@dikenligul
|
"Bebeğim kreşte çok eğlendin mi?" "Hem de çook" diyerek ellerini çarptı yağmur tanem. "Anniş biliyor musun bu gün mertle evcilik oynadık. Mert baba, ben anne oldum. Safinaz da bizim çocuğumuzdu. Mert, Safinaz'ı babasız bırakmayacağını söyledi." sonlara doğru sesi kısılan kızımı kucağıma aldım. Elimi minik çenesine koyarak göz göze gelmememiz sağladım. Kızımın gözlerinde yine özlem belirmişti. "Peki ya babam anne? O bize niye böyle bir söz vermedi, babam niye bizi bıraktı?" Yağmur dolu gözleriyle yüzüme bakarken bu anı daha çok kez yaşayacağımızı biliyordum. Yutkundum. Hem de defalarca.. boğazımdaki yumrunun gitmesi oldukça zor oldu. Kucağımda oturan kızımın saçlarını okşadım. "Yağmur tanem baban bizi bırakmadı ki. Sadece mutlu olması için gitmesi gerekiyordu." Yağmur kafasını göğsümden kaldırarak mavi gözlerini dikti bana. "Neden anniş Babam seninle mutsuz muydu ki?" Fırat'ın benimle mutsuz olduğunu yüzüme haykırdığı o bar gecesi geldi gözlerimin önüne. Gözlerimdeki hüznü saklamak için kızımın başını tekrar göğsüme yatırdım. "Sanırım ben onu mutsuz ediyordum bebeğim." "Niye mutsuz ediyordun ki anniş, ona şeker mi vermedin, parka mı götürmedin, istediği bir şeyi mi almadın?" Ah benim yağmur tanem! Bazen büyük adamlar gibi konuşsa da sonuçta o bir çocuktu. Babasını parka götürmediğim için mutsuz olduğunu düşünecek kadar da masumdu. Şimdi ben ona Fırat'ın bana karşı olan nefretini nasıl anlatabilirdim ki? "Evet Yağmur tanem.. Çok istediği bir şeyi ondan mahrum ettim. Özgürlüğünü.. Bu yüzden mutsuzdu. Ben de ona mutlu olsun diye özgürlüğünü verdim. O da hemen gitti." "Anne, babam bizi de gittiği yere götürseydi. Ben uslu bir kızım onu hiç rahatsız etmezdim ki." Yağmur doğru söylüyordu. Kızım her ne kadar Asi gibi tuttuğunu koparan biri olsa da uslu ve akıllı bir kızdı. Aklıma gelen şeyle dudaklarımda kırık bir gülümseme oluştu. Yağmurun bu dediklerini bir zamanlar ben de Fırat'a söylemiştim. Beni de al yanına hayallerini gerçekleştirirken yanında olayım. Ama o beni hiçbir zaman hayallerine layık görmemişti. "Acelesi varmış demek kızım." diyerek dolan gözlerimi havaya kaldırdım. Kızım beni böyle görmemeliydi. Gözyaşlarım dağılırken yüzüme gülümseme oturttum. Yağmuru yüzünü göğsümden kaldırarak heyecanla konuştum. "Hem bak biz böyle anne kız olarak mükemmel bir ikiliz." derken aklıma gelenle gülümsedim. "Ah birde Asi var değil mi?" "Evet biz çok mükemmel bir-" deyip minicik elleriyle hesap yapmaya başladı yağmur tanem. Sahte bir kaş çatmasıyla elimi belime koydum. "Seni yaramaz kız. Ben seni kreşe bütün gün Mertle evcilik oynayasın diye mi gönderiyorum. Daha üç kişiyi toplayamıyorsun.." "Anniş ya onu bebeklerde bilir bunu ama ben dedemi, ırmak halamı, ananemi de sayıyorum bence biz 7 kişilik mükemmel bir aileyiz." "Anniş biz beraber yaşamasakta aileyiz değil mi?" diyerek koca mavi gözleriyle benden cevap bekliyordu kızım. Benim gül kızım nasılda aile özlemi çekiyordu. Ara sıra istanbula ziyarete gidiyorduk. Kalabalığa alışan Yağmur için buraya dönmek zor geliyordu. Babamın ve annemin şımartmalarına bayılıyordu. Annemler de tek torunları olduğu için Yağmurun her istediğini yapıyorlardı. Yağmur, babam gibi sert adamı bile atı yapmış, üstünde gezmişti. Sonra Meriç, Yağmura aşık bir dayıydı. Orada olduğumuz zaman işe gitmiyor, gitse de erken gelip Yağmurla oynuyordu. Bir keresinde onu elinde barbi ile komşu kızı Ayşe'yi seslendirirken görmüştüm. Gülmekten gözlerimden yaş gelmişti. Hatta dalgamı bile geçmiştim. Ay Meriç iyi ki sen kız olmamışsın çok itici olurdun. Ya abla niye bütün şebekliklerimde sana yakalanıyorum. Diye atarlanmıştı. Gerçekten de öyleydi. Geçen sefer bir müşterimle yemeğe çıkmıştım. Evde Yağmur ile Meriç kalmıştı. O gün müşterimin acil işi çıkmış gelememişti. Bende eve geçmiştim ki bir de ne göreyim. Yağmur annemin topuklu ayakkabılarını ayaklarına geçirmiş, yüzü gözü ruj içindeydi. Buraya kadar çocuktur yapar denir. Eminim ki bütün kız çocukları yapar ama Meriç'in yapması beni biraz fazla şaşırtmış ve kahkaha attırmıştı. Meriç'te annemin topuklu ayakkabılarını giymiş, portakallarla kendine gögüs yapmış kuaföre gelmişti güya. Yağmur da onun saçlarını tutam tutam renkli lastiklerle bağlamış dudaklarına annemin rujunu sürmüştü. Ne yapıyorsunuz diye gülerek sormuştum. Yağmur o kibirli burnunu havaya dikerek dayımı güzelleştiriyorum demişti. Hatırlayınca bile gülme krizine giriyordum. "Evet bebeğim biz dayın, teyzen, ananen, deden ve ırmak halanla koca bir aileyiz." Dedim. Yağmurun uykusu gelmeye başlamıştı. Esneyerek minik ellerini gözlerinde gezdirdi. "Hadi bebeğim geç oldu uyuyalım." diyerek kızımı koynuma aldım. Komodindeki bir ışığı açık bırakarak çarşafı üstümüze çektim. .......................... Aşkın en güzeli şüphesiz ki karşılıklı olanıdır. Meriç'le Irmağın aşkı da karşılıklıydı. Bir gün Meriç yanımıza geldiğinde yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Onunla konuşunca derdinin ne olduğunu da öğrenmiş oldum. Irmakla birbirlerine açılmışlar. Irmakta onu seviyormuş. Ee ne güzel sevgin karşılıklıymış diyerek Meriç'in adına sevinmiştim ama o mahcup bir ifadeyle bana bakıp konuşmuştu. Abla biz evlenmek istiyoruz ama işte Fırat abi seni bırakıp gitti ya eğer Irmağı kabul etmezsen söz veriyorum onu unutmaya çalışıyırım yeter ki siz mutlu olun. Ben de yanınıza taşınırım. Şirketi de bırakırım. Burada sizinle yeni bir hayat kurarım. Sen kafayı mı yedin Meriç? Sen Fırat kadar acımasız olmamalısın. Sevdiğin insanı nasıl bırakıp farklı bir hayat kurmayı düşünebilirsin? Hadi sen unuttun diyelim ya o kız seni nasıl unutacak, bunu ona yaşatmaya ne hakkın var? diye kızmıştım. Irmağı tanırdım. Çok terbiyeli bir kızdı. Büyüdükçede ne terbiyesinden ne de güzelliğinden ödün vermişti. İşte o zamanlar Meriç'le yaptığım sert konuşmanın sonucu olarak nişanlanmaya karar vermişlerdi. Ve sonunda bir kaç hafta sonra nişanları vardı. Nişanlarını organize edememiştim ama üç ay sonraki düğünleri için söz vermiştim. Bu yüzden işlere üç ay ara verecek, istanbulda hem ailemle tatil yapacak hem de Irmağa düğün aşamalarında destek olacaktım. Irmakla, Yağmurun tanışması beni duygusal yönden çökertmişti. Meriç, Irmaktan Yağmuru saklamak istemiyordu. Haklıydı da insan evleneceği hayat arkadaşından hiçbir şey saklamamalıydı. Bir evlilikte sadakat saygı ve yalan olmaması en iyisiydi. Irmağı süprizim var diye buraya getirmişti. Irmak ilk beni gördüğünde çok sevinmişti. Daha sonra Yağmur kreşten gelipte bana anniş diye sarılınca gözleri pörtlemişti Irmağın. Gerçekleri uygun bir dille anlatmaya başlamıştık. Ona Fırat'la olan evliliğimi niye iptal ettiğimden bahsederken, Yağmurdan kimseye bahsetmemesi için söz de almıştım. Aynı şeyi Irmağa da demiştim. Fırat ne zaman hayallerini gerçekleştirip karşıma çıkarsa o zaman kızını söyleyecektim. Herkes bu kararıma saygı duyup Yağmuru zamanı geldiğinde babasına söylemeyi bana bırakmıştı. Irmak ağlayarak özür dilemişti. Onun suçu değildi ki hatta kimsenin suçu değildi. Bunu Irmağa desem de beni dinlememiş, abisinin adına ağlayarak özür dilemişti. O akşam Meriç, Yağmuru dışarıya çıkartmış biz Irmakla içimizi döke döke ağlamıştık. O abisinin beni bir başıma bırakıp gitmesine ağlamış, ben ise bir kere daha Fıratsızlığıma ağlamıştım.. Irmak ile Meriç bizde bir hafta bizde kalmıştı. Bu bir haftada Irmağın Yağmura hayranlığı artmıştı. Kızım hayran kitlesini gittikçe artırıyordu. Hafta sonunda Irmak Yağmurdan zor ayrılmıştı. Aynı şekilde Yağmur zaten sevgiye aç bir çocuk olduğu için onu sevenlere karşılıksız sevgisini veriyordu. Irmağa da bayılmıştı. Irmakla oyunlar oynamış, Fıratın gibi koyu kahve uzun saçlarına hayran kalmıştı. Yağmur, Onlar gidince çok üzülsede beni üzmemek için eskisi gibi davranmıştı. ................... "Yağmur tanem hadi koş Saneme aldığımız doğum günü hediyesini ver." diyerek Yağmuru etrafı çocuklarla çevrilmiş Sanemin yanına gönderdim. "Bende sizi arıyordum Dicle hanım. Bu kadar kısa sürede bu kadar güzel bir organizasyona imza attığınız için teşekkür ederim." "Rica ederim Leyla hanım." dönüp çocuklara baktım. "Sanem çok mutlu görünüyor." "Çok mutlu oldu. Babası yüzünden konuyu tamamen kapatmıştık. Kendi aramızda kutlayacağımızı sanıyordu. Çocuk işte geçen ay Nisaya yaptığınız doğum gününü anlatıp duruyordu." "Dediğiniz gibi çocuk onlar arkadaşlarından görüp heves edebiliyorlar. Hem yeni yaş aldıkları için mutlular. Her doğum gününde biraz daha yaşlandıklarını keşfetsinler bak o zaman doğum günlerini kutlamak isterler mi?" diyerek Leyla hanımın hüznünü dağıtmaya çalıştım. Leyla hanım kahkaha atarak cevap verdi. "Tabi ki de hayır aman mümkünse bana doğum günümde yaşımı hatırlatmasınlar. Kimse kusura bakmasın bu yaştan sonra yaşlılığımı kutlayamam." "Her yaş kendine göre güzeldir." Diyerek bize yaklaşan Mert'in babası Hasan beyle gözgöze geldik. "Merhaba Dicle hanım" diyerek elini uzattı. Gayri ihtiyari elini sıkmak zorunda kaldım. "Merhaba Leyla hanım" diyerek onunla da tokalaştıktan sonra konuşmaya devam etti. "Bu güzel doğum gününü organize eden tahmin ettiğim kişi mi?" diyerek bana baktı. Biraz utangaç biraz da mahcup bir ifadeyle gülümsedim. Bu aralar işimle ilgili çok fazla olumlu dönüş alıyordum. Ve bu da beni oldukça mahcup ediyordu. "Evet Dicle hanım yaptı. Çok güzel olmuş değil mi?" "Hem de çok güzel" dedi Hasan bey gözünü benden ayırmadan. "Neyse siz konuşun bende bir pastaya bakıp geleyim." diyerek bizi yalnız bırakmaya çalışan Leyla hanımı durdurdum. "İsterseniz ben bakayım." Leyla hanım göz kırparak "Sen artık misafir olarak buradasın. Siz tatlı sohbetinize devam edin." Diyerek yanımızdan ayrıldı. Karşımdaki adamın dikkatli bakışlarından rahatsız oldum. "Mert ile Yağmur nerede?" diyerek kalabalık çocuk grubuna baktım. "Bak oradalar" diyerek çocukları gösterdi. Çocuklar için kurduğum renkli top havuzunda el ele tutuşup zıplıyorlardı. "Mert yağmuru çok seviyor." Gözlerimi mutlulukla kahkaha atan çocuklardan ayırarak Hasan beyle göz göze geldim. Çok yakınımda duruyordu. Bu durum beni rahatsız etse de bir anda geriye kaçmak kaba olurdu. Bu yüzden konuşma esnasında yavaş yavaş geri çekildim. "Yağmur da Mert'i çok seviyor." "Sanırım ilk aşk denilen şeyi tadıyorlar." Gözlerim Yağmurun gülümsemesinde takılı kaldı. "Evet kızım ilk aşkı deneyimliyor ve bu sevginin karşılıklı olması beni daha çok mutlu ediyor." Gözlerim dolduğunu hissederek kafamı havaya kaldırdım. Hasan beyin sesini duydum. "Sanırım karşılıksız bir ilk aşk geçmiş başınızdan." Kendimi gülmeye zorlayarak konuştum. "Belki de tam olarak geçmemiştir. Hala kalbimdedir." Diyerek omuzumu silktim. Yalanda değildi benim ilk aşkımda son aşkımda Fırat'tı. Onun aşkı hiç geçmeyecek, bitmeyecek bir şeydi benim için. Bölüm Sonu.. |
0% |