@dikenligul
|
Otele vardığımda ilk iş hesabımı kapatmak oldu. Daha sonra sinirle odama gittim. Odaya adım atar atmaz dün gecenin anıları karşıladı beni. İlk olarak odaya sinmiş olan Dicle'nin nar kokusunu soludum. Sonra yatağa giderek onun masumluğunun kanıtı olan beyaz çarşafa bakakaldım. Dün gece bu yatakta defalarca ona sahip olduğumda çok mutlu görünüyordu. Kaldı ki böyle bir şeyi benden isteyen de oyken benden nefret etmesi kötü bir oyun gibi geliyordu. Eğer tüm seslenmelerime rağmen Dicle'yi odasında bana arkası dönük görmeseydim. Onun o evde olduğuna inanmazdım. Artık kabullenmeliyim. Dicle'nin sevgisi tenselmiş.. Teni tenime doydu ki bir daha benimle görüşmek istemiyordu. Peki ya mektubu? O mektubu okurken içimi titreten şey de neydi, beni onun kapısına kadar götürüp yalvartan duygu da ne? artık hiçbir şey bilmiyordum. Çarşafı hızla yataktan çıkararak katladım. Dicle'nin mektubunu da çarşafın içine iliştirerek bavuluma koydum. Odadaki eşyalarımı toplayıp çıkacakken son kez arkamı dönüp odaya baktım. Bomboştu sanki Dicle hiç gelmemişti. Sanki biz bu yatakta kendimizden geçercesine sevişmemiştik. Unut Fırat! Dicle'nin seni unutacağı gibi sende onu unut.. .....................Dicle........................................ Sabah uyandığımda başım ağrıyordu. Çok uyumaktandı sanırım. Annemin verdiği ilaç sayesinde nerdeyse yirmi dört saat uyumuştum. Uyuşmuş ayaklarımla yataktan kalkarak tuvalete gittim. Tuvalet aynasında karşımda bana yabancı olan bir Dicle'yle göz göze geldim. Ben bu Dicle'yi tanımıyordum. Gözlerindeki hayat ışığı sönmüş, teni solmuş, göz altları şişmişti. Ben kendime ne yapmıştım. Nasıl bu kadar kör olmuştum ki beni sevmeyen bir adamı sevmiş kendimi ona zorla vermiştim. Bu günden sonra silkelenip kendime gelmeli Fıratı unutmalıydım. Kendimi toparlayıp mezuniyetime katılmalı ve bir an önce babamın yanında çalışmaya başlamalıydım. Peki ya Fırat o ne yapıyordu ? O geceden sonra beni bırakıp gitmiş miydi? Aklımın Fırata kaydığını fark edince kendime kızdım. Yok artık Fırat! O hayali için yaşıyor, sende yaşıyor demeleri için yaşa.. diyerek aynadaki aksimle konuştum. Aşağıya indiğimde ailem sessizce kahvaltı ediyordu. Yerime geçip onları taklit ettim. Sessizce kahvaltımı yaptım. Ne ailem düğünü niye iptal ettiğimi sordu ne de ben nedenini söyledim. Sanırım bu konu evde yasaklanmıştı. Bu günden itibaren yeni bir ben ile yeni bir hayata ilk adımımı atmıştım. Yürüdüğüm bu yolda sadece ailem benimle olacaktı.. ............AYLAR SONRA......... O günün üstünden aylar geçmişti. Ben bir kaç ay önce bu aynanın karşısında yeni biri olacağımın sözünü kendime verirken sözümün sadece ufak bir kısmını tuttuğumu da biliyordum. Diplomamı almıştım. Mezuniyetime katılmıştım. İlk aylar Fırat'ı unutmaya çalışarak eğlendim, Asiyle dışarıya çıktım, gezdim ve tozdum. İlerleyen zamanlarda kendimi yorgun hissetmeye başladım. Yemek yiyemiyor yesem de kusuyordum. Sürekli uykum geliyor. Moralim bozuk geziyordum. Bu durumum ailemi de üzüyordu. Benim ise elimden hiç bir şey gelmiyordu. Bulanan midemle aynadan ayrılarak klozete eğildim. Sabah yediğim iki reçelli ekmeği de çıkarmıştım işte. Lavaboda yüzümü yıkayarak halsizce odama girdim. Beni yatağımda oturan Asi karşıladı. Hemen kollarımdan tutarak yatağa yatırdı. "Yine mi kustun?" Halsizce başımı salladım. "Dicle bak inat etme. Aylardır bu durumdasın. Artık bir doktora gidelim. Gün geçtikçe gözümüzün önünde eriyorsun" "İstemiyorum Asi! İyi olacağım. Hadi sen git biraz dinleneyim." "Gitmiyorum! Senin bu kadar bencil olduğunu bilmezdim Dicle. Bu tavırların ile bizi üzüyorsun. Ne yani Fırat gelene kadar böyle yastaymışsın gibi mi yaşayacaksın? Yemiyorsun, içmiyorsun, gülmüyorsun.. Yaşamıyorsun sen Dicle!" diyerek bağırıyordu. Ben zaten kendimi bitkin ve halsiz hissederken Asinin bunları bana bağırarak söylemesi beni daha çok üzüyordu. Sahiden de yaşamıyor muydum? Al işte korktuğum başıma gelmişti. Fıratlı birlikte aklım da, kalbim de mutluluğum da gitmişti ve ben yaşayan bir ölüye dönmüştüm.. Asi benden cevap alamayınca kapıyı çarpıp çıktı. Ah benim Asi kardeşim, ben hiç senin gibi olamadım ki.. Acımı hep içimde yaşadım. Senin gibi insanlardan çıkaramadım. Sendeki cesaretin birazı bende olsaydı. Tutardım Fırat'ı kolundan bana yaşattığın geceden sonra hiçbir yere gidemezsin derdim. Bizden vazgeçme bana gel demek ne de çok isterdim.. Ne yapalım bende böyle biriyim. Sevdiğim mutlu olsun diye kendimi mezara sokacak kadar aciz biriyim.. ........................... Akşam kapının tıklatılmasıyla uyanmıştım. Kaç saattir uyuduğum hakkında bir fikrim bile yoktu. Gelen kardeşim Meriç'ti. "Ablacım nasılsın?" "İyiyim Meriç" diyerek kendimi yatak başlığıma yasladım. Eskiden sahte de olsa gülümsemelerim vardı benim. Kendimi ne kadar zorlasam da artık onları bile bulamıyordum. Al işte Fırat'ın benden aldığı başka bir şey daha.. Gülümsemelerim de onunla gitmişti. "Abla sen gerçekten iyi misin? Öyle geçiştirici cevap verme bana. Eskiden gülerdin. Bana küçük kardeşim deyip sinir ederdin, Şimdi niye sadece Meriç diyorsun? " "Meriç lütfen sende başlama. Doğruyu duymak istiyorsan iyi değilim, hiç iyi değilim.. Aklımdan bir saniye bile olsa Fırat'ın yüzü gitmiyor. O gitti ve bana sadece anılar kaldı." "Niye izin verdin gitmesine o zaman?" "Hayalleri vardı be Meriç ve o hayallerinin içinde ben yoktum. Onun mutluluğu için ondan vazgeçtim. Bir gün eğer birini kendinden çok seversen ne demek istediğimi anlayacaksın kardeşim. Ben onun mutlu olmasını onsuzluğa tercih ettim. Şimdide bu tercihimin bedelini ödüyorum." Diyerek konuştum. Ağlayamıyordum. Aynı Fırat gibi soğuk bir ses tonuyla acımı anlatmaya çalışıyordum. İşte Fırat'ın benden götürdüğü bir diğer şey göz yaşlarımdı. Onun olmadığı bir ülkeye uyandığım o sabah kahvaltıdan sonra uzunca bir süre gelmemek üzere gittiğini öğrendiğim gün bütün gözyaşlarımı son damlasına kadar döktüm ve şu an dökecek gözyaşım kalmamıştı. Ben artık acımı kusarak çıkarıyordum. Meriç yatağımın ucuna oturdu bir anda kollarıyla bedenimi sarınca ağladığını duydum. Küçük kardeşim büyümüştü ve ağlayamayan ablasının yerine de ağlıyordu. Ağlaması durunca yüzünü kendime çevirdim. "Böyle sulu göz olma küçük sıpa! Bir gün evlenirsen karına kucağımda ağladığını ispiyonlayacağım." Diyerek kahkaha attım. Kahkahalarımı bana kardeşim vermişti. Onun sayesinde yaşadığımı hissetmiştim. Eski Dicle olabileceğime olan inancıma ilk o zaman kavuşmuştum. Ben eskiden yani Fırat'ı tanımadan önceki hayat dolu Dicle olacaktım. Üstüme attığım toprakları tek tek üstümden kaldırarak mutlu olacaktım.. O akşam sessizlik en büyük düşmanımızmış gibi hiç susmadan sohbet ederek yemek yemiştik ve ben o gece bu cansız Dicle den kurtulmaya karar vermiştim. Fırat sız geçen sayamadığım kadar çok ayları geçirmiştim. Mide bulantılarım nerdeyse yok denecek kadar azalmıştı. Stres seviyemin düşmesine bağlamıştım bunu. Bu seferde her bulduğum yerde uyuya kalıyordum. Şimdi de kış bahçesindeki koltukta uyuya kalmıştım. Annemin uyandırmasıyla belimi koltuğun başlığına dayayarak toplandım. Annem ayak ucuma oturarak elinin tersini alnıma koydu. "Dicle kızım hasta mısın?" "Bilmiyorum ki anne sanırım kış yüzünden grip oldum. Kendimi çok halsiz hissediyorum." "Bulantıların hala devam ediyor mu?" Kafamı olumsuzca salladım "Geçti gibi en son bir hafta önce aspiratör bozulduğu için havalandırmayı açamamıştık ya o gün soğan kokuları midemi bulandırmıştı. Bir haftadır bulanmıyor sanırım hepsi strestendi." "Dicle! Senin miden kokulardan rahatsız olduğu için mi bulanıyordu?" "E..evet yani sanırım" Annem dehşete düşmüş bir ifadeyle ellerimi tuttu. "Sana bir şey soracağım. Korkmadan doğruyu söyle tamam mı?" "Anne rengin soldu. Ne soracaksın ve benim niye korkmam gerekiyor ki?" diye sesim titremişti. Ne oluyordu? "Dicle siz Fırat'la hiç birlikte oldunuz mu..?" O gün Fırat'a karşı kızarmayan yüzüm annemin sorusuyla kızardı. Utançla kafamı eğdiğim. Tutuştuğumuz ellerimizden kafamı kaldırmadan onaylarcasına salladım. Annem bir anda ellerini ellerimden çekerek omuzlarımdan beni kavradı. "Dicle sen bunu bize nasıl yaparsın?" dedi gözlerindeki hayal kırıklıkları dudaklarımı titretti. "Dicle bana bak! En son ne zaman regl oldun?" Gözlerim bir anda büyüdü. Ben o günden sonra hiç hasta olmamıştım ki.. Gözlerim dolarak anneme baktım "Ni..nikah tarihinden bir hafta önce olmuştum. Bir daha olmadım. Anne yani ben aylardır.." diyerek ağzımı kapadım. "Dicle bir de okul okumuşsun. Nasıl bu kadar cahil olabiliyorsun? Hadi sen düşünemedin Fırat'ta mı düşünemedi de böyle büyük bir hata yaptınız." "Anne Fırat'ın suçu yok, ben ilaç kullanıyordum. " "Ne ilacı?" "Şey Asi nikah tarihinden bir hafta önce doğum kontrol hapı almıştı kullanmam için. Onu kullanıyordum. O günden sonra da bir hafta kullandım sonra bıraktım." Annemin onaylamaz bakışlarına karşı dik durdum. "Anne ben kendi bildiğim doğrumu yaptım. Ne olursun bebeğime hata deme!" diyerek ağlamaya başladım. Ne de çabuk kabullenmiştim onu.. Fırat'tan bir parça.. bizim parçamız.. Aylardır Fırat'ın benden aldıklarını düşünürken bana bıraktığı büyük hediyeyi görmemişim. Bulantılarım, halsizliklerim her şeyin nedeni bizim Yağmur tanemizmiş sevgilim... Bölüm Sonu.. |
0% |