Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@dikenligul

"Dicle sana inanamıyorum varlığını şu an öğrendiğin doğru olup olmadığından bile emin olmadığımız bir bebek için ağlıyorsun. Kızım sen hiç mi utanmıyorsun?"


Az önce ağlayan ben değilmişim gibi göz yaşlarımı silerek gülmeye başladım.


"Utanmıyorum anne. Ben bebeğimden de babasından da utanmıyorum. Hadi anne kalk doktora gidelim. Onu görmek için sabırsızlanıyorum." Diyerek hızla yerimden kalktım.


Hızla kalkmamdan dolayı anlık bir baş dönmesi hissettim. Annem kollarımdan tutarak beni koltuğa oturttu.


"Dur kızım öyle ani hareketler yapma. Ben montlarımızı ve çantalarımızı alıp geliyorum." Annem kış bahçesinden çıkarak beni bebeğimle yalnız bıraktı.


Yağmur tanem anneyle tanışmaya hazır mısın? diyerek elimle hala çıkmayan göbeğimi sevdim.


"Bebeğinizle tanışmaya hazır mısınız Dicle hanım" diyen doktorla gözlerimi ulturason ekranından ayırmadan kafamı salladım.


Doktor göbeğimde elindeki aleti gezdirdikçe kalbimin hızlandığını hissettim.


"Hah işte burada bebeğiniz" diyerek ufacık bir yeri işaretledi. Gözlerim ekrana kilitlenmişken gözümden bir damla yaş düştü.


Merhaba bebeğim seni geç farkettiğim için özür dilerim. Dolu gözlerimi anneme çevirdim.


"Anne bak bebeğim buradaymış" diyerek elimle monitörü işaret ettim. Annem de benimle ağlayarak elimi öptü.


"Gördüm kızım. Bebeğimin bebeğini görmekte nasip oldu." Diyerek gülümsedi. İşte annemde benden yanaydı. Anladım ki bu annem arkamda dağ gibi duracak, bana ve bebeğime sahip çıkacaktı.


"Evet annesi hadi ağlama da bebeğinin sana bir süprizi varmış dinle bak." Gözlerim tekrar monitörle buluştu. Heyecanla odada yankılanan hızlı kalp atışlarını dinledim.


Bu müthiş bir şeydi. Benim daha bugün haberim olmuşken aylardır o minik kalbi bedenimde atıyormuş meğer.Doktor bebeğimin kalp atış sesini kısarak konuşmaya başladı.


"Dicle hanım anladığım kadarıyla bebeğinizden daha yeni haberiniz olmuş. Mide bulantılarınız anlattığınız üzere durmuş gibi görünüyor." Elindeki çıkan sonuçlarıma bakarak konuştu.


"Ama yinede bulantılarınızı hafifletecek ilaç, birkaç vitamin ve folikasit yazacağım." derken jeli karnımda dağıtmaya devam ediyordu. "Ve burada kendisini belli etmek için sabırsızlanan biri varmış. Tebrik ederim Dicle hanım. Bir kızınız olacak."


Gözlerimden yaşlar birbiri ardına boşalıyordu. Kızım olacaktı. Kızımız.. Fırat'la benim canımdan bir parça olacaktı. Yağmur tanemi kısa bir süre sonra kucağıma alacaktım. Annemle ağlayarak kucaklaştım.


Eve geldiğimizde hemen mutfağa koştum. Kızımı çok ihmal etmiştim. Bir an önce karnımı doyurup ilaçlarımı atacaktım. Ona çok iyi bakacaktım. Odama geçtiğimde sıcak bir duş aldım. Banyoda defalarca yıkılışımı izlediğim aynada gülerek kendime bakıyordum.


Havlumu üstümden çıkarıp aynada karnımı görmek için geriye gittim. İşte buradaydı. Yağmurum annesinin gözyaşlarını durdurmak için gelmişti. Bana verilmiş en güzel hediyeydi.


Odama geçip pamuklu pijamalarımı giydim. Ayaklarıma patiklerimi giyerek kendimi sıcak tuttum.Odama girenlerin sesiyle uykumdan uyandım. Gözlerimi açmadan konuşulanları dinledim.


"Anne sen ciddi misin, şimdi Dicle hamile mi?"


"Evet Asi. Ablanızın bütün halsizlikleri, bulantıları, duygu değişimleri küçük yaramaz yüzündenmiş"


"Nasıl oldu da bu saate kadar anlayamamış anne?" bu konuşan da Meriçti. Annem Asi ve Meriç başımda konuşmaya devam ediyordu.


"Meriç ablan büyük bir travma atlattı. Farketmemesi normal, sizi uyarmamın nedeni de kendine bir şey yapmasından korkmamdandı. Bu yüzden bu evde Fıratı ve nikahın neden iptal edildiği sorularını yasakladım."


"Fırat abinin bu kadar adi olduğunu bilmezdim. Nasıl ablamı bu halde yüz üstü bırakır." Annemin sesi sert çıkmıştı.


"Ben nereden bilebilirim Meriç. Sizden ricam bunu babanız duyurmamanız."


"Anne babamdan bunu saklamayı mı düşünüyorsun?"


"Evet Asi. Baban bunu duymayacak gerekirse onu başka bir şehire göndereceğim."


"Peki ya Fırat abi, ona söylemeyecek miyiz..?" Meriç'in bu sorusuna ben cevap vermiştim.


"Hayır Meriç! Fırat'a bu bebeği söylemeyeceğiz"


"Neden?" diye anlamsız bir soru yöneltti Meriç.


"Hani sana demiştim ya Fırat'ın hayalleri var diye. Hayallerini yıktığım için benden nefret eden bir adam o ve ben nerdeyse benimle nefret eden bir adamla evlenecektim. Onu mutlu olsun diye serbest bıraktım. Gitsin hayatını yaşasın istedim. Eğer bu bebeği duyarsa geri gelmek zorunda kalır. Benim aylar boyu çektiğim acıların bir önemi kalmaz. Kaldı ki onu bu sefer bu evliliğe bağlayan bebeğim olur ve eminim ki hayallerini yıktığı için bebeğimden nefret eder. Ben buna dayanamam Meriç bebeğimin sevgisiz bir yerde büyümesine, onun üzülmesine dayanamam. Anlayın beni lütfen! Kimse ne Fırat'a ne Irmağa ne de ailesine bebeğimi söylemesin."


Meriç, "Abla" diyerek kızarmış gözleriyle bana baktı. Küçük kardeşim yine bana ağlamıştı.


"Gel yanıma" diyerek dikleştiğim yatakta yorganı kaldırdım. Meriç başta gelmemek için kendini tutsa da koşarak yorganın altına girdi. Güven kokan kolları ile bana sarıldı. Sol tarafımdaki yorganı kaldırarak Asiye baktım ama Asi bana bakmıyordu.


Onun da gözleri kızarmıştı. Annem bu zor görevi tek başına üstlenip kardeşlerimi sakinleştirerek yanıma getirmişti. Kardeşlerim ise bana, ağladıktan sonra gelmişti.


"Asi kızım gelmeyecek misin yanıma?"


"Gelmeyeceğim. Sana çok kızgınım. Bin kere dedim değil mi doktora gidelim diye ama sen kabul etmedin. Senin yüzünden yeğenimle geç tanışıyorum." diyerek akan gözyaşlarını sildi. Yorganı tekrar kaldırarak kardeşimi bekledim. Asi ise gülüp açtığım yorganın içine girdi. Meriç gibi bana sımsıkı sarıldı.


Şimdi annem ayak ucumuzda oturmuş, Asi sol tarafımda , Meriç sağ tarafımda ellerini karnımın üstünde tutuyorlardı.


"Merhaba prenses ben senin dayınım. Nefes aldığım süre boyunca seni erkek milletinden koruyacağım. Parklara götürecek pamuk şeker alacağım ve seni çok seveceğim." Diyerek Meriç, karnıma bir öpücük konudurdu. Bende yaşaran gözlerimle Meriç'i saçlarından öptüm.


"Oğlum yeter çek şu kafanı yeğenimi rahatsız edeceksin. Hem ben de onunla tanışacağım." diyerek Meriç'in kafasını iten Asiye kahkaha atarak güldüm.


"Merhaba küçük hanım. Ben senin teyzenim. Hani şu anne yarısı olandan.. Seni kendime benzeteceğim. Beraber erkeklerin kalplerini çalacağız. Motora bineceğiz. Annen gibi sessiz sakin olmana izin vermeyeceğim. Benim gibi cadı olacaksın. İstediğini içine atmayacak haykıra haykıra alacaksın ve seni dayından daha çok seveceğim.." diyerek Meriç'e takıldıktan sonra karnımı öptü. Tutmakta zorlandığım göz yaşlarımla kardeşlerime sarıldım.


Elim kardeşlerimin ellerinin üstüne kapatarak onu hissetmeye çalıştım


"Seni babanı sevdiğim kadar seveceğim. Söz veriyorum bebeğim..." O gece üçümüz sabaha kadar bu şekilde uyuduk.Bir yanım sevdiğim adamı ararken diğer yanım kardeşlerim ve bebeğimle birlikte olmaktan mutluydu.


.............................5 sene sonra.................


"Asi Tekiner, Yağmur Rüya Tekiner! Sizi süslü kokonalar.. Bir çıkamadınız şu evden." diye kapının önünde bağırıyordum.


Asi dediği gibi Yağmur tanemi kendine benzetmişti. Asi bir haftalığına tatile geldiği için süslenirken, Yağmur tanem de malum kişi için süsleniyordu.


"Anniş baak nasıl olmuşum?" diye kendi etrafında dönen kızıma bakakaldım. Kırmızı puantiyeli elbisesi, aynı renk siyah kurdaliyeli ayakkabısı, lüle lüle koyu kahverengi saçları ve masmavi gözleriyle karşımda gözlerini kırpıştırıp duruyordu.


"Yağmur kızım düğüne mi gidiyorsun bu ne özen.?" diye şaşkınlıkla sordum


"Ay anniş ne düğünü?" Yağmur tanem dediğimi çok komik bulmuş olacak ki küçük ellerini ağzına kapayarak kıkırdadı. "Kaç gündür Mert hastaydı ya kreşe gelemiyordu. Biz de dün teyzemle Mert'i aradık. Yani Hasan amcayı aradık da Mert'i istedik. Mert iyileşmiş bu gün kreşe gelecekmiş. Benim kırmızı elbisemi çok seviyormuş. Bu gün giymemi istedi."


Ellerini arkasında bağlayıp yere eğdiği gözleriyle sağa sola sallandı.


"Ben de hani hasta ya ondan istediği olsun diye giydim." Gözlerini yerden kaldırarak masumca baktı. "Sahiden bak başka bir nedeni yok" diyerek koca mavi gözlerini gözlerime dikti.


Kızımın bu halleri beni dehşete düşürse de Mert'in ona olan ilgisini gördükçe kızımın ilk aşkının karşılıksız olmadığına seviniyordum. Yalan söyleyince kızaran yanaklarının söz konusu Mert olunca daha da kızarması onu daha da şirin yapıyordu. Dizlerimi kırparak yağmur tanemle aynı boya geldim.


"Mert haklı bebeğim.Bu elbise sana çok yakışıyor" diyerek burnuna öpücük kondurdum. Yağmurun keyfi yerine gelmiş olmalı ki bana gülen gözlerle bakıyordu.


"Hadi Mert'ini ah pardon! Servisini bekletmeden aşağıya inelim." Diyerek kucağıma aldım.


"Asii! Biz aşağıdayız. Çabuk ol yoksa seni burada bırakırım."


Asi genelde arabasıyla gelirdi ama bu sefer arkadaşının arabasıyla geldiği için buluşacakları yere ben bırakacaktım.


Asi yaklaşık iki sene yüksek lisansını yanımda yapmıştı. Bu sayede hem beni hem de Yağmuru yalnız bırakmamıştı. İki senenin sonunda istanbulda kaliteli bir şirkette mühendislik yapmaya başlamasıyla haftasonu kaçamakları ve tatillerde görüşüyorduk. Bende burada işimi kurmuş çalışanlarımla abla kardeş olmuştum.


Kısa süre içinde Yağmur Tanem Organizasyon Evim tanındı. Bundaki en büyük etken ise mutlu ettiğim müşterilerimin herkese bizi tavsiye etmeleriydi.


Gelen servisle içinden zıplayarak Mert indi. Bu ilk aşk bütün servisçe bilindiği için herkes gülümseyen gözlerle Yağmur, Mert buluşmasını izliyordu.


"Yağmur çok güzel olmuşsun" dedi Yağmurun ellerini tutarak etrafında döndürdü Mert.


Yağmur kıkırdayarak "Teşekkür ederim Mert sen de çok güzel olmuşsun." dedi.


Hah anasının kızı işte! Bende Fırat'a bir türlü yakışıklı olmuşsun diyemiyordum. Her zaman çok güzel diye severdim onu. Düşüncem yine Fırat'a kayarken ben kendimi toparlayarak kızımı izledim.


"Hadi gir koluma sana koltuğuna kadar eşlik edeyim"


"Olur" diyerek servis ablasının yardımıyla servise binen kızımın gidişini izledim.


.............................


"Dicle hanım kreşteki Leyla hanım sizinle konuşmak için geldi. Odanızda bekliyor."


"Sana kaç kere bana hanım diye hitap etme dedim Hülya?" diye yalan bir kızgınlıkla sordum.


Hülya mahcupça kafasını salladı. "Tamam Dicle abla, Leyla hanımı odana aldım. Çay ikram ettim."


Hülyanın abla demesine gülümsedim "İyi yapmışsın" diyerek odama girdim.


"Hoş geldiniz Leyla hanım. Nasılsınız?" Leyla hanımın elini sıkıp yerime geçtim.


"Hoşbuldum Dicle hanım. Teşekkür ederim iyiyim. Aslında pek iyi değilim. Kızım bu aralar çok üzgün. Doğum günü partisi olmayacağını düşünüyor. Ben de bunun için gelmiştim. Bizim evin bahçesinde kızıma güzel bir doğum günü partisi hazırlamanızı istemek için."


"Leyla hanım biliyorsunuz ki hiçbir organizasyon firması bu kadar kısa süre içinde organizasyon yapamaz. Geç kalmanızın bir nedeni var mı?"


"Kocamı zor ikna ettim de. Açıkçası kocam çocukları sevmez. Çok gürültü olduğu için başı ağrır. Haftaya şehir dışında toplantısı çıktığı için bende aniden size geldim. Umarım bana zaman ayırabilirsiniz" diye sordu mahcup bir şekilde.


"Haftaya çok doluyduk. İki Şirket yemeği, bir evlilik teklifi hazırlayacaktık ama Sanemin mutluluğu için isteğinizi yerine getireceğim. Siz adresinizi yazın çocuklar evinize baksın. Bir kaç tane resim çeksin. Çarşamba günü sizinle fikirlerimi paylaşayım uygun mudur?"


" Uygundur çok teşekkür ederim görüşmek üzere." Diyerek giden Leyla hanımın arkasından düşünceye daldım. Acaba Fırat nasıl bir baba olurdu? Leyla hanımın kocası gibi çocukları sevmeyen bir baba mı yoksa Mert'in babası Hasan bey kadar çocuğuna aşık bir baba mı?


Bunun cevabını hiç bir zaman öğrenememek canımı yakıyordu.Telefonu alarak Hamit'i aradım.


"Alo Hamit neredesin?"


"Kaya holdingin iş yemeği için dediğin restoranttayım abla. Şefe yemek listesini teslim edip bilgilendireceğim. Sen niye aramıştın?"


"Hamit biliyorum bu hafta yoğunuz ama ben bir iş daha aldım. Yarın sana vereceğim adrese git evin bahçesinde beş yaş doğum günü kutlaması olacak. Kadın kızımın kreşten arkadaşının annesi. Onunla da konuş istediklerini not et olur mu?"


"Abla ben buradan çıktıktan sonra evlilik teklifi için bulduğumuz otele gideceğim. Mekan şehir dışında. Yarın dönemeyebilirim nasıl yapacağız?"


"Tamam yarın haberleşiriz. Olmadı ben gidip ne yapabiliriz bakarım.Sen evillik teklifine yoğunlaş. Bir kadının hayatında unutamayacağı güzel bir anı bırakalım."


"Ablam senin bulduğun fikirleri yapınca zaten kadınların dibi düşüyor. Unutmaları imkansız oluyor. Geçen Hilal hanım sizinle tanışmak istemişti. Hayatında hiç bu kadar mutlu olmamış. Seni bir gün ziyaret edecekmiş."


"Gelirse görüşürüz bir kahvemizi içiririz. Hadi dikkatli kullan arabayı" diyerek telefonu kapattım.Geçen ay ki çiftimiz çok tatlıydı. Ramazan o kadar naif, ince ruhlu bir adamdı ki.. Bize Hilali öyle güzel anlatmıştı bu sayede ben de onu tanıyormuş kadar olmuştum.


Bu işlerde önce süpriz yapılacak olan kişiyi tanıman gerekiyordu. Bazen süprizin güzel olsa da kişinin kişisel özelliklerine, psikolojisine uymuyorsa o iş çöp oluyordu. Bu yüzden müşterilerimi çok iyi tanır, ona göre organizasyon kurardım. Hilal, Ramazan gibi edebiyat öğretmeniydi. İkisi de şairleri, dinlendirici, sakin ortamları seviyordu.


Şimdi sen bu insanlara kalkıp gösterişli bir restoran da, gösterişli bir pasta ve yüzükle herkesin içinde evlenme teklifi ettirsen ne Ramazan gibi naif adama uyar ne de naif ruhlu Hilale yakışırdı. Eğrelti durur, rahatsız olurlardı.


Onlara burada en sevdiğim kitap kafenin üstünü tuttum. Kitap kokusu içinde gözlerden uzak bir şekilde yemek yediler, ruhlarını tazelediler. Evlenme teklifini de Ramazan, Seninle bir ömür aynı kitabın iki baş karakteri olmak istiyorum Hilal. Benim ön sözüm, satır başım ve son sözüm olmaya söz verir misin?" diye sormuştu.


Bu cümleleri Ramazanla beraber bulmuştuk. Hilal ise ağlayarak teklifi kabul etmiş sonunda pasta yenmiş birbirlerine sokularak dans etmişlerdi.


Seviyordum bunu. Yaşayamadığım şeyleri başkalarına yaşatmak.. Bunlar beni yaşamış kadar mutlu ediyordu.


Bölüm Sonu..


Loading...
0%