Yıllar önce bir gün...
Tabi annemle babam ayrı... Babamın yanında yaşıyorum, annemi görmeye gittim.
Sohbet ettik, özlem giderdik, sarıldık bolca, tabi gitme vakti geldi sanki geleli 1 dk. Olmuş gibi gelse de gitmem gerekiyordu...
Ayakkabılarımı giyip sarıldım anneme ama hafif bir rüzgâr esti; kapıda şöyle bir titredim, üşüdüm.
Anne yüreği tabi dayanabilir mi fark etti koştu içerden tek bir yeleği vardı yeşil, o yeleğini getirdi... Bir taneydi biliyorum, o yeleği, yeşildi rengi...
Giydim evin yolunu tuttum. Âmâ bir huzur var üzerimde anlatamam, bir yandan gök delinircesine bir yağmur bastırdı, bir yandan rüzgâr, koşuyorum, koşuyorum ama yeleğe de bir sarılmışım ki sormayın, sanki anneme sarılmışım!
Eve geldim yelek sırılsıklam, ben sırılsıklam...
Tabi annen gibi seni öyle ıslak görünce dertlenecek kimse yok evde, odama geçtim; yeşil dolaplı küçük odama... O gece annemin o yeşil yeleğine sarılıp nasıl hıçkıra hıçkıra ağlamışım, nasıl yüreğim titremiş bir Allah bilir...
Anneme yeleğini teslim edene kadar o yeleğine sarılıp uyudum, kokusu üzerinde diye hiç yıkamadım...
Yastığıma serer annemin kolunda yatarmış gibi yatardım...
Yeleği bile huzur doluydu, o kadar rahat uyurdum ki aynı çocukluğumdaki gibi; annem ile uyuduğum gecelerde ki gibi...
Çocukluk demeyin çokta küçük değildim ki...
Konuştum, dertleştim, annem yanımda gibi yaşadım günlerce o yelekle. Anneme yeleği verirken yıkayamadım kusura bakma dedim;
üşendiğimi falan düşünmüştür belki ama ben yeleğinle uyudum hep anne diyemedim...
Yeşil yelek...