şaşırsamda belli etmedim.

Kapıyı ardından eliyle ittirerek kapatmış ve gözlerini bizim üzerimize dikmişti.

Neden geldiğini sormak istesem de susmayı tercih ettim, zaten iyice göze batmıştım...

Belki de adam şuan bizi kovmaya gelmiş bile olabilirdi. Sonuçta oğluna herkesin ortasında yumruk atmıştım. Ne yalan söyliyeyim Ben olsam kovardım...

Ben bin türlü kötü düşünceleri aklımdan geçirirken Salih bey'in konuşması ile kötü düşüncelerimi kenara attım.

"Dosyaların Çalıntı olmadığını biliyorum. Bana çok kısa bir özet ile neden çizimlerinin karının getirdiğini açıkla!? yalansız bir şekilde !" dedi otoriter sesiyle . Zaten battığım kadar batmıştım daha fazla da yalan söyleyerek kendimi batıramazdım.

"Karıştırmışım." Dedim kısa ve öz bir şekilde.

"Neyi?" dedi. Hem kısa anlatmamı istiyor hem de anlamıyordu!!

"Dosyaları karıştırmışım, toplantıda fark ettim bu yüzden ondan getirmesini istedim"

"Bir dosyaya sahip çıkamayıp artı olarakta sinirlerine de hakim olamıyorken! Ben sana şirketi nasıl emanet edeceğim vedat?! Bir de en güvendiğim adamlarımdan birisin , Bugün büyük bir hata yaptın herşeyi geçtim kendini haklıyken haksız duruma düşürdün. Beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattın. "

"Üzgünüm salih bey sizi hayal kırıklığına uğratmak istemezdim." sadece karşılık olarak bu sözlerim ile yetinmiştim, Ki zaten bu cümlelerin sonu nereye gidiyor herkes bilebilirdi... Özür dilemedim, çünkü özür dilenecek kadar büyüklükte bir hatam yoktu. Ben sadece bana yapılan yanlışın, karşılığını vermiştim...

Son bir umut denemek amaçlı tekrar konuştum. "tekrarı olmayac-..."

"Tekrarı olamayacak zaten !" diyerek sözümü kesti...

"Yapmayın Salih bey lütfen affedin tekrarı olmayacak" dedi aramıza girerek Engin.

"Dedim ya olamayacak zaten !" dedi tekrardan Salih bey ben de tam o zaman anlamıştım zorlamamızın bir manası yoktu kararını vermişti bir kere Salih bey, boşu boşuna neden daha fazla kendimizi küçük düşürelim ki ?

Engin tekrardan Salih bey'e bir şey demek için yeltenmişti ki kolunu tutarak onu engelledim.

"Tamam, Eyvallah sorun yok biz eşyalarımızı alıp çıkar-..." derken tekrardan sözümü kesmişti.

"Oğluma vurman hataydı ama oğlumun sana ettiği laflar daha büyük bir hataydı, bu seferlik bu olayı görmezden geliyorum. Tekrarı da hiçbir zaman olmayacak! He olacak derseniz de bu burada olan son gününüz olur ona göre. Şimdi işinizin başına dönün."

Deyince bir an afalladım. Ciddi miydi diye yüzüne bakarken baya ciddiydi. Kafam karışmış bir şekilde Engine baktım, o da aynı şekilde bana bakıyordu. o sırada Salih bey Arkasına dönmüş kapıya doğru giderken aklına bir şey gelmiş gibi bir anda durmuş ve elini bir kaç kere şıklatarak bize doğru tekrar dönmüştü.

"Ha bu arada söylemeyi unuttum ! Sizin çizimleriniz oylama kararı ile kabul edildi. tebrik ederim." diyerek bombayı toplantı odasına bıraktı ve gitti.

Bir süre arkasından bakarken resmen Enginle beraber donmuş kalmıştık. "Şaka mı bu ?" dedi Engin.

"Şakadır oğlum! Bu kadar olaydan sonra kabul edilmeyiz dalga geçmiştir" Dedim hala şok içindeyken.

"Yok oğlum, ciddi gibiydi!" dedi engin

şaşkınlığından kurtulmuş olmalı ki beni omuzlarımdan tutarak sarsıyordu.

Gözlerimi beni ağzı kulaklarında, omuzlarımdan tutarak sallayan Engin'e doğru çevirdim. "Harbi mi lan ?" diye sordum hala inanamayarak. Aslında inanmak istiyordum ama bir yanımda şaka diyerek bas bas bağırıyordu resmen.

"Oğlum harbi lan harbi, emeklerimizin karşılığını aldık oğlum aldık" dedi yüksek sesle beni rüyalar alemimden ayıltmak istercesine...

"Oha lan" Şoktan çıkarak sıkıca engine sarıldım "başardık lan" dedim tekrardan.

"Başardık oğlum başardık" dedi o da sevinçle . Galiba utanmasak çocuk gibi yerimizde zıplayacaktık. Bu bizim için çok önemli bir toplantıydı. Hayallerimizin başlangıcıydı ve biz bunu başarmıştık.

Engin ile Birbirimizden ayrıldığımızda ne yapacağımızı bilemez bir şekilde etrafa bakınıyorduk.

O kadar mutluydum ki !

Sevincimi birileriyle paylaşmak istiyordum. Kafama dank edince direkt telefonuma yöneldim. Rehberimde Sevgim'i bulunca ara tuşuna bastım ve telefonumu kulağıma dayadım. Resmen göğsüm mutluluktan yerinden çıkacak gibiydi...

Telefon çalarken bende Engin'e baktım, rahat bir şekilde döner koltuğuna oturmuş, bacak bacak üstüne atmış ve kollarını da başının altına koymuş gülümseyerek tavanı seyrediyordu. Bu haline gülmeden edememiştim.

Telefon çalmış çalmış ve kimse açmamıştı. Neden açmıyordu ki?

Duymadığını umaraktan tekrar aynı numarayı aramıştım. Bir süre bekledikten sonra açıldığını belirten bir ses geldiğinde, onun konuşmasına izin vermeden sevinçle ben konuşmuştum.

"Kazandık aşkım kazandık, emeklerimiz boşa gitme-..." dememe kalmadan uğultulu bir kaç ses gelmiş ve bir adam konuşmamı bölmüştü.

"Beyefendi siz kimsiniz ?" demişti.

Sinirle telefonu kulağımdan çekip aradığım kişi doğru mu diye baktım. Doğruydu ee bu adam kimdi peki ?

"Ben telefonun sahibinin kocasıyım da hayırdır birader sen kimsin ?" diye sordum kuşkuyla.

"Beyefendi öncelikle sakin olun !"

"Sakinim ben zaten sakinim... Karım nerede ? telefonu karıma versene be adam!!" dedim sonlara doğru sesimi yükselterek.

O sırada Engin merakla yanıma gelmiş ağzını oynatarak noldu? noldu ? diye soruyordu. Telefonu onunda duyması için hoparlöre aldım.

"Bakın beyefendi biz şimdi ..... Hastanesindeyiz, karınız bir trafik kazası geçirmiş ve şuan yoğun bakımda..." Adam konuşmasına devam ederken ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kulaklarıma bir uğultu girince yoğum bakımdan sonrasını anlamamıştım çünkü.

Ne Trafik kazası? Ne yoğun bakımı ? Bu soruları sorarak adamdan hesap sormak istiyordum. Karım hakkında ondan bilgi almak istiyordum ama ağzımdan tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Dilim tutulmuştu resmen...

Soluklarım düzensizleşmiş, ellerim titremeye başlamıştı. Telefon elimden düşecekken engin telefonu elimden almış ve kendisi adam ile konuşmaya başlamıştı.

Hala şok içindeyken acıyan kalbime sağ elim ile bastırdım.

Dizlerimde derman kalmayınca kendimi olduğum yere bıraktım. Nefes alamadığını hissedince yakamdaki gömleğin düğmelerini yarısına kadar açmıştım. Bunun bana iyi geleceğini ummuşken iyi gelmemişti. Boğazımı biri elleriyle sıkıyordu sanki...

Boğazıma bir yumru oturmuştu. yutkunuyordum ama geçmiyordu... Ne yapmam gerektiği konusunda hiç bir fikrim yoktu.

Ben ona mutlu haber verecekken... Telefondaki adam Sevincimi kursağımda bırakmıştı .

Ya bebeğim ?

Boğazımdan ciğerlerime doğru bir alev ilerliyordu sanki. Bu fiziksel bir acıdan daha kötü bir acıydı. Derin bir nefes almaya çalıştım... Belki bu nefes, biraz olsun acımı dindirir diye düşündüm ama o nefes beni iyi yapmak yerine daha kötü bir hale getirdi.

Kafamı yere doğru eğip ellerimin arasına aldım. Gözlerimde biriken ve firar etmek için can atan bir kaç damla gözyaşını serbest bıraktım. Bir damla... Bir damla daha derken gözyaşlarımı durduramadım.

Hani erkek adam ağlamazdı?

...

Engin ile beraber zor da olsa hastaneye gelebilmiştik. Saatlerdir yoğun bakımın önünde sevgim'i ve bebeğim'i bekliyorduk.

Zaman kavramı benim için şuan kaybolmuştu. Şuan saat kaç? ne zaman geldik? ve kaç saattir buradayız? Hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim şey havanın karardığıydı...

Neredeyse gece olmak üzereydi ama hala onlardan bir haber yoktu.

Koridorun ortasında bir oraya bir buraya yürümekten bacaklarım sızlamaya başlamıştı. Daha fazla yürümeye mecalim kalmayınca, yoğun bakım kapısının tam karşısına geçip Yere bağdaç kurup oturdum.

Kafamı duvara yaslamış ve bir bacağımı kırmış bir şekilde oturmuştum. Gözlerimi yoğun bakım kapısına dikmiş , güzel haberlerin gelmesi ümidiyle boş boş orayı izliyordum.

Engin'in da benden farkı yoktu... köşede bir yere oturmuş boş gözlerle etrafa bakıyordu.

Burada ,yoğun bakımın önünde bekleyen sadece biz yoktuk. Bizden başka kişiler de vardı, hepsi gözü yaşlı bir şeklide içeriden gelecek güzel haberleri bekliyorlardı...

Gözlerim ağlamaktan yanmaya başlayınca, gözlerimi yumdum. Dizlerime kendime çekmiş ve kafamı da dizlerime koymuş küçülebildiğim kadar küçülmüştüm. Şimdi sevgim olsa 'neden yere oturuyorsun üşüteceksin be adam' diye bana kızar ve beni zorla yerden kaldırırdı. Bekledim, belki bir ümit beni gelir de yerden kaldırır diye... Ama gelmedi.

"Oğlum ?" Tanımadığım bir kadın sesi ile kafamı dizlerimden kaldırmış ve bana oğlum diyen kişiye bakmıştım. Kapalı ve çok güzel bir kadındı. Nedense tam o an bir de annem'in yokluğunu hissetmiştim. Annem hep bana 'her zor anında ben senin yanında olacağım ' derdi. babam da onun bu söylediğine her seferinde kızar 'tutamayacağın sözler verme çocuğa!' derdi...

Bazen düşünüyorum da babam kırıcı olsa da, hep doğruyu söylüyormuş. Anneme şuan çok ihtiyacım vardı ama Annem şuan yanımda yoktu...

"Buy-" sesim ağlamaktan dolayı cılız şekilde çıkınca ,bir kaç kere öksürmüş ve tekrardan kadına bakarak konuşmuştum. "Buyurun ?" gözleri ağlamaktan şişmiş ve bitkin bir haldeydi, içeride o da yakınını bekliyor olmalıydı ama benim gibi omuzları çökük kendinden geçmiş bir hali de yoktu , dik duruyor ve yıkılmamak için sanki içindeki son umuda tutunuyor gibi bir hali vardı.

"Kalk yerden çocuğum, bak şurası boş oraya otur, üşütürsün yerde yerler soğuk." dedi bunu söylemesiyle kalbim cız etmişti. kadına umutla baktım. Sevgim diye sayıkladım içimden...

Kadın'a bakarken gözyaşlarım tekrar akmaya başlayınca, kadın da benimle beraber ağlamayı başlamıştı. galiba aynı duyguları paylaşıyorduk.

Kadın bana yaşlı gözleri ile elini uzatınca tuttum. Engin'e bakınca o da bizi izliyordu. Kadın beni yerden kaldırıp, oğullarının olduğunu düşündüğüm benden bir kaç yaş küçük çocuklarının yanına oturtturmuş ve o da yanıma oturmuştu. Nedense içimde bir yerlerde umut dolmuştu... Kadın'ın bu yaptığını sadece ufak bir şey olarak görülebilir ama değildi. Kadın beni sanki uçurumun kenarında, ölümün ucundayken, korkusuzca beni çekip oradan almıştı.

İnsan bazı şeyleri yaşamadan öğrenmek istese de, galiba yaşamadan öğrenemiyordu. Eğer ben bu duyguları yaşamasaydım, kadının yerine kendimi koyup onu anlayamazdım... Sadece ona elimden geldiğince onu teselli edebilirdim ama şuan ikimizde aynı duyguları yaşıyor ve birbirimizi anlıyorduk.

"İçerideki neyin oluyor?" dedi kadın

"Karım ve bebeğim" gözlerimi yerden ayırmadan cevap verdim.

Bir süre ikimizde susmuştuk. Bu seferde ben sormuştum bitkin sesimle. "Sizin"

"Kocam" demekle yetinmişti. Yanındaki çocukları nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde, dimdik duruyorlardı. Sanki kötü habere de iyi habere de hazırlar gibi bir halleri vardı.

Kadın ellerini, benim stresten sıkmaktan kıpkırmızı olan ellerime uzatmış ve yavaşça okşamaya başlamıştı.

"İyi düşün iyi olsun dua et Allah büyük " dedi naifçe ve sözlerine devam etti "Alan da Allah verende, bizim elimizden sadece dua etmek gelebilir."

"Ama ben onları kaybetmeye hazır değilim ki " dedim. Gerçekten de hazır değildim. Sevgi ile seneler sonra olan ilk bebeğimizdi. Bu yüzden çok beklemiştik biz onu. Ona bir şey olursa nasıl dayanırdık... Nasıl yanıyordur şimdi canı, nasıl dayanıyordur şimdi o küçücük bedeniyle bunca acıya ?

"Anlıyorum, benimde kaç senelik kocam bende kaybetmeye daha hazır değilim... Umudunu kaybetme , Allah bir hale yola koymuştur..." dedi ben bu söyledikleri ile tekrar ağlamayı koyuvermiştim. Kadın bu halime dayanamamış ve bana sarılmıştı. "Ağla , dök içini ama bir yandan da kabullen" dedi sakin sesiyle...

Kulağıma doğru da anlamadığım bir kelimeyi bir kaç kere tekrar etmişti "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun..." (Onlar; başlarına bir musibet gelince, Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz, derler.)

O bunları tekrar ederken ben onun göğsünde gözlerim kapalı bir şekilde ağlayarak bekliyordum. Kadın oğulları ve kendi derdi ile uğraşacağına benimle uğraşıyordu...

Ben ağladım kadın dışından iki aile için de en hayırlısı için dua etti.

Bekledik, yarım saat gibi bir süre sonra ise bir doktor çıktı. Ben hızla yerimden kalkmış ve doktor'a doğru gitmiş ve beklemeden sorularımı yöneltmiştim. "Karım nasıl?"

"Karınızın sevgi Dağhan mı ?"

"Evet evet o , durumu nasıl?" dedim titreyen sesimle.

"Sevgi hanım kazada bir ağaca çarpmış, kaza hakkında polis arkadaşlarımız sizi bilgilendirmişlerdir zaten ... Kaza sonucu Büyük bir ihtimalle hava yastığı açılmamış diye tahmin ediyorum çünkü savrulmanın etkisiyle sevgi hanımın boynu kırılmış, buraya geldiği an hemen ameliyata aldık. 4 saat sonunda ameliyatımız başarı ile gerçekleşti hastanın durumu şuanlık stabil. Bakın vedat bey karınız çok şanslı Biliyorsunuz ki boyun kırılmaları çok ciddi bir durum , karınız orada ölebilirdi. Biz şimdi elimizden gelen herşeyi yaptık .Boyun içindeki sinirler ya da omurilik hasar görmemiş gibi duruyor ama bunu uyandığı zaman daha net bir şekilde anlayacağız... " dedi doktor

"Nasıl yani? " diye sordum. hala tehlike devam ediyor muydu yani?

"Uyanınca felç olabilme ihtimali de var, ama lütfen sakin olun daha kesin bir şey belli değil."

Bunları söyleyince gözümden tekrar bir yaş geldi. Ne ile sınanıyordum ben ? Aklıma bebeğimin gelmesiyle Merakla onu sordum.

" Peki Bebeğimin durumu nasıl ?" Umutla ona bakarken. O konuşmadı...

Adamın yüzü hüzünle kaplanınca içim acıdı. Ağzından çıkan o cümle ile dünyam başıma yıkılmıştı.

"Malesef başınız sağolsun..."

 

 

 

 

 

 

 

Devam edecektir...

Herkese öncelikle merhaba

Önceki bölümde de belirttiğim gibi Bölüm biraz uzun olduğu için 2 bölüm olarak ayarladım...

Başlıktan da ve içerikten de anlamış olmalısınız ki bu eski zamanı anlatıyor.

Ana karakterlerimiz onlar değiller , ana karakterimiz mucize diğer ismiyle de nida sanki biraz spoi verdim ama önemli değil.

Sevgi ve Dağhan çiftini başta yazmamın nedeni ileride olacaklardan ve öğrendiklerinizden sonra onlardan nefret etmemeniz . Belki başlarda kafanız karışabilir ama bir kaç bölüm sonra o karışıklığın kalkacağını ve kafanızda oturacağından eminim.

Okuduğunuz bölümü inşAllah beğenmişsinizdir.
Oy ve yorum yaparak bana destek olursanız da sevinirim :)

Loading...
0%