@zezene
|
Gözlerimi açtığımda kendimi hala yorgun hissediyordum. Dün öğrendiklerim beni o kadar çok yıpratmıştı ki , galiba 1 ay da geçse bu yorgunluğumu üstümden atamazdım. Çünkü Bu normal bir yorgunluk değildi, bu gönül yorgunluğuydu. Babam'ın bana verdiği mektup aklıma gelince, içimi tekrardan bir hüzün kaplamıştı. Her şeyi bir günlük de olsa unutmaya ihtiyacım vardı galiba. Yoksa bu şekilde devam edersem kendimi toparlamam hiç mümkün değildi... Gözlerim, takılı kalmış bir şekilde öylece boş boş tavana bakıyordum , şuan şu dakika hayatı sorguluyordum galiba... Bileğimdeki saate bakınca saat 9'a geliyordu. Üstümdeki uyuşukluğu atamadığım için, Yataktan kalkmayıp yattığım yerde gerindim. Göz kapaklarım tekrar kapanmak için benimle savaşırken, yavaşça yerimden doğruldum . Yatakta oturur pozisyona geldim. Ellerim ile gözlerimi ovalayınca uykum neredeyse bedenimi terk etmişti ama hala tam ayılamamıştım. Uyku mahmurluğuyla etrafa bakınca, uykum tamamen açılmış ve şok içinde kalmıştım... "Ama yani Yok artık ! " dedim Gözlerimi sonuna kadar açarak. Neredeyim yine ben ? "Bir de kaçırılma vakası kaldıramam! ne olur bünyem bu kadar olayın üzerine bunu artık kaldıramaz !" Dedim kendi kendime yakınarak. Cidden şuan ben neredeydim? Telaşım yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken. Sakin olmaya çalışarak, Etrafımı incelemeye başladım. Oda da pek bir eşya bulunmuyordu. iki kişilik büyük bir yatak , normal bir boyutta dolap ve minik bir koltuktan oluşan bir misafir odasıydı. Telaşıma engel olamayarak üstümdeki battaniyeyi bir hızla yere doğru atmıştım. Yerimden kalktığımda, dengem başta bozulsa da dengemi koruyup hızlıca cama doğru koştum. Camdan dışarıya baktığımda burası bana çok tanıdık gelmişti . Sanki daha önce buraya gelmiş gibiydim. Kafamı dışarıya doğru sarkıtıp gözlerimle bir süre etrafı taradım. Sonra kafama dank etti. Yok artık! diye bağırmak istiyordum dışımdan. Dün ben odamda yatmıştım, nasıl buraya gelmiştim böyle!? Galiba kafayı yemek üzereydim. Beni öğrenmişler miydi yoksa? Onlar mı getirmişlerdi beni buraya ? Kafamdan bin bir türlü soru geçerken hiçbirinin cevabını bilememek açıkcası sinirlerimi bozuyordu. İyi de ben onlar ile tanışmaya daha hazır değildim ki . Gitmeliydim buradan, acilen kimse beni fark etmeden buradan gitmeliydim... Bu düşüncelerim bana mantıklı gelirken Vakit kaybetmeden kapıya doğru koştum. Kapıya elimi uzatmış ve tam açacakken, kapıyı benden önce biri açmıştı. Sessiz olmaya çalışarak ,çaktırmadan geri geri gelmiş ve kapının arkasına saklanmıştım. İçeriye babam yaşında bir adam girince gözlerim dolmuştu. Bu o olmalıydı... Erdem Özdemir. Onu görünce Gözlerimden yaşlar geldi. Ne kadar unutmak için uğraşsam da olmuyordu. Kabul etmek istemesem de kendimi kandıramazdım. Çünkü Gerçekler peşimi bırakmıyordu. Kendimi yalan olduğuna inandırdığım şey gerçekliğini belli etmek istercesine yüzüme vuruyordu... Daha uyandığımda demiştim bugünlük herşeyi unutacaktım ama kaderim buna bile izin vermiyordu. 'Babam beni ne biçim bir oyunun içine bırakmıştı böyle!?' Ben Kapının arkasında sessizce dururken gözyaşlarımda benim bu sessizliğime eşlik ediyordu. Bulanık gören gözlerim ile ona bakıyordum. Peki, Neden ona baktığımda bir şeyler hissetmiyordum? Gerçekleri bilmeme rağmen, neden sadece babam'a ihanet ediyormuş gibi hissediyordum... Ben düşüncelerimle ve durmak bilmeyen gözyaşlarım ile şavaşırken o ise çatılmış kaşlarıyla beni arıyordu... Yatakta beni göremeyince ,banyoya doğru yönelmişti ki. Çalan telefonu buna engel olmuştu. Cebinden telefonunu çıkarıp ekrana baktı. Arayan kişi kimdi bilmiyordum ama onu sinirlendirecek biri olmalıydı çünkü çatık olan kaşları daha da çatılmıştı. Telefonu çaldı çaldı ama açmadı. Ben ise gözyaşlarımı durdurmuş merak ile onu izliyordum. Telefon tekrar çalmaya başlayınca sabır diler gibi kafasını geri yaslamış derin bir nefes vermişti. Daha sonra ise kafasını etrafa bakarak çevirdi ve önüne eğdi. Bir anda afallayarak gözlerini bana doğru çevirince Kapının arkasındaki benim ile göz göze gelmiştik. Ben telaş yapmış bir şekilde ona bakarken , o ise sorgular gözler ile bana bakıyordu... "Merakımdan soruyorum yanlış anlama lütfen ama şuan tam olarak, orada ne yapıyorsun?" diye sordu sakince. Benim ondan korktuğumu anlamıştı, çünkü Sesini normal tutmak için ekstra bir çaba gösteriyor gibiydi. Ben cevap vermeden kapının arkasında öylece dikilirken. O ise Bana doğru dönmüştü , gözlerini gözlerimden ayırmadan bana doğru bir adım atınca telaşıma yenik düşerek, bana yaklaşmasına dahi izin vermeden, kapının arkasından çıkmış ve odadan dışarıya doğru koşmaya başlamıştım. "Bekle ! " dedi yüksek sesiyle arkamdan. Odadan çıkmış ve nereye gittiğimi bilmeden koşuyordum. Koridor boyunca, bir sürü Odalar vardı ama odalardan birine girersem, beni orada kolayca bulacağını bildiğimden dolayı, kendimi hiç riske atmadan direkt merdivenlere doğru yöneldim. Bir ara merakıma yenik düşerek Arkama baktığımda onun çatık kaşları ve sinirli gözleriyle karşılaştım. Ben telaş içinde hareket ederken, o ise benim aksime 'Seri katil' edası ile yavaş ve emin adımlarıyla hareket ediyordu. Ne yalan söyleyeyim! Bu hareketleri benim daha da gerilmemi sağlıyordu... Aramızdaki mesafeyi arttırmak amaçlı daha da Hızlınarak bir hışımla merdivenleri indim. Önüme kocaman bir salon çıkınca etrafımı incelemeye başlamıştım. Ben sağa sola bakarak, Nereye gideceğimi düşünürken. O ise Merdivenlerin başına gelmiş ve hiç eksilmeyen öfkesiyle bana bakıyordu... İleriye doğru bir adım atmıştım ki gür sesiyle adımım öylece havada kalmıştı. "Sakın! Bir adım daha atayım deme! Bekle orada !" Dedi sinirle. Emir vermesi sinirlerimi bozmuştu ama onu dinleyerek yerimde kaldım. O ise sözünü dinlemiş olduğumu görünce, yüzündeki sinir biraz olsun azalmıştı. Gözlerini benden ayırmadan Merdivenleri inmeye başlayınca, hızlıca onun tersine doğru koşmaya başladım. O arkamdan bağırsa da onu umursamadan Önüme gelen ilk yere girince olduğum yerde kalmıştım. Şansıma... Geldiğim yer mutfaktı... Sıkıntı mutfak olması değildi! sıkıntı yemek masasında oturanlardı! yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu olsa gerek. Arkamdan birisi yakamı sertçe yakalayınca yerimde hoplamıştım. "Nereye kaçıyordun minik fare ?" Allah'ım ben nasıl bir durumun içine düşmüştüm böyle ?
|
0% |